30 Aralık 2013 Pazartesi

AKP-Cemaat Kapışırken Ortak Düşman HDP



BDP’li tutuklu vekillerin serbest bırakılması beklenirken yargı dışarıdaki vekillere göz dikti. HDP Eşbaşkanı Tuncel’e verilen ceza, HDP’ye yönelik siyasi bir operasyon olarak değerlendiriliyor

Yargıtay’ın, HDP Eşbaşkanı Sebahat Tuncel hakkında, Roboski Katliamı’nın yıldönümüne denk getirerek onadığı hapis cezası büyük tepki çekti. Kadınlar, “Kürt halkına ya mezara ya hapishaneye denilmektedir” derken, HDP, “Karar, umudun adresi olan HDP’ye yönelik siyasi bir operasyon” dedi


Karar HDP’ye operasyon

Hakların Demokratik Partisi (HDP) ve Hakların Demokratik Kongresi (HDK) Kadın Meclisleri yaptıkları yazılı açıklama ile HDP Eşbaşkanı ve İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel’e verilen 8 yıl 9 aylık hapis cezasının onanmasına tepki gösterdi. Kararın hukuki değil siyasi olduğu vurgusunun yapıldığı açıklamada, “Roboski Katliamı’nın yıldönümünde açıklanan bu ceza mevcut hükümetin Kürt halkına ilişkin ya mezara ya hapishaneye dediğini göstermekte. Şovenist AKP’nin bu oyunu artık tutmayacak. Özgürlük, eşitlik, adalet ve onurlu bir yaşam isteyen biz HDP’li kadınlar, Milletvekilimiz ve Eşbaşkanımız Sebahat Tuncel’in yanındayız. Eşbaşkanımıza verilen bu ceza siyasi olarak önü açık olan HDP’ye yönelik bir operasyondur. Halkların nazarında tek seçenek olan ve her geçen gün itibarını yükselterek büyüyen HDP, muktedirleri iyice korkutmakta. Cinsiyetçi, şovenist muktedirlere diyoruz ki; kadınlar artık siyasetteler ve hayatı belirliyorlar. Sizin cinsiyetçi muhafazakar politikalarınız ve baskılarınızdan korkmuyoruz. Siz her ne kadar kadınları siyasetten atmaya, cezalandırarak uzaklaştırmaya çalışsanız da buradayız, gitmiyoruz. Ve asla direnmekten, özgürlüğümüz için mücadele etmekten vazgeçmeyeceğiz” denildi.de.

Bu sorunun mimarı AKP

Tahliye talebi Diyarbakır 5 ve 6. Ağır Ceza mahkemeleri tarafından reddedilen tutuklu BDP Mêrdîn Milletvekili Gülser Yıldırım, mahkeme kararına ilişkin avukatları aracılığı ile açıklama yaptı. Açıklamada şunlara dikkat çekildi: “3 partiden seçilmiş 9 milletvekilinden 6’sının hala içeride tutulması AKP’nin bugün kendisinin bile altından kalkamadığı ve artık yargıya eleştiri olarak yönelttiği nokta; esasta kendi elindeydi. Bugün düğüme dönüştürülen bu sorunun mimarı AKP hükümeti ve bağımlı olduğu yargıdır. AKP hükümeti Sayın Öcalan ve Kürt Özgürlük Hareketi tarafından kendisine sunulan çözüm ve demokratikleşme fırsatını daha erken, doğru ve iyi niyetli bir biçimde değerlendirmiş olsaydı hem demokratik cumhuriyetin teminatını sağlamış olacaktı, hem de bugün kendisinin de yakındığı paralel derin devlet sorunu yaşanmayacaktı.”

Bayık: Rojava Devrimi 2013’e Damgasını Vurdu



KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık, 2013 yılına damgasını vuran Rojava direnişini değerlendirdi. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın Ortadoğu’ya gidişinden sonra yaklaşık 20 yıl boyunca orada yürüttüğü çalışmalar yürüttüğünü belirten Bayık, “Rojava’da yirmi yıl Kürt halkını eğitmiştir. Kürt halkına yurtsever demokratik ölçüler kazandırmıştır. Rojava’da Kürt halkının yurtseverlik duygularını yükseltmiştir. Rojava halkını Kürdistan Özgürlük Mücadelesine bağlayarak, onun içine çekerek daha devrimci, daha yurtsever bir karakter kazandırmıştır” dedi.

Rojava devrimine toplumun her kesiminin dahil olduğunun da altını çizen Bayık, Türkiye’nin Rojava devrimini boğma çalışmalarını sürdürdüğünün de altını çizdi.

