15 Ekim 2011 Cumartesi

Erdoğan Başörtüden Daha Çok Ekmek Yiyecek!

BDP'nin başörtüsüne ilişkin önergesi, AKP'nin bu konudaki samimiyetsizliğini de teşhir etmiş oldu. Erdoğan, niyetlerinin başörtüsü özgürlüğü değil; başörtü üzerinden rant sağlamak olduğunu açıkça belli etti. Erdoğan ayrıca farklı inançlara tahammülsüzlüğünü de, Zerdüştlüğü hedef alarak göstermiş oldu.

İsim vermeden başörtüsü önergesi veren BDP İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder’e yüklenen Erdoğan, “Bir tanesi çıkıyor önerge sunuyor. Böyle bir derdi yok. Benim başörtüsü kardeşlerimi niye istismar ediyorsun. Dini Zerdüştlük olan bir anlayışın böyle bir derdi olabilir mi?” ifadelerini kullandı.

BDP’yi başörtülüleri istismar etmekle suçlayan Erdoğan “Dini Zerdüştlük olan bir anlayışın böyle bir derdi olabilir mi? Derdi istismar. Acaba AK Parti’yi köşeye nasıl sıkıştırırım. Geç bunları geç” şeklinde konuştu.

Erdoğan, 1982 Anayasası’nın değişmesi konusunda toplumun mutabık olduğuna da vurgu yaptığı konuşmasında, şöyle dedi: “Hatırlayın kamusal alan tartışmalarını, neler çektik değil mi? Hem bir taraftan gülüyorduk bu tartışmalara, ama bir taraftan da uymak durumunda kalıyorduk. Neden? Toplum gerilmesin. İşte bu tartışmaların olduğu dönemlerde, devleti milletten esirgeyen bir anlayışı yaşadık, ama biz bunları asla kabul etmiyoruz. Devleti millete ait kılan ve vatandaşlık aidiyetini perçinleyen bir anayasaya ihtiyacımız var, işte bunu gerçekleştirmemiz lazım. Bizim milletimizi yüzyıllardır ayakta tutan bir değerler sistemimiz zaten var. Türkiye artık, kapalı devre bir ülke değil. Artık, eski vehimlere yeni vehimler ekleyemeyiz."

Neredeyse 10 yıldır hükümetlik yaptığı halde başörtü sorununu çözmeyen Erdoğan, bu soruna çözüm önerenleri ise 'istismar politikaları geliştirmekle' suçluyor. Ayrıca Erdoğan, Zerdüştlük inancını da hedef alarak, bu inancı bir 'hakaret unsuru' mealinde kullanıyor.

BDP'nin başörtüsü serbestisi konusundaki önergesine değinen Erdoğan, şöyle konuştu: "İşte son hafta içinde bakıyorsunuz bir grup çıkıyor hemen pat bir tane önerge sunuyor. Öyle bir derdi yok. Öyle bir derdi olsa zaten olması gereken neyse yapar, buna mani bir hal de yok. Madem öyle bir şey istiyorsun yola çık yap. Benim başörtülü kardeşlerimi niye istismar ediyorsun. Yapacaksan yap. Gelsin girsinler senin böyle bir derdin yok ki. Dini Zerdüştlük olan bir anlayışın böyle bir derdi olabilir mi? Derdi istismar. Acaba AK Parti’yi köşeye nasıl sıkıştırırım. Geç bunları geç. Siz kimi köşeye sıkıştırıyorsunuz. Bu millet kimin ne olduğunu gayet iyi biliyor. Bu iş konuşulmaz bu iş yaşanır yapılır. Bu ülkeyi lüzumsuz germeye de kimsenin hakkı yok.”

Erdoğan başörtüsüne ipotek koydu

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, dokuz yıldır iktidarda olmasına rağmen çözmediği başörtüsü sorunu konusunda BDP’lilerin verdiği önergeye ilişkin yaptığı açıklamada, “Senin böyle bir derdin yok ki, dini Zerdüştlük olanın başörtüyle ne işi olabilir ki” dedi.

Daha önce de iktidar ile aynı inancı paylaşmayanları defalarca aşağılayan, hakaret ve tehditlerde bulunan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, partisinin Kızılcahamam kampında milletvekillerine hitaben yaptığı konuşmada da dokuz yıldır çözmediği başörtüsü sorununa ilişkin garip bir savunma yaptı.

Başbakan, “Geçen hafta bir grup çıkıyor bir önerge sunuyor. Böyle bir derdi yok. Madem böyle bir şey yapıyorsun çık yap. Neden başörtülüleri istismar ediyorsun. Senin böyle bir derdin yok ki, dini Zerdüştlük olanın başörtüyle ne işi olabilir ki (...) Bunları geçin AK Parti'yi köşeye sıkıştıramazsınız. Millet kimin ne olduğunu iyi biliyor” dedi.

BDP Grup Başkanvekili Pervin Buldan, kadın milletvekillerine Meclis Genel Kurulu’nda pantolon özgürlüğü getirecek kanun teklifine, “dini inancının gerekli kıldığı başörtüsünü takabilir” şeklinde ek yapılması için önerge vermişti. Ancak bu önerge nedeniyle sözkonusu kanun teklifi geri çekilmişti.

Erdoğan’ın bu açıklaması “Bu ülkeye komünizm gelecekse, onu da biz getiririz” anlayışını hatırlattı.

Erdoğan PKK’ye karşı da yeni bir sürecin başlayacağını söyledi ve ağır suçlamalarda bulundu. Sivil ölümlerden dolayı PKK’yi suçlayan Erdoğan, “Terörle mücadelede artık yeni bir dönem başlamıştır. Süreci yeni baştan ele aldık ve yeniaçılımlar, ilave tedbirler geliştirdik” dedi.

Demokratik Özerklik Kongre Tüzüğü'nde Yer Aldı

Kongre Girişimi’nin Ankara’da düzenlenen kongresinde tüzük taslağı tartışılmaya başlandı. Taslakta, demokratik özerklik ve vicdani red’le ilgili düzenlemeler de yer aldı.

Kongre’nin öğleden sonraki ikinci oturumunda tüzük taslağının özeti Günay Aslan tarafından okundu. Kongrenin tanımı, ilkeleri ile amaçlarının yer aldığı tüzükte, demokratik özerkliğe ilişkin düzenlemelere vurgu yapıldı.

İŞTE KONGREYE SUNULAN TÜZÜK TASLAĞI

Tüzük taslağında Kongre'nin tanımı şu şekilde yer aldı:

"Kongre, tüm ezilenlerin ve sömürülenlerin; dışlanan ve yok sayılan bütün halkların ve inanç topluluklarının, kadınların, işçilerin, tüm emekçilerin, köylülerin, gençlerin, işsizlerin, emeklilerin, engellilerin, LGBT bireylerin, göçmenlerin, yaşam alanları tahrip edilenlerin; her türden baskı, sömürü ve ayrımcılığı ortadan kaldırmak ve insanca bir yaşamı kurmak üzere bir araya geldiği ortak bir dayanışma ve mücadele zeminidir".

Kongrenin amaçları arasında demokratik özerklik ve vicdani rette için maddeler de yer aldı. "Kongrenin Amaçları" bölümü şöyle:

"Kongre, mevcut anti-demokratik siyasal sisteme karşı, halklardan, ezilenlerden, yok sayılanlardan, doğadan, emekten, özgürlükten, eşitlikten, barıştan ve adaletten yana olanların demokratik bir toplum ve insanca bir yaşam için ortak mücadeleyi örgütlemeleri gerektiğinin bilinciyle;

a)Türkiye’de yaşayan tüm halkların demokratik temelli siyasal hak taleplerinin tanınması; başta anadilinde eğitim hakkının sağlanması gelmek üzere kimlik ve kültürlerinin korunması ve geliştirilmesi yönünde gerekli mücadeleyi yürütmeyi,

b)Dışlanan ve ayrımcılığa mâruz kalan tüm inanç topluluklarının ve inanmayanların düşünce, ifade, vicdan ve ibadet özgürlüklerinin eşit vatandaşlık hakları temelinde çözüme kavuşturulması için mücadele etmeyi;

c)Kapitalizme ve emek sömürüsüne karşı tüm işçilerin, emekçilerin ve tüm çalışanların onurlu, adil, güvenceli, güvenli ve sağlıklı çalışma koşullarına ve sosyal güvenliğe sahip olma hakkını savunmak; siyaset yapma, siyasal ve sendikal örgütlenme özgürlüğü önündeki tüm yasal ve fiili engelleri kaldırmak için mücadele geliştirmeyi;

