13 Nisan 2011 Çarşamba

Avrupa Basınından Özgür Gündem'e Destek

17 yıl aradan sonra yeniden yayın hayatına başlayan Özgür Gündem gazetesi Avrupa basınında ilgiyle karşılandı. Avusturyalı gazetesi Wiener Zeitung “Onlarca ölümden sonra yeniden”, Almanya’nın önde gelen gazetelerinden Tagesspiegel ise “Türk büfesinde Kürt yanlısı gazete” başlığıyla Özgür Gündem’in ikinci çıkışını duyurdu.

“Türkiye’de Özgür Gündem gazetesi için çalışmak ölümden gömlek giymek gibi bir şeydi. 1992 Mayıs’ında çıkan gazetenin birinci haftasında ilk çalışanı öldürüldü. İki yıllık yayın hayatı boyunca 70 çalışanını kaybetti. Aynı zamanda gazeteyi dağıtan çocuklar da hedefti. Gazetenin çalışanlarına verilen hapis cezaları ise toplam 147 yılı buluyordu.”

Avusturya’nın önde gelen gazetelerinden Wiener Zeitung, geçtiğimiz hafta yeniden yayın hayatına başlayan Özgür Gündem’in çıkışını okuyucularına bu sözlerle duyurdu. Avusturya Haber Ajansı (APA)’nin servis ettiği haberi “Onlarca ölümden sonra yeniden” başlığıyla sayfalarına taşıyan gazete, Özgür Gündem yöneticilerinin görüşlerine de yer verdi.

Özgür Gündem’in Kürt sorununa ilişkin haberlere yer verdiğine dikkat çeken Wiener Zeitung devamla şu yorumu yaptı: “Gazete yerleşim birimlerini Kürtçe yayınlıyor ve Türkçelerini parantez içine alıyor. Bu yüzden de Özgür Gündem devlet kurumlarıyla karşı karşıya gelmesine şaşırmamalıyız.”

‘GAZETEYİ SATAN BÜFELER YAKILIYORDU’

Almanya’nın yüksek tirajlı gazetelerinden Tagesspiegel ise Özgür Gündem’in yeniden yayın hayatına başlamasını “Kürt yanlısı gazete yeniden Türk büfelerinde” başlığıyla duyurdu. Gazetenin 17 yıl önce yasaklandığını hatırlatan Tagesspiegel “Özgür Gündem’i satan büfeler bombalanmayı veya ateşe verilmeyi göze almalıydılar” bilgisini verdi.

Başka isimlerle yayınını sürdürmeye çalışan gazetenin şimdiki genel yayın yönetmeninin İnsan Hakları Savunucusu Eren Keskin olduğunu yazan Tagesspiegel de Özgür Gündem’in Türkçe medyadan farklı olarak Kürt sorununa baktığını ve Kürt bölgesindeki yerleşim birimlerini Kürtçe yazdığına dikkat çekti.

Özgür Gündem’in çıktığı günlerde yönetmenliğini Sedat Yılmaz’ın yaptığı “Press” adlı bir filminin de gösterime girdiğini yazan Tagesspiegel “Film, 1990’larda en büyük Kürt kenti Diyarbakır’da, Kürt savaşının ortasında, Gündem’in bürosunda yaşananları anlatıyor” ifadesini kullandı.

AKP Kürdistan'da Havlu Attı


Siyasi partilerin 12 Haziran genel seçimlerine ilişkin milletvekili aday listelerini tamamlamaları seçim sathı mahallinin resmen başladığını da ilan etti. Ortaya çıkan tablo seçim sürecinin yanı sıra, siyasette de yeni bir dönemin başladığını gösteriyor. Özellikle iktidar partisi AKP’nin, Genel Başkan Recep Tayyip Erdoğan’ın kişisel inisiyatifi ile oluşan aday listesi, seçim sonrasına ilişkin ciddi ip uçları taşıyor.