Kürtlerin birlik olarak Cenevre2 Konferansına katılması yönünde aldığı kararın olumlu bir gelişme olduğunu da söyleyen Bayık, “Cenevre 2’ye gidilmesi konusunda ABD'nin de, Avrupa’nın da tavrı olumsuzdur. Rusya ilk başlarda Kürtlerin bağımsız olarak Rojava’ya gitmesini savunurken, bu söylemler tam pratiğe geçmemiştir. Türk devleti zaten Rojava devrimci güçlerin Cenevre 2’ye gitmesini istememektedir. KDP ile ilişkili olduğu söylenen güçler ise sadece kendileri gitmek istemekte, kendileri dışında başka Kürtlerin, daha doğrusu Rojava’da etkin olan, Rojava’da kendi kendini yöneten, hatta geçici yönetim kurma çalışmaları yürüten PYD’nin de içinde olduğu Halk Meclisinin katılmasını istememiş ve engellemeye çalışmıştır” dedi.

ANF’ye konuşan KCK Yürütme Konseyi Eş Başkanı Cemil Bayık, Rojava devrimini, Suriye’deki iç savaşı, Cenevre2 Konferansına Kürtlerin katılımını değerlendirdi.

Rojava direnişi 2013’e damgasını vurdu. Rojava’daki devrimin geleceğini nasıl görüyorsunuz? Türkiye, çeteler, Beşar Esad rejimi karşısında direnen Rojava’ya 2014 neler getirecek?

Rojava devrimi Kürtlerin özgürlük ve demokrasi mücadelesi tarihinde çok önemli bir yere sahip olacaktır. Rojava Kürdistan'ın küçük parçasıydı, ancak bugüne kadar bütün diğer büyük parçalara destek veren, bedel ödeyen bir parçaydı. Bu yönüyle ufku hep geniş olmuştur. Sadece yerel, kendi parçasını düşünen bir yaklaşım göstermemiştir. Kendi kurtuluşunu bütün parçalardaki mücadelenin gelişmesinde görmüştür. Bu da yanlış olmamıştır. Eğer bugün Rojava devrimi gerçekleşmişse bunun en önemli nedeni, Kürdistan'ın diğer parçalarındaki özgürlük ve demokrasi mücadelesinin gelişkinliğidir. Bu ortam, koşullar oluştuğunda Rojava’da büyük bir devrimci patlama ortaya çıkarmıştır. Rojava halkı küçük parça olarak bütün parçaların direnişine katılırken, bu aynı zamanda bütün parçaların tecrübesini alan, yaşayan, böylelikle olaylara ve olgulara dar yaklaşmayan bir yaklaşımla bütün parçalardaki devrimci mücadelelerin pratiğini Rojava devriminde sentezleyerek ortaya koymuştur. Bu açıdan Rojava devrimi onlarca yıllık mücadelenin yarattığı birikimin devrimidir.

‘ÖNDER APO, ROJAVA’DA YURTSEVER VE DEMOKRATİK ÖLÇÜLER KAZANDIRMIŞTIR’

Özellikle Önder Apo'nun Ortadoğu'ya gidişinden sonra yirmi yıla yakın burada kalması, Rojava’da devrimci ruhun gelişmesinde en önemli etken olmuştur. Rojava’da yirmi yıl Kürt halkını eğitmiştir. Kürt halkına yurtsever demokratik ölçüler kazandırmıştır. Rojava’da Kürt halkının yurtseverlik duygularını yükseltmiştir. Rojava halkını Kürdistan Özgürlük Mücadelesine bağlayarak, onun içine çekerek daha devrimci, daha yurtsever bir karakter kazandırmıştır. Kuşkusuz binlerce şehit vermiştir, ama bugün bu şehadetler Rojava devrimiyle anlam bulmuştur. Bu açıdan Rojava devrimini değerlendirirken kapsamlı ele almak gerekir. Rojava devrimi dört parçanın devrimi olduğu gibi, dört parçaya güç katan bir toplum olarak sadece Rojava halkının gücünü, desteğini yanında görmemektedir. Rojava devrimi bir yönüyle bütün parçaların devrimi olma karakterine sahiptir. Nasıl ki Filistin Kurtuluş Mücadelesine bütün Arapların gücü katılmışsa, Filistin bütün Arpaları yanında görmüşse, Filistin devrimi bütün Arap devrimci hareketini, yurtsever devrimci hareketini temsil eden bir düzey kazanmışsa, bugün Rojava’daki durum bundan daha öte sonuçlar yaratacak bir karaktere sahiptir. Rojava devrimini sadece bir ulusal kurtuluş hareketi olarak görmemek lazım. 20.yüzyılın ulusal kurtuluş hareketlerinden çok çok farklıdır. Önder Apo'nun ulusal devrimle toplumsal devrimin iç içe geçtiği, esas olarak da toplumsal özgürlükçü yanın öne çıktığı kurtuluş anlayışının Rojava’da pratikleşmesi gerçekleşmiştir. Rojava’daki ulusal demokratik devrim esas olarak toplumsal devrime, demokratik devrime dayanarak gelişen bir devrimdir. Esas olarak da toplumcu ve özgürlükçü karakteriyle öne çıkmaktadır. Milliyetçi, ulusalcı yanları yoktur. Sadece Kürt halkının özgür ve demokratik yaşamı anlamında ulusalcı yanı vardır; ama esas itibariyle Rojava devrimi şahsında bütün Suriye'nin özgürlüğünü, bütün Suriye'nin özgür ve demokratik yaşamı çerçevesinde bütün Ortadoğu'nun özgür ve demokratik yaşamını hedefleyen, etkileyen bir devrimci karaktere sahiptir.

