8 Ocak 2012 Pazar

Karayılan: Topyekün Savaşın Esas Hedefi İmralı’dır

BEHDİNAN - KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan, Öcalan’a yönelik saldırı ile Roboski Katliamının Kürt halkı ile özgürlük mücadelesine geri adım attırma amacıyla yapıldığını belirterek, “Bu amaçlarına ulaşmadılar, ulaşamayacaklar” dedi. Cezaevindeki tutsakların başlatmış olduğu açlık grevini selamlayan Karayılan, “Ulusal tutumun gelişmesi için sömürgecilikle artık Türkçe konuşmamalıyız” diyerek Kürt siyasetçilerinin anadilde savunma yapmalarına destek verdi.

KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan, son günlerde yaşanan gelişmeleri Dengê Mezopotamya Radyosu’na değerlendirdi. Karayılan, Türk devletinin, hareketlerine ve Kürt halkına karşı, teslim almayı amaçlayan, merkezinde PKK lideri Abdullah Öcalan’ın bulunduğu topyekün bir savaş başlattığına dikkat çekerek şunları söyledi:

‘TOPYEKÜN SAVAŞIN ESAS HEDEFİ İMRALI’DIR’

“Türk devleti Önderliğimize, hareketimize ve halkımıza yönelik topyekun bir savaş başlatmıştır. Bu savaşın merkezinde Önder Apo vardır. Saldırıların bütün açılardan en yoğun olduğu ve yürütüldüğü yer İmralı’dır. Yürütülen bu savaş hareketimiz ve halkımızı teslim almak ve tasfiye etmek amaçlıdır. O açıdan böyle kapsamlı ve ana hedefinde İmralı olması bu nedenledir. Önderliğimiz İmralı tecrit sistemine karşı bir direniş içerisindedir. Ancak düşman Önderliğimizin geri adım atmasını istiyor. Önderliğimizin tavrını yumuşatması için saldırı üzerine saldırı geliştiriyorlar. Dikkat edilirse, daha iki yıl önce yirmi günlük hücre cezası verilmişti. O zaman görüşmeler vardı, cezayı durdurmuşlardı. O cezayı şimdi uyguluyorlar. Yine Önderliğimizin yanında bulunan arkadaşlara yönelik de geçmişteki cezalar bugün uygulanıyor. O arkadaşlarımız da bir direniş içerisindedirler. Türk devleti burada amacına ulaşmamıştır. Önderliğimize yönelik bir saldırı var ama her şeyden önce bu durum karşısında Önderliğimizin sergilediği büyük ve anlamlı direnişi söz konusudur.”

Türk devletinin başlattığı yeni saldırıların kapsamına da değinen Karayılan, Kürt halkının sindirilmek, sessiz bırakılmak ve bu şekilde teslim alınmak istendiğini dile getirerek, Kürt halkına yönelik bir zulüm ve işkencenin olduğunu belirtti ve sözlerine şöyle devam etti;

‘İMRALI’DAKİ İŞKENCE İLE ROBOSKİ’DEKİ KATLİAMIN AMACI BİRDİR’

“Roboski’de 35 insanımız neden şehit düşürüldü? Roboski, Qileban ve Botan halkı şahsında tüm Kürt halkına bir mesaj verilmek istendi. Yani eğer siz geri adım atmazsanız, biz sizi her tür yöntemle yok edebiliriz, denmek istendi. O açıdan oradaki katliam bir koordinasyon ve plan dahilinde pratikleştirildi. Biz bu gençlerimizin kanını elbette ki yerde bırakmayacağız, herkes bunu böyle bilsin. Yani İmralı’daki işkence ve Roboski’deki katliam birdir. Her ikisinin amacı da aynıdır. Örneğin Önderliğimizin İmralı’da geri adım atması durumunda halkımıza daha çok saldırırlar. Eğer halkımız geri adım atar, sessiz kalırsa o zaman Önderliğimiz kuşatma altına alınır, kazanımlarımız hedef haline gelir. Önderliğimizin geri adım atmasını amaçladılar ama bu mümkün değildir, böyle bir şey gerçekleşmedi ve gerçekleşmeyecek de. Halkımız açısından da bu geçerli olmadı. İmralı’daki tecrit ve yine Roboski’deki katliama yönelik halkımız bugün hala ayaktadır. Demek ki Kürt halkı zayıf düşmemiştir, ayaktadır. Hatta Roboski’deki şehitlerine en üst düzeyde sahip çıkmaktadır. Yine bütün bunlarla birlikte ulusal birliğin çok güçlü olduğu ve giderek güçlendiği de böylelikle bir kez daha açığa çıktı. Dört parça Kürdistan ve yurtdışında Kürt halkının sergilediği tavır ulusal ruhta birlik yaratıldığını açığa çıkarmıştır. Onlar burada da amaçlarına ulaşmamışlardır. Kürt siyasetinde de teslim alma, parçalama ve zayıflama yaratmak istediler ama bu da gerçekleşmedi. Zindandakiler de dışarıdakiler de hala ayaktadırlar ve özgür siyasetlerini yürütmektedirler.”

Öcalan’a yönelik, yine Kürt halkı ve Kürdistan gerillasına dönük yürütülen savaşın ‘önderlik sistemini’ hedeflediğini vurgulayan Karayılan, Kürdistan gerillasının geçen dönemde büyük bir direniş sergilediğini belirtti. Karayılan gerilla güçlerine yönelik Türk devletinin ve basınının psikolojik savaş yürütme amaçlı haberler yaydığını ve bunun toplumu yönlendirmek amaçlı olduğunu vurgulayarak şunları kaydetti:

‘GERİLLAMIZ 2011 YILINDA BÜYÜK DİRENİŞLER SERGİLEDİ’

“Türk devletinin temel hedeflerinden biri de gerilladır. Onlar da çok iyi biliyorlar ki, Önderliğimizin ve gerillamızın duruşu onların bütün oyunlarını boşa çıkarıyor. Onun için bu dönemde gerillaya yönelik kapsamlı saldırılar geliştirdiler. 2011 yılını gerilla açısından yok etme yılı olarak hesapladılar. Tamil örneğini planlayarak, buna göre hareket etmeye çalıştılar. Ama başarıya ulaşmadılar. Gerillanın da yaşadığı temel bazı eksiklikler oldu. Fakat genel olarak büyük bir direniş yaşandı. Bu direnişte Şehit Rüstem, Çiçek, Alişer, Rozerin, Baz, Simko, Ruken, Brusk ve diğer değerli şehitlerimizi verdik. 14 Temmuz’dan bu yana pratiğe baktığımızda başarılı adımlar atıldığını görüyoruz. Konsept boşa çıkarıldı. Güçlü eylemler gerçekleşti ve büyük direnişler yaşandı. Bu bize büyük umutlar verdi. Ama bunun yanında pratikte bazı yanlışlar yaşandı ve hatalar görüldü. O kadar bariz ve açık hatalar görüldü ki düşmanın içinde bulunduğu zayıflık büyük kayıpların verilmesinin önüne geçti. Genel pratiği değerlendirdiğimizde olumlu-olumsuz, başarılı yanlarını görüyoruz.