ç)Yoksulluğa itilen köylüler, emekliler ve işsizler gibi toplumsal kesimlerin ortak mücadelesini geliştirmeyi;

d)Emperyalizmin dünya halkları üzerindeki egemenlik politikalarına; ekonomik, siyasi ve askeri anlaşmalarına, kurumlarına; sömürgeciliğe ve işgallere, askeri üslerine karşı mücadele etmeyi; bölge ve dünya halklarıyla enternasyonalist dayanışmayı geliştirmeyi;

e)Siyasal, ekonomik ve toplumsal yaşamın her alanında cinsiyetler arası eşitsizliğe karşı çıkarak, erkek egemen sistemin ve kadınlara yönelik şiddetin ortadan kaldırılması için mücadele etmeyi;

f)Gençliği, tekçi, milliyetçi, ayrımcı, cinsiyetçi eğitim sistemine ve eşitsizliği derinleştiren sınav sistemine terk eden; işsizliğe ve ucuz işgücü sömürüsüne mahkûm kılan politikalara karşı, siyasete aktif katılımlarının ve temsiliyetlerinin önündeki tüm engellerin kaldırılması, herkese parasız, eşit, demokratik, bilimsel ve anadilde eğitimin sağlanması konusunda mücadele etmeyi;

g)Çocukları ilgilendiren bütün işlem ve faaliyetlerde, çocuğun hakları ve yararının temel alınması gerektiği yaklaşımıyla çocukların şiddet, ihmal, suistimal, her türlü istismar, kötü muamele ve ayrımcılıktan korunması, başta eğitim ve sağlık olmak üzere tüm kamu hizmetlerinden eşit ve parasız bir biçimde yararlanması için mücadele vermeyi;

h)Lezbiyen, gey, biseksüel ve trans bireylerin kamusal ve toplumsal yaşamda mâruz kaldıkları şiddet, dışlanma, ayrımcılık, nefret suçu ve söylemlerine karşı mücadele geliştirmeyi;

ı)Engellilerin kamusal ve toplumsal yaşama eşit koşullarda katılım sağlayabilmeleri için, ayrımcı uygulamalara ve engellerinden kaynaklanan sorunlarına karşı çözüm üretilmesi yönünde mücadele geliştirmeyi;

i)Çözümsüzlüğe terk edilen Kürt sorununda kalıcı bir barışın sağlanması ve Kürt halkının tüm sorunlarının demokratik çözüme kavuşturulması için mücadele vermeyi;

j)Ulusların kendi kaderlerini tayin hakkı, özgür ve demokratik birlikteliği ilkesi çerçevesinde, demokratik özerklik de dahil olmak üzere halkların ihtiyaç duyduğu çeşitli yönetim biçimlerinin tartışılması ve hayata geçirilmesi için mücadele geliştirmeyi;

k)Militarizme ve siyasi iktidarların bu doğrultudaki politikalarına karşı, barış ve halkların kardeşliği temelinde politikalar savunmayı, zorunlu askerliğin kaldırılması ve vicdani ret hakkının tanınması için mücadele vermeyi;

l)Kapitalizmin doğayı, doğal varlıkları ve yaşamı metalaştırarak sömürmesine, yaşam alanlarını yok etmesine karşı, doğanın, insanın, hayvanların ve tüm canlıların yaşam haklarının güvence altına alınması için mücadele yürütmeyi amaçlar."

Kongrenin ilkeleri ise şöyle:

a)Kongre, tüm demokratik muhalefet güçlerinin özgül mücadele alanlarını ortak mücadele alanı olarak kabul eder;

b)Devletten, sermayeden, hükümetlerden ve onların kurumlarından bağımsızdır;

c)Halkların kendi gelecekleri ile ilgili her konuda demokratik temelli hak taleplerini ve kararlarını esas alır;

ç)Demokratik muhalefet güçlerinin irade ve insiyatifinden hareketle bileşenlerin, ifade, düşünce ve inanç özgürlüğünü tanır; demokratik, katılımcı ve şeffaf bir işleyişi benimser;

d)Kongre bileşenleri, kongreye kurumsal kimliklerini koruyarak katılabilir

e)Delegelerin insanlığa, halka, doğaya ve mensubu olduğu tüm kongre kurullarına karşı sorumluluğunu esas alır;

f)Tüm karar alma süreçlerinde azınlık görüşlerin ifade haklarını korur;

g)Tüm karar alma mekanizmalarında cinsiyet eşitliğini esas alır ve uygular;

h)Tüm karar alma mekanizmalarında gençlerin temsiliyetini esas alır ve uygular.

Kongrenin karar organlarından olan Genel Meclis şöyle tanımlanıyor:

"a)Kongre genel kurulunun iki toplantısı arasındaki dönemde, bu kurulun almış olduğu kararların onun adına yürürlüğe konulması yönünde, program ve tüzükte ifade edilen amaç ve hedefler için çalışmalar yapar.

b)Olağan olarak 45 günde bir toplanır ve toplanma yeter sayısı üye sayısının 2/3’üdür.

c) Genel Meclis’in çalışmalarını yürütmek üzere, içlerinde milletvekilleri de bulunan en az 3’ü kadın 6 üyeden oluşan, Genel Meclis ve Yürütme Kurulu’nun vereceği temsiliyet ve sözcülük görevini yürütmek üzere Divan Heyeti ile 19 üyeden oluşan Yürütme Kurulu’nu seçer.

ç)İhtiyaç duyulan konularda çalışma yapmak üzere geçici komisyonlar oluşturur ve genel kurul bünyesinde oluşturulan daimi komisyonlarla koordinasyon içinde çalışır.

d)Toplantılarını en az biri kadın olmak üzere en az üç kişilik bir heyeti yönetir. Bu heyette Divan Heyeti ve Yürütme Kurulu’ndan üyeler de yer alır.

e)Genel Kurul’un olağan ve olağan üstü toplantılarını hazırlamakla yükümlüdür.

f)Kararlarını üye tam sayısının en az 2/3’ünün olumlu oyuyla alır.

g)Genel Meclis, Genel Kurulun çalışma ilkeleri çerçevesinde faaliyet yürütür.

h)Genel Meclis delegelerinin 1/5’nin istemi ve Yürütme Kurulu’nun gerekli gördüğü hallerde olağanüstü toplanır. Olağanüstü toplantı gündeminde çağrıya neden olan konu yer alır. En geç bir ay içinde toplanır.

ı)Milletvekilleri istedikleri takdirde Genel Meclis toplantılarına söz haklarıyla katılabilirler.

i)Genel meclis ihtiyaç duyduğu durumlarda danışma amaçlı genişletilmiş toplantı yapabilir.

j)Çalışan istihdamı ve mekan kiralama gibi hususlarda karar alır ve uygular.

k)Çalışmalarının giderlerini delegelerin dayanışma ve destekleriyle karşılar.

l)Kongre program ve tüzüğünü kabul ederek katılma iradelerini ifade eden kurumlar, örgütlü çevreler ve bireylere dair önerileri Genel Kurul’un ilk toplantısına götürür.

'FİKİR KULÜBÜ KURMUYORUZ'

Kongrenin bütün organları hakkında bilgi veren Aslan, kongreyi bir fikir kulübü olarak oluşturmadıklarını, bir mücadele aracı kurduklarını, bu nedenle karar alan bir mekanizma kurmak istediklerini belirtti, "Karar almak için 3'te 2 çoğunluk kararı yeterli olmalıdır" dedi.

ADALET VE BARIŞ KOMİSYONLARININ EKLENMESİ ÖNERİLDİ

Tüzük taslağının okunmasının ardından delegeler, taslağa ilişkin önerilerini sundu. Tüzük taslağına ilişkin gelen önerilerde tüzüğün "Daimi Komisyonlar" başlıklı 8. maddesine, Hakikatleri Araştırma Komisyonu, Adalet Komisyonu ve Barış Komisyonu'nun eklenmesi de önerildi.

Kongre Girişimi Program Taslağı Sunuldu

 
Kongre Girişimi'nin ilk oturumu, program taslağının sunulması ve taslak üzerine genel görüşlerin sunulmasıyla sona erdi.

Kongre Girişimi'nin Türkiye Kongresi'nde tüzük tartışmasının ardından program taslağı üzerine dair tartışmalara geçildi.

Tüzüğe ilişkin önerilerin ardından söz alan Alp Altınörs, programda daha çok genel ve ilkesel yaklaşımları ifade etmeye çalıştıklarını belirtti.

Altınörs, program taslağının özetledi. Program taslağı şöyle:

"NEDEN BİR ARADAYIZ?

1. Bizler, halklarımıza yöneltilmiş tüm baskı ve haksızlıkları ortadan kaldırmak, barış içinde ve insanca yaşayabileceğimiz bir Türkiye’yi kurmak üzere bir araya geldik.