‘ROJAVA DEVRİMİNE TOPLUMUN HERKESİMİ DAHİL OLDU’

Rojava devriminde olduğu gibi dünyada hiçbir devrimde kadın, çocuk, yaşlı bu düzeyde devrime katılmış mıdır? Hiçbir devrimde kadın bu kadar öncü devrimci rol oynamış mıdır? Hiçbir devrimde toplumun bütününe yakını devrimci mücadelenin içine katılmış mıdır? Özellikle Rojava gibi on yıllardır ağır baskı altında tutulan, despot bir rejim altında yaşayan, kültürel soykırımla karşı karşıya kalan bir halkın bu düzeyde ayağa kalkması çarpıcı olmuştur. Başta Türkiye olmak üzere Rojava devriminin düşmanları devrimi boğmak istemiştir. KDP, Türkiye ile olan ilişkileri ve hegemonik anlayışı nedeniyle Rojava devrimine olumsuz yaklaşmıştır. Vermesi gereken desteği vermemiştir. Özellikle KDP ile ilişkili olduğu söylenen partiler devrime güç vereceğine, devrimin moralini bozan, tutumlarıyla devrim düşmanlarını cesaretlendiren yaklaşımlar içinde olmuşlardır. Ama buna rağmen devrim ayakta kalmıştır. Bu kadar baskı altına alınan, bu kadar saldırıya uğrayan bir devrimin ayakta kalması da kolay değildi. Ama topluma dayanan, toplumun bilincine dayanan, demokratik örgütlenmesine dayanan bir devrim olduğu için her türlü saldırıyı püskürtmüştür.

Rojava devrimci güçleri şunu da görmüştür; topluma dayanan devrimler yenilmez. Toplumcu demokratik devrimlerin gücü sınırsızdır. Her türlü saldırıyı püskürtecek durumdadır. Bu yönüyle de toplumun demokratik enerjisini ortaya çıkaran Rojava devrimi, bu demokratik enerjiyle de bütün saldırıları püskürtmüştür. Öyle Türkiye'nin ya da KDP ile ilişkili olduğu söylenen partilerin iddia ettiği gibi demokratik karakteri olmayan bir devrim değildir. Dünyada  demokratik karakteri en fazla olan devimlerden biridir.

Kuşkusuz eksikliği, yetersizliği olmuştur; savaş ortamında bazı yanlışlıklar yapılmıştır, ama bunlar dünyadaki diğer devrimlerle, diğer ulusal hareketlerle karşılaştırıldığında bu devrimdeki özgürlükçü ve demokratik yanın diğer hiçbir devrimle karşılaştırılamayacak kadar üstün olduğu açıktır. Buna rağmen Türkiye'nin, Rojava’daki toplumsal desteği olmayan kimi marjinal partilerin bu devrimin imajını zedeleyen olumsuz propagandalar yapması, Rojava halkının çıkarlarını düşünen değil de, çok bencil, çıkarcı kendi dar çıkarlarını düşünen bir yaklaşımı ifade etmektedir. Esas olarak da hegemonik bir yaklaşımı ifade etmektedir. Bana ait değilse, benim değilse kötüdür, biçiminde bir yaklaşımla Rojava devrimine saldırılar yapılmıştır. Ancak kim dışarıda nasıl gösterirse göstersin, Rojava halkı için bu devrim gerçeğinin demokratik ve özgürlükçü değeri vardır. 

Rojava’ya onlarca gazeteci gitmiştir. Rojava’ya giden onlarca gazeteci, yabancı basın Rojava’nın devrimci karakterinden, demokratik karakterinden, özgürlükçü karakterinden söz etmiştir. Rojava’da yeni bir yaşamın yükseldiğini ortaya koymuştur. Rojava devriminin çarpıcı ve olumlu yanlarını büyük bir coşkuyla ifade etmişlerdir. Herhalde Rojava devriminin karakterinin ne olduğunu, Türkiye gibi Kürt düşmanı ya da Rojava’da Kürt halkının kazanmasını istemeyenlerden, rejim yanlısı bazı güçlerin yaptığı propagandalardan ya da Suriye'de hakim olmak isteyen antidemokratik çevrelerin tanımlamalarından değil, tarafsız kesimlerden ve Kürt halkından öğrenilmesi gerekir. Ya da bazı marjinal partilerin hasetlik, kıskançlık ya da toplumun içinde etkili olmaması sonucu kara çal izi kalır yaklaşımıyla yaptığı propagandalar ya da Güney’deki bazı televizyonların yayınlarıyla Rojava devriminin karakteri belirlenecek değildir. Güneş balçıkla sıvanamaz. Rojava devrimi gerçekten balçıkla sıvanamayacak, kara propagandayla yanlış tanıtılamayacak kadar özgürlükçü, demokratik, gerçekten toplumları etkileyen, toplumların gözlerini kamaştıran bir karaktere sahiptir.

