26 Mart 2011 Cumartesi

Bunun bir de 'lo lo'su var

Dün Roj TV’deydim...

Batman’da ve Diyarbakır’da başlayan, giderek yayılacağı da anlaşılan ‘Sivil İtaatsizlik Eylemleri’ni sıcağı sıcağına yorumlamak amacıyla gitmiştim...


Orada da belirttim; bu eylemleri ‘sivil itaatsizlik’ olarak değerlendiremeyiz...


Henüz o aşamaya geçmiş değiliz...


Ancak, halkımızın ortaya koyduğu bu anlamlı demokratik tepkiler siyasal karşılığını bulmaz, polis terörü devam ederse asıl o zaman ‘sivil itaatsizlik’ eylemleri baş gösterecektir.


Şimdi olan sadece ve sadece ‘demokratik tepki’dir.


Soruna dikkat çekmektir; Kürdistan, Türkiye ve dünya kamuoyunun dikkatlerini Kürt halkının haklı, vazgeçilemez ve devredilemez özgürlük taleplerine çevirmektir.


Kürt halkının gasp edilen insani, ulusal ve demokratik haklarının hala iade edilmemesine ve dünya uluslar ailesi içinde hak ettiği eşit ve saygın yerin geri verilmemesine gösterilen tepkidir.


Görkemli bir demokratik direniştir.


Ancak henüz ‘sivil itaatsizlik’ değildir. Bu aşamaya geçilip geçilmeyeceği de demokratik direnişe verilecek yanıtla yakından ilgilidir.


AKP Hükümeti ve Türk devleti halkın haklı taleplerini karşılamak yerine polis terörüyle engelleme çabasını sürdürmeye devam ederse kaçınılmaz olarak ikinci aşamaya geçilecektir; ‘sivil itaatsizlik’ eylemleri asıl o zaman baş gösterecektir.


O zamanda;


Şimdiye kadar bu devlete vergi veren Kürt esnafı artık vergi vermeyecektir...


‘Elektrik faturası Kürtçe olmaz’ diyen ırkçı zihniyete inat, Kürt ailesi artık elektrik fatura ödemeyecektir.


Şimdiye kadar aldığı kredinin beş on misli faiz ödeyen Kürt çiftisi ve esnafı Türk bankasına artık para vermeyecek, borç-morç ödemeyecektir.


Şimdiye kadar şu veya bu nedenden ötürü oğlunu askere gönderen sıradan Kürt artık devlete asker vermeyecektir...


Şimdiye kadar Türk camisine giden, Türk-İslam propagandasıyla zehirlenmek istenen Müslüman Kürt bundan böyle devletin camisine gitmeyecektir...


Şimdiye kadar çocuklarını okula gönderen ve onları her sabah şovenist ve faşist ’andımız’ metnini okumaya mecbur eden anne ve babalar bundan böyle devletin ‘asimilasyon karargahı’ okullarına çocuklarını göndermeyeceklerdir.


Şimdiye kadar mahkemeye çıkan, her türlü haksızlığı ve hukuksuzluğu sineye çekerek haklı davasını savunmaya çalışan Kürd tutsaklar, bundan böyle devletin meşruiyetini yitirmiş göstermelik mahkemesine gitmeyeceklerdir...


Her hangi bir sorundan ya da hizmet ihtiyacından dolayı hiçbir Kürd devletin kapısını çalmayacak, onun ayağına gitmeyecektir. Herkes kendi işini ‘ortak yaşam’ temelinde görecek, toplumsal dayanışma yükseltilecektir.


Ayrıca şimdiye kadar kendi halkının yaşam değerlerine; dağları mesken edinmiş çıplak yürekli Kürt gençlerine kurşun sıkmaya mecbur edilmiş, Kürd’ü Kürd’e kırdırmak amacıyla eline silah verilmiş korucular da bundan böyle ‘ihanetin görevini’ üstlenmeyeceklerdir. Aksine halkın yanında yer alacakla, halka birlikte özgür geleceğe yürüyeceklerdir.


Türk devleti Kürdistan’da artık bitmiştir.


Irkçı devletin elindeki ‘son silah’ da alınmış; dinci AKP’nin Kürtleri ‘İslam kardeşliği’ temelinde asimile etme siyaseti ciddi oranda darbelenmiştir.


Kürt halkı ile devletin çıplak şiddeti karşı karşıya gelmiştir.


Bundan sonrası artık ‘ya yeni bir felaket’ ya da ‘yeni bir sözleşme’ dönemidir..


Ya her iki halka da yıkımdan başka bir şey getirmeyecek olan ‘milli boğazlaşma’ sürecine girilecektir veya Türkler ile Kürtler arasındaki ‘efendi-köle’ ilişkisi tarihin çöplüğüne gönderilecektir.


Bun yerine eşitlik ve özgürlüğe dayalı yeni bir ilişki tarzı hayata geçirilecek, bunun yasal ve anayasal güvenceleri verilecektir.


Kürdistan ya soykırımı aratmayan bir boğazlaşmadan sonra bağımsız bir ülke olarak tarihin sahnesine yükselecektir ya da özyönetimi Kürtlerde olan Türkiye’nin bir ‘iç ülkesi’ olarak yoluna devam edecektir.


Kürtlerin tercihi elbette ikincisidir.


Eşitlik özgürlük temelinde yeni bir ilişkidir. Türkiye’nin demokratikleşmesi, Kürdistan’ın özgürleşmesidir.


Küresel çağda her halk gibi Kürt halkı da kendi geleceğini kurmak, dünya uluslar ailesi içinde kendine saygın bir yer açmak istiyor.


Bunu da Türkiye’yle, Türk halkıyla birlikte yapmak istiyor. Ayrıca halkın çıkarları da bunu gerektiriyor. Ancak artık Türk tarafının bir yanıt vermesi gerekiyor.