2. Türkiye'nin baskı ve sömürüye dayalı sistemi, egemenlerin iki ana siyasal akımı tarafından sürekli olarak yeniden üretilmekte, buna karşı mücadele eden tüm toplumsal direniş odakları ise baskı altında tutulmaya çalışılmaktadır. Ancak her dilden ve kültürden Türkiye halkları, mevcut sistemin ömrünü uzatmak için birbiriyle yarışmakta olan bu iki akım arasından birini; egemenlerin dayattığı neoliberal ve anti-demokratik düzen içinde, Türk-İslam sentezci veya ulusalcı anlayışlardan birini tercih etmek zorunda değildir.

3. Bugün dünyada hâkim olan kapitalist sistem, toplumsal yaşamı yıkmakta, insanı yalnızlaştırmakta, bireyi kendi emeğine, topluma ve doğaya yabancılaştırmaktadır. Bu durum karşısında ortak mücadele ve dayanışma ruhunu yeniden kurmak, sisteme karşı direnişin en önemli adımıdır.

4. Halktan, ezilenden, yok sayılandan, doğadan, emekten, özgürlükten, eşitlikten, barıştan, adaletten ve demokrasiden yana olanların yeni bir toplum, insanca bir yaşam için ortak mücadeleyi örgütlemelerinin zamanıdır.

5. Her türden baskı, sömürü ve ayrımcılığa karşı olan birey ve örgütlerin, halkın kendi yönetimini kurmasını sağlamak üzere, birlikte mücadele etmesinin zamanıdır.

6. Artık birleşik ve güçlü bir mücadele hem daha gerekli hem de daha mümkündür. Kongremiz bunun temel gücü olmaya adaydır.

7. Halkların dinmeyen mücadelesini ve arayışını temel alan bizler, bu genel görüşlerde ortaklaşıyoruz. Farklılıklarımızı zenginliğimiz olarak görüyor ve Kongre oluşum sürecinde bir araya geliyoruz.

NE YAPACAĞIZ?

8. Kongremiz, tüm demokratik muhalefet güçlerinin mücadele alanlarını, ortak mücadele alanı olarak görür ve buradan güç alır. Kongremiz, tüm ezilenlerin ve sömürülenlerin; işçilerin, emekçilerin, göçmenlerin, kadınların, köylülerin, gençlerin, emeklilerin, engellilerin, LGBT bireylerin, dışlanan ve yok sayılan bütün halkların, tüm inanç topluluklarının, yaşam alanları tahrip edilenlerin buluştuğu ortak bir mücadele zeminidir.

9. Kongremiz, Anadolu ve Mezopotamya'nın tarihsel ve toplumsal dokusunun inkârına dayalı, tekçi ve asimilasyoncu ulusal egemenlik anlayışına karşı, Türkiye’de yaşayan tüm halkların kültürlerinin ve kimliklerinin tanınmasını demokrasinin vazgeçilmez unsuru olarak görür. Kongremiz, halkların, başta anadilinde eğitim hakkı olmak üzere eğitim ve kültür politikalarının hazırlanmasına ve uygulanmasına katılımının hayata geçirilmesi için mücadele eder.

10. Kongremiz, mevcut anti-demokratik siyasal sisteme/düzene itirazı olanların gücünü açığa çıkarmayı ve bu gücü örgütleyerek, demokratik bir toplum yaratmayı amaçlar. Kongremiz, halkın yerelde karar alma ve uygulama süreçlerine en geniş katılımını sağlamayı amaçlayan ve tüm farklılıkların kendini özgürce ifade edebileceği siyasi ve idari modelleri hedefler.

11. Kongremiz, emperyalizmin bölgemiz halkları başta olmak üzere, dünya halkları üzerindeki egemenlik ve baskı politikalarına, onların askerî üslerine, ekonomik, siyasi anlaşmalarına ve kurumlarına karşı mücadele eder. Sömürgeciliğe, işgallere ve benzeri müdahalelere karşı çıkar, ezilen halkların direnişlerinden yana tutum alır. Uluslararası sermaye kurumlarının dayattığı neoliberal sömürü, soygun ve talan politikalarına karşı mücadele eder.

12. Kongremiz, bölgemiz halklarıyla mücadele birliğini savunur. Tüm dünya halklarının mücadelelerini kendi mücadelesi sayar ve enternasyonal dayanışmayı yükseltir.

DEMOKRASİNİN KAZANILMASI

13. Kongremiz, ezilen ve sömürülen halkların, işçi ve emekçilerin, kadınların ve gençlerin bugüne kadar verdikleri ekonomik, sosyal ve siyasal mücadeleleri kendi mücadelesi ve deneyimleri olarak görür. Bu mücadelelerin ürünü olarak toplumda güçlü bir demokratikleşme isteği ve özgürlükler lehine bir beklenti ortaya çıkmıştır. Bu beklentileri karşılamak üzere başlatılan bir girişim olarak Kongremiz, askerî ve bürokratik vesayete; otoriter, katı merkeziyetçi siyasi/idari yapılanmaya ve hukuk adı altında dayatılan anti-demokratik yasalara, uygulayıcı kurumlara ve yerel idarelerin piyasaya terk edilmesine karşı mücadele yürütür.

14. Kongremiz merkezi idarenin yerel yönetimler üzerindeki vesayetini, demokrasinin kazanılmasının önünde önemli bir engel olarak görür. Askerî-sivil bürokrasinin egemenliğine karşı, halkın kendi kendini yönetebileceği mekanizmaların geliştirilmesini savunur ve bu uğurda mücadele eder.

15. Demokrasiyi temsili bir meclisle sınırlı görmeyen Kongremiz, halkın tartışma, örgütlenme ve karar mekanizmalarına katılımının önündeki tüm engellerin kaldırılmasını, her düzeyde halk denetiminin geliştirilmesini savunur. Kongremiz, İlçe-İl ve Bölge Halk Meclisleri gibi örgütlenmelerle, halkı siyasetin öznesi haline getirmek için mücadele eder. Halkların ihtiyaç duyduğu çeşitli yönetim biçimlerini ve özerklik modellerini geliştirmenin zeminini yaratır.

16. Kongremiz, baskı ve şiddeti bir yönetim tarzı olarak benimseyen devletin yetkilerini sınırlayarak, düşünce, basın, ifade, örgütlenme ve eylem hakkı başta olmak üzere, temel hak ve özgürlüklerin hayata geçirilmesini savunur.

17. Kongremiz, 12 Eylül darbe anayasasının ortadan kaldırılmasını, tüm kurumlarının dağıtılmasını, fiili uygulamalarına son verilmesini, darbecilerin yargılanarak cezalandırılmasını hedefler.

18. TMK, TCK ve Özel Yetkili Mahkemeler kıskacındaki adaletsiz, otoriter ceza sisteminin değiştirilmesi ve cezaevlerinde tecrit uygulamalarının kaldırılması için mücadele eder; yargının bağımsızlığını ve demokratikleştirilmesini savunur.

19. Cinsiyetçi olmayan, ulusu ve yurttaşlığı etnik kimliklerden arındıran, tekçi olmayan; tüm kimlik, dil, kültür ve inançların varlığını kabul ederek güvence altına alan, ekolojik, çoğulcu, eşitlikçi, özgürlükçü ve demokratik bir anayasayı, demokrasinin kazanılması için önemli bir mücadele alanı olarak kabul eder. Kongremiz, anayasa yapmayı anti-demokratik yasalarla oluşturulmuş, halk temsiliyetini sınırlayan parlamento bileşimine bırakmaz. Uzun soluklu bir halk mücadelesi ile taleplerini görünür kılarak, anayasayı halkla birlikte inşa etmeyi hedefler. Siyasi partiler ve seçim yasalarının, halk iradesinin sınırsız ve barajsız açığa çıkmasını sağlayacak şekilde demokratikleşmesi için mücadele eder.

Kürt sorunu; barış ve demokratik çözüm

20. Kongremiz, tüm kimliklerin farklılıklarıyla varlığını korumayı savunur; eşit ve özgür yurttaşlık hukuku içerisinde yaşama hakkına sahip olduklarını, temel bir ilke olarak kabul eder. Kürt halkının temel hak ve özgürlüklerine bu ilkesel tutum çerçevesinde yaklaşan Kongremiz, Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana çözümsüzlüğe mahkûm edilen Kürt sorununun, barışçıl demokratik ve eşit haklara dayalı çözümünü savunur, bunun için mücadele eder. Kongremiz, Kürt halkının Demokratik Özerklik kararını, Kürt sorununun çözümünde önemli bir girişim olarak değerlendirir. Demokratik Özerkliğin, aynı zamanda Türkiye’nin demokratikleşmesinde, halkların özgür ve gönüllü birliğinde önemli bir rol oynayacağını savunur.