‘GELENEKSEL YAKLAŞIMLAR TÜMDEN AŞILMADI’

Kuşkusuz eksiklikleri ve yetersizlikleri olmuştur. Hala Önder Apo'nun ortaya koyduğu özgürlükçü, demokratik paradigma derinliğine ve kapsamlıca pratikleşmiş değildir. Hala geleneksel iktidarcı, devletçi, klasik ulusal kurtuluşçu yaklaşımlar tümden aşılamamıştır. Bu yönüyle kendi içinde de bir ideolojik, paradigmasal mücadele geçiren, değişim dönüşüm geçiren bir karaktere sahiptir. Çünkü yeni bir devrimdir, yeni bir paradigma temelinde gerçekleştirilen demokratik konfederalizme dayalı özgürlükçü bir demokratik özerklik sistemidir. Buradaki demokratik özerklik  herhangi bir özerklik biçimi değildir. Buradaki demokratik özerklikten kasıt, Kürtlerin kendi kendini yönetmesinin demokratik karakterinin derinliğidir. Özgürlükçü karakterinin derinliğidir. Tam özgürlükçü, tam demokratik karaktere sahip bir devrim hedefi ortaya konmuştur. Bu yönüyle tarihin ulusal demokratik mücadeleleri içinde en demokratik, en özgürlükçü statüsünü oluşturmayı hedeflemektedir. Bu bakımdan Rojava’daki demokratik özerklik herhangi bir bölgesel ve yerel özerklik, kültürel özerklik, otonomi, federasyon ya da devletle karşılaştırılamayacak düzeyde, ya da onlar ölçü alınarak değerlendirilmeyecek düzeyde özgürlükçü ve demokratik bir sistemin ifadesidir.

Rojava’da demokratik konfederalizme dayalı kendi kendini yönetmenin ifadesi olan demokratik özerklik pratikleştiğinde dünyada hiçbir özerkliğin, hiçbir otonominin, hiçbir bağımsız devletin, hiçbir bağımsız ve özerk yapılanmanın elde edemediği düzeyde özgürlükçü demokratik bir siyasal statü ve toplumsal yaşam ortaya çıkacaktır. Bu açıdan zaman zaman yapılan federasyon mı ileridir, özerklik mi ileridir, devlet mi ileridir, demokratik özerklik mi, yerel özerklik mi ileridir tartışmaları kesinlikle demokratik özerklikle karşılaştırılamayacak konulardır. Onlarla demokratik özerkliği karşılaştırmak amiyane deyimle elmalarla armutları karıştırmaktır. Demokratik özerkliğin karakteri çok farklıdır. Derin ve radikal demokratikleşmeye dayanan bu toplumun bizzat kendi kendini yönetmeye dayalı statü devletle, otonomiyle, federasyonla, bölgesel özerklikle karşılaştırılamaz. Sadece tam özgürlük ve tam demokrasi ölçüleriyle karşılaştırılabilecek bir statüyü ifade etmektedir. Bu nedenledir ki Rojava’ya giden gazeteciler, çeşitli kesimler Rojava deneyimine büyük bir heyecanla yaklaşmaktadırlar. Kuşkusuz acemilikleri vardır, sistemi nasıl kuracağı konusunda yetersizlikleri vardır, eski paradigmayla yeni paradigma arasında kalmalar yaşanmaktadır. Ama bütün bunlar bir süreçtir, bir dinamizmdir; bu dinamizm içinde doğruyu bulma mücadelesi yoğun olarak sürmektedir. Rojava’daki devrimci durumun demokratik topluma dayalı özgür ve demokratik yaşamı inşa süreci bunu ifade etmektedir.

‘ROJAVA DEVRİMİ 2013 YILINA DAMGASINI VURDU’

Kuşkusuz Rojava devrimi 2013 yılına damgasını vurmuştur. 2013 yılının Ortadoğu’suna damgasını vurmuştur. Arap baharından söz edilmiştir, çeşitli Arap ülkelerindeki rejimlerin devrilmesi, yeni rejimlerin ortaya çıkması gündeme gelmiştir, tartışılmıştır. Eğer bir bahardan söz edilecekse, gerçek bir değişimden söz edilecekse, yeni bir durumun ortaya çıkmasından söz edilecekse Ortadoğu'da bu da Rojava devriminde somutlaşmıştır. 

Rojava devriminde gerçekleşen değişim dönüşüm ve yeni olma karakteri ne Tunus’ta, ne Mısır’da, ne Libya’da ne de başka bir yerde kendini ifade etmiştir. Tamamen kendini eskiden koparan, yeni ve özgürlükçü bir yaşam ortaya çıkaran kesinlikle Rojava devrimidir. Bu gerçeğin başta Rojava ve Suriye halkı olmak üzere tüm halklar tarafından görülmesi gerekmektedir.