“Türk ordusu yüksek teknoloji, istihbari bilgiler ve psikolojik savaş yürüterek, bazı sonuçlara ulaşmak istiyor. Psikolojik savaşı çok kapsamlı yürütüyor. Psikolojik savaş yalana dayalı savaş türüdür ve temeli yoktur. Örneğin bir yerde bir kişi teslim olmuşsa sanki çok sayıda kişi teslim olmuş gibi yansıtmaya çalışıyor. Bunun için bütün televizyon kanallarını, gazeteleri devreye koyarak, kontrol altına alıyorlar. Bütün bunları psikolojik savaşın temel araçları haline getirmişlerdir. Gerillaya yönelik geliştirilen bu imha saldırılarına karşı gerillamız bir çok yerde gerilla kurallarını tam uygulayamamış, Önderliğimizin belirttiği ‘24 saat gerillacılık’ ilkesini pratikte tam olarak uygulayamamıştır. Yani düşman birçok alanımızda gerillanın gösterdiği zayıflıklardan dolayı saldırılar gerçekleştirmiş, yönelmiştir. Örneğin Çele’de çok başarılı bir eylem gerçekleştirildi ama eylem sonrası gerilla kuralları ihlal edildiği için düşman çok az bir çabayla elindeki tekniği kullandı ve ardından kayıplar yaşandı. O açıdan gerillanın düşmanın tekniğini boşa çıkaracak bir pratikte olması gerekiyor. İçinde bulunduğumuz bu kış sürecini bütün bunları değerlendiren ve geçmiş süreçte yaşanan eksiklikleri ortadan kaldırma süreci olarak ele almayı hedefliyoruz. Bu konuda kararlılığımız büyüktür.”

‘TUTSAKLARIN AÇLIK GREVİ KARARINI SELAMLIYORUZ’

Karayılan, cezaevlerinde bulunan Kürt tutsakların başlatmış oldukları açlık grevi eylemini de değerlendirerek, bu konuda şunları söyledi;

“Kendi inisiyatifleriyle karar alıp, açlık grevi eylemi başlatan tüm özgürlük tutsaklarını ve devrim esirlerini selamlıyorum. Alınan bu açlık grevi kararına saygı duyuyoruz. Uluslar arası komplonun 13. Yılını geçmiş yıllar gibi sadece kınamak değil, bir toplumsal hamle olarak geliştirmek ve komplonun tamamen boşa çıkarılması için sadece tecridin ortadan kaldırılması değil, Önderliğimizin özgürlüğünün gerçekleşmesi olarak ele almak gerekiyor. Önder Apo’nun özgürlüğü tüm zindan tutuklularının ve Kürt halkının özgürlüğü anlamına geliyor. Zindanlar bir kez daha Mazlum Doğan, Kemal Pir, Hayri Durmuş, Akif Yılmaz, Ali Çiçek, Ferhat Kurtayların çizgisini yükseltmeye çalışıyor. Bu çok önemli bir tavırdır. Bu genel mücadeleye de güç verecektir.”
‘SÖMÜRGECİLİK KARŞISINDA KÜRTÇE KONUŞMAK BİR YURTSEVERLİK TAVRIDIR’


‘KCK’ adı altında düzenlenen operasyonlarda gözaltına alınarak tutuklanan Kürt siyasetçilerinin mahkemede anadilde savunma yapmalarını da değerlendiren Karayılan, Kürtçe konuşmanın bir yurtseverlik tavrı olduğunu söyledi:

“Türk sömürgeciliği ile aramızdaki bazı şeylerin artık netleşmesi gerekiyor. Mademki biz kendi dilimizle, kültürümüzle yaşamak ve eğitim görmek istiyorsak, şimdiden bazı şeyleri başlatmamız gerekiyor. Cezaevindeki arkadaşlarımız buna öncülük etmelidirler. Örneğin mahkemelere gidip, devletle yüz yüze geliyorlar. Türk devletinin her gün bizzat saldırılarıyla karşı karşıya geliyorlar. Sergilenen tutum elbette ki önemli bir tavırdır. Ulusal tutumun gelişmesi için sömürgecilikle artık Türkçe konuşmamalıyız. Türk diline karşı olduğumuzdan değil, biz Türk halkıyla elbette ki Türkçe konuşuruz. Biz Türkçe diline karşı değiliz. Ama mademki asimile ediliyoruz, zorla Türkçe konuşturuluyoruz, o zaman bir yurtseverlik tutumu olarak devlerle Türkçe konuşmamamız gerekiyor. Bu tutum başta mahkemelerde gelişmelidir. Sadece kadro olanlar değil, yurtseverler de Kürtçe konuşmalıdırlar. Sadece mahkemelerde değil, her yerde devletle ilişki böyle olmalıdır. Bu ulusal bir tavırdır. Kadroların yanı sıra, dostlarımız, yurtseverlerimiz ve tüm Kürtler bu ulusal birliğe katılmalıdırlar.”

‘2012 YILINDA YENİ BİR HAMLE BAŞLATMAK İSTİYORUZ’

KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan son olarak 2012 yılının kendileri açısından stratejik, önemli ve kader yılı olduğunu söyledi. Karayılan, “2012 yılı bizler açısından stratejik, önemli ve bir kader yılıdır. 2012 yılında yeni bir hamle başlatmak istiyoruz. 2012 yılını ulusal birlik yılı, Önderliğimizin, halkımızın ve tüm tutukluların özgürlük yılı yaparak, bunun için elimizden ne geliyorsa onu yapacağız.” dedi.

ANF NEWS AGENCY

Hitler İle Göbels, Erdoğan İle Fetullah



Erdoğan ve Fetullah Faşizmi; Kürdistan,  Anadolu ve Trakya da Hitler’e rahmet okutuyor.
Son Roboski katliamıyla birlikte bu hakikat iyice pekişti.

Bu katliam bize gösterdi ki...

Erdoğan ve Şeyhülislamı Fetullah varken, Hitler ne ki.

Bu katliam bize gösterdi ki...

Erdoğan, Arınç ve Fetullah üçlüsü varken, Hitler ile Propaganda Bakanı Göbels neki.

Bu katliam bize gösterdi ki...

Bülent Arınç dururken, Göbels kim ki.

Hitler dememiş miydi ki, “Benim öğretmenim Atatürk’tür.

Hitler dememişmiydi; “Türkler Ermeni soykırımını yaptılar, kimse karşı çıkmadı. O zaman bizde Yahudileri katlederken kimsenin karşı çıkmaya hakkı yoktur”.

Hitler ve ırkçı sloganlarının mucidi Göbels,  ein volk-tek millet-, ein reich-tek devlet-, ein führer-tek lider- diyorlardı.

Erdoğan ve Fetullah ise Hitler’den daha azgın bir ırkçılıkla tek millet, tek devlet, tek lider gibi ırkçı sloganları yeterli görmüyor, tek cemaat-Fetullahçı Cemaat-, tek dil-Türkçe- diyorlar.

“Kürdistan, Anadolu ile Trakya da, yaşayan herkes Türktür” diyerek her türlü soykırımı fiili olarak uyguluyorlar.

Hitler ile Göbels’in çok büyük bir yalan metoduyla Nazizmi meşrulaştırmaya çalıştıkları biliniyor.
Hitler Faşizmi’nde-Nazizm propoganda metodu sloganlaştırılan şu temeller daha doğrusu yalanlar üzerineydi. 

“Halkı her zaman ateşle, asla soğumasına izin verme”.

Göbels’in mucidi olduğu bu yöntemi bire bir uygulayan Hitler, çoğu zaman bir günde birçok yerde mitingler düzenleyerek faşizmin histerisiyle halkı ateşlemiştir.

Erdoğan’ın yaptığı ise Hitleri kat be kat aşan bir durumdur.

Hitler döneminde medya önemli bir güç değilken, 21 yüzyılda birinci güç konuma gelmiş iken, Erdoğan özel ve psikolojik savaşın yürütücüsü medyayı AKP faşizmini hâkim kılmak için atom bombasından daha tehlikeli bir şekilde kullanıyor.

Meydanlarda ırkçı temelde ajite ve propaganda yapıyor. Kürt düşmanlığını aşılıyor, yayıyor.