Hayat Türk dinamiğini yaşamsal bir yol ayrımına getirmiş bulunuyor. Şimdi biraz da onun düşünmesi, onun gelecek kaygısına kapılması, kendi çıkarlarına ilişkin bir hesap yapması ve olup bitenden ders alması gerekiyor.


Nesnel süreç, Türk’e Kürd’ün demokratik talebine olumlu karşılık vermekten başka bir seçenek bırakmıyor. Türk devleti ve AKP Hükümeti’nin içine düştükleri açmaz bunu gösteriyor.


Polis terörüne sarılmak, Mübarek’in, Bin Ali’nin Kaddafi’nin yöntemlerine başvurmak acizliklerinin ifadesi oluyor.


Fakat buna rağmen bunların Kürdistan’dan esen özgürlük ve demokrasi rüzgarına uzun süre direnmeleri, Türkiye’nin bir süre daha çözümsüzlükte ısrar etmesi mümkün görünmüyor.


Polisi geri çekmeleri ve Kürt tarafıyla oyalama değil çözüm temelinde görüşmeleri kaçınılmazdır. 2011 yılı ‘çözüm yılı’ olmak zorundadır.


Yoksa Kürd’ün deyimiyle bu daha ‘ le le’ dir:


Bunun bir de ‘lo lo’su vardır...

Günay Aslan

ANF NEWS AGENCY

Sebahat Tuncel: "O Tokat Devletin Zihniyetinedir"


Silopi’de polisin şiddet kullanımı sonrasında polisi tokatlamasıyla gündeme gelen ve başbakan tarafından hedef gösterilen BDP İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel, “Benim o kişiyle kişisel bir sorunum yok. O tokat sabır taşının çatladığı yerdi ve devletin oradaki zihniyetineydi” dedi.

Silopi’de ‘Demokratik Barış Çadırı’na yürümek isteyen kitleye yapılan tazyikli su ve gaz bombalı saldırının ardından güvenlik şube müdürüne attığı tokatla hedefi haline gelen Sebahat Tuncel ANF’ye konuştu. Eylem öncesinde müdahale olmayacağına dönük söz aldıklarını aktaran Tuncel, kimsenin yaşananların tamamını konuşmadığını, sadece tokat kısmıyla ilgilendiğini, ancak orada tam bir zulüm yaşandığını söyledi.

TALEPLERİMİZ COPLA KARŞILANIYOR

Kendisi ve parti yöneticilerinin bizzat hedef alınarak saldırıldığını ifade eden Tuncel, “Aslında Silopi’de olan şey diğer yerlerde de oldu. Basının çok görmediği bir noktaydı. Newroz’u halkımız büyük bir coşkuyla kutladı. İlk kez belki talepler bu kadar net dile getirildi. Demokrasi, barış ve özgürlükler için, halk artık bir statü taleplerini dile getirdi. Ardından da bu çadırlara yürüyüşler yapıldı. Bu çadırların amacı da Kürtlerin bu siyasi taleplerinin orada dile gelmesi içindi. Sadece ajitasyon çekilip gidilen bir alan değil, sürekli talep dile getirilen yerler olması açısından önemli çadırlar. Emniyet orada grubun önünü kesti. Hiç de uyarıda bulunmadı. Biz daha önce konuştuğumuzda, çadıra yürüyeceğimizi söylemiştik. Tamam demişlerdi. 10 bin kişinin katılımı vardı. Onlar da kesinlikle müdahale olmayacağını söylemişti. Oradaki diyaloglarımızda söyledik, bir milletvekili arkadaşımızın bacağını kırdılar daha önce. O eylemde kadınlar, çocuklar vardı. Çadıra kadar yürüyüp dağılacaktık. İzin vermeyeceklerini söylediler. Biz de tamam burada açıklamamızı yapıp döneceğiz dememize rağmen arkamızı döner dönmez saldırıya geçtiler. Öyle dedikleri gibi uyarı falan olmadı. Belediye başkanlarımız ve yöneticilerimize yönelik saldırıydı. Kadınlar bayıldı, çocuklar bayıldı. Gaz bombaları attılar. En küçük taleplerimiz karşısında, gaz bombası, jopla karşılaşıyoruz. Gittiğimizde kadınlar yerdeydi. Bayılmış durumdaydı. O öfkeyle gidip ne yapmaya çalıştıklarını sormak istedim” diye konuştu.

SİLOPİLİLER KENDİ SOKAKLARINDA RAHAT YÜRÜYEMEYECEKLER Mİ?


Güvenlik güçleri izin vermiş olsaydı hiçbir şey yaşanmayacağını ve açıklamadan sonra herkesin dağılacağını dile getiren Tuncel şöyle dedi: “O sokaklarda hiçbir şey olmayacaktı bıraksalardı. Orası Silopi halkının sokakları. Yürüyemiyorlar bile istedikleri gibi. Ardından da o bilinen süreç yaşandı. Medya da sadece sonuç bölümüyle ilgilendi. Kürt halkının yaşadığı bu eziyet, uğradığı zulüm görülmedi. Başbakanın hemen cevap verip hedef göstermesi de ironikti. Bu devletin, AKP hükümetinin Kürtlerin taleplerine cevabıdır. 4 talep üzerinden kitlemiz yürüyordu, taleplerimiz belli ve meşrudur. Ancak bu demokratik taleplere karşı bile bir hazımsızlık var ve en küçük talebimiz panzer ve gaz bombalarıyla karşılaşıyor.”

Medyanın olayı tek yönlü olarak manipüle ettiğinin altını çizen Tuncel, “Orada devletin halka yaptığını, milletvekiline yaptığını görmeyeceksin sonra da böyle hedef göstereceksin. Zaten dikkat ederseniz on bin kişi vardı ama o anda kimse yoktu yanımda. Herkesi yere sermişlerdi. O bir itirazın sonucuydu. Daha önce de Batman’da benzer saldırılar oldu. Nusaybin’de oldu. Yani nedir halkın taleplerine devletin bu öfkesi. Benim bu öfkem kimseye zarar vermiyor. Ama devletin öfkesi bir halka zarar veriyor. Tartışıp çözüm bulma zemini bırakmıyorlar” şeklinde konuştu.