Rojava devrimi bütün saldırılara rağmen ayakta kalmıştır. Özellikle El Kaide ve El Nusra denen çetelerin Suriye'de ve Rojava’da yeni bir hegemonya ve baskı kurmak isteyen güçlerin saldırısı püskürtülmüştür. Suriye devleti bile bu güçler karşısında tutunamazken, Rojava devrimi bu güçler karşısında büyük bir direniş göstermiş, onları püskürtmüş, Rojava’nın çeperlerinden uzaklaştırmış, Rojava’ya saldıramayacak duruma getirmiştir. Bu güçlere hiçbir yerde yaşamadıkları yenilgiyi yaşatmıştır. Bu açıdan özgürlükçü karakteri, örgütlü toplum karakteri, örgütlü ve özgürlükçü topluma dayanma temelinde meşru savunmayı geliştirme karakteri gerçekten güçlü hale gelmiştir. Şu anda on binlerle ifade edilen bir gerilla ve milis gücüne sahiptir.

‘TÜRKİYE ROJAVA DEVRİMİNİ BOĞMA AMACINDAN HALA VAZ GEÇMEDİ’

Kuşkusuz Rojava devrimine yönelik saldırılar bundan sonra da devam edecektir, devam etmektedir. Türkiye Rojava devrimini boğma amacından, projesinden hala vazgeçmiş değildir. Yine bölgedeki çeşitli güçler Rojava Kürdistan halkının özgür ve demokratik yaşamını kazanması ve kendi kendini yönetir hale gelmesinden rahatsızdır. Yine mevcut Suriye rejimi Rojava devriminin Kürtlerin olduğu alanlarda kendi kendini yönetir hale gelmesinden, özgürlükçü ve demokratik karakteriyle tüm Suriye'ye örnek olmasından rahatsızdır. Uluslararası güçler de Rojava devrimini tam sindirememişlerdir. Rojava devriminin özgürlükçü ve demokratik karakterinin bütün Ortadoğu'ya örnek olmasından, kendilerinin egemenlere dayanan üst toplum demokrasi gerçeğini teşhir edecek bir karaktere sahip bulunmasından dolayı Rojava devrimine karşı soğuk yaklaşmaktadırlar.

‘KÜRLERİN CENEVRE2’YE BİRLİK OLARAK GİTMESİ ÖNEMLİ BİR GELİŞMEDİR’

Konferans düzeyinde Cenevre 2 toplantısı yapılacak, ama Cenevre 2’ye gidilmesi konusunda ABD'nin de, Avrupa’nın da tavrı olumsuzdur. Rusya ilk başlarda Kürtlerin bağımsız olarak Rojava’ya gitmesini savunurken, bu söylemler tam pratiğe geçmemiştir. Türk devleti zaten Rojava devrimci güçlerin Cenevre 2’ye gitmesini istememektedir. KDP ile ilişkili olduğu söylenen güçler ise sadece kendileri gitmek istemekte, kendileri dışında başka Kürtlerin, daha doğrusu Rojava’da etkin olan, Rojava’da kendi kendini yöneten, hatta geçici yönetim kurma çalışmaları yürüten PYD’nin de içinde olduğu Halk Meclisinin katılmasını istememiş ve engellemeye çalışmıştır. Kuşkusuz son görüşmelerle birlikte ya bağımsız gitme ya da ortak bir heyetle gitme gibi ortak bir karar alınmış olunsa da, bu noktaya gelene kadar Rojava devrimci güçlerini Cenevre’nin dışında tutma çabaları sürdürülmüştür.

Hala ne Suriye rejimi ne de muhalefet Kürtlerin özgür ve demokratik yaşamını, kendi kendini yönetmesini kabul etmektedirler. Ne El Kaide gibi güçler ne de devrimci ulusal konsey denen batı ile ilişkileri daha iyi olan güçler ne de İslami cephe olarak örgütlenen kesimler Kürtlerin siyasal statüsünü, bu çerçevede özgür ve demokratik yaşamını kabul etmektedirler. Tabii bu retler devrim açısından tehlikeyi göstermektedir, devrimi reddetmeyi ifade etmektedir. Bu açıdan hala Rojava devrimi konusunda tehlikeler bitmemiştir, tehlikeler devam etmektedir.

Kuşkusuz Rojava devrimci güçleri de bunun farkındadır. Devrim ancak bedel ödenerek kazanılabilir. Bedel ödemeyi göze alamayanlar, zorluklara katlanmayı göze alamayanlar, açlığa, susuzluğa, acıya katlanmayı göze alamayanlar özgür ve demokratik yaşamı hak edemezler. Bu, devrimlerin diyalektiğidir, kanunudur. Devrimler ancak zorluklara katlanan halkların hak ettiği bir rejimdir. Özgür ve demokratik yaşam ancak zorluklara karşı direnen, her türlü bedeli ödemeyi göze almış halkların, toplulukların hak ettiği bir yaşam gerçeğidir. Rojava halkı ve devrimci güçleri de bunun farkındadır. Bu açıdan kendilerini örgütleyerek, bilinçlendirerek her türlü bedeli ödeme karşılığında özgür ve demokratik yaşamlarını, kendi kendilerini yönetme gerçeğini koruyacaklardır.