EMEK MÜCADELESİ

21. Kongremiz, kapitalizme, emek sömürüsüne, yolsuzluk ve talana; gelir dağılımındaki uçuruma, açlık ve yoksulluğa karşı mücadele eder. Kongremiz, güvencesiz ve sigortasız, güvensiz ve sağlıksız ortamlarda insan çalıştırmaya; sendikasızlaştırmaya, taşeronlaştırmaya, kazanılmış hakların gaspına karşı, emekçilerin haklarını savunur ve kazanımlar için mücadele eder. İşsizliğe, işçi kıyımlarına ve iş cinayetlerine karşı insanca yaşam kavgası veren işçi ve emekçilerin, yıkıma sürüklenen küçük esnafın, ürününün karşılığını alamayan üretici köylünün yanında yer alır. Göçmenler ve mevsimlik tarım işçilerinin çalışma ve yaşam koşullarının insanca olması için mücadele eder. Kadın işçi ve emekçilerin üretim sürecindeki ikincil konumlarına karşı verdikleri mücadeleyi destekler. Tüm kimlik ve inançlardan işçi ve emekçilerin siyasete daha güçlü ve örgütlü müdahalesinin olanaklarını yaratmak ve emeğin örgütlenmesinin önündeki tüm engelleri kaldırmak için çaba gösterir.

22. İş Yasası, Sendikalar Yasası ile Toplu Sözleşme ve Grev Yasası'nın işçilerin ve kamu emekçilerinin haklarını güvence altına alacak şekilde yeniden düzenlenmesi, sendika üyeliğinde noter şartının, sözleşmede işkolu barajının kalkması ve lokavtın yasaklanması için mücadele eden Kongremiz, insanın insana kulluğunun son bulacağı sömürüsüz bir düzeni amaçlar.

23. Kongremiz, sağlık hizmetlerinin ticarileştirilmesine karşı, herkesin ulaşılabilir, yeterli ve parasız sağlık hizmeti alabilmesi için mücadele eder.

HALKLAR ve KİMLİKLER

24. Bu topraklarda yaşayan tüm halkların toplumsal ve tarihsel dokusuna aykırı olan tekçi, inkârcı, asimilasyoncu egemenlik sistemine karşı, tüm halkların, kimliklerin, dillerin, kültürlerin eşit, özgür ve gönüllü birlikte yaşamını savunan Kongremiz, bunun gerçekleşmesi için mücadele eder. Egemenlerin başta Ermeni, Rum, Süryani, Kürt, Laz, Çerkes, Arap, Roman halkları olmak üzere tüm halklara yönelik soykırım, katliam, imha, inkâr, aşağılanma ve asimilasyon politikalarına karşı durur; geçmişte yaşanan katliamların ve karanlık tarihin aydınlatılması, yüzleşme ve hesaplaşmanın sağlanması için mücadele eder. Anadil hakkını temel bir hak olarak kabul eder.

25. Kongremiz, Aleviler, Hıristiyanlar, Museviler, Ezidiler gibi ezilen ve dışlanan tüm inanç ve kültürel grupların üzerindeki baskıların kaldırılması için mücadele eder. Devletin dini biçimlendirme aracı olarak işleyen Diyanetin kaldırılmasını, inanç sembolleri üzerindeki her türlü baskıya son verilmesini, inanç ve ibadetin inananların vicdanına bırakılmasını savunur. Zorunlu din dersinin kaldırılması, Alevilerin eşit yurttaşlık haklarının kabulü, Cemevlerinin ve ayrımcılığa maruz kalan tüm inançların ibadet yerlerinin statüye kavuşturulması, yaşanan tüm kimlik sorunlarının eşit haklar temelinde çözülmesi hedefi ile hareket eden Kongremiz, din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması, inananların ve inanmayanların, tüm kimliklerin kendilerini özgürce ifade etmesinin olanaklarının yaratılması için mücadele eder.

TOPLUMSAL CİNSİYET VE KADIN MÜCADELESİ

26. Kongremiz, kadın emeğinin görünür kılınması ve örgütlenmesinin önündeki tüm engellerin kaldırılması için çalışır. Kadın emeğinin çifte sömürüsüne karşı mücadele eder. Ücretli ya da ev içi karşılıksız emek kıskacındaki kadının toplumsal cinsiyet eşitliği mücadelesinde, kadın iradesinin ve özgücünün önemine inanarak, kadınların örgütlenmesinin önündeki her türlü engelin kaldırılması için mücadele eder ve kadın hareketleriyle dayanışır.

27. Kongremiz, toplumsal cinsiyet eşitliğini temel hedef olarak belirler. Ekonomik, siyasal, sosyal alanda fiili ve gerçek eşitlik sağlanıncaya kadar en etkili yol yöntem ve araçlarla mücadele eder. Geçici, özel önlem olarak kota ve pozitif ayrımcılık ilkelerini kabul eder. Kongremiz, tüm kurullarında ve çalışma alanlarında, kadınların eşit katılım ve temsil hakkını her zaman gözetir. Kadın hareketini, emek ve demokrasi mücadelesinin vazgeçilmez unsuru olarak görür.

28. Kongremiz, kadına karşı şiddeti bir insanlık suçu olarak tanımlar, kadına karşı her türlü ayrımcılığın ve baskının sona ermesi için mücadele eder. Kadına yönelik cinsel şiddetin tanımlanması ve soruşturulmasında kadının beyanının esas alınmasını benimser.

29. Kongremiz, lezbiyen, gey, biseksüel ve trans bireylerin sürekli, yoğun ve sistematik şekilde maruz kaldıkları ayrımcılık, nefret suçları ve nefret söylemi, polis şiddeti, toplumsal dışlanma gibi sorun alanlarına yönelik LGBT bireyler ve örgütleri ile ortak mücadeleyi geliştirir.

EKOLOJİ VE YAŞAM

30. Kongremiz, yaşam alanlarına sahip çıkan halkımızın mücadele gücü ve kararlılığından ilham alır. Kapitalizmin doğayı, doğal varlıkları ve yaşamı metalaştırarak sömürmesine karşı, Kongremiz insanı doğanın efendisi değil, bir parçası olarak görür. Doğanın, insanın, hayvanların ve tüm canlıların yaşam haklarının garanti altına alınmasını savunur.

31. Kongremiz, suyun ve doğanın ticarileştirilmesine, piyasa temelli enerji politikalarına ve projelerine karşı mücadele eder. İnsan-doğa-enerji ilişkisini kullanım değeri üzerinden tarif eden Kongremiz, insani ihtiyaçlar için gereken ve geçimlik tarımda kullanılan suya parasız, temiz ve yeterli miktarda erişim hakkının güvence altına alınmasını hedefler.

32. Kongremiz, su kullanım hakkı anlaşmalarına, karbon ticaretine, yaşamı yok eden başta HES (Hidroelektrik Santrallar) projeleri ile termik, nükleer santral ve diğer enerji ve madencilik politikalarına, endüstriyel atık ve kirlilik sonucunda yaşamın sürdürülemez hale getirilmesine, küresel iklim değişikliğinin nedenlerine ve sonuçlarına karşı mücadele eder. Kentlerin doğasızlaştırılmasına; kenti yağmalayan kentsel dönüşüm projelerine; tarihi, kültürel varlıkların ve kamusal alanların gasp edilmesine; sermayenin tüm yıkıcı kır ve kent politikaları ile çevresel hizmetlerin özelleştirilmesine ve piyasalaştırılmasına karşı mücadele eder, herkes için insanca barınma ve ulaşım hakkını savunur. Kongremiz, doğal, tarihi ve kültürel varlıklara ilişkin korumaları kaldırmayı amaçlayan mevzuat saldırılarının da karşısında durur.

33. Kongremiz, kırda ve kentte, doğa ve yaşam haklarını savunma ve yaşam ortamlarını koruma mücadelesi verenlerin dayanışmasını güçlendirmeyi, bu mücadeleleri ortaklaştırmayı ve taleplerini siyaset zeminine taşımayı görev edinir.

34. Çökme noktasına getirilen tarım ve hayvancılık, tekellerin ve tüccarın insafına terk edilmiştir. Kongremiz, tarımsal destekleri yok eden, tarımsal birlikleri güçsüzleştiren yasaların, ürün kotalarının kaldırılmasını ve tekellerin çıkarına endeksli politikalar altında ezilen üretici köylülüğün hak ettiği insanca yaşama kavuşmasını hedefler.