Alternatif muhalif ve Özgür Kürt medyası hariç, neredeyse tüm gazete ve televizyonlar O’nun emrine amede.

Roj TV ve birkaç TV hariç, neredeyse tüm televizyonların aç kumandanına basılınca 24 saat karşımıza Erdoğan çıkıyor. BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş bu gerçeği söylerken “bize bir TV yeter” diyordu.

Bazen tüm gazeteler, bazen dört-beş(4-5) hattta altı-yedi(6-7) gazete birden Erdoğan’ın hedef gösteren ırkçı ve nefret suçuna giren sözlerini manşetten veriyor.

Roboski katliamında Türk medyasının girdiği tutum, katliamı gizleme çabaları ve vermemelerin kaynağında Erdoğan ve Fetullah’ın Yeşil Türkçü Faşist zihniyet vardır.

Hitler ve Göbels’in ikinci metodu; “Hatalı olduğunu ve yanlış yaptığını asla kabul etmeme idi”.


Erdoğan ile Fetullah bu metodu mutlaklaştırmış. 

Erdoğan dünyayı ben yarattım diyor. Öyle ki, O’nun kul milletvekillerinden Bursa Milletvekili Hüseyin Şahin, “Başbakana dokunmak ibadettir”!!! diyebilecek kadar Erdoğan’ı peygamberleştirebiliyor ve kendini kullaştırıyor. 

Hakikat bu iken Erdoğan ile şurekası kendi suçlarını kabul etmiyor, suçlarını Kürtlerin üzerine yıkarak,  “Bakın BDP’liler APO’ya peygamber diyorlar” diyor.

Erdoğan, öyle bir zihniyete sahip ki, Wan depremindeki ölümlerden, müdahale de bulunmamadan ne kendilerini sorumlu görüyorlar ne de asla işledikleri suçu kabul ediyorlar. 

Beşir Atalay; “Gücümüzün ne olduğunu denemek istedik” diyor.

Çok planlı ve programlı bir şekilde yaptıkları Roboski katliamına ilişkin ise kömüre dönüştürerek, lime lime ettikleri 19’u çoçuk, 16’sı yetişkin olmak üzere 35 Kürdü suçlu göstermektedirler.

Bundan dolayıdır ki, Gülten Kışanak çok damardan yaptığı konuşmada diyor ki, “vicdanı olanlara sesleniyorum”.

AKP’de ne vicdan ne din ne imanın kalmadığını bilerek vicdanlı kalabilenlere çağrı yapıyor.
Hitler rejiminin üçüncü metodu ise; “Asla rakibinin üstün bir yanı olduğunu kabul etme” idi.
Erdoğan ile Fetullah’ın Yeşil Türkçü Faşizmi, 2009 yerel ile 12 Haziran 2011 genel seçimlerinde DTP ile BDP, Zap Savaşı’nda HPG’ye yenildi. Bu yenilgileri kabul etmiyor. Yenilgilerini kendisine bağlı polisçik medya üzerinden özel ve psikolojik savaşla örtmeye çalışıyorlar.

Amed’in Piran ilçesinde 6 gün boyunca uçak, helikopter, predatör, Heron, tank, top gibi en sofistike silahlarları kullanan AKP devleti oldu.

Buna rağmen tek bir gerilla bile şehit düşmediği halde “24 gerillayı öldürdük” diyen de AKP ve Fetullahçı medya.

“Andok kodlu büyük telsizi susturduk, İrfan Amed’i öldürdük” diyen AKP’nin Fetullahçı Valisi Mustafa Toprak.

Sonra HPG açıklama yaptı ve tek bir kayıplarınında olmadığını söyledi.

Hitler ile Göbels’in üçüncü medodu; “Asla kendinden başka bir seçeneğe hareket alanı bırakma” gibi yok etme yöntemi idi. 

Erdoğan ile Fetullah; KCK adlı operasyonlar adı altında Kürt siyasal hareketi, yurtseverleri ve dostlarından beş binin üzerindeki kişiyi zindana attı. Bu yöntemle AKP ile cemaatin Yeşil Türkçü Faşizmi’ne alternatif olan Kürt Demokratik Hareketi’ni yok etmek istiyorlar. Fetullah, gerillayı kastederek “50 bin kişi de olsa kuşatın, yok edin”, BDP’ye oy verenleri kastederek de “yüzde beşini etkisiz kılın” demekte. 

Erdoğan, siyasetçilerle de yetinmedi, neredeyse Kürt basın çalışanlarının tümünü zindana attı. 
Sırada şairler ve sanatçılar var.

Kürt gerillasına karşıda hemen hemen her çatışmada kimyasal kullanan AKP’nin kimyasalcısı Kimyasal Necdet.

Hitler ve Göbels’in dördüncü metodu; “Asla kabahat üstlenme”.

Erdoğan ile Fetullah’ın kabul ettikleri tek bir kabahat yoktur. Etnik Türk ırkçılığını yapıyorlar. Açıkça Kürtleri fiziki ve kültürel soykırımdan geçiriyorlar. Bunu da demokrasi, din, iman ve açılım demagojisiyle pazarlıyorlar.

Hitler ve Göbels’in beşinci metodu; “Sadece bir rakibine odaklan ve kötü giden her şeyin suçunu onun üzerine yık” şeklindeydi.

Erdoğan ile Fetullah tümden Kürt Özgürlük Hareketi’ne odaklanmışlar. Tüm ekonomik, siyasal, diplomatik, kültürel,  askeri vb. faaliyet ve ilişkileri Kürt Özgürlük Hareketi’ni nasıl yok ederim şeklinde yürütüyorlar. Başarısızlık ve yenilgilerinin suçunu çok tehlikeli ve ırkçı paranoyalarla Kürtlerin üzerine yıkıyorlar. Kürtleri hedefliyorlar.

Erdoğan Roboski katliamını yapıyor, ama sanki katliamı BDP yapmış gibi bir atmosfer yaratmaya çalışıyor.

BDP Eşbakanı Selahattin Demirtaş ta O’na gerekli cevabı veriyor ve diyor ki, “Bu katliamın baş sorumlusu sensin hesap vereceksin”.

Hitler ve Göbels’in altıncı metodu; “Halk büyük yalanlara, küçük yalanlara göre daha çabuk inanır”. 


Erdoğan ile Fetullah’ın bu konuda attığı en büyük yalanlardan biri Çelê(Çukurca) eylemine ilişkin yaptıkları açıklamalardı. Erdoğan diyordu ki, “Derin Plan var, Suriye onlara destek vermiş”, Fetullah diyordu ki, “dağ doğurmuyor ki”.

Fazla bir zaman geçmeden, Erdoğan’a bağlı MİT teşkilatının Sabah gazetesine yaptığı bir servis olduğu açığa çıktı. Böylesine özel-psikolojik büyük bir yalan ile hem Türk ordusunun yenilgisini örtbas etmeye çalıştılar hem de HPG gerillasının böyle bir öz ve eylem gücü yok algısını yayarak, her zaman ki gibi dış güçler klişesini yayma amaçlı olduğu açığa çıktı.

Yine Roboski katliamını meşrulaştırmak içinde diyor ki, “oradan Bahoz Erdal geçecekti”.

Hedefi büyük göstererek büyük yalan atıyor ki, halk O’na inansın.

Hitler ve Göbels’in yedinci metodu; “Bir yalanı yeteri sıklıkla tekrarlarsan, halk eninde sonunda ona inanır”.

Erdoğan ve Fetullah, 9 yıldır “bunlar Zerdüşttür, dinleri imanları yok” diyerek Türk halkında Kürtlere karşı,  Türk-İslam sentezine dayalı ırkçı bir algı yaratmak için aynı yalanı her ağızlarını açtıklarında dillendiriyorlar.