Zaten hükümet kurma hazırlıkları vardır. Bu, Rojava devrimci güçlerin kendi özyönetimlerini kurmada ne kadar kararlı olduğunu göstermektedir. Kaldı ki bütün Rojava’yı kurtaran ve çevresini güvenceye alan bir devrimin artık eski yol ve yöntemlerle idare edilemeyeceği, inşa edilemeyeceği, özgür ve demokratik yaşamın tüm kurumlaşmalarını gerçekleştirmeyeceği açıktır. Bu açıdan tabii ki bir özyönetim kurulacaktır. Devrim ortamında bu kadar sorun varken; toplumun ekonomik, sosyal, kültürel ihtiyaçları varken, kuşatma altında olan bir devrim gerçeği, bir özgür Kürdistan gerçeği varken özyönetimlerini kurmadan, öz yönetim gerçeğini kurumlaştırmadan bu sorunların altından kalkmak mümkün müdür? Bu nedenle kim özyönetimini kurma diyebilir? Kim özyönetim, kendi kendini yönetme konusuna itiraz edebilir ya da yönetim oluşturma diyebilir? Kimsenin bunu demeye hakkı yoktur. Hele hele kendine Kürt diyenlerin, Kürt örgütü olarak görenlerin Rojava devrimci güçlerin kendi kendini yönetmesini sağlayacak bir meclisi, bir yerel yönetim gücünü kurması kadar doğal bir şey olamaz.

‘2014 ÖZ YÖNETİM GERÇEĞİNİN KURUMSALLAŞMA YILI OLACAKTIR’

Rojava devrimci güçleri Önder Apo'nun özgürlükçü çizgisi gereği iktidardan, hükümetten söz etmiyorlar. Ama toplumun, devrimin ve halkın kendi kendini yönetmesi, kendi yönetim gerçeğini kurması ve kurumlaştırmasından söz ediyorlar. Bu, toplumun kendi kendini yönetmesi gerçeği, egemenlerin toplumlar üzerinde iktidar ve hükümet olma gerçeğinin alternatifi olmaktadır. Bu da onların en tabii hakkıdır. Zaten devrimin gerçekleşmesinden sonra toplumsal sorunların ortaya çıkması, toplumsal sorunların çözümü açısından da böyle bir adım zorunlu ve gereklidir.

Bu açıdan 2014 yılı hem özyönetim gerçeğinin kurumsallaşması, Rojava devriminin hem uluslararası alanda tanınması hem de Suriye'nin bir bütün gerçeği haline gelmesi anlamına gelecektir. Rojava devrimi kendisiyle sınırlı devrim değildir. Rojava devrimi bütün Suriye için yapılmıştır. Bütün Suriye halkı için yapılmıştır. Öyle Suriye’den ayrılayım, bir parça koparayım, devlet olayım gibi bir yaklaşım içinde değildir. Kesinlikle Suriye'nin demokratikleşmesi temelinde mevcut sınırlar içinde yaşamak istemektedir. Devrimini de bütün Suriye adına yapmıştır. Demokratik özgürlükçü anlayışını da bütün Suriye'ye yaygınlaştırma mücadelesi verecektir. Suriye'deki devrimci, demokratik ve özgürlükçü güçlerle birlikte yeni Suriye'nin yapılanmasında aktif rol oynayacaktır. 2014’te Cenevre’ye de şöyle ya da böyle gidecek, Kürtlerin özgür ve demokratik yaşam hakkı olduğu, bu temelde demokratik Suriye çerçevesinde bir statüye kavuşması gerektiğini savunacak ve en doğal hakkı olan özyönetim gerçeğini de kabul ettirecektir.

Ortadoğu ülkeleri açısından belirleyici bir yıla giriyoruz. Özellikle Suriye’de yaşanan iç savaşa konusunda uluslararası alanda bir çaba göze çarpıyor. Bunun nasıl sonuçlanacağını düşünüyorsunuz. Kürtlerin bu süreçteki pozisyonu ne olacak?

Ortadoğu yeni dengelerini arıyor. I. Dünya Savaşı ile ortaya çıkan dengeler yıkıldı; ancak yenisi de kurulmuş değil. Özellikle Arap baharı olarak tanımlanan halk hareketlerinin tarih sahnesine çıkmasından sonra Ortadoğu dinamik bir süreci yaşıyor. Anlaşılıyor ki artık Ortadoğu eskisi gibi despot güçlerin kolaylıkla egemenlik kuracağı bir coğrafya olmayacaktır. Halkların uyanışı ve demokrasi isteği ve bunun için mücadele uzun yıllar sürecektir. Bu açıdan Ortadoğu'nun önemli bir mücadele, çatışma sürecine girdiği açıktır.