BİR KÜRT KADINININ ÊDÎ BES E DEMESİYDİ

Meseleyi parti içinde tartışmaya bile gerek görmediklerini, zira devletin bölgede uyguladığı zulmün tüm partililer tarafından zaten bilindiğini aktaran Tuncel şöyle devam etti: “Parti içinde kendi aramızda öyle oturup değerlendirme yapılmadı. Ama kendi açımdan yani arzu ettiğimiz bir durum değildi. Ama orada devleti görmeyip, sadece sonuç bölümünün bir kısmını tartışmak kabul edilebilir bir durum değil. O yüzden de parti içinde tartışmaya gerek yoktu. Devletin vahşetine maruz kalınmış bir durum var. Eş başkanlarımızdan milletvekillerine, belediye başkanlarımıza kadar yapılan saldırılar kabul edilebilir bir durum değil. Tabi o planlanan bir durum değildi. Sanırım bir Kürt kadınının oradaki öfkesi devleti en çok feodal tarafının zoruna giden taraf. Bu devletin erkekçi ve feodal tarafını gösteriyor. Orada bir tokat atma durumu yok aslında, bir kadın olduğu için, nasıl olur da Kürtler bu kadar başı dik şekilde itiraz eder diye zorlarına gidiyor. Aslında bu Kürtlerin bu zulme karşı öfkesidir. Daha önce de bir sürü benzer durumlar yaşandı. AKP’lilerden falan. Ama onlar bir gündem yaratmadı. Ama burada başka bir şey var. Nasıl olur da bir Kürt kadını, bir sosyalist devlete itiraz eder. Sonuçta doğru yani benim şahsen o kişiyle bir meselem yok. O tokat devletin oradaki zihniyetinedir. Ona itirazdır.’’

SABIR TAŞI DA ÇATLAYABİLİYOR

Batmana milletvekili Bengi Yıldız, Van Milletvekili Özdal Üçer ve kendisiyle ilgili tartışma konusu olan son durumların bahsedildiği gibi bir gerginlik politikasının ürünü olmadığını, önceden planlanan durumlar olmadığının altını çizen Tuncel, “Ben devletin ortaya çıkardığı gergin ortama bir itiraz olarak görüyorum bu üst üste gelen son tartışmaları. Artık Edi bes e dediğimiz noktalardan birisi. Yoksa öyle planlanmış bir durum yok. BDP olarak 4 yıldır parlamentodayız ve barış, özgürlükler konusunda mücadelemizi yürütüyoruz. Yapılan saldırılara karşı sabırlı olmaya çalıştık. Ben sabır taşının çatladığı yer olarak düşünüyorum. Bazen sabır taşı da yaşananlar karşısında çatlayabiliyor. Mesele biraz bu” diye konuştu.

ANF NEWS AGENCY

Fethullah'ın Talebeleri Örgütü'ne ne oldu?

 
Yıl 1991... Emniyet Genel Müdürlüğü, Emniyet'teki Fethullahçı kadrolaşma ile ilgili soruşturma başlattı. 82 kişi fişlendi.

Yıl 1992... Belgelerin gönderildiği Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi 82 isim hakkında "Fethullahın talebeleri" soruşturması başlattı.

Yıl 1999... 28 Şubat'ın ardından ikinci kez Işık Tarikatı soruşturmasının düğmesine basıldı. İlave personel listesi hazırladı: Listede 132 kişi yer aldı.

Yıl 1999... Soruşturmayı sürdüren üç isim "telekulak"tan görevinden alındı, listede yer alan isimler İstihbarata atandı.

Yıl 1999... Fethullahçı olduğu gerekçesiyle 4 isim hakkında soruşturma başlattı. Suç: İrticai düşünceye sahip öğrencileri teşkilata almak için çaba sarfetmek. O isimlerden biri şimdi Emniyet Genel Müdürlüğü Dış İlişkiler Daire Başkanı diğeri ise Terörle Mücadele Daire başkanı.

Yıl 1991... Polis Akademisi'nde bir öğrenci Fethullahçı olduğu gerekçesiyle uzaklaştırıldı. Öğrenci, daha sonra ilişkide olduğu öğretmen ve öğrencilerin isimlerini verdi. Onlar şimdi Emniyet'te...

Yıl 2011... Ahmet'in neler yazdığını bilmiyoruz, cezaevinde.

Gazeteci Ahmet Şık, Emniyet'teki Fethullahçı kadrolaşmayı yazdığı için tutuklandı, yetmedi yayınevi basıldı, yetmedi arkadaşlarının bilgisayarları incelendi, kitabın tüm nüshaları yok edilmeye çalışıldı. İmamın Ordusu kitabına polis hassasiyeti, gözleri Emniyet'teki yapılanmaya çevirdi. İpucu, Emniyet'te 10 yıl önce Fethullahçı olduğu gerekçesiyle İçişleri Bakanlığı'nın raporu ile DGM tarafından "Fethullahın talebeleri" örgütü adı altında yapılan soruşturmaydı, o polislerin hepsi şimdi önemli görevlerde.

Polis içinde 1991'de başlayan ve 1999'a kadar süren Fethullahın Talebeleri soruşturması, sessiz sedasız kapandı. 1987'den son soruşturmanın yapılacağı 1999'a kadar geçen sürede fişlemeler, bilgisayar virüsleri, sızdırılan gazete haberleri, karşılıklı suçlamalar, atamalar, gizli yazılar birbirini izledi.

BİR MEÇHUL ÖĞRENCİ

Yıl 1991... Rafet Aslan, Polis Akademisinde Işık Evleri ile ilişki içindeydi. Tarikattan koptu. Akademiden atıldı. Rutin bu olay, sessiz sedasız kapandı. Akademiden atıldıktan sonra akademiye Işık evlerinden arkadaşlarının isimlerini verdi. Bazı istihbarat notları Aslan'ın ifadelerinden hazırlandı.