Bunun dışında Göbels’in söylediği bir söz var şöyle diyor. “Bir şeyi ne kadar uzun süre tekrarlarsanız insanlar ona o kadar fazla inanırlar. Hıristiyanlığın bu kadar etkili olmasının sebebi 2000 yıldır aynı şeyi söylüyor olmasıdır”.

Erdoğan ile Fetullah’ın devamlı Tek Millet, Tek Devlet, Tek Lider, Tek Cemaat ve Tek Dil sloganının altındaki neden Göbels’in bu sözlerinde gizlidir.

Erdoğan ve Fetullah’ın Roboski katliamında olduğu gibi her katliamdan sonra orduya övgüler dizmesi, operasyonlarımız devam edecek demesi ordu millet söyleminin bin yıldır devam ettirilmesidir. Bu söylemle ordu öyle yüceleştiriliyor ki, Türk halkı ordusuz düşünemiyor, orduya tapar hale geliyor, köleleştikçe köleleşiyor.

Aslında bu yazılanların daha özlü ortaya koyan bir Amed pekenekoku (fıkrası) var.
Yani Erdoğan ile Fetullah özgülünde TC ile onun faşist diktatöryasını çok arı ve duru bir şekilde anlatan bir fıkra var.

12 Eylül 1980 darbesi olduğunda her şey karneyle veriliyordu. Sıraya girilerek ihtiyaçlar karşılanıyordu.

İşte bu dönemde, Kürdistan’ın paytexti(başkenti) Amed’te halk ekmek almak için bir fırının önünde kuyruğa girer.

Fırıncı bakar ki sıra çok uzun. Bu kadar insana nasıl ekmek yapacağım, nasıl dağıtacağım der.

Düşünür taşınır ve der ki ben öyle bir yalan atayım ki, bunlardan kurtulayım.

Bir yalan uydurur ve sırada olan halka şöyle söyler.

“Yan tarafta ki sokakta bir fırın var, o fırında belleşe ekmek veriliyor”.

Ekmek kuyruğundakiler bunu duyunca hemen o sokağa yöneliyorlar. Kuyrukta tek bir kişi kalmıyor.

Kuyrukta kimse kalmayınca yalan atan fırıncı kendi kendine “ya attığım yalan doğruysa” der kendi attığı yalana inanır ve fırınını kapatır, O da söylediği sokağa doğru koşar. Bedava ekmek almaya gider.
Erdoğan, Fetullah, TC rejiminin önceki Katı Türk Ulusçu Irkçılığı ile şimdiki Yeşil Türk Irkçılığı Türk ırkı dışında hiçbir ulusun Kürdistan, Anadolu ile Trakya’da yaşamadığını uydurdu.

Ardında halkı buna inandırmaya çalıştı, kendileri de uydurdukları yalana inandılar. Şimdide aynı yalanlarla Yeşil Türk Irkçı Rejimini ayakta tutmaya çalışıyorlar.

Sözün özü, ister Beyaz Türk Faşizmi olsun isterse Yeşil Türk Faşizmi olsun aslında faşizm kökten uydurduğu yalana inanmaktır.

Roboski katliamında sonra cereyan eden olaylar TC’nin nasıl bir yalan zihniyeti üzerine kurulan dünyanın en faşist diktatöryel rejimi olduğunu yenide hatırlattı herkese.

Özgür Bilge

Türk Sömürgecilerinden Tüm Katliamların Hesabı Sorulmalıdır-1


Sömürgeci AKP hükümetinin bakanlar kurulu toplantısı yapıldı. Qileban katliamına ilişkin açıklama yapıldı. Geçen gün AKP hükümetinin sözcüsü Bülent Arınç’ın yaptığı açıklama ve bugün hükümetin başbakanı soykırımcı ve katliamcı Tayyip Erdoğan’ın açıklaması ve yandaş AKP-Fethullah medyasının olayı ele alış biçimleri,  katliamı, kasıtlı yapılmayan, kaza, terörist zannedilerek gerçekleşen bir olay olarak değerlendirmişlerdir. Üstünü örtmeye çalışmışlardır. Öte yandan bu katliamı protesto eden yurtsever insanları da yine soykırım operasyonları temelinde rehin almaya devam etmektedirler. “Hem öldürürüm, katlederim, sesini çıkaranı da tutuklarım”  demektedir. 


Hükümet ve yandaş basın tüm değerlendirmelerde, daha çok halkın kaymakama yönelik eylemini öne çıkarmakta, 35 Kürt insanının- ki çoğunluğu 18 yaş-altı çocuklardır- katliamı örtülmek istenmektedir. Hele AKP’nin bir hain Şırnak milletvekili var.  Acılı halkımızın, gençlerimizin Uludere’nin kaymakamına yönelik haklı tepkisini, “ 35 insanın acısından daha büyük bir etki yaptığını” söyleyecek kadar düşkünleşmektedir. Bu koroya AKP’nin devşirme hainleri de katılmaktadırlar. 

Ancak yakınlarını kaybedenlerin verdiği bilgiler, katliamdan sağ kurtulan kişinin tanıklığı ve yapılan tüm incelemeler sonucunda hazırlanan raporlardan anlaşılmaktadır ki, katliam planlanmış, tasarlanmış ve tam bir soğukkanlılıkla gerçekleştirilmiş bir katliamdır. İradeleşen, özgürleşen ve sonuç almaya doğru giden Kürdistan halkını sindirmeye, korkutmaya ve geri adım attırmaya yönelik bir katliamdır.  AKP’nin tam “tam sonuç aldık” dedikleri bir ortamda, “ irademe dokunma, Ez lı vırım” şiarıyla yapılan mitinglerde halkımızın yüzbinlerle sokağa çıkmasının hemen ertesinde bu katliamın yapılmasının başka izahatı da yoktur.

35 gencimizi, fidanımızı kaybetmişiz.  Analarımızın, kız kardeşlerimizin, babalarımızın, kardeşlerimizin çığlıkları arşı alayı sarmış. Evlat acısı, kardeş acısıyla yanıp-tutuşuyorlar. Tüm Kürt ulusunun fertleri böyle bir acıyı derinden yaşıyor. Bir şehidimizin kız kardeşi acıya dayanmıyor ve sömürgeci katilleri protesto etmek için herkesin ortasında kendisine defalarca bıçak saplıyor, kanlar içinde yere yığılıyor. 

Türk sömürgecileri, o kadar zalim ve alçaktırlar ki, hem öldürüyorlar, katlediyorlar. Sonra da, gelip “ vah vah,  acımız büyük” diyor, rol kesiyorlar.  Yıllardan beri bu halkı ahmak yerine koyma alışkanlığıyla bunu bir kez daha tekrarlıyorlar. Ancak artık, halkımız her şeyin farkında ve bilincinde, kime nerede, ne zaman, ne söyleyeceğini, nasıl bir tavır alacağını bilecek durumdadır. Ve gereğini de yapıyor. Şimdi düşman tabiî ki, bunu sadece kaymakama yönelik bir tepki olarak ele almıyor. Olayı, sömürgeci AKP’nin Kürdistan’da istenmediği biçiminde ele alıyor. İşin esası da zaten böyledir. Kürt halkı, Kürt ulusu, artık yekvücut olmuş, dört parça ve yurtdışında da olsa, acıları yüreğinde hissediyor ve kabul etmiyor. Etmeyecektir de.