‘ORTADOĞU’DA CİN ŞİŞEDEN ÇIKMIŞTIR’

Tabii ki bundan sonra belirleyici olan halk güçleri, dinamikleri olacaktır. Amiyane deyimle cin şişeden çıkmıştır. Ortadoğu halkları binlerce yıllık devletçi despotik sistemler altında yaşamanın ağır sonuçlarını bilince çıkardığından, öte yandan da ilk toplumsal yaşamı yaratan coğrafyalardan olduğundan Özgürlük Mücadelesini demokratik topluma dayalı toplumsal demokrasiyi yaratana kadar sürdürecektir. Bu önemli bir gelişmedir. Her ne kadar özgürlükçü, demokratik, alternatif güçlerin ortaya çıkmaması nedeniyle iktidarcı, devletçi karakterdeki İslam’ı maske yapan güçlerin öne çıkma, kendisini etkin kılma çabaları olsa da, bunların alternatif bir sistem olmadığı açıktır. Bunlar, yıkılan iktidarcı, devletçi, despotik rejimlerin yerine yeni iktidarcı, devletçi, hegemon düzen kurmak istiyorlar. İktidarcı, devletçi, hegemon bir zihniyetin iktidar anlayışının farklı versiyonudurlar. Farklıkları, halkların İslami kültürünü, inançlarını bu iktidarcı devletçi hegemon hedefleri için kullanmaya çalışmalarıdır. Ama halklar binlerce yıllık devletçi sistemden acı çekmişken, artık bu devletçi despotik sistemleri kabul etmezken yeni iktidarcı devletçi despotik güçlerin kendi üzerinde egemenlik kurmasını kabul etmeyecektir. Bu nedenle boşluktan yararlanarak kendini güçlendiren bu iktidarcı devletçi hegemonik güçler zaman içinde gerileyeceklerdir. Eğer özgürlükçü demokratik alternatif ortaya çıkar ve bu alternatif Ortadoğu'nun kültürel değerlerini, başta İslamiyet olmak üzere bütün inançları özgürlük ve demokratik yaşamın değerleri ve parçası olarak görürlerse kendi sistemlerini bu temelde inşa ederlerse, bu iktidarcı devletçi, despotik, hegemonik güçlerin geriletilmesi zor olmayacaktır. Rojava devrimi bu açıdan önemli bir modeldir. Bunu özellikle belirtmek gerekir. Kürt Özgürlük Hareketi'nin özgürlükçü, demokratik karakteri ve Ortadoğu halklarının inanç değerlerini kendi özgürlükçü ve demokratik değerleri haline getirmek isteyen yaklaşımı başta Kürdistan halkları olmak üzere Ortadoğu halkları açısından çekici bir karaktere sahiptir. Bu özgürlükçü ve demokratik karakterin başta Kürdistan olmak üzere Ortadoğu'da daha etkili olacağını şimdiden söylemek gerekmektedir.

‘SURİYE’DEKİ EN TEMEL AKTÖR ROJAVA DEVRİMİDİR’

Suriye'de yaşanan iç savaş belli bir tıkanma noktasına gelmiştir. İlk başta belli hamle yapan ÖSO denilen uluslararası güçlere bağlı olan kesimler gerilemişlerdir. Ama zorlanan rejim de son aylarda kendini belirli düzeyde toparlamaya çalışmıştır. Diğer yandan hem El Kaide’ye bağlı iktidarcı devletçi İslami güçler hem de kendine İslami cephe diyen muhalif kesimler şu andaki Suriye'deki siyasal aktörlerdir. Tabii Suriye'deki en temel aktör ise Rojava devrimidir. Rojava devrimci güçleri bu üç güçten daha fazla yeni Suriye'nin oluşmasında etkili olacak karaktere sahiptir. Çünkü hem devlet hem muhalif güçler toplumun özgürlük ve demokrasi ihtiyacını karışlayamayan güçlerdir. Zaten bunlar da demokratik ve özgürlükçü alternatifin yeterince devreye girmemesi nedeniyle varlığını sürdürmektedirler. Eğer özgürlükçü ve demokratik güçler Suriye genelinde devreye girerlerse hem devlet hem de bu iktidarcı devletçi güçler gerileyeceklerdir. Esas olarak da Rojava devrimiyle demokratik ittifak içinde olacak Suriye'nin özgürlükçü ve demokratik güçleri daha etkili olacaklardır.

