5 Eylül 2011 Pazartesi

Rıdvan Turan: AKP Yeni Konseptle Herkesi İçeri Attırabilir

Kısa bir süre önce cezaevinden çıkan SDP Genel Başkanı Rıdvan Turan, AKP’nin belirlediği yeni konsept kapsamında istediği herkesi suçlayıp içeri attırabileceğini söylüyor. Turan, artık teknik takipler ve dinlemeler sayesinde hiçbir gerekçe sunulmadan herkesin tutuklanabileceğini belirterek, ''Bir sürü Ergenekon türetebilirler” dedi.

Devrimci Karargah ve Hanefi Avcı ile bağlantısı olduğu gerekçesiyle tutuklanarak, SDP davasından yargılanan Rıdvan Turan, yaşananları ANF’ye anlattı.

DÜŞMAN ASKERİ MUAMELESİ

*Öncelikle cezaevinde yaşadıklarınızı anlatır mısınız? Cezaevi koşulları nasıldı?

-Ben ilk kez cezaevine girdim. Bu zamana kadar bilinen her şey, muazzam bir devlet projesi olarak gerçekleşti. Her gün yeni engellerin ortaya konduğu bir ortam oralar. Zaten tek kişilik hücrelerde kalıyordu insanlar. Cezaevine gittiğimizde üçümüzü tek kişilik hücrelere koydular. Oralara ağırlaştırılmış müebbetlik olanlar konuyor. Tek bir yatak var içerde, ikinci bir kişi içeri girdiğinde ayakta duracak yer kalmıyor. Ağırlaştırılmış müebbetlerin havalandırmayı kullanmaları çok kısıtlı. Her bir gelişmede bu hak daha da kısıtlanıyor. Her ne kadar Türkiye ‘idam cezasını kaldırdım’ dese de müebbet cezası idamdan daha ağır. Çünkü insanı yaşarken öldürmekle yüz yüze tutuyorlar. Diğer cezaevlerine göre Tekirdağ çok ağırdı. İzolasyon sadece üç kişinin bir arada kalmasıyla olmuyor, örneğin koridorda bir başka insanla sizi asla birbirinizi göreceğiniz şekilde götürüp getirmiyorlar. Başka bir insanın görüntüsünü sizden kaçırmaları falan var. Haberleşme özgürlüğünün kısıtlanmasından tutun, beslenme, sağlık, sorunları hesaplanamayacak düzeyde. Yani tam bir düşman askeri muamelesi görüyorsunuz.

*Siz gerçekte bizim bildiklerimizin dışında ne ile suçlandınız? Devrimci Karargah ve Hanefi Avcı ile bağlantılar ne üzerinden kuruluyor?

-Şimdi kamuoyu bir miktar popüler yönüyle meseleyi tartışıyor. Yer yer bazı magazinel şeyler işin içine giriyor. Ama tabi şöyle bir şey var; Hanefi Avcı’yı biliyoruz, bir polis şefi, işkenceci falan. Şimdi her ne kadar pişman olduğunu söylese de geçmişini biliyoruz. AKP iktidarı biliyoruz ki Hanefi Avcı ve gibileri üzerine kurulu. Dün Avcı ile çalışıyorlardı, bugün bu durum değişti ve egemen güçler arasındaki iktidar mücadelesine geldi. Dün yan yana gelenler bugün ayrı düştüler. O yüzden Hanefi Avcı gitmeliydi. Hanefi Avcı’nın bürokrasi içinde rahatsız ettiği kesim, şimdi Avcı’dan intikam alıyor. Bir iktidar hırsı. Bu onları ilgilendiren yönü. Ancak bizi ilgilendiren taraf ise Hanefi Avcı ile birlikte yargılanıyor olmamamız. Bu yanlış. Biz devrimciyiz. Hanefi Avcı ile bir tek düşmanlık üzerine ilişkimiz olabilir. Ama işte onu da işin içine dahil edip bizimle bağlantılandırarak, bir taşla birkaç kuş birden vurulmuş oluyor. Bir taraftan Avcı’yı tasfiye ediyor, diğer taraftan bizi kamuoyundaki devrimcilerin saygınlığını, itibarsızlaştırma operasyonu yapıyor.

‘6 SPD’Lİ PKK DAVASINDAN YARGILANIYOR’

*Peki bunun için neden SDP seçildi?