GENÇLİK

35. Kongremiz, gençliğin siyasete aktif katılımının ve temsiliyetinin bir zeminidir. Gençliği işsizliğe, ucuz işgücü sömürüsüne mahkûm eden kapitalist politikalarla mücadele eden Kongremiz, ayrımcı, cinsiyetçi, milliyetçi ve tekçi eğitim anlayışını reddeder; herkese parasız, eşit, demokratik, bilimsel ve anadilde eğitim hakkının sağlanması ve çalışma yaşındaki her gence iş olanağı yaratılması için mücadele eder. Rekabetçi ve eşitsizliğe dayanan ve eşitsizliği derinleştiren sınav sistemini reddeder. Üniversitelerin akademik özgürlüğünü, bilimsel ve yönetsel özerkliğini savunur.

36. Kongremiz, zorunlu askerlik uygulamasının kaldırılması ve vicdani ret hakkının yasalarca güvence altına alınması için mücadele eder.

Bizler, seçim sürecinde oluşturduğumuz Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloku'nun ortaya çıkardığı başarının yarattığı umut ve heyecanla tüm toplumsal muhalefet kesimlerini, demokratik direniş odaklarını, demokrasi, eşitlik ve barış mücadelesi veren tüm özneleri, ortak bir mücadele hattında buluşturmanın tam zamanı olduğunu düşünüyoruz. Kongre sürecinde farklılığımızı ve çeşitliliğimizi birlikte mücadelemizi güçlendirecek temel politik değerler olarak görüyor, tüm ezilenlerin birliği için attığımız bu ilk adımda herkesi birlikte yol almaya çağırıyoruz.

Star Gazetesi'nden Sanal Operasyon: ''7 Adet Boru, 1 Adet Boş Peynir Bidonu! ''

 
AKP hükümetinin “Yeni Savaş Konseptini” açıklamasından kısa bir süre sonra iktidara yakınlığıyla bilinen Star Gazetesi, AKP’nin yeni savaş konseptinde “Tayipçik Medyanın” rolünü bütün çıplaklığıyla ortaya koyuyor.

Star Gazetesi 11 Ekim 2011 Salı günü 1’inci sayfa manşetinden verdiği “İçerideki Kandil Yerle Bir” başlıklı haberin üzerinden 4 gün geçtikten sonra, büyük baskının ayrıntılarına gazetenin iç sayfasında ve internet sitesinde 2 fotoğraftan birleştirilmiş tek kareyle okurlarına sundu.

Adını PKK’nin bile bilmediği “efsane” kampa baskını düzenleyen Star Gazetesi Ankara bürosu çalışanı Cevheri Güven’in verdiği detaylar ile yine Star Gazetesi’nin efsane baskın ardından gördüğü fotoğraflar arasında bağlantı kurulamaması da dikkatlerden kaçmadı.

PKK'nin Hakkari-Yüksekova hattını kontrol altına alma stratejisinin ana üssünün Kavaklı Kampı oluşturduğu belirtilen 11 Ekim tarihli manşet haberde, kampın ne denli “efsane” olduğu da kamp hakkındaki “örgüt için dokunulmazlığı temsil ediyordu” cümlesi ile bir kez daha tescillenmiş oluyor. 2 paragraf arasında 150 ila 500 kişi arasında değişkenlik gösterebilen haberde, kampa ilgili “üç katlı tripleks mağara, yer altı barınakları, sorgu odaları, hücreler, tıbbi malzeme ve yüzlerce kilo gıda maddesi bulunuyor” denilmesine karşın Star gazetesinin bugün gördüğü birleştirilmiş 2 fotoğraftan oluşan karede ise bu ayrıntılardan birini dahi bulmak mümkün değil.

Fotoğraflar ışığında, yerle bir edildiği iddia edilen 500 kişilik kamptan geriye 7 roketatar mermisi, cinsi ve niteliği belli olmayan 7 adet boru, 1 şerit uçaksavar mermisi, 1 merdiven ve PKK’nin en büyük kayıplarından biri olabileceğine inanılan 1 adet boş peynir bidonunun çıkmış olması hem operasyonun başarısı hem de PKK’nin uğradığı “Büyük kış hazırlıkları” ile ilgili kaybı anlatıyor.

SİLAHLAR ANLAŞILDI AMA BİDON NEYİN NESİ?

Üç katlı tripleks mağara, yer altı barınakları, sorgu odaları, hücreler, tıbbi malzeme ve yüzlerce kilo gıda maddesi bulunduğunun tahmin edildiği bölgede yapılan baskının ardından “yakalanan ve el konulan” kışlık mühimmatın; 7 roketatar mermisi, cinsi ve niteliği belli olmayan 7 adet boru, 1 şerit uçaksavar mermisi, 1 merdiven ibaret olması efsane baskının akli ve mantıki çerçeveden ne kadar uzak olduğunu da gösteriyor.

Verilen haberin tamamının doğru olduğu var sayılarak, yapılan efsane baskından geriye kalan peynir bidonunun da ne olacağı kafaları karıştıran bir başka soru. Star Gazetesinin haberinin ardından bölge gazetecilerinin dilinden düşmeyen yorum ise şöyle: ‘’PKK, yakalattığı peynir bidonunun hesabını sorar mı sormaz mı bilimez ama; Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün bölgeye moral ziyareti için gitmesinin ardından anı olarak kendisine peynir bidonunun hediye edilmesine sevindiği ve Çankaya Köşkünün bahçesine peynir gömeceği iddiaları konuşuluyor.”

İlk gün yüzlerce PKK’li öldü diyen Star önceki gün verdiği haberde ise bu sayıyı 20’ye düşürdüğü de gözlerden kaçmadı.

STAR GAZETESİ, YALANI YENİ YALANLARLA BALLANDIRIYOR…

Efsane baskını düzenleyen Star Gazetesi, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün bölgeye yaptığı sürpriz geziyi de 15 Ekim tarihli (Bugün) basımında “Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, yaklaşık bir haftadır devam eden operasyonların ardından Kavaklı’daki PKK kamplarını temizleyen Mehmetçik’i ödüllendirmek için bölgeye sürpriz bir ziyaret gerçekleştirdi” şeklinde değerlendirdi.

“Efsane” kamp baskısının hüznünü üzerinden atmak isteyen Star Gazetesi, “efsane” haberlerden vazgeçmeyerek TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin’in Murat Karayılan’ın yakalandığı yönündeki haberlerle ilgili olarak basına verdiği demece sayfalarında büyük puntolarla vermeyi de ihmal etmedi.

Karayılan’ın yakalandığı yönündeki asparagas haber ile ilgili TRT Genel müdürü Şahin’in verdiği “İran Devlet Televizyonu Başkanını aradım. Dedim ki ‘sizin elinizde görüntü varmış. Bana beş saniyelik görüntü verin, yılın televizyonu olacağım ben. Ayrıca ses kaydı da varmış, azıcık ses kaydı verin’ dedim. Bana hemen, ‘Ona baktıracağım, ama Türkiye’nin Suriye ile ilgili politikalarından İran halkı rahatsız’ dedi” şeklindeki bilgileri referans kabul eden Star Gazetesi daha uzun süre efsane kamp baskınının mahcubiyetini üzerinden atamayacak görünüyor.

Bölgede görev yapan gazeteciler arasında da haftanın eğlence konusu olan Star Gazetesi 'Birinci Kavaklı Zaferi'yle Türk basın tarihine adını 'altın' harflerle yazdırdı.

Kongre Katılımcılarından Ortak Mücadele Vurgusu


Kongre Girişimi'nin Türkiye Kongresi katılımcıları değişik halk ve topluluklar olarak sorunlarının ancak ortak mücadele ile aşılacağını belirterek, bunun için kongrenin yeni bir başlangıç olduğunu söylediler.

Ankara’da, 800’e aşkın delegenin katıldığı kongre katılımcıları, beklenti ve temennilerini ANF’ye anlattı:

Süleyman Sayar (Nusayri): “Nusayrileri temsilen buradayım. Nusayriler Arap Alevisi halktır. Etnik bakımından Arap, inanç bakımından Aleviyiz. Türkiye'de yaşayan Nusayrilerin hem etnik bakımdan, hem mezhepsel olarak sorunları var. İbadet yerleri belediye ve devlet tarafından desteklenmiyor. Asimilasyona uğruyoruz. Yeni nesil neredeyse hiç Arapça bilmiyor. Özümüzü unutuyoruz. Bu sorunları ve taleplerimizi kongreye taşımak için delege oldum. Sesimizi daha güçlü bir şekilde duyurmak istiyoruz. Haklarımızın anayasal güvence altına alınması için mücadele etmek, dini bayramımızın resmiyet kazanması için mücadele etmek istiyoruz.”

Ramadan Güldür (Roman): “Romanların sesini duyurmak istiyorum. Kongrenin taslak metinlerinde bütün etnik kimlikler sayılırken, Romanların adı geçmedi. Bu durumun değişmesi için buradayım. Kürtlerin demokratik olarak çözümü, Romanların haklarını da kazandıracaktır.”