AKP’yi teşkil eden Milli Görüş geleneğinin partiden tasfiye edildiği ilk elde göze çarpıyor. AKP’nin üzerine kurulduğu güçler dengesi de bu anlamda rota değiştiriyor. Erdoğan’ın oluşturduğu liste, başta AKP kurucularından Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün parti üzerindeki etkisini meclis grubunda sona erdirmeyi planlıyor. Öte yandan partinin güçlü isimlerinden Bülent Arınç’ın siyasete başladığı, memleketi Manisa yerine Bursa’dan aday gösterilmesi, benzer konumdaki AKP’lilerin de budandığını gösteriyor.

Erdoğan, Türk-İslam orijinli Milli Görüş yerine, İslam-Türk orijinli yeni bir İslami hatta çekiyor AKP’yi. Erdoğan, son iki yıldır il teşkilatlarında oluşturduğu yönetimleri milletvekili aday listelerinden ön sıralara taşıdı. Parti içerisindeki güç dengelerini tasfiye eden Erdoğan’ın, kendisine başkanlık sisteminin yolunu açacak anayasa değişikliğini sorunsuz onaylayacak bir meclis grubu hedeflediği açık bir biçimde görülüyor. Aday listelerinde yer alanların Erdoğan’a mutlak biat fikriyle belirlendiği kesin.

Kürdistan listeleri ile de AKP’nin bu yeni kadrolarına mesaj veren Erdoğan, “Kürt açılımının” son bulduğunu ilan ediyor. İki dönemdir, Erdoğan’ın, “Kürt sorunu konusuda adım atacağız, demokratikleşme, yeni anayasa” söylemlerine inanarak, bu yolla Kürdistan’da siyasal nüfuz sağlayacaklarını sanan işbirlikçi Kürtler’i dahi tasfiye eden Erdoğan, siyasi kökleri AKP tarihi ile sınırlı isimlerin ağırlıklı olduğu milletvekili listeleri ile seçim sonrası Kürt sorunu konusuda takınacağı tutumun da ip uçlarını veriyor.

Erdoğan’ın yeni dönemde, Kürt sorunu konusunda, kendi “Topal Osman’ı” gibi görevlendirdiği Mehmet Metiner’i öne sürmesi bu süreçte, Kürt ihanetini daha çok öne çıkarmaya hazırlandığını gösteriyor. Erdoğan bu yolla, Meclis’in Kürt sorunu konusunda üstlenmesi gereken rolü de engellemeyi planlıyor. Yeni meclisi kendi başkanlığı için bir araca dönüştürmeyi hesaplayan Erdoğan’ın bu uğurda tüm yolları mübah gördüğü de açık.

BDP Grubu’nun yurtsever Kürt Halkı’na dayanan muhalefeti karşısında, Kürt sorunu konusunda yapmaya çalıştığı tüm oyalama girişimleri boşa çıkan Erdoğan, özellikle Kürdistan’da siyasi mücadele edemeyeceğini anlayınca, kendini yüzde onluk seçim barajına emanet etti. 12 Eylül Anayasa değişikliği referandumunda ısrarla yeni bir anayasa yerine faşist 1982 Anayasa’sının ömrünü uzatmayı tercih eden Erdoğan’ın bir hesabının genel seçimler olduğu da bir kez daha ortaya çıktı. Kendini “liberal” ilan edenlerin ve “cumhuriyetçi solcuların” desteklediği AKP’nin Anayasa referandumu ile neyi hesapladığı bu seçimlerle daha da iyi ortaya çıkacak.

Son olarak açılım adı altında Kürt sorunu üzerinden kendini Kürdistan’da kalıcılaştırma hesapları yapan AKP ve Erdoğan son hazırladığı milletvekili aday listesi ile Kürdistan’da siyaseten havlu attığını da resmen ilan ediyor.

Kürt siyasetinin rakibi yüzde on barajı...