21 İSİMLİ SORUŞTURMA

27 Eylül 1991: Polis Akademisi kendisine verilen 21 isim ile ilgili soruşturma başlattı. İsimleri İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğü'ne gönderdi. İçişleri Bakanlığı soruşturma başlattı. İsimler arasında Polis Akademisi Başkanlığı, İstanbul, İzmir, Adana, Bornova, Gaziantep, Ankara, Kayseri İzmir Emniyet Müdürlüklerinden isimler vardı.

FETHULLAHIN TALEBELERİ SORUŞTURMASI

Rafet Aslan'ın verdiği ifadeler doğrultusunda başlatılan soruşturma bir ay gibi kısa sürede tamamlandı. Örgüte "Fethullahın Talebeleri" ismi verildi. Emniyet Genel Müdürlüğü, 24 Ekim 1991'de İstihbarat Daire Başkanlığı'na yazdığı yazıda ilk kez örgütü bu isimle anmaya başlarken, örgütün amacını ve soruşturmanın konusunu da belirledi. Müdürlüğün "Bazı Emniyet Mensuplarının illegal faaliyetleri hk." başlıklı yazı 91/316 sayı numaralı yazısında, "Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti niteliklerini değiştirerek yerine şeriat düzenini getirmeyi amaçlayan illegal "Fethullah Hocanın Talebeleri adlı örgütün teşkilatımız bünyesinde özellikle Polis Akademisi, Polis Koleji, Polis okulları gibi eğitim ve öğretim kurumlarında örgütlendiği, bu örgüte girmeyenlerin veya girmiş olup ayrılmak isteyenlerin tehdit edildikleri, ihbar edilmek ve disiplin cezası verilmek suretiyle meslekten ilişiklerinin kesildiği, üstleri hakkında suç tasnifi ve iftiraya dayalı gerçek dışı belge ve tutanak tanzim ettirdikleri" iddiaları yer aldı. Soruşturma gizliydi, İstihbarattan da soruşturma ile ilgili belgeler isteniyordu.

Soruşturma devam etti. Aralık ayında İstanbul, Ankara ve İzmir başta olmak üzere adı geçen kentlerin birçoğunda hem Akademi hem de Emniyet bünyesindeki polislerin ifadeleri alındı. Polislere, 21 isimle ilgili sorular soruldu. Verilen başka isimler de soruşturmaya eklendi. Akademi öğrencileri tanıkları, "Öğretim üyeleri şu andaki sistemin yanlış olduğu, devlet düzenini dini inanç ve esaslar üzerine oturtulması gerektiğini endirekt olarak hissettirirlerdi. Belirttiğim görüşler doğrultusunda bir öğrenci grubu vardı" gibi ifadeler verdi. Aralık ayında ifadelerin hepsi alınmıştı.

İFADESİNİ GERİ ALDI

Tüm bunlar olurken soruşturmanın başlamasına neden olan Rafet Aslan, Notere giderek ilginç bir ifade verdi.

Tarih 2 Eylül 1991... Ankara 18. Noterliğinde bir buçuk sayfadan oluşan ifade, imzalandı. İmza sahibi Rafet Aslan'dı. İfadede, Akademiden atıldıktan sonra, akademiye yeniden girmek için Akademi Başkanı Ümit Erdal'la görüştüğünü anlatan Aslan, "Bana dinci örgütleri temizlemek için geldiklerini bu konuda kendilerine isimleri verirsem bana yardımcı olacaklarını ve okula geri alacaklarını söylediler. ...Bana bir liste verdiler. O liste dışında namaz kılan, oruç tutan, hatta bir defa olsun cuma namazında ve iftar yemeğinde gördüğüm bir kaç ismi ekleyip verdim. Ben de içindeymişim gibi gerçeklik kazandırmak amacıyla senaryolar yazdım. Çok beğendiler. ...Kendimi kurtarabilmek için hiç tanımadığım veya çok az tanıdığım fakat haklarında bilgi sahibi olmadığım kişilere iftira atmak ve suizanda bulunmak beni çok üzdü. Verdiğim isimlerde yazdırdıkları şema hakkında hiçbir bilgim yoktu. Benim kötü durumumu kullanarak din düşmanlığı amaçlarını gerçekleştirmek istediler."

Rafet Yılmaz'ın babası bu kez Emniyet'e başvurdu ve oğlunun ifadesinin zorla alındığını öne sürdü.

FETHULLAHIN TALEBELERİ SORUŞTURMASI

Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığı, 10 Mart 1992'de Teftiş Kurulu Başkanlığı'na yazı yazdı. "İllegal Fethullah Hoca'nın talebeleri adlı örgütün Polis kolejleri, polis Akademisi ve polis okulları içindeki faaliyetlerini, Teftiş Kurulundan gelen yazıya bağlı olarak askıya aldıkları, buna rağmen sempatizan kadroları ile bağlarını zayıflatmamak için toplantı ve çalışmalarını yoğun olarak sürdürdükleri ve illegaliteye son derece bağlı kaldıkları gözlenmiştir" denildi. Örgütün kolej öğrencilerinin yüzde 50 ile temas kurduğu belirtilen yazıda, öğrencilerin toplandığı evler de tek tek yazıldı.

SANIKLAR KONUŞTU

Aslan'ın Noter'den gelen ifadesine karşın soruşturma sürdü. 1992 yılına gelindiğinde Polis müfettişleri bu kez isimleri geçenlerin ifadelerini aldı. "Sanık ifadesi tutanakları" düzenlendi. Sorgular Mayıs ve Haziran ayları boyunca sürdü. Sanıklar suçlamaları kabul etmedi. Emniyet Genel Müdürlüğü Polis Teftiş Kurulu Başkanlığı'na hazırlanan fezlekede, Rafet Yılmaz'ın ismi Davacı (Müşteki) olarak yer aldı. 9 kişi hakkında hazırlanan fezlekede, 25 tanık ifadesine yer verildi. 38 sayfalık fezleke, 133 sayfa ekleriyle 28 Ağustos 1992'de tamamlandı.