Hacay Yılmaz: “Kürt hareketiyle Türkiyeli sosyalistlerin, demokratlar ve Türk emekçilerin birliğinin adımı olarak görüyorum. Bu adımın gerçek bir alternatif olabileceği umudunu taşıdığım için bu girişimin içinde yer aldım. Bu birlikteliğin kamuoyunda bir dalga yaratabileceği ve giderek de kurumsallaşıp bir partiye dönüşebileceği beklentisi içerisindeyim.

Seyithan Korkmaz (İşçi): “İşçilerin birleşik mücadele beklentisi var. Türkiye'de üçüncü cephenin burada olgunlaşabileceğini düşünüyorum. Kongre, genel kitle üzerinde de büyük bir heyecan yarattı.”

Nihat Göktaş (Ölüm Orucu eylemcisi): “Gerek demokrasi, gerek insan hakları alanında mücadele eden kesimleri kapsayacak bir yapılanma. Toplumsal kesimlerin temsiliyetini sağlayacak bir yapılanma olacak. Ben de burada olmak istedim."

Kongre Girişimi 800 Delegeyle Toplandı




Uzun zamandır hazırlıkları sürdürülen Kongre Girişimi Kongresi Ankara’da başladı. Tüm muhalif kesimlerin bir çatı altında toplanmasının hedeflendiği, 2 gün sürecek olan kongrede, Girişim Kongresi’nin program ve tüzüğü tartışılarak karara bağlanacak.

Kongreye 20 bölgeden seçilen 800'ü aşkın delege yanı sıra, aralarında DTK Eş Başkanları Ahmet Türk ile Aysel Tuğluk, Milletvekilleri Hasip Kaplan, Sebahat Tuncel, Sırrı Süreyya Önder, Ertuğrul Kürkçü, Nursel Aydoğan ile EMEP Genel Başkanı Selma Gürkan, SDP Genel Başkanı Rıdvan Turan, KESK Genel Başkanı Lami Özgen, İHD Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan'ın da bulunduğu çok sayıda siyasi parti, sivil toplum örgütü ile sendika temsilcisi katıldı.

Kongrenin yapıldığı salona 13 dilde "Birleşiyoruz" yanısıra aralarında "Halklara ve inançlara eşitlik, özgürlük için birleşiyoruz", "Emperyalist saldırılara ve işgallere karşı birleşiyoruz", "homofobiye, transfobiye karşı birleşiyoruz", "Kürt sorununda barışçıl ve demokratik çözüm için birleşiyoruz" ve "erkek egemenliği ve cinsiyet ayrımcılığına ve eşitsizliğe karşı birleşiyoruz" yazılı pankartların da bulunduğu çok sayıda pankart asıldı.

Kürt, Lazc, Süryani, Mahalmi, Pomak, Roman, Ermeni, Rum, Çerkez, Gürcü, Alevi ile Afrika halklarından delegeler salondakileri ana dilleri ile selamladığı kongrenin başlangıcında “Yaşasın halkların kardeşliği” sloganları yükseldi.

Selamlamanın ardından eski milletvekili Akın Birdal başkanlığında divan seçimi yapıldı.

Kongre iki gün sürecek. İlk günde, program ve tüzük üzerine tartışmalar yapılarak, önerilerin değerlendirileceği komisyonlar oluşturulacak. Kongrenin isminin de bugünkü toplantıda gündeme gelmesi bekleniyor. İsme ilişkin önerilerde öne çıkan eğilim ‘Halkların Demokratik Kongresi’dir.

Kongrenin ikinci gününde ise partileşme gibi konuların da ele alınması bekleniyor. Kongre, açılış konuşması ile devam ediyor.

Bu arada, kongre uydudan canlı olarak yayınlanmaktadır.

Uydu: Eutalsat

Frekans: 10984 horizontal (yatay)

3125 symbol Rate

3/4 fec

ANF NEWS AGENCY

Paramparça Koyunlar ve Şarapnel Parçaları


“Türk ordusuna ait iki savaş uçağı geldi ve üzerimize bomba yağdırdı. Bombalar koyun sürüsünün tam ortasına isabet etti. O sırada kendimden geçtim. Kendime geldiğimde her tarafta kan ve paramparça olmuş koyunlar vardı. Kafama ve sol bacağımın diz kapağına şarapnel parçası isabet etmişti. En büyük kızım Bayan (15), başından ve sağ göğsünün altından, her iki oğlum bacaklarından ve kollarından yaralanmıştı. En küçük kızım Kürdistan’ın dizi parçalanmıştı…” Türk savaş uçaklarının sınır köylerini bombalaması sonucu bir ailenin yaşadığı dramı anne Halide Hamit bu sözlerle anlatıyor.

Yıllardır Kandil’i bombalayan Türk savaş uçaklarının bu saldırıları sınır köylerinde yaşayan ailelere büyük zararlar veriyor. Son saldırılar nedeniyle bölgede ziyaret ettiğimiz köylerden biri olan Deşişe’de yaşayan bir ailenin dramı tanık olduk.

Deşişe, Metina alanına bağlı 150 hanelik bir köy. Geçmişte Enfal, şimdi ise Türk ordusunun sınır karakollarından attığı havan ve obüs toplarıyla kışın boşalan yazın ise korkuyla kalınan bir sınır köyü konumunda.

“KOYUNLARI SAĞARKEN GELDİLER”

Köye vardığımızda, yıllar önce yine hava saldırısında ağır darbe alan bir ailenin misafiri olduk. Hasan Hamit ve Halide Hamit çiftinin 7 çocuğu var. Maruz kaldıkları hava saldırısı bedenlerinde ve ruhlarında derin yaralar bırakmış. Anne Halide Hamit bombardıman anını anlatmaya başlıyor:

“Kocam köyün çobanıydı. Evimizin hemen yanında olan geniş bir havuz vardı. 5 Ekim’de saat 10.30 civarı her zamanki gibi koyunları sağmak için havuzun yanında dört aile bir araya gelmiştik. Koyunları sağarken Türk ordusuna ait iki savaş uçağı geldi ve üzerimize bomba yağdırdılar. Bombalar sürünün tam ortasına isabet etmişti. Bombardıman sırasında çocuklarımın attığı çığlıklar halen kulağımdadır. Ben de o sırada kendimden geçtim. Kendime geldiğimde karşıma çıkan manzara yüreğimi dondurmuştu. Her tarafta kan ve paramparça olmuş koyunlar vardı. Nefes alamıyordum. İçim barut kokusuyla dolmuştu. Kafama ve sol bacağımın diz kapağına şarapnel parçası isabet etmişti. İlk önce çocuklarımı sordum, gözlerim onları aradı. En büyük kızım Bayan 15 yaşındaydı, başından ve sağ göğsünün altından, her iki oğlum bacaklarından ve kollarından yaralanmıştı. En küçük kızım Kürdistan’ı onların yanında göremeyince korktum. Sonra onu bir akrabamızın kucağında baygın görünce çığlık attım, öldüğünü sanmıştım. Dizi parçalanmıştı, bombaların basıncı onu havuza fırlatmıştı. Neyse ki onu son anda fark edip kurtarmışlar.”

“BİZ VURDUK, AMA TAZMİNAT ÖDEMEYİZ!”

Halide Hamit ve kocası Hasan Hamit bu olayı anlatırken ikisinin de gözleri o güne dalıp gidiyor. Baba Hasan Hamit ise şöyle devam ediyor:

“Bombardımanda karım ve 4 çocuğum yaralandı, köyün sürüsünden 110 koyun telef oldu ve evim yıkıldı. Bizim dışımızdaki her üç ev de zarar gördü. Ancak yaralananlar olmadı. Ben karımın ve çocuklarımın tedavi masraflarını karşılayamadım, hep borçlandım. Bizi vuranların Türk savaş uçakları olduğunu öğrendiğimde yetkililerine, neden köyümüzü bile bile vurduklarını sordum. Tedavi masraflarımı ve yıkılan evimi yapmak için tazminat talep ettim. Ne ilginç ki benimle konuşan kişi bana, ‘Sizleri vuran Türk uçaklarıdır. Bunu kabul ediyorlar, ama size tazminat ödemeyi kabul etmiyorlar. Boş ver, senin gücün yetmez bunlara. Bak, zaten bir şey olmamış, kimse ölmemiş. Köy sınırın sıfır noktasındadır. PKK’ye yardım ettiğinizi iddia ediyorlar, orada teröristler vardı. Biz de onları vurduk’ dedi. Ben ise ona bu söylediklerinin doğru olmadığını söyledim. Eğer öyle olsaydı yaralananlar biz değil de, onlar olurdu. Sınırdayız diye bizlere istedikleri gibi yaklaşamazlar. Biz onların topraklarında değil kendi topraklarımızda yaşıyoruz deyip, geldim.”