-Tabi ki burada Kürt sorunu devreye giriyor. Eskiden beri Kürt devrimci muhalefetinin doğuşundan çok önce, Kürt sorunu ile ilgili görüşleri olan bir devrimci gelenekten geliyoruz. Bedelini ödüyoruz gerektiğinde. Şu anda ceza evinde yatan 6 arkadaşımız SDP değil, PKK davasından yargılanıyor. İşte bütün bu etkenler var. Başbakan diyor ya ‘terör örgütü ve yanında yer alan uzantıları’, işte biz ‘yandaş’ oluyoruz sanırım. Öbür taraftan Devrimci Karargah ile hiçbir bağlantımız yok. Onlar da Kürt sorunu konusunda bazı hassasiyetler taşıyor SDP de taşıyor. Son derece ciddi bir muhalefet oluşturmaya başlamıştık. Muhalefeti bir çatı altında toplama gibi bir projemiz vardı. Birileri diyebilir ki ‘ya kim sosyalistleri ciddiye alıyor ki’ hiç de öyle değil. Bu yeni konsept politikada herkesin çok önemli yeri var.

Mesela seçimlerden sonra başbakan DSİP’e teşekkür etti. Onların çok önemli bir gücü mü vardı, hayır. Dolayısıyla sosyalistleri, küçük yada büyük, güçlü yada güçsüz olsun, yan yana gelmelerini engellemeye çalışıyorlar. Başka bir neden ise biz her türlü etkinliğimizde meşruiyeti sağlamaya çalışıyoruz. Yani tamamen siyasi partiler kanununu çerçevesinde kalan, ama bu sınırı zorlayan bir siyasetimiz var. SDP’nin yaptığı aslında budur. Pek çok hak ihlali ve Kürt meselesinde bu yolu izliyoruz. Bir de bu neden var işte. Egemenler ezilenlerin yan yana gelmesine izin vermemek için çeşitli projelere girişiyor. Ama işte derler ya kusursuz cinayet yoktur. Bu davada da öyle oldu.

“İDDİANAMEYİ KENDİLERİ BİLE SAVUNAMIYOR”

*İddianameyi nasıl değerlendiriyorsunuz?

-Hiçbir mantığı olmayan bir iddianame hazırlamışlar. Ama bu iddianame mahkeme sürecinde darmadağın oldu. O kadar mantıksız şeyi gerekçe yapmışlar ki kendileri savunamayacak hale geldi iddianame. Son derece yakıştırma biçiminde yan yana eklenmiş bir iddianame. Ama önemli, çünkü yarın ne olacağı çok belli değil. Aynı gerekçe ile yeniden insanlar alınabilir. Çünkü iddianın sınırı yok. İddialarının içinde her şey var. Dolayısıyla gönlü demokrasiden yana olan herkes yarın cezaevine girebilir. Artık bir ölçüt yok. Yani örgüt üyeliği denen şey yasa da son derece objektif tanımlarla belirlenmiş. Ancak görüyoruz ki özel yetkili mahkemelerde bu ölçüt yerle bir olmuş. Onlar için şimdi mesele şu, gerekçeyi sunmak yerine, ‘Ben senin örgüt üyesi olduğunu biliyorum’ diyorlar. Yani nereden biliyorsun? ‘E ben biliyorum’ oluyor cevabı.

“GEREKÇE AYNI ŞEYDEN BAHSETMEK”


*Sizi Hanefi Avcı ve Devrimci Karargah ile hangi kanıtlar üzerinden aynı kefeye koyuyorlar?

-Örneğin Çatı Partisi meselesi. ‘Devrimci Karargah da çatı partisinden bahsetmiş’ diyor. İşte ‘Öcalan da çatı partisi diyor. İkiniz de aynı şeyden bahsediyorsunuz’ diyorlar. Yok SDP devrim demiş, cephe demiş kurtuluş demiş, yani Devrimci Karargah da aynı şeyleri demiş bu bağlantı gerekçemiz oluyor. Ben de mahkemede aynen şunu dedim: Yani bizim Moğolistan Komünist Partisi ile bir bağlantımız yok ama siz artık bizi orayla da bağlantılandırabilirsiniz. Tabi bu basit bir acemilik yada rastlantısal bir iddiada bulunma işi değil. Bu bir konsept artık. Bilinçli tercih edilen bir yöntem. Herkesi zan altında bırakabilme durumu. Teknik takiplerle dinlemelerle senin konuşmalarından kendince istediği sonucu çıkarabiliyor. Bizim bir yoldaşımızı dinliyorlar, teknik takip var, görüştüğü kişiler ‘X’ olarak geçiyor. Ve bu kişileri soruyorlar, oysa ki o kişi yoldaşımızın birlikte okey oynadığı kişiler başka bir şey yok.