AKP’nin sömürgeci hükümetinin sözcüsü Bülent Arınç, katliam için yaptığı açıklamada, “ kasıt yok, ihmal de var mı yok mu onu da araştıracağız”  dedi. Şunu demeye getirdi. “vurmamız, bombardıman etmemiz gerekliydi, onu da yaptık”.  Kürt katliam koordinasyonun başı Beşir Atalay denen katil ise, katiller meclisinde, “ alınan görüntüler, bilgiler ilgili birimlerce değerlendirilir ve bir koordine içinde karar verilir. Burada da öyle olmuştur. Ama bir talihsizlik yaşanmıştır” demekle aslında katliamı nasıl bir koordine içinde planlayıp, tasarladıkları ve pratikleştirdikleri de açığa çıkmıştır.  Zaten daha önce Kürt katili, soykırımcı Tayyip Erdoğan, “ daha önce sınırdan karakollarımıza yönelik saldırılarda kullanılan silahlar katırların sırtında getiriliyordu. Böyle eleştiriler vardı, bir daha böyle bir duruma düşmemek için, bu talihsiz olay oldu” demişti. Benzer yaklaşımını bir kez daha tekrarlamış ve katliamı yapanlara teşekkür etmiştir. Aslında faşist MHP’nin Genel Başkanı devlet Bahçeli’nin söylediklerini tekrarlamış oluyorlar. Devlet Bahçeli, “ devlet gereğini yapmıştır” demiştir. Onlar ise, uyduruk gerekçeler ile sürerek, “ talihsizlik oldu, kaza oldu”. Esas baklayı, “ biz resmi olarak özür dilemeyiz ama her aileye üzüntülerimizi bildirebiliriz”  demekle ağzından çıkarmıştır. Sadece, ölenlerin yakınlarına tazminat ödeyeceklerini beyan etmişlerdir. Bunun anlamı şudur, “Öldürdük, kan bedelini alın, yerinize oturun, fazla da sesinizi çıkarmayın”. Zaten daha önce de, “yasınızı ilan edin, ama fazla taşkınlık yapmayın, yaparsanız, bedelini ödersiniz” diye de tehdit etmişlerdi. Yani katliam politikalarında ısrar vardır. Bunun başka da izahı yoktur. Zaten hem Fethullah Gülen denilen iblis, münafık halkımız için katliam fetvası vermiş, hem de Tayyip Erdoğan, BDP’nin seçmenini hedef alan açıklamalar yapmış ve bedel ödeyeceklerini söylemişlerdi.

Sömürgeci-soykırımcı Tayyip Erdoğan, kendi grup toplantısında,  Kürt halkının, Roboski şehitlerine görkemli sahip çıkmasını ve tabutlarına bayrak ve flamalarını örtmelerine karşı çok alçakça ve saldırganca bir dil kullanmıştır. Soykırımcı sistemin tasarımcı ve sözcülerinden Bülent Arınç, sözde bayrak diyerek Kürt halkının sembolleriyle alay etmiş, hakarette bulunmuştur. Öyle ki hem öldüreceksin, katledeceksin, ancak bu halk cenazelerine de dahi sahip çıkınca da öfkelenecek, hakaretler yağdıracaksın?! Şimdi halkımız da, gençlerimiz de, Türk sömürgeciliğinin tüm sembollerini ayaklarının altına almaz mı? Göreceksiniz Kürdistanlı gençler sizin çok kutsadığınız Türk egemen sisteminin, sömürgeciliğin sembollerini birer birer ayaklarının altına alacak ve çiğneyeceklerdir. Yani anladığınız dilden konuşacaklar.  

Faşist-ırkçı Tayyip Erdoğan ve AKP’nin kurmayları, halkımızın tam bir ulusal birlik ruhu içinde şehitlerini sahiplenmesine öfkelidir.  Gelişen Kürt ulusal refleksi karşısında gösterdiği bu saldırgan dil, Kürdistan topraklarının yavaş yavaş kirli ayaklarının altından kayarak, özgürleşme süreci karşısında yaşadığı korkuyu ifade etmektedir. Şunu her Kürt düşmanı, soykırımcı sömürgeci bilecek ki, artık Kürtlerden birisinin dünyanın öbür tarafında tırnağı taşa değse, dünyanın öbür tarafındaki Kürdün yüreği yanar. Kürtler artık birbirlerinin acılarını yüreklerinde hissediyor. Bu acılar ulusal bilince, birliğe, örgütlülüğe dönüşmektedir. Roboski katliamı karşısında halkımızın dört parçada ve yurt dışında gösterdiği ulusal refleks, birlik ruhu, uluslaşmada, toplumsallaşmada halkımızın yakaladığı düzeyi ortaya koymaktadır.

Buna karşılık, yani Kürt ulusunun yitirdiği 35 genci için tuttuğu yas ve yürüttüğü mücadeleye karşılık,  Türkiye metropollerinde Türkler, çılgınca bir eğlence içinde yeni yıla girdiler. Barış, mutluluk dilediler. Demek barış ve mutluluk dedikleri, gençlerimizin daha çok katledilmesiydi. Bunu anladık.  Çok sınırlı bir devrimci, öğrenci, sendikacı- aydın-demokrat kesim bunun dışında kaldı.  Bu, ırkçı-faşist zihniyetin toplumu ne kadar sürüleştirdiğini de ortaya koymaktadır.  Zaten sosyal medyada, “neden 35, neden 35 bin değil” diyenlerin sayısı hiçte az değil. Van depreminde de, ölenlerimize bizler ağıt yakarken, televizyonlarda neredeyse bazıları zil takıp oynayacaktı. Türk sömürgecileri biraz da, aldatıp, zehirlediği bu gerçekliğe güvenmektedir. Ancak bunun sür-git böyle kalacağı beklenmemelidir. Bu ırkçılıkla zehirlenen halk bir gün, elbette kendisini zehirleyenlerin boğazına yapışmasını bilecektir. 

Roboski ve Bêcih köylüsü, sömürgeci AKP hükümetinin tazminat ödeme vb. yaklaşımları karşısında, paralarını yüzlerine çalmalıdır. “ alın paralarınızı, biz kan parası istemiyoruz, bizim kan bedeli verilecek canımız yok,  biz halk olarak kendi topraklarımızda özgürce yaşamak istiyoruz” demelidirler.

Herdem Serhıldan

Ev Yapımı Gaz Maskesi

Ev Yapımı Gaz Maskesi
Ünlü kürt düşünür annem “elin çocukları” nı takdir ettiğinde “ rebenê rebenê rebenê guhê zarokên xelkê di lebitin ” der her seferinde. ( o reben vurgusu 3 defa olacak yoksa etkili olmuyor)

E kadın haklı.

Şimdi ben bu cümleyi, esprisi kaçmadan nasıl çevirecem?
 
Elin oğlu şıp diye çevirebilir lakin ben yapamıyorum.
 
Dilerim ki ünlü apologizer,kürdolog ve mantık bilimci metiner bu metni görür de bizi aydınlatır. Öyle bişey olma ihtimaline karşı,” hoçka delal metiner e sipaz tikim” diyoruz şimdiden.

Lafı çok dolandırmadan konumuza geliyoruz.
 
New york ta wall street eylemcisi arqaaşlar ( zarokên xelkê- elin çocuğu) basit bi gaz maskesi yapmışlar da haber edeyim dedim.

Hem çok ucuz hem kolaylıkla yapılabiliyor hem de kullanışlı ve faydalı.
 
Ailenizin yazarı olarak kaç zamandır,malzemeleri alayım hem yapayım hem de fotolarını çekip kişisel bloguma koyayım diyorum ama bildiğiniz üzere hayat gailesi, bi türlü fırsat bulamadım. Ki zaten burada yapılmışı da var..
 
İngilizce bilmeyen arqaaşlar için bi özet geçelim, belki faydamız olur.
 
Maske için gereken malzemeler.
 