Suriye üzerinde uluslararası ve bölgesel güçlerin de bir mücadelesi vardır. Ama mevcut durumda hiçbirisi politikalarını tam hakim kılamamıştır. İslam’ı maske yapan iktidarcı devletçi muhalif güçler belirli bir hamle yapmış olsalar da despotik, iktidarcı, devletçi karakterleri, halka yaklaşımları, demokratik olmayan otoriter karakterleri onların ilk başlardaki etkisini frenlemiştir. Belki hala belirli bir askeri ve siyasi güçleri vardır, bu yönlü etkileri de vardır, ama ABD ve Rusya yeni Suriye'de bu güçlere yer vermeyi düşünmemektedir. Onların dışlanacağı bir Suriye yaratmaya çalışacaklardır. Ancak İslami cephe denen cepheyle ABD'nin belirli düzeyde ilişki kurduğu söylenmektedir. Bunların biraz daha farklı bir karaktere sahip olduğu, sistem içinde kurulacak yeni Suriye'de varlıklarını sürdürecek güçlerden olduğu düşünülmektedir. Bu yönüyle yeni Suriye oluşturulurken bunları da içine alma ihtimalleri vardır. Ancak şu anda Cenevre’ye gitmeyi reddetmişlerdir. Eğer Cenevre’de yeni Suriye konusunda belirli bir uzlaşma ortaya çıkarsa, ya bu güçler tasfiye edileceklerdir ya da yeni oluşturulacak Suriye içinde öngörülen anayasal ve yasal çerçevede yer almayı kabul edeceklerdir.

Ancak Suriye'nin önemli bir kesiminde etkili olan iktidarcı devletçi İslami güçlerin Cenevre 2’yi reddetmesi ister istemez Cenevre 2’nin alacağı kararların pratikleşmesinde belirli sorunlar ortaya çıkaracaktır. Ancak Suriye'de demokratik ve özgürlükçü güçlerle Kürtler bu yeni Suriye içinde özgürlükçü demokratik karakterlerini ortaya koyar, bu yönlü ağırlıklarını gösterirlerse, yeni bir Suriye'nin demokratik temelde oluşmasının imkanları artacaktır. Çünkü Rojava devrimiyle Suriye'nin demokratikleşmesini isteyen güçlerin birleşmesi durumunda bu demokratik ve özgürlükçü güçlerin karşısında hiçbir güç duramaz. Belirli yerlerde etkinliği olan El Kaide’ye bağlı iktidarcı devletçi güçler ve adına İslami cephe denen çevreler de geriletilir. Bu İslami cephe ya yeni Suriye’nin içine hegemonik yaklaşımları bırakıp demokratik toplum gerçeği içinde diğer farklılıklar gibi yer alır ya da parçalanıp bir kısmının öngörülen yeni Suriye içine katılması gerçekleşir.

‘KÜRLER DEMOKRATİK OLMAYAN SURİYEYİ KABUL ETMEYECEKTİR’

Kürtlerin bu süreçteki pozisyonları, Suriye'nin demokratikleşmesi yönünde olacaktır. Ağırlıklarını bu yönde kullanacaktır. Demokratik olmayan Suriye'yi kabul etmeyeceklerdir. Bütün çevrelere, ister rejime olsun, ister İslami cepheye olsun, ister El Kaide’ye bağlı çevrelere olsun, demokratik ve özgürlükçü olmayan Suriye'yi kimse kuramaz diyeceklerdir. Demokratik ve özgürlükçü olmayan bir Suriye'yi hiç kimse Kürtlere kabul ettiremez, diyecektir ve bu çerçevede Suriye'deki demokratik ve özgürlükçü çevreleri cesaretlendirecektir. Onların en temel moral ve güç kaynağı olacaktır. Onların dayanacağı temel güçlerden olacaktır. Bu nedenle bütün karışıklığa, yaşanan iç savaşa rağmen Suriye'de özgürlükçü ve demokratik karakterde yeni bir Suriye'nin yaratılması konusunda umutluyuz. Kürtler Suriye'de demokrasi ve özgürlük istiyor. Dürziler demokrasi ve özürlük istiyor. Arap Aleviler bundan sonra ancak demokratik ve özgürlükçü bir Suriye'de kendilerini güvende hissedebilirler. Onlar da artık Baas dönemindeki hegemonik yaklaşımı bırakıp demokratik ve özgürlükçü bir Suriye'den yana olurlarsa, yeni kurulacak Suriye'nin demokratik güçlerinden biri olarak varlıklarını etkin biçimde sürdüreceklerdir. Yine Sünni Arap halkı içinde önemli bir demokratik güç vardır. Sünni Arap toplumunun da toplumcu ve demokratik karakteri güçlenmiştir. Rojava devrimi, demokrasiden çıkarı olan diğer güçler ve Arap demokratik güçleri birleştiğinde, Suriye'de hegemonik olmak isteyen güçlere karşı baskın çıkacaklardır. Onları daraltıp sınırlayacak ve demokratik Suriye'yi kuracaklardır. Kesinlikle demokrasiden çıkarı olan, ancak demokrasi içinde kendi varlığını ve özgür yaşamını güvenceye alan Kürtler, Dürziler, Hıristiyanlar, Alevi Araplar, demokrasiden çıkarı olan Sünni Araplar, gençler, kadınlar bir araya geldiğinde şu anda belli silahlı güce dayanarak Suriye'de etkili olmak isteyen hegemonik muhalif kesimleri geriletmek ve bu temelde de demokratik ve özgürlükçü Suriye'yi kurmak zor olmayacaktır. 

ANF

http://www.firatnews.com/news/guncel/bayik-rojava-devrimi-2013-e-damgasini-vurdu.htm