“DEVLETİN ŞERRİNDEN KORKARIM”

*Bu şekilde ne yapılmak isteniyor?

-Maksat bir korku cumhuriyeti yaratmak. Bir bulanık durum yaratıp, herkesi suçlamak. Bu işte böyle bir şey aslında. Ama biz devrimciyiz. Yani Karargah üyesi olsaydık, orada SDP savunması yapmazdık. Çıkar Karargah savunması yapardık. Devrimciler, yurtseverler bu güne kadar kendilerini onurlarıyla savundular. Biz de Devrimci Karargah ile bağlantılı olsaydık eğer, bunu onurumuzla savunurduk. O insanlar çıkıp kendilerini bu şekilde savundular. Katılırsın katılmazsın, ama çıkıp kendilerini Devrimci Karargah üyesi oldukları şeklinde savundular. Yani böyle bir bulanık ortamda herkesi herkesle bağlantılandırıp zan altında bırakma durumu söz konusu. SDP ile devlet bir hesap görmek istiyordu, Avcı ile de görmek istiyordu bu şekilde yaptı. Ben devletin şerrinden korkarım. Karşımıza açıktan çıksa neyse, yani durum bu.

“AVCI’NIN TAHLİYESİ TEPEDEKİLERE BAĞLI”

*Hanefi Avcı’nın durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

-‘Devrimci Karargah ile bir alakam yok’ diyor, ‘SDP ile de alakam yok’ diyor Hanefi Avcı. Zaten çıktığı anda herkes ‘bu katili buraya neden getirdiniz’ diyor mahkemede. Ama avukatı mahkemede çok iyi bir savunma yaptı. Kendisi de iyi bir savunma hazırlamıştı. Hukuki açıdan sağlam bir savunma verdi. Tabi devrimcileri tasfiye etmenin bir parçası haline getirildi. Bir sürü argümanı orada belgeleriyle çürüttü. Hukuk gözüyle bakılırsa iyi bir savunma yaptı. Hanefi Avcı gibilerinin buradan tahliyesi yada bırakılması, tepedekilerin kararına bağlı. Mahkeme göstermelik. Yani onun da Devrimci Karargah ile bağlantılandırılması konusunda mantıklı bir gerekçe sunulmuş değil. Ama bakarsın kendisi devletle uzlaşır, çıkar cezaevinden.

“MAGAZİN DAVASINA DÖNÜŞTÜ”

*Bir yandan KCK, bir yandan Devrimci Karargah, bir yandan Ergenekon davaları devam ediyor. Siz neler düşünüyorsunuz bu üçlü dava hakkında?

-Bir kere problem olan şey şu; Kürtler KCK’ye bağlı. Bütün Kürt muhalefetini KCK ile, devrimcileri Karargah ile, ulusalcıları da Ergenekon ile tasfiye etme planlarıdır bunlar. Kimsenin SDP’yi Ergenekon ile birlikte tartışmaya gücü yetmez. Genel Başkanımız Akın Birdal Ergenekon tarafından kurşunlandı. SDP’yi SDP yapan temel şey, Kürt sorununun çözümü konusudur. Biz biliyoruz ki bunlar olmadan devrimci olunmuyor. Askeri vesayetin kabulü de aynı şekilde. Yani bu kadar bedel ödemişken nasıl Ergenekoncu olabiliriz? Ergenekon süreci bende göründüğü gibi basit süreçler değil. Burada belli bir operasyonel durum var. Tamam, bir darbe girişimi durumu söz konusu, bir sürü şey ortada. Kabul ettikleri infazlar var. Ama bu kadar önemli bir dava öyle bir hale geldi ki, magazin davasına dönüştü. İçini boşalttılar. O davadan herkesi yargılayabilirler. Ahmet Şık nasıl bunun içine konulabilir mesela. Magazinel tarafa kaydıkça dava, bir sürü kişi daha eklenebilir.

“AKP BİR SÜRÜ ERGENEKON TÜRETEBİLİR”

*Süreç nasıl devam eder sizce?

-Bence AKP, kendilerinin ustalık dönemi diye tarif ettikleri dönemde bu tutumlarını derinleştirecek. Bir sürü Ergenekon türetebilirler. Bir yandan askeri vesayeti ortadan kaldırırken, öbür taraftan kendi