1 adet pet şişe. Bildiğin 2 litrelik kola, gazoz şisesi.Yapan heval yeşil kullanmış hema siz beni dinlerseniz coca cola şisesi kullanın. Sert olan bi türü var o iyi olabilir. E tabi bunun bi de riski var yandaş ve dinci medya da “işte kürt-israil ittifakı” diye her an haber olabilirsiniz demedi demeyin.

1 adet toz ya da gaz maskesi, ki her nalburda vardır. Bunların filtreli olanları da var onlar daha etkilidir. Çok da pahalı değil geçen sordum 1-2 lira dedi.
Zımba.

Bant. Siyah,elektrikçi bantlarını kullanabilirsiniz.
 
Lastik. Don lastiği öneririm. Daha sağlam ve sıkı tutar.
 
Makas ya da diğer kesici aletler. Bunları üzerinizde taşımayın tabi. 
 
Her an müebbete sürükleyen deliller olabilir sizin için.

Yapılışı da oldukça basittir.
 
Pet şiseyi fotoğraftaki gibi suratınıza uygun kesin.
Kestiğiniz yerleri bantla kaplayın.
Lastiğinizi zımba yardımı ile şişeye çatın.

Maskenizi şişenin ağız kısmına yerleştirin.


Artık yeni maskeniz kullanıma hazırdır. Fotoda yapan heval kullanıyorken görülmektedir.

Atmosferinde azottan çok biber gazı bulunan bir coğrafyanın çocukları olarak, surata puşi bağlamaktan ileri gitmeliyiz. Hem zaten puşi takmak da suç biliyorsunuz..
 
ê de xerlî olsin!
 
ekleme: bazı arkadaşlarımızdan bunu geliştirmek amaçlı teklifler var. maskeyi önceden sirkeye batırmak ya da sirkeye batırılıp kurutulmuş sargı bezleri koymak da etkisini arttırmakta imiş.

Seydayê Gerok
A-Med News Agency

Son 20 Yıllık ‘Sınır Ötesi’ Katliamları (DOSYA)

PKK ve gerilla güçlerine karşı başarısız olan Türk devleti bir kez daha sivil Kürtleri katletti. Şırnak’ın Uludere İlçesi’ne bağlı  Ortasu (Roboski) Köyü’nde Türk savaş uçaklarının bombardımanı sonucu 35 Kürt katledilirken, son 20 yılda ise ‘sınır ötesi operasyon’ adı altında sadece kayıtlara düşen ve aralarında kadın ve çocuklarında bulunduğu katledilen sivil Kürtlerin sayısı 141’i’ buldu.

Daha bir kaç ay once Türk Başbakan Tayyip Erdoğan, tüm medya kanallarına çıkarak ‘Sabrımız tükendi. Ya bitecek ya bitecek’ diyerek nasıl bir kirli savaş yürüteceklerini vurguluyordu. 

Erdoğan’ın ardından Fethullah Gülen’in Kürtlere karşı katliam talimatları yağdırdığı konuşması yansıyordu. Erdoğan ve Gülen’in açıklamalarının üzerinden çok geçmedi ki  17 Ağustos’ta TSK’nin yapmış olduğu sınır ötesi harekatta Ranya bölgesinde içinde sivil bir araç bombalandı. Bombalama sırasında aralarında Solin bebeğin de olduğu aynı aileden 7 kişinin bedenleri paramparça ediliyordu. Ardından gerillalara karşı kimyasal gazlar ve napalm ile katliam yapıldı.

Son olarak ise Şırnak’ın Uludere İlçesi’ne bağlı  Ortasu (Roboski) Köyü’nde Türk savaş uçaklarının bombardımanı sonucu 35 Kürt  katledildi. Türk devletinin bu katliamı hem Kürtler’de hem uluslararası arena da büyük tepki topladı topluyor. Ancak  ‘sınır ötesi operasyon’ adı altında sivil Kürtlere yönelik bu katliam ilk değil. Keza son 20 yılda ‘sınır ötesi operasyon’ adı altında sadece kayıtlara düşen bilgilere göre aralarında kadın ve çocukların da bulunduğu 141 sivil Kürt katledildi onlarca  kişi yaralandı.
Türk devletinin 4 parçaya bölünen Kürt coğrafyasında son 20 yılda sivillere yönelik katliamlar;
1991
Türk devleti 1991 yılında sınır ötesi operasyonlarını başlattı.  Türk devletinin 5-11 Temmuz 1991 tarihinde Zaho’ya bağlı Sivi, Miraz, Sipinler, Basi, Bindar, Bizo ve Biyaz köylerine yönelik hava saldırısında köyler harabeye dönerken, 5 köylü ise yaşamını yitirdi.
-11 Ekim 1991′de yine Zaxo’ya bağlı köylere yoğun bombardıman yapıldı. Yapılan bombardımında 9 köylü yaşamını yitirdi, 5 köylü ise yaralandı. Yeni Ülke Gazetesi’nin “Güney Kürdistan’da 5 köy bombalandı” manşeti ile verdiği haberde, operasyonda fosfor kimsayal gaz kullanıldığı kaydedildi.

-25 Ekim 1991′de ise Zaxo kenti kırsal alanı bir kez daha  bombalandı. Saldırılarda 12 köylü katledildi. Saldırıların hedefi olan köylülerin daha çok Saddam’ın zulmünden kaçarak Zap bölgesi kırsal alanında çadırlarda yaşayan köylüler olması dikkat çekti.
-Türkiye’nin 1991′deki saldırıları yıl boyu sürdü. 3-5 Kasım 1991 tarihlerinde yeni bir saldırı düzenlendi. Çukurca ile Haftanin bölgesine yapılan saldırıda 12 köylü katledildi, onlarca köylü ise yaralandı. Yaralananların büyük kısmının kadın ve çocuklardan oluşuyordu. Yaralılar ile hastanede görüşen gazeteciler, vücutlarında yanıkların bulunduğunu yazarken, bu durum Türkiye’nin kimyasal silah kullandığı yönündeki iddiaları güçlendirmişti.
1994
Nisan 1994′te Türk ordusu’nun Zaho kırsalına yönelik bombardımanı sonucu 3′ü çocuk 4 kişi yaşamını yitirdi. Bombalamalardan peşmergeler de nasibini aldı ve 20 peşmerge Türk devledi tarafından katledildi.
1996
Türk devleti tarafından Temmuz 1996′da bombalanan Haftanin, Sinat, Zap ve Kumri bölgelerinde yine sivil yerleşimler hedef alındı ve çok sayıda kişi yaşamını yitirdi. Sivil kayıpların artması karşısında Mesud Barzani, bombardımanın durdurulmasını istemek zorunda kalmıştı. 29 Aralık 1996′da Türk devletinin Kela Spi, Erca, Mergamış ve Bizinike bölgelerini bombalaması sonucu  ise 3′ü çocuk 5 köylü katledilirken, 9 köylü ise yaralandı.
1998 ve 99
Türk devleti 1998 ve 1999 yıllarında da sınırötesi adı altına katliamlarını sürdürdü. 15 Ağustos 2000′de Güney Kürdistan’ın Kendakole bölgesini saatlerce bombardımana tuttu. Saldırı da  30 sivil yaşamını yitirdi, çok sayıda kişi de yaralandı.
2000’LER ve AKP’Lİ KATLİAMLAR
90’lı yıllarda ’Sınır ötesi’ adı altında sivil Kürtlere yönelik katliamları Çiller, Yılmaz, Demirel ve Güreş gibi isimler koordine ederken 2000’ler de bu rol artık AKP ve Başbakan Tayyip Erdoğan’a aitti. AKP Hükümeti bu operasyonun ardından Ekim 2007’de sınır ötesi operasyon için yetki tezkeresi çıkarttı. Erdoğan’ın 5 Kasım2007’de ABD Başkanı George W. Bush ile yaptığı görüşmenin ardından sınır ötesi operasyon da düğmeye basıldı.  .16 Aralık 2007’de Türk devleti bir kez daha ‘ya bitecek ya bitecek’ diyerek hava destekli sınır ötesi operasyon başlattı. Medya Savunma Alanları günlerce bombalandı. Dönemin Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt ‘Kandil BBG Evi’ gibi diyerek naralar attı. Ancak düzenlenen hava saldırılarında da çok sayıda sivil yerleşim yeri hedef alınmış, 2 sivil yaşamını yitirmiş, hayvanlar telef edilmiş ve binlerce kişi göç etmek zorunda bırakılmıştı.
 2008
Türk Devleti hava harekatıyla sonuç alamadığı ve sivilleri katllettiği saldırılarının ardından bu kez yine savaş naraları ile Şubat 2008’de Kandil’e kara operasyonu kararı aldı. AKP Hükümeti’nin öncülüğünde Türkiye’nin 21 Şubat’ta başlattığı ve 29 Şubat 2008’de sonuçlandırdığını açıkladığı sınırötesi kara harekatında hedef ‘Kandil’ gibi görünse de gerilla karşısında büyük bir yenilgi alan Türk ordusu hıncını sivillerden almıştı. PKK kampları diye vurulan yerler sivil yerleşim yerleri olurken, en az 83 köy bombalandı.
2011
Ve son olarak 17 Ağustos 2011’de Türk devletinin yapmış olduğu sınır ötesi harekatta Ranya bölgesinde içinde sivil bir araç bombalandı. Bombalama sırasında aralarında Solin bebeğin de olduğu aynı aileden 7 kişinin bedenleri paramparça edildi. Saatler sonra haberi veren Türk medyası bir kez daha olayı çarpıtmaya  çalıştı. Ancak Kürt medyasının elindeki görüntü bilgi ve belgeler ise Türk devletinin Kürtlere yaptığı katliamı gözler önüne seriyordu.