KÜRTSE TERÖRİSTTİR!

O zamanlar şimdiki gibi bilinçli olmadıklarını ve kendilerine arka çıkan bir hükümetin olmadığını belirten Hasan Hamit, “Bilinçli olsaydık, bize arka çıkan bir hükümetimiz olsaydı, dava açabilirdim. Ama bu son Qandil saldırısında da ortaya çıktık ki onlar 3 yaşında da olsa, anne karnında da olsa Kürt kanı taşıyanları terörist sayıyorlar” diyor.

PARÇALAR HALEN VÜCUTLARINDA

Bu olaydan sonra 3 kez ameliyat olan Halide Hamit hala tam olarak bacağını kullanamıyor ve en büyük kızı Bayan’ın ise hala kafasında şarapnel parçası bulunuyor. Halide Hamit son dönemde yoğunlaşan Güney Kürdistan topraklarına gerçekleşen hava harekâtından da çok korktuklarını ve çocuklarının büyük bir ürküntü ve korku içinde olduklarını söylüyor.

HAYATLARI KABUSA DÖNDÜ

Hava saldırısından sonra yaşadıklarını da anlatan Halide Hamit, bu saldırıdan sonra hayatın kendisi ve yaralanan çocukları için kabusa döndüğünü ifade ediyor. Bacağını tam kaybetmemek için üç kez ameliyat olan ve halen de ilaç tedavisi gören Halide Hamit’in en küçük çocuğu da 4 ay boyunca dizinden aldığı parçadan dolayı yatalak kalmış ve halen vücudundaki şarapnel parçasıyla dolaşıyor.

Ertuğrul Kürkçü: Karl Marx'a Kadar Yolu Var!

Hopa iddianamesinde ‘terörist’ olarak suçlanan BDP Mersin Milletvekili Ertuğrul Kürkçü, Savcıların nerede duracağını bilmesi gerektiğini söyleyerek, “Oldu olacak bunu Mustafa Suphi’ye kadar götürsünler. Hatta Karl Marx’a kadar yolu var” dedi.

Kürkçü, 1974 affıyla haklarındaki soruşturma ve davaların “sonuçlarıyla birlikte silindiğini” belirterek “Bu muazzam bir profesyonel meslek gafıdır. Savcıya ‘mesleki yeniden eğitim cezası’ verilmeli” dedi.

Kürkçü, AKP Genel Merkezi önünde Hopa olaylarını protesto edenlerle ilgili iddianamede, “sağ ele geçirilen terörist” olarak suçlanmasını şu sözlerle değerlendirdi: “Hopa olaylarını protesto eden insanları suçlayabilmek savcı 40 yıl öncesine gitmekle yetinmemeli, Spartaküs isyanlarına, Osmanlı’daki padişaha karşı ayaklanmalara, bilcümle Anadolu’daki tüm isyanlarını, tek parti dönemi ayaklanmalarını da iddianameye taşıyabilir. Biz bunu Mustafa Suphi’ye kadar taşıyabiliriz. Biz onun davasını takip ediyoruz. Üçüncü Enternasyonal’den meclise, oradan Rus Avrupa Devrimi’ne, Rosa Luxsemburg’a, Karl Marx’a kadar taşıyabiliriz. Bunların hepsi iddianamede yazabilir. Savcıların nerede duracağını bilmesi gerekir. Ben ve benim katıldığım olaylar zinciri, Sıkıyönetim Mahkemeleri’nden çıkan 1803 sayılı af yasası bu fiilleri ve kovuşturmaları ortadan kaldırdı. Davaları sona erdirdi. Sicil kayıtlarını ortadan kaldırdı.

Bu bence hukuk açısından, profesyonel teknik açısından muazzam meslek gaftır. Çünkü, af yasası bütün suçlamaları, soruşturmaları, sonuçlarıyla birlikte affetmiştir. Mesleği savcılık olan birisinin bunu bilmesi gerekir. Ama bu atıfta bulunan savcı, hukuki değil, politik ve ideolojik davranıyor, muhafazakâr hafızaya seslenmek istiyor. Ben bu yaklaşıma muhafazakâr hafızanın bile itibar edeceğini düşünmüyorum. Mesleki olarak savcıya ‘yeniden eğitim cezası’ verilmesini talep ediyorum.”

Çukurca'daki Kemiklerin Sırrına Dair

Doğan Barış Abbasoğlu


Çukurca, Çele, Chal ya da Challa. Sarp dağ geçitlerinin kesiştiği bu ilçenin adı dün ilginç bir haberle gündeme geldi. Çukurca’da devlet hastanesi için yapılan kazı sırasında insan kemikleri bulundu.

Aslında kemiklerin hikayesi çok basitti. İnşaat alanı tarihi bir mezarlığın üstündeydi. Geçtiğimiz sene Belediye inşaat kararının çıkmasının ardından mezarları taşımış ama bazılarını gözden kaçırmıştı. Olan biten buydu işte.

Bu haberin Türk basınında yer alan şeklinde ise şunlar yazıyordu: „İnşaat alanına gelen bazı yaşlı vatandaşlar ise kemiklerin tarihte Ermeniler tarafından katledilen Müslümanlara ait olabileceğini ileri sürdü.”

Belli ki Doğan Haber Ajansı haberi daha da ilginç kılmak için mezarlığın geçen sene taşındığı bilgisini es geçmiş, bunun da üstüne yaşlılara dayanarak Ermenilerin „katliamcı” kimliğine vurgu yapmayı seçmişti.

Çukurca ve çevresi hiçbir dönem Ermenilerin geleneksel yerleşim alanı olmadı. 20. Yüzyılın başında Hakkari ve Yüksekova’da küçük Ermeni cemaatleri vardı. Başkale merkezinin nüfusu ise ağırlıklı olarak Ermenilerden oluşuyordu. Çukurca ve çevresi ise yoğun bir Asuri, Keldani nüfusuna ev sahipliği yapıyordu. Bunun yanı sıra o zamanlar büyükçe bir köy olan Çukurca merkezinde geniş bir Yahudi cemaati de bulunuyordu. Cemaat kaynaklarına göz gezdirdiğimizde ilçede Ermenilerin bulunmadığı ya da kayda geçmeyecek kadar az sayıda olduğunu görüyoruz.

1914’te Hakkari’nin Ruslar tarafından işgal edilmesi Kürtler ile Nasturiler arasındaki çatışmaların yoğunlaşmasına neden oldu. Çukurca da bu çatışmaların merkezlerinden biriydi. Çukurca o dönemde hem Rus ile Osmanlı orduları arasında hem de Kürtler ile Nasturiler arasındaki birçok çatışmaya sahne olmuştur.

Nasturiler ile Osmanlı-Türkiye Cumhuriyeti arasındaki çatışma 1924 yılına kadar sürdü. Kürt aşiretleri bu süre içinde sürekli olarak Nasturilerle çatışma halinde oldu. Özellikle İsmail Simko Nasturilere karşı gerçekleştirdiği katliamlarla nam saldı. 1924 yılında Çukurca’nın güneyindeki Zap vadisinde son direnç noktalarının düşmesinin ardından Hakkari’deki Hristiyan etkinliği de son buldu. Hakkari Hristiyanlarının büyük bölümü Doğu ve Güney Kürdistan’a yerleşti. Kalan Hristiyanların büyük bir bölümü de 1970’lerden sonra topraklarını terk ederek Batılı ülkelere göç etti.

Çukurca, Türkiye Cumhuriyeti kurulduğunda Türkiye sınırları içinde dahi değildi. Nasturilere karşı gerçekleştirilen harekatın ardından resmi olarak 1926 yılında Türkiye topraklarına katıldı.

Velhasıl yani Çukurca’da ne Ermeni katliamı oldu ne de Ermeni komitacılar Çukurca’yı yakıp yıktı. Çukurca ve çevresindeki çatışmanın karakteri çok daha değişiktir. DHA’nın umrunda mıdır bunu bilmem tabii.

Geçen sene de Çukurca’nın taş evlerinin kimler tarafından yapıldığının bilinmediğine ilişkin bir haber yapmışlardı. Tüm gezginlerin tuttuğu günlüklerdeki bilgilere ve Amediye’de yerleşik Yahudi cemaatinin belgelerine göre Çukurca’daki Yahudiler yüksekteki taş evlerin bulunduğu mahallede yaşıyordu. Taş evlerin Amediye’deki Yahudi evleriyle gösterdiği benzerliği bile ele alırsanız bu basit sonuca rahatlıkla ulaşabilirsiniz, ama işte bu coğrafyanın bize anlatılandan bambaşka bir tarihe sahip olduğunu itiraf etmek zorlarına gidiyor.