AKP Hükümeti bir yandan seçim barajına güvenirken öte yandan da dur durak bilmeyen, “operasyonlarla” sivil Kürt siyasal kadroları üzerinde polis marifetiyle ağır bir baskı kurmaya çalışıyor. KCK davalarının dışında seçim sürecine dönük başlayan operasyonlarda yüzlerce Kürde yönelik gözaltılar sürüyor. Sadece 5-12 Nisan tarihleri arasında Hakkari’de 25, Urfa’da 14, İstanbul’da 12, Adana’da 11, Van’da 11, Erzurum’da 8, Şırnak’ta 6, Antalya’da 4, Tekirdağ’da 2, Mardin, Mersin, Batman ve Ergani’de ise birer kişi gözaltına alındı. Bunların en az 23’ü tutuklandı. Açık işgal altındaki ülkelerde dahi görülmesi güç bu baskıların Kürdü siyaset dışı yollara itmekten başka bir anlamı yok aslına.

AKP’nin tavrı da bir kez daha ortaya koyuyor ki, BDP’nin desteklediği bağımsız adayların hem Kürdistan’da hem de Batı illerinde tek rakibi, yüzde onluk antidemokratik seçim barajıdır. Siyaseten mücadele edemeyen sistem partileri yüzde on seçim barajı ile toplumsal muhalefetin siyasal tezahürünü yok etme çabasını sürdürmektedir.

Geçmişte olduğu gibi bugün de sol güçler ile ortak tavır geliştiren Kürt siyasal geleneğinin, Altan Tan gibi Kürt kimliğinin yanı sıra İslami kimliği de öne çıkmış siyasetçileri de kapsaması söz konusu siyasetin kitleselleşmesinin vardığı düzey açısından son derece dikkat çekicidir.

68 öğrenci liderlerinden DEV-GENÇ’in son genel başkanı Ertuğrul Kürkçü’nin bağımsız adaylar arasında yer alması, Denizler’in, Mahirler’in başlattığı mücadelenin yoğun bir halk desteği ile gelişerek egemen meclisin kapısını zorlamasıdır. Kürkçü’nün meclise girmesi, halklarımızın Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın idam kararını onaylayan meclisle hesaplaşmanın da başlangıcı olacaktır.

Milletvekili sayısını ciddi oranda artırması beklenen bağımsız adayların içerisinde BDP eş başkanı Selahattin Demirtaş’ın Hakkari’den aday olması da yeni siyasetin habercilerindendir. 2007 seçimlerinde ikinci bağımsız milletvekilini masa başı oyunları ile kaybeden Hakkari’nin bu seçimlerde üç bağımsız milletvekili çıkarması bekleniyor. Seçilecek bu üç milletvekiline sıradan birer milletvekili gibi bakmak yanıltıcı olur. Bu sonuç Kürt halkının kendi geleceğine ilişkin atılacak en önemli adımlardan birini temsil edecektir.

Bu sonuç cumhuriyet tarihi açısından da eşi benzeri olmayan bir siyasi vaka olacaktır. 12 Eylül referandumunda gösterdiği boykot tavrını bağımsız adayları seçmede gösterecek olan Hakkari’nin geleceğin siyasetinin şekillenmesindeki etkisi büyük olacaktır.

Siyaseti salt, mecliste olmaya indirgeyen MHP bir yana bırakılacak olursa, CHP’nin seçim için soyunduğu Ergenekon ittifakı, CHP’de Kürt siyaseti yapacağını iddia edenlerin de kime hizmet edeceğini gözler önüne serdi. Kendilerini var eden içinden çıktıkları şehrin siyasetine talip olamayıp genel başkan kontenjanı ile devşirme siyasetine soyunmaları bu konudaki samimiyet ve ciddiyetlerini de ortaya koyuyor.

canerdem2126@gmail.com

Arap Baharı Nereye Gidiyor? -2


Tunus'tan başlayan halk hareketleri dalgasından en çok etkilenen ülkelerden biri de şüphesiz Suriye oldu. Yarım asıra yakın bir süredir ülkeyi olağanüstü hal altında yöneten Baas rejimi çok etnisiteli toplumsal yapısını denetim altında tutmak için tarihinde ilk kez kapsamlı bir reform projesini önüne koymuş durumda. Ancak muhalifler henüz Esad idaresi ile uzlaşma belirtisi göstermiyor.