Diren Dicle
A-Med News Agency

Uyan Artık!..

Kürt kardeşim..

Kürdün heybesine hep  mevsim gözetmeksizin üşümek düşer..  

Bazen Malatya’da bir morgda 23 beden bir yanık ayakla, bazen bir dağ başında parçalanmış yavru ceylanla..  Bazen Halepçe’de elma kokusuyla, bazen Wan’da 33 kurşunla.. Üşür buz tutar bedeni,toprağa düşen her canla bütünleşmek istercesine..

Dedim ya mevsim fark etmez.. İster bahar, ister yaz, ister kış olsun..

Yine uyanmaktan korktuğumuz hergün gibi, kapkara bir güne uyandık. Tarih tekerrürden ibaret diye bir söz vardır ya hani.. Bir kez daha kanıksadık gerçekliğini.. Kürde uzun yıllar boyunca reva görülen ölüm, katliam bir kez daha gün yüzüne çıktı..

İliklerimize kadar üşüdük yine..

Ve ben şuan akşamın ölüm kokan bir saatinde bir batı şehrinin hala toprak yollu kenar bir mahallesinden yazıyorum sana.

Sana söylüyorum Kürt kardeşim, evet sana!

Belki şuan kendi öz vatanında, kanın, gözyaşının tam ortasında yaşayan sana. Belki ben gibi batıda bir kentin ücra bir mahallesinde yaşayan sana.. Yada şuan kalabalıklığı yalnızlığa evrilen büyük bir şehrin göbeğinde yaşayan sana.. Kardeşlerinin yaşadığı zulme vakıfsın sende en az ben kadar. Onların yakınında yaşasan da yaşamasan da, yaşadıkları her kırımda seninde benim gibi canından can gittiğine eminim. O yüzden daha fazla anlatmayacağım bu sefer acıyı, sızıyı, sancıyı.. Şuan şu dakika her neredeysen dur ve düşün istiyorum. Kardeşlerin ölüyorken, kardeşlerin katlediliyorken, kardeşlerin gözaltına alınıyorken sen nerdesin ve ne yapıyorsun?

Dur ve düşün! Onlar sırf senin kardeşin oldukları için yok ediliyorken, senin kardeşlerin oldukları için özgürlüklerinden koparılıyorken sen şuan şu dakika bunu düşünmekten başka ne yapıyorsun. Biliyorum üzülüyorsun, biliyorum kanıyor yüreğinin en ücra köşesi, ama ahlanıp vahlanmaktan başka, ateşe atılan kardeşlerin kurtulsun artık diye ne yapıyorsun? Dur ve düşün! Daha doğrusunu yazmak gerekirse ne yapıyoruz. Durup, düşünelim..
Düşün! sen ya da senin iraden bir batı şehrinde yanlışlıkla tek bir sivile zarar vermiş olsaydı, ya da var olan özgürlük mücadelen içinde senin canın, kanın kardeşin gerilla yerine bir asker ölmüş olsaydı eğer; sen, eşin, kardeşin, annen evinde işyerinde büyük bir hakarete ve hatta linçe maruz kalmayacak mıydı? Düşün! sen 35 kardeşini daha yeni katırlar üstünde ölüme uğurlarken senin acını sözde sana kardeş diyenler ne kadar paylaştı? Düşün! en son ne zaman kendi dilinde düşündüğünü, düşün! en son ne zaman kendi dilinde rüyalar gördüğünü, kendi bedenine hapsolmuş kimliğini düşün!… Düşün, eşin, dostun, arkadaşlarına, iş yerindeki patronuna, okuldaki hocana, komşuna, sevdiğine yıllarca yalan söylediğini, kendi içinde hapsettiğin Kürtlüğünü düşün! Doğru yaa, sen düşünemezsin de, düşünmek bile yasak sana. Eriyor kendi içine hapsettiğin Kürtlüğün, sen bunlara sessiz kalırken, kardeşlerin ölüyor ve sen eriyorsun git gide, geriye toprak olacak bedenin kalıyor!

Bir mezar taşından geriye bırakacak bir şeyin yok evlatlarına, ülkesiz,dilsiz kalıyor evlatların sen sessiz kalırken….

Silkelen ve uyan artık.. Dizginlerinden kurtul. Acıyı hissetmekten bir adım öteye git.. Hissini direncine iliştir. Yık esaret zincirlerini. Çocuklarına kadar politize olmuş bir halk, davasından vazgeçmez bunu anla, bunu anlat, bunu göster! Çoluğunu çocuğunu içeri atarak, katlederek, dünden daha faşist bir tutumla saldırarak, ölümle bu kadar iç içe olmuş bir halk susturulamaz! Artık bunu en net şekliyle gösterme zamanı. Kalk ve dimdik dur halkının asil gücüyle. Gün zulme karşı birlik günüdür. Gün katledilen onca canın hesabını sorma günüdür. Unutma sessiz kaldığın her gün, bu zulme ortak olansın. Ve en çokta kardeşlerinin vebali üstünedir senin. Silkelen ve uyan artık.

Gülistan Gulê Depê
A-Med News Agency

Roboski’de Devlet Terörü’ Sürüyor Sıra Sağ Kalanlarda….

HABER MERKEZİ- Roboski’de katliam yapan AKP Hükümeti ve Türk ordusu bu kez de köyde adeta terör estiriyor. Katliam’da yaşamını yitiren Encü ailesinin yakınları tehdit edilirken, askerlerin köyler de evleri basarak gençleri gözaltına almaya çalıştığı bildirildi.