TALEBELER DGM'LİK

Soruşturma 82 kişiye uzandı. Fezleke Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi Başsavcılığı'na gönderildi. DGM Fethullahın Talebeleri soruşturmasını başlattı. Suç tarihi 1987-1991 tarihleri olarak geçti. Soruşturma sonucunda takipsizlik kararı verildi. Daha sonra bu karar için Emniyet'te "Daha önce DGM'ye intikal ettirilen mezkur raporda geçen şahıslar ile ilgili teknik, belgesel ve ideolojik değerlendirmeye havi ilave argümanlar sağlanamadığından DGM Savcılığınca takipsizlik kararı verildiği görülmüştür" diye özeleştiri yapılacaktı. 1991-1992 sürecindeki Fethullahçı soruşturması, DGM kararıyla sona erdi.

28 ŞUBAT DÖNÜM NOKTASI

Refah-Yol iktidarında Emniyet'teki teşkilatlanma daha da büyüdü. İstihbarat yazıları, Fethullahçı örgütlenmenin Işıkevleri üzerinden yapıldığını ve Emniyet'te yetkin kadrolar yerine akademi öğrencileri ile taşra teşkilatında yoğun olduğunu gösteriyordu. Siyasal Bilgiler Fakültesi ya da Gazi Üniversitesi öğrencilerinin tuttuğu ve "ağbilik" yaptığı bu evlerde akademi öğrencileri, 4'erli 5'erli gruplarla kalıyor, evlerde Gülen'in kitapları okutuluyor ve kasetleri ya da görüntüleri izleniyordu. Evlerde kalanlara genellikle davranış kuralları ve "hoşgörü" öğretiliyordu. Refah Yol döneminde ayyuka çıkan bu faaliyetler 28 Şubat'la kesintiye uğradı. Evler bir anda dağıtıldı. Öğrenciler ailelerinin kaldıkları evlere yöneldi ama tarikatla ilişkilerini bırakmadılar.

28 ŞUBAT DÖNÜM NOKTASI

28 Şubat'tan iki yıl sonra Işıkevleri örgütlenmesi yeniden başladı. 1999 yılında İçişleri Bakanlığı ikinci bir "Fethullahın Talebeleri" soruşturması için harekete geçti. Personel Daire Başkanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğü 5 Şubat 1999'da İl Emniyet Müdürlüklerine bir yazı yazdı. Yazıda, "Eğitim kurumlarında görevli bir kısım personelin Fethullah Gülen grubuyla iltisaklı olduğu ve bu paralelde Emniyet teşkilatında faaliyetler içerisinde oldukları iddiasıyla durumlarının tetkiki" istendi. Müdürlerden, personelini izlemeleri ve Fethullahçıları "fişlemeleri" isteniyordu.

TAKİP ALANIMIZDA

Yazı 5 Şubat 1999 tarihi ve B.05.1.EGM.0.06.01.27(126).441/99 sayısını aldı. Yazıda, irticai faaliyetler hakkında bilgi verilirken, şöyle denildi:

"F.Gülen grubu da dahil olduğu kategori içerisinde kendine özgü bir görüntü çizmektedir. Bununla beraber tüm diğerleri gibi bu grup da ilgi ve takip alanımızdadır. İllerden bu grup hakkında gelebilecek istihbari mahiyetli yeni bilgilerin geri besleme amacıyla bu birimlerimize tamim edilmesi de çalışma prensiplerimizdendir. ... İrticai faaliyetlerde bulunduğuna dair hakkında ihbar mahiyetinde bilgiler intikal eden ve Müdürlüğümüzce daha önce araştırma yapılan diğer Emniyet Teşkilatı mensupları gibi ilgi sayılı yazılarımıza verilecek cevapta bulunan personelin F.Gülen grubu ile ilisaklarının derece ve mahiyetinin tespiti ile neticenin Genel Müdürlük makamına iletilmek üzere ivedilikle Dairemize bildirilmesini rica ederim."

BİR DE LİSTE

Yazının ekinde bir de liste yer aldı. Fethullahın Talebeleri soruşturmasında yer alan isimler bu listede de vardı. 1992'deki 82 kişilik liste bu kez 132 kişiye ulaşmıştı.Bu liste de 05.02.1999 gün ve B.05.1.EGM.0.06.01.27.(126).439/99 sayılı yazı ile kaydedildi.

SORUŞTURMA

Fethullahçı örgütlenmenin en yoğunlukta olduğu birim Ankara Emniyet Müdürlüğüydü. Teftiş Kurulu'nun Fethullahçıları fişleyin yazısına mart ayında Ankara İl Emniyet Müdürlüğünden yanıt geldi. 18 Mart 1999 tarihli yazıda dönemin Ankara İl Emniyet Müdürü Cevdet Saral'ın imzası vardı. Ankara'da yürütülen bu fişleme daha sonra telekulak skandalı ve bilgisayarlara virüs bulaşmasına kadar uzayacak farklı gelişmelere; Ergenekon'a dek uzayacak ilginç suçlamalara neden olacaktı. İşte ilk yazı:

Teftiş Kurulu'nun şubattaki bu fişlemesinin hemen ardından bu kez 18 Mart 1999'da dönemin Ankara Emniyet Müdürü Cevdet Saral, Teftiş Kurulu Başkanlığı ve İstihbarat Daire Başkanlığı'na yazdığı yanıt yazısında, "Başta Polis Koleji ve Akademisi olmak üzere bir çok eğitim kurumumuz adı geçen tarikatın ilgi alanına girmiş teşkilatlanmaları adeta bir sistematiğe bağlanmış gibi devam etmektedir. Teşkilat bazında stratejik öneme haiz Personel, Bilgi İşlem, Eğitim, Kaçakçılık, Organize suçlarla mücadele, Terör ve istihbarat birimleri ile taşra uzantılarında da yapılanmaların olduğu yönünde emareler mevcuttur" ifadelerine yer verdi. Yazıda, Gülen'le ilgili yapılan ilginç analizler de dikkat çekti:

GÜLEN DİNİ BİLMEZ

- "Gülen, alışılmış din adamı profilinden uzak, din adına farklı söylemleri bulunan kimi zaman Sfenks kadar sessiz, kimi zaman 8 yıllık eğitime destek verecek kadar reformcu, rejim yandaşı ve aydın bir düşünür, kimi zaman da farklı dinlerin temsilcilerine dünya barışı adına çağrılar yapacak, hatta papa ile fikir teatisinde bulunabilecek kadar da enternasyonel yan güçlü biri olarak görüntüler vermektedir. Tarikat mensupları da baş imam Fethullah Gülen'den aldıkları fetvalar doğrultusundaki davranışları ile kendi düşüncelerinin zıttı olanlara karşı hile mubahtır yöntemiyle tedbirler geliştirmektedir.

- Gülen'in yeterli bir din eğitimine ve bilgisine sahip olduğu kuşkuludur. Fakat itikatlı olduklarına inanan insanları etkileyebilecek noktayı iyi keşfetmiş, üstün zeka sahibi olduğu söylemleri de gündemdedir. Alim olmayı gerektirmeyen dini hikayeleri ızdırap yüklü ses tonu eşliğinde sohbetleride gözyaşı suyu ile kişilerin manevi alanlarına nüfuz edecek şekilde anlatan ve kişileri istediği yöne sevk etmeyi başarması bir çok entelektüel kesimin kendisinden etkilenmesini sağlamıştır.

Yanıt yazısı, "Işık Tarikatının yapılanması ve ideolojik boyutu ile teşkilatımız bünyesinde faaliyetleri hususunda çalışmalarımız titizlikle sürdürülmektedir. Ayrıca konunun DGM kapsamına girip girmediği hususu da araştırılmaktadır" ifadeleriyle sona erdi.

ANKARA EMNİYETİNDE FETHULLAHÇI AVI

Ankara Emniyeti'nde aynı dönemde de fişlemeler başladı. Teftiş Kurulu'nun listesinde belirtilen 132 isim mercek altına alındı. Bunun yanı sıra personelin gittiği yerler de tek tek takip edildi. Tahkikat sürerken Saral, bir ay sonra 11 Nisan 1999'da ikinci bir yazı yazdı. Yazı, yapılan tahkikat sonucunda Işık Tarikatının örgütlenmesi ve faaliyetleri ile ilgili ulaşılan bilgilerden oluşuyordu. Yapılan genel değerlendirme, "Örgüte" yönelik istihbari bilgi notu niteliğindeki "GİZLİ" ibareli yazıda yer aldı. Dikkat çekenler şöyle:

- Fethullah Gülen, değişik kitaplarında geçen Işık Evleri ya da Işık Kışlaları veya Işık süvarileri, Işık erleri gibi tabirleri sık sık kullanarak bir örgütsel apılanma içerisinde olduğu teşhisine kuvvet kazandırmaktadır. Örgütsel yapının hatları bizzat Fethullah Gülen tarafından çizilmiştir.

-Işık Evleri tarikatından koparak bir televizyon programında itiraflarda bulunan Eyüp Kayar isimli şahsın beyanları özetlendiğinde Işık evleri cemaat mensuplarının yaşadığı evler hücre evleri mahiyetinde, Gülen'e göre kapılarında kilit vurulmuş zavileryelerin, kışlaların, tekkelerin görevini yapan evlerdir. Bu evlere giriş ve çıkışlar mümkün olduğunca gizlilik içinde yapılır. Evde, sorumlu bir ev imamı vardır. Bu imamlar 6 ayda veya 1 yılda değişir. Evin maddi girdi çıktısıyla ilgilenir, evlerde 4-5 kişi yaşar, evlerde insanlara yaklaşım tarzları ve özellikleri öğretilir, Gülen'in sesli ve görüntülü kasetleri izlenir, lise ve üniversite öğrencileri kalır.

-Cemaatin hiyerarşik yapısı. İstişare Kurulu: 7 kişiden oluşur, başkanlığını Fethullah Gülen yapar. Dünya imamı: İstişare grubundan biridir, istişare kararlarını uygular. Coğrafi bölge imamı, ülke imamı, bölge imamı, il imamı, ilçe imamı, semt imamı, mahalle imamı, ev imamı, serrehberler, belletmenler, öğrenciler ve cemaat mensupları.

-Gülen'e mehdi nazarı ile bakılır. Mehdi ahir zamanda bayrağın yere düştüğü vakitte zuhur edecek ve beklenen cemaatin başına geçerek bayrağı kaldıracak. Cemaat içinde Mustafa Kemal için Betan Kemal, Musti... gibi lakaplar kullanılır.

-28 Şubat kararlarından sonra özellikle soruşturma ile ilgili yazışmaların başlaması ile bir çok örgüt evini boşaltmış, örgütsel yapılanmaya zarar vermemek için faaliyetlerini mevzi koruma kuralına uyarlamışlardır Şu anda bir çok örgüt mensubu ve talebeleri aile evlerinde örgütsel faaliyetlerini sürdürmektedirler. Gülen örgütlenmesinin ekonomik boyuta da gözönüne alındığında gelecekte ülkemizi bekleyen tehlikenin büyüklüğü endişe verici boyuttadır.

TAHKİKAT ZORLU

Saral, bu yazıda, tahkikatın zorlu geçtiğini de anlatıyor. "Yazıda, Genel Müdürlüğümüz Teftiş Kurulu Başkanlığının konu ile ilgili başlattığı soruşturmaya müteakip, cemaat mensupları arasında tedirginliğin arttığı, buna paralele olarak Gülen örgütlenmesinin temel taktiklerinden olan takiyye yöntemleri uygulanmak suretiyle, tedbirlerin giderek arttırıldığı ve hatta savunma boyutundan saldırı boyutuna geçildiği gözlemlenmektedir" derken, yazıyı şu ifadelerle bitiriyor: "Şahısların ilimiz mülhakatındaki faaliyetlerinin deşifre edilmesine yönelik çalışmalarımız bütün zorluklara rağmen sürdürülmektedir."

52 KİŞİLİK LİSTE

Bu yazının ekinde bir de liste yer aldı. 52 kişilik liste Ankara Emniyetindeki Fethullahçıları gösteriyordu. Bu listedeki isimlerden bazıları, 1992 yılında Ankara DGM'nin sürdürdüğü Fethullahın Talebeleri örgütünde yer alan isimlerdi. Liste gittikten sonra ilginç gelişmeler yaşandı:

ÖNCE BİLGİSAYAR VİRÜSÜ

Yazı gittikten sonra, Fethullah Gülen'in Emniyet'teki örgütlenmesini inceleyen Ankara İstihbarat Şube Müdürlüğü bilgisayarlarında garip işlemler meydana geldi. Veri tabanına yapılan müdahalelerde, Gülen tahkikatına ilişkin bazı dosyalar silindi. Tahkikatı yürüten polislere ait bilgisayarlara virüs girdi, virüs tahkikat çalışmalarının yer aldığı hard disklerde bozulmalara neden oldu.

TELEKULAK

Tahkikatın başladığını bildiren yazı 11 Nisan'da gitmişti. Bu olayın hemen ardından Ankara Emniyet Müdürlüğü'ne bağlı İstihbarat Şube Müdürlüğünde Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık, Genel Kurmay Başkanlığı ve Bakanlıklar ile bazı siyasi partiler, hatta Emniyet Genel Müdürlüğü ve ailelerinin telefonlarının sorgulandığı ortaya çıktı. Telefonu sorgulananlardan biri de dönemin Emniyet Genel Müdürü Necati Bilican'ın oğluna aitti.

ESKİ POLİS BİLİCAN'IN OĞLUNU KURTARDI MI

Aynı dönemde Türkiye, eski Narkotik Şube Müdürü Ferruh Tankuş'un Bilican'ın oğlu Murat Bilican'ı İstanbul'da bir karakoldan kurtardığı yönündeki iddia ile çalkalanıyordu. İddia doğruydu. Bilican'ın oğlunun isminin "isim benzerliği" nedeniyle kullanılmak istenildiğini öne sürerek, bu nedenle telefonun dinlendiğini kabul etti. Bilican'ın oğlunun telefonunun dinlenmesi Ankara Emniyeti'ne pahalıya patladı. Bu dönemde Ankara Emniyeti'nin 8. katındaki "telekulak" organizasyonu ortaya çıktı.

ÜÇ İSİM GİTTİ

Emniyet Genel Müdürlüğü, 16 Nisan 1999'da, "Bistem bilgisayarlarında değişik tarihlerde Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık, Genel Kurmay Başkanlığı ve Bakanlıklar ile bazı siyasi parti merkezlerine ait telefonların maksadı aşan şekilde personelce sorgulandığı, aynı şekilde Emniyet Genel Müdürlüğünün ve aile fertlerinin bazı telefonlarının da sorgulandığı" gerekçesiyle, Emniyet Müdür Yardımcısı Vekili Osman Ak, İstihbarat Şube Müdürü Ersan Dalman ve İstihbarat Şube Müdürlüğünde görevli Emniyet Amiri Zafer Aktaş görevlerinden alındı.

İLGİNÇ TESADÜF

İşin ilginç tarafı ise görevlerinden alınan Ak, Dalman ve Aktaş'ın Fethullahın Talebeleri tahkikatını sürdüren üç isim olmalarıydı. Cevdet Saral, bu durumu Mayıs ayında Emniyet Genel Müdürlüğü'ne yazdığı yazıda dile getirdi. Kastı aşan dinlemelerin olduğunu savunan Saral, personeli için şu savunmayı yaptı:

"Kastı aşan nitelikteki bu tip çalışmalar uzun yıllardır istihbarat birimlerinde sıkça yaşanan hadiselerdendir. Elde olmayan nedenlerden dolayı operasyonel konularla ilgili çalışmalar akabinde ilgisiz bir çok makam ve kuruluşun telefon numaralarına ulaşmak mümkündür ve Ankara bu illerden sadece bir tanesidir.

İstihbarat hizmetlerinde performans ve İstihbarat çalışma konseptince teknikten kaynaklanan bilgi dağılımının maksatlı olarak aleyhte kullanıldığı, görevlerini başarıyla yürüten personelimin ilgi yazıya (F.Gülen tahkikatına) esas teşkil eden çalışmalarından dolayı hedef gösterilerek, makamlarını kasıtlı olarak yanlış bilgilendirme yapılması sonucu hizmet dışı bir amaç uğruna yürütülen çalışmanın sabote edilmesi gerçeği ile karşı karşıya olduğumuzu düşünüyorum."

SORUŞTURANLAR GİTTİ SORUŞTURULANLAR ATANDI

Tahkikatı sürdürenler görevlerinden alındı. Aynı dönemde ise farklı bir atama yapıldı. Hem 1992 yılında Fethullahın talebeleri soruşturmasında adı geçen hem de İstihbaratın 1999 yılındaki soruşturmada da adını fişlediği bir isim İstihbarat Daire Başkanlığı Özel Kalem Amiri görevine getirildi.

Saral, aynı yazısında bu atama için de "Atama tahkikatın nasıl bir dirençle karşı karşıya bulunduğunu göstermektedir" ifadesini kullandı.

VİRÜSLER GÜLEN İŞİ Mİ?

Gülen tahkikatını yürüten üç personel bu şekilde görevlerinden uzaklaştırıldı. Dinlemeler ise son bulmadı. Saral'a göre Telekulak skandalının arkasında da F. Gülen grubu vardı. Saral, bu yöndeki şüphelerini Emniyet Genel Müdürlüğü'ne yazdı:

"... Yazınızdan sonra Fethullah Gülen grubu hakkında çalışma başlatılması ile ilgili İstihbarat Daire Başkanlığına yazı yazılmıştır. Bu yazıyı takip eden günlerden sonra Ankara İstihbarat Şube Müdürlüğü bilgisayarlarında garip müdahalelerle karşılaşılmış, yazıdan sonar müdahaleler veri tabanına ulaşma hatta silmeler şeklinde olmuştu. Daha sonra da tahkikatı sürdüren personelin görevden alınması gündeme gelmiştir. Yazı ekinde belirtilen listelerin incelenmesinden de anlaşılacağı üzere İstihbarat Daire Başkanlığı bilgi işlem ve hassas birimlerinde görevli bazı personelin hedef olduğu anlaşılmıştır."

İZAHINI YAPIN

Saral'ın dönemin Emniyet Genel Müdürü Bilican'a yazdığı yazı şöyle devam etti:

"Hal böyle iken Fethullah Gülen ve Işık tarikatı mensuplarına yönelik bir tedbir alınması gerekirken bu konuda çalışmayı yürüten sorumluları görevden almanın izahını yapabileceğinde zorlanacağınız kanaatindeyim."

NASIL SUÇLADILAR?

Ankara Emniyet Müdürlüğü'ndeki Fethullahçı listeleri bazı isimleri de birbirine düşürdü. Listede, şimdi Ergenekon davasından tutuklu olan Hanefi Avcı ve Adil Serdar Saçan'ın da isimleri "Fethullahın talebeleri" diye geçti. Bu isimlerin yolları sonra farklı şekilde yeniden çakıştı...

İfadelerden anlaşıldı ki aslında Avcı'ıyı suçlayan isim dönemin İstihbarat Daire Başkanı Sabri Uzun'du. Sabri Uzun, polis müfettişlerine "Hanefi Avcı'nın çocuğunun Samanyolu Kolej'de okudu. Bu kolej aynı cemaatin yönetiminde olan bir kurum" diye ifade vermişti. Uzun, 10 yıl sonra Hanefi Avcı'yı bu kez Ergenekon'dan alınacağı iddiaları üzerine destekledi. Avcı, cezaevine girmeden önce "Haliç'teki Simonlar" kitabını bizzat götürüp, kendi adına imzalattı...

Avcı, o zamanlar kendi gibi Fethullahçı diye fişlenen Adil Serdar Saçan ile şimdi Ergenekon örgütünden tutuklu ve aynı cezaevinde.

BİR BAŞKA İHBAR

Ankara Emniyeti'ndeki Fethullahçı takibi böylece sona erdi. 1999'da bu kez küçük çaplı bir soruşturma başlatıldı. Emniyet Genel Müdürlüğü yazdığı yazıda, Personel Daire Başkanlığında görevli Başkomiser Veli Yıldız, Daire Başkanı Recep Gültekin, Eğitim daire Başkan Yardımcısı Fettah Ünsal ve Polis memuru Hayrullah Taşbaş, Polis memuru Murat Kardüz ile ilgili bilgi notu gönderdi. Bu isimler hakkında Fethullah Gülen grubuna dahil oldukları gerekçesiyle idari soruşturma başlatıldı. Bu soruşturma da sonuçlanmadan kapandı.

ŞİMDİ NEREDELER?

Emniyet'in Fethullahla imtihanı böyle geçti. 1987'den son soruşturmanın yapılacağı 1999'a kadar geçen sürede fişlemeler, bilgisayar virüsleri, sızdırılan gazete haberleri, karşılıklı suçlamalar, atamalar, gizli yazılar birbirini izledi. Peki Emniyet içinde yıllarca soruşturmalara konu olan bu isimler şimdi ne yapıyorlar. İşte o isimlerden bazıları:

Murat GÜLLER: Fethullahın Talebeleri örgütünden yargılandı. Şimdi Aksaray Polis Merkezi'nde amir.

Ahmet Cemil BEZCİ: 1999 soruşturmasında ismi geçti. 2000 yılında Ankara Çevik Kuvvet Şube Müdürü Yardımcılığına getirildi. Aynı yıl, faşistlerin bıçaklı saldırmasının ardından gözaltına alınması emrini verdiği 30 DTCF öğrencisine işkence edilmesine neden olmakla kalmadı, öğrenciler hakkında suç duyurusunda bulundu. 30 Öğrenci 4 yıl hapis cezası istemiyle Ankara 8. Asliye Ceza Mahkemesi'nde yargılandı. Adli Tıp Raporlarına rağmen, Bezci hakkında işlem yapılmadı. Bezci, şimdi Ankara Hırsızlık Büro amiri.

Mehmet PACCİ: 1999 listesinin 46. sırasındaydı. Şimdi Polis Akademisi'nde öğretim üyesi ve 3. sınıf emniyet müdürü.

Yunus AYHAN: Maltepe Emniyet Müdürlüğü, Ümraniye Emniyet Müdürlüğü yaptı. Celalettin Cerrah tarafından 2008 yılında Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğüne getirildi.

Sait YAYLA: 4. sınıf emniyet amiri oldu, Terörle Mücadele Şubesinde görevli.

Erdal ÖZBEK: Yozgat Emniyet Müdürlüğü Toplum destekli Polislik Büro amiri.

Ayhan FALAKALI: Van Emniyet Müdürü oldu.

Harun YILDIZ: Malatya Emniyet Müdürlüğü'nde.

Recep GÜVEN: Siirt Emniyet Müdürü oldu.

Recep GÜLTEKİN: İkinci soruşturmada adı geçti, şimdi Emniyet Genel Müdürlüğü Dış İlişkiler Daire Başkanı oldu.

Fettah ÜNSAL: İkinci soruşturmada adı geçti, şimdi Emniyet Genel Müdürlüğü'nde Terörle Mücadele Daire Başkanı.

AHMET ŞIK: Adı daha önce hiçbir soruşturmada geçmedi, şimdi cezaevinde.