Ülkenin güneyindeki Dara şehrinde başlayan ve giderek ülkenin diğer şehirlerine yayılan muhalefet Esad idaresine bugüne kadar hiç karşılaşmadığı kadar büyük bir tehditi oluşturmayı başardı. Bu ülkedeki gelişmeler Kürtleri de yakından ilgilendirmekte.

Suriye diğer Arap ülkelerinin birçoğunun aksine hem mezhepsel hem etnik hem de aşiretler dengesi içinde yürüyen buna rağmen tamamen merkezi olarak idare edilen bir ülke. Arap Alevi azınlığın etkin olduğu ülke idaresi bugüne kadar Arap milliyetçiliği bileşeniyle yürütülüyor ve Kürtler bunun en büyük mağduru oluyordu. Bugün ise ülke nüfusunun çoğunluğunu oluşturan Sünni Araplar'ın ayaklanma halinde olması Esad rejimini oldukça zor durumda bıraktı.

Beşar El Esad ülkedeki muhalefete karşı mücadelesinde açık bir şekilde böl ve yönet politikası izliyor. Esad'ın en büyük korkularından biri ülkedeki Kürt muhalefeti ile Sünni Arapların birleşerek Şam'a başkaldırmasıydı. 1960lı yıllardan bu yana hiçbir kimlik hakkı tanınmayan yüzbinlerce Kürt'e vatandaşlık veren Esad rejimi şimdilik ülkenin kuzeyindeki bir ayaklanmanın önünü almış gibi görülüyor. Ancak ülkenin güneyi ve batı sahillerinde durum hiç de iç açıcı değil.

Suriye'de şu anda en az 15 şehirde kitlesel gösteriler düzenleniyor. Son bir haftada 60'ı aşkın kişinin öldüğü olaylarda ilk kez göstericiler kollektif bir şekilde Suriye ordusuna karşı şiddet kullandı ve bunun sonucunda 7 Suriye askeri öldü.

Muhalifler Esad rejiminin böl-yönet politikalarına karşı özellikle ülke yönetiminde yeterli payı alamayan Sünni Arapları örgütlendirerek direnmeye çalışıyor. Dürzileri ve bazı Alevi Arap aşiretlerini de yanına çekmeyi başaran muhalefetin Kürtlere henüz bir program sunmadı. Direnişin güçlenmesi ya da zayıflaması durumlarında Kürtlerle muhalifler arasındaki pozisyonun da değişeceği tahmin ediliyor.

Der Zor şehrindeki Bakara aşireti de hükümete karşı tavır almış durumda. Aşiretin lideri Navaf Al Beşir, Esad'ın reformları gerçekleştirmemesi durumunda kendilerinin direnişe devam edeceğini ifade etti.

BAHREYN

Sünni bir azınlık tarafından yönetilen ve nüfusunun büyük bölümü Şii olan Bahreyn'de de durum Suriye'deki kadar kritik. Ancak Bahreyn yönetiminin avantajı ABD ve bölgedeki diğer Arap devletinin desteğini arkasına almış olması.

Başta ABD olmak üzere uluslararası güçler Bahreyn'deki idarenin devrilmesinin İran'ın bu ülke üzerindeki etkinliğinin artmasının önünü açacağını düşündüğü için muhalifler yapayalnız kalmış durumda. Suudi ordusunun da bir dönem devreye girmesi ve ABD diplomatlarını muhalefet ile hükümet arasındaki görüşmelere bizzat müdahale etmesi bunun bir göstergesi.

Önce arkasındaki halk desteğine güvenen muhalefet Bahreyn kralıyla görüşmelere başlamak için hükümeti istifasını ve yeni Anayasanın hazırlanması için çalışmalara başlanmasını şart koşmuştu. Ancak hem yoğun uluslararası baskı hem de ülke içindeki yoğun bastırma hareketi nedeniyle ön koşulsuz olarak görüşmelere başlamayı kabul ettiler.

Ancak bu kez de avantajlı duruma geçen El Hassan idaresi Kuveyt'in arabulucuğuyla yapılacak görüşmelere de yanaşmıyor.

ABD Başkan yardımcısı Joe Biden, Bahreyn şeyhi Salman bin Hamad El Halife ile görüşerek soruna siyasi bir çözüm bulunması gerektiğini ifade etti ancak bunun çerçevesi konusunda hiçbri güç ortaya net bir proje koymuyor.

Eli iyice güçlenen El Sabah idaresinin çok da iyi örgütlenmemiş durumda olan Şii muhalefeti kısmi reformlarla alt edebileceğini düşünenlerin sayısı hiç de az değil.

ÜRDÜN

Ürdün Arap dünyasındaki muhalif akımı en yumuşak şekilde yaşayan ülkelerden biri. Tunus ve Mısır'da başlayan olaylara çabuk bir şekilde refleks veren Kral Abdullah idaresi bir dizi reform sözü vererek ülkedeki muhalefeti yatıştırmaya çalıştı ve diğer Arap ülkelerinin idarelerine göre başarılı da oldu.

Ürdün'de rejime en ciddi tehdit kitle tabanı oldukça güçlü olan İslamcı kesimden geliyor. 14 haftadan bu yana barışçıl protesto gösterileri düzenleyen Salefilerin sözcüsü Abed Al Tahawi büyük gösteriler düzenleyebileceklerini açıkladı. Bu tehdit üzerine aslında Ürdün'de yasaklı olan Salefi grubun 4 üyesi geçtiğimiz gün serbest bırakıldı. Bu kararın grup ile hükümet arasında yapılan pazarlıkların ardından alındığı bildiriliyor.

Tutukluların serbest bırakılması üzerine Salefilerin gösterileri de iptal edildi.

Ülkede hükümet içinde muhalif kesimlerle diyalog için özel bir birim oluşturulduğu ve sürekli olarak düzenli temasların gerçekleştirildiği haber veriliyor.

SUUDİ ARABİSTAN

Suudi Arabistan'da Kraliyet ailesinin yaşam tarzı ile dini tutuculuk arasındaki çelişkilerinin, rejimin ABD tarafından desteklendiği fikrinin halk arasında giderek yaygınlaşmasının, ülkedeki yüksek işsizlik oranı ve yoksulluğun, yolsuzluğun, yargı sisteminin adaletsiz işlemesinin, Kraliyet ailesine olan güveni sarstığı belirtiliyor.

Bu nedenle ülkede muhalefetin giderek artmasından endişe ediliyor. Kraliyet ailesi özellikle din adamları üstünde etkinliğini arttırma peşinde. Bunun bir sonucu olarak son dönemde binlerce din adamı, imam görevlerinden alındı ve yerlerine yenileri atandı. İmamlar sürekli olarak rejim yetkilileri tarafından eğitime tabii tutuluyor ve sıkı bir şekilde denetleniyor.

Ülkede az da olsa reform adımları atılıyor. Al-Arabiye TV’de reform süreci ve terör konularında açıklamalarda bulunan Dışişleri Bakanı Suud El-Faysal, S.Arabistan güvenlik güçlerinin El-Kaide’nin Arap yapılanmasındaki lider kadrosunu yok ettiklerini ve Şeytan’ın hizmetkarı olan tüm militanların da imha edileceğini; ayrıca, 1200 civarında cami imamı ile radikal fikirler aşılayan okul öğretmeninin görevden uzaklaştırıldığını ifade etti.

Suudi Arabistan yönetimi, okul kitaplarında Hıristiyan ve Yahudilere yönelik bölümlerin öğrencileri radikalize ettiği ve Batı toplumlarına karşı nefret tohumları ektiği gerekçesiyle eleştirilmekteydi. Bu konuda da ülkede bazı adımlar atılarak İslamcı tehdidin önüne geçilmesine çalışılıyor.

Devam edecek...