Roboski köyünde 35 kişinin yaşamını yitirdiği katliama karşı tepki ve öfke büyürken, AKP Hükümeti ve Türk ordusu ise katliamın gerçekleştiği Roboski Köyü’nde terör estirdiği bildirildi. Gülyazı (Roboski) Köyü’nde Uludere Kaymakamı’nın Naif Yılmaz’a yönelik halkın öfke ve tepkisini gerekçe gösteren AKP Hükümeti ve Türk ordusunun köyde operasyon başlattığı bilidirlidi. Uludere Cumhuriyet Savcılığı’nın talimatıyla başlatılan gözaltı operasyonun da daha önce gözaltına alınanlardan çıkarıldıkları mahkemece tutuklandıkları bildirildi. Tutuklananların katliamda yaşamını yitiren Encü ailesinin yakınları olduğu bilgisi ulaştı.

‘GENÇLER KÖYÜ TERK ETTİ…’

Bu arada dün gece saatlerinde çok sayıda askeri panzer ve araçlar ile köy adeta abluka altına alınırken, bir çok eve baskın yapıldığı haberleri ulaştı. Köyde bulunan bazı korucular askerlerin ellerinde 50 kişilik bir liste bulunduğu ifade edilirken, bu listede öne çıkan isimlerin ise katliamda yaşamını yitirenlerin yakınları olduğu belirtildi. Roboski Köyü’nün aşağı kısmındaki mahalleler de evlere baskın yapıldığı bildirilirken, gençlerin büyük çoğunluğunun baskınlardan dolayı köyden uzaklaştıkları ifade edildi.

‘YAŞAM GÜVENCEMİZ YOK…’

Bu arada Encü ailesinin yakını olan ve aynı zamanda Güney Kürdistan’da bir gazetede yazarlık yapan Bedel Encü ise telefonla tehdit edildiğini ve yaşamının tehlike olduğunu açıkladı. Ajansamed olarak telefonda ulaştığımız Bedel Encü, kendisini tehdit eden telefon numarasının kaydet ettiğini ve elinde bulunduğunu ifade etti. Telefon da kişinin kendisine ağır küfür ve hakaretler de bulunduğunu iddia eden Encü, “Bana küfür ve hakaretler de bulundular. ‘Seni bitirdik sana göstereceğiz’ dediler. Ben neden böyle yaptıklarını biliyorum. Çünkü ben taziye yerinde AKP’li vekillerin geleceği söylenince elime mikrofonu aldım ve ‘AKP’lileri burada görmek istemiyoruz. Gelmesin dedim.’ Bunun ardından bu tehditler gelmeye başladı. Köyde bazı karanlık tipler de beni sormuşlar. Beni tehdit edenler dedi. eski DYP’liler bugün ki AKP’li bazıkoruculardır ve bunlar tarafından tehdit ediliyorum” dedi. .

‘EVLERE BASKIN YAPILIYOR…’

Halen Roboski Köyü’nde bulunan Encü, korucuların verdiği bilgiye göre 50 kişilik bir gözaltı listesinin bulunduğunu ifade ederek, “Korucular listeyi askerin elinde görmüş. Uludere Cumhuriyet Başsavcılığı’nın soruşturması kapsamında köyde evlere baskın yapılıyor. Çok yoğun bir askeri hareketlilik var. Operasyon sürüyor. Tederginiz.

Katliamda yaşamını yitirenlerin yakınları da köyü terk etmek zorunda kalmışlar. Gözaltına alınanlar var ve bu sayı artacak” diye kaydetti.

Diren Dicle
A-Med News Agency
www.ajansamed.com

Sizin Allah’ınız Varmı ?

BDP – KCK -DİHA – PKK davaları akademisyen ve avukat tutuklamaları, bombalanan insanlar, sokak ortasında kurşunlananlar.
Nedir sahi bunlar.? Cidden bir amacı varmı bu davaları açanların ve bu olaylara sebeb olanların. İsimler anlaşılır ama davalar anlamsız geliyor topluma.

Ya üzerine bomba düşenler. Kış günü çığ altında bile kalınmazken bomba altında kalanlar.

Ya sokak ortasında infaz edilenler.!

Biri çıkıp anlatmalı neyin ne olduğunu..

Ölümler hiç bir savunmayı meşru kılmayacaktır, ölüm varsa suç da vardır deyip örtbas edilemez. İnsanlar artık farkında devir değişti.
Zaman istediğinde herşeye ulaşılır hale gelen bir zaman. Ve sokaktaki insanlar bunu iyi düzeyde kullanır haldeler.

Neyi nereye kadarsaklayıp örtbas edebilirler ? ki mutlaka bir şekilde gün ışığı görecektir.

Bu ölümler devam ettikçe kendi elleriyle kışkırttıkları bir toplumla karşılaşacak olanlar acaba nasıl bir çözümleme ile bastıracaklar,bende merak uyandıran husus bu.

Şehirlere bombalar mı yağdıracaklar acaba ? Yoksa ”saddam ” rejiminde olduğu gibi ansızın kimyasal bir silah kullanıp sayısız cinayetine milyonlarımı ekleyecek ?

Sonrasında “yaşasın halkların kardeşliği fantazileri ” yada “hepimiz kardeşiz dedelerimiz homoseksüeldi hep sevişir halde yaşamışlar ” yada “aynı cephede Çanak kırdırmışlar ”
Yaşasın atatürk.!

Karmaşık olaylar sürekli yenileniyor. Gözaltı ve şüpheli denilerek derdest edilen insanları bir daha görmek ve onlardan bir daha haber almak neredeyse imkansız hale geldi. 90′lara döndük vs gibi laflar ediliyor.

Evet benzer yanları var,fakat bana daha çok 90 öncesini hatırlatıyor.
1980 lerde yaşayanlar yada tarih sayfalarına aşina olanlar bilir. 90 lar ve öncesi Kurd halkına direk baskı ve sindirme üzerine politikalar (cinayetler) üretiyordu.

O zamanlar bu işler şimdi başta olanların tabiriyle ”dini imanı olmayan” insanlar tarafından yapılıyordu. Bugün üretilen politikaların (cinayetlerin) sahibi olanların dinide imanı da var elhamdülillah.

Sokaktakiler soruyorlar şimdi; Bunca olandan sonra ne yaptınız düzeltmek adına yada ne kadar dürüstce yaklaştınız Kurd halkına ve diğer halk’lara.

Seçilmiş temsilcilerinin durumu nedir? Onlara bir yürüyüş alanı bıraktınızmı ? Özür dilemenize gerek yok emin olun gereksiz bir taleptir siz sadece inkar etsenizde o ölen çocuklara suç lu muamelesi yapsanızda olur.

Ölümlerden nemalanıyorlar yada istismar ediyorlar derken gerçekten inandınızmı bunları söylerken.

Yada siz tabanınız olan bir kitle ile beraber yürüyüp taleplerinizi gaz bombası ve jopla pekiştirdinizmi ?

Hani vekilsiniz ya ondan .

Peki gazetecilere ve akademisyenlere isnad edilenler ne kadar gerçek?

Binlerce doları iç ederken kalantorlar ,gizli ihalelerde peşkeşler yaşanırken,belediyelerin içi boşaltılırken bu kadar sert hesap sorulsaydı keşke..

Tüm bu sorular sorulurken en derinden ama güçlü bir ses bağırıyor
” Sizin Allah ınız varmı” ?diye..!

Son olarak bunlara cevaben ;
”mevzilerimizi terk etmedik. terketmeyeceğiz.! kirli yüzlerinize tükürmeyeceğiz bile”..

İsmini bilmediğim ama diha çalışanı olan bir cesur adam, bir onurlu yürek bunu söylüyordu.

Bağıra çağıra. şimdi gün direnmek zamanı, gün eylem zamanı.
Dik bir duruş en büyük cevaptır.!

Uğur Gülmez
A-Med News Agency
www.ajansamed.com