Nihayetinde Çukurca’daki Yahudiler, önce Kürt aşiretleri ve sonrasında Türk ordusunun saldırıları nedeniyle önce Amediye’ye sonra da İsrail’e göç ettiler. 1951’de de Çukurca’da kalan son Yahudiler de topraklarını terk etti.

Yüzyıllar boyunca Yahudi, Asuri, Keldani, Kürt ve Ezidilerin yanyana yaşadığı Çukurca da işte böylece Kürtlere kaldı.

Demirtaş: Hakkımızda 2474 Yıl Ceza İstiyorlar

BDP Eş Genel Başkanı Demirtaş, Ahmet Türk’ün milletvekilliğinin düşmesi durumunda BDP’nin Meclis’te siyaset yapmasının bir anlamının kalmayacağını belirtti. BDP’li vekiller hakkında 656 fezleke olduğunu söyleyen Demirtaş, ‘’Hakkımızda 2474 yıl ceza istiyorlar’’ dedi.

Demirtaş, tutuklu milletvekilleri ve mevcut milletvekilleri hakkında çok sayıda soruşturma dosyası olduğunu ve yeni anayasadan önce “yol temizliği” yapılması gerektiğini belirterek “Diyelim ki Ahmet Türk’ün dosyası Yargıtay’da onaylandı ve milletvekilliği düştü; o zaman BDP olarak burada siyaset yapamayız” diye konuştu.

Cumhuriyet gazetesine konuşan Demirtaş, AKP’nin ‘demokrasi limitini’ doldurduğuna inandığını belirterek şöyle dedi: ‘’AKP’nin demokrasi anlayışı ile ilgili problemi var. AKP, demokrasi anlayışında kendince ‘tavan yaptığına’ limiti doldurduğuna inanıyor. Bundan ötesi AKP’nin demokrasi anlayışına sığmıyor.

AKP’NİN KÜRTLERLE İDEOLOJİK PROBLEMİ VAR


AKP’nin Kürtlere bakışı ideolojik. Artık ideolojik bir problem var Kürt sorunuyla ilgili. Bunlar Kürttür ama Müslümandır. Dolayısıyla ‘Benim hegemonyam altında olabilir, hele hele bir örgüt, sol bir örgüt benim düşmanımdır, ben bununla uzlaşamam, bunu bitirmek zorundayım’ diyor. Bunu kendisi için yapıyor artık. Türk milleti, devleti için yapmıyor. Bunların derdi, bunları bitirelim, PKK’yi bitirelim. PKK’nin şiddetini bitirmek değil. Öyle olsa, PKK’yi dağdan indirirler.

SAMİMİYET ÖLÇÜSÜ BASIN VE İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ 


Anayasa çalışmalarında AKP’nin samimiyet ölçüsü olarak basın özgürlüğü, ifade özgürlüğü, özel yetkili mahkemeler, tutukluluk süreleri ile ilgili düzenlemeler olacaktır. Yeni anayasa yapıldığında içerde hiçbir gazeteci kalmaması lazım, hakkında dava olan hiçbir siyasetçi kalmaması; bunun için yapıyoruz anayasayı. Ne zaman yürürlüğe girecek? Yaklaşık 1 yıl sonra. Başbakan öyle diyor. O zaman niye içerde 1 yıl kalıyorlar, hadi onun yasasını hemen çıkaralım.

AHMET TÜRK’ÜN VEKİLİĞİ DÜŞERSE 


Hakkımızda 656 fezleke var, 2474 yıl ceza istiyorlar. Bunları çok problem etmiyoruz da, süreci tıkayacak şeyler. Ben böyle bir tartışmayı başlatmak için söylemiyorum ama diyelim ki Ahmet Türk’ün Yargıtay’daki bir dosyası onaylandı, milletvekilliği otomatikman düştü. Biz o noktada herkesin tek tek milletvekilliğinin düşürülmesini, tek tek cezaevine alınmasını beklemeyiz. Ne yapacaksak o gün yaparız, kimse bizi orada tutamaz. Biz artık siyaset yapamaz hale gelmişiz demektir.’’

Katliam Silsilesi ve 'Bebek Katilleri'

Nuri Fırat / Özgür Gündem


Kürt sorununun çözümsüzlüğü gündemdeki yerini koruyor ve yine 1990’lı yıllara dönüşten söz ediliyor. 1990’lı yıllara dönüş, özellikle benimsendiği kaydedilen yol ve yöntemler ve bunların sonuçları olarak ortaya çıkan durumlar itibariyle dile getiriliyor.

Anlaşılan şu ki; 1990’lı yıllarda yaşanan durumlar yeterince idrak edilmiş, aydınlatılmış ve hesabı sorulmuş değil. Bu nedenle bugün yaşananlar, büyük acı ve her alanda kayıp anlamına gelen 1990’lı yıllarla mukayyese ediliyor. Oysa büyük acılar yaşatan ve onarılması oldukça güç tahribatlar yaratan uygulamalarıyla 1990’lı yıllarla yüzleşilebilseydi, bugün bambaşka bir noktada olacağımız kesin olacaktı.

1990’lı yıllar, yüzlerce kişinin gözaltında kaybı, binlerce kişinin faili meçhul cinayete kurban gidişi, binlerce köyün yakılıp yıkılması, sınırsız işkence, binlerce kişinin tutuklanması, milyonlarca kişinin göçü anlamına geliyor.

Bütün bu olup bitenler, hâlâ olduğu gibi orta yerde duruyor. Bazı devlet yetkililerinin bugün dile getirdiği gibi bütün olup bitenler “sistematik devlet politikası”nın bir sonucu muydu yoksa “birer münferit vaka” mıydı?

Bazı eski askerler bugün bazı faili meçhul cinayetlerden dolayı yargılanıyor. Hükümetin tutumu, münferit vakalar düzeyinde kalıyor. Ancak kamuoyu, böyle düşünmüyor ve daha kapsamlı bir yüzleşme talebini sık sık dile getiriyor.

Buradan bakıldığında bile neden bugün yaşananların 1990’lı yıllarla mukayesse edildiği daha iyi anlaşılıyor. Çünkü 1990’lı yılların hâlâ üstü bir şekilde örtüldüğü için bugün de benzer vakalar, üstelik benzer yol ve yöntemlerle yaşatılıyor ve yine benzer şekilde üstü örtülüyor.

***

Yarından itibaren Katliamlar Silsilesi ve ‘Bebek Katilleri’ adıyla bir araştırma dosyasını yayınlayacağız. Bu dosyada ele alınan birçok olay bir şekilde kamuoyunda tartışıldı, ancak olayların önemli bir kısmı nedense ya hiç gündemleştirilmedi ya da bilmezlikten gelindi. Daha da önemlisi ilk kez bu araştırma dosyasında somut veriler ışığında olaylar arasında nasıl da bir sistematik bağlantının olduğu rahatlıkla görülecektir. Dosyayı önemli oranda farklı kılacak ve birçok kişiye şaşırtıcı gelecek olan da bu olacak.

“1990’lar neydi?” sorusuna önemli bir pencere açacağına inandığımız araştırma dosyamızla aynı zamanda “Yaşananlar aydınlatılsaydı, hesap sorulsaydı ve adalet yerini bulsaydı bugün benzer vakalar yaşanmazdı” tematiğini kurmaya çalışıyoruz. Yaşananlardan ders çıkaramayanlar, aynı trajedileri yaşamaya mahkumdurlar. Bu dosyanın en azından hakikat, adalet ve yeni bir başlangıç için önemli bir işlev göreceğini umuyoruz.

***

Mehmet Şenol’a ithaf olunur...

1967 yılında Amed’in Kore Mahallesi’nde doğdu. Gazeteciliğe 2000’e Doğru dergisinin Amed bürosunda başladı. 1991 yaz aylarında Yeni Ülke’ye katıldı. Daha sonra Özgür Gündem’e... Silahlı saldırıya uğradı, tehditler aldı, gözaltına alındı, tutuklandı. Ama pes etmedi, savaşın bütün yakıcılığıyla sürdüğü Bölge’den çıkmadı ve inatla gerçekleri ortaya çıkardı. 30 Ağustos 1994 günü Hazro ile Kulp arasında dağlara doğru giden 11 kişilik bir grup, Reşanê köyü civarında tuzağa düşürüldüğünde, kurşunlanan bedenlerin birisinin cebinden Özgür Gündem tanıtım kartı çıktı. İsim hanesinde Mehmet Şenol yazıyordu...

Bu dosyamızda ilk giriş konusunu yıllar önce Şenol’un izini sürdüğü ve büyük oranda aydınlattığı bir haberle başlatıyoruz ve inanıyoruz ki, Şenol yaşasaydı, sonrasında yaşananların tümünü aydınlatacak kabiliyetteydi.

Kalemin yerde kalmadı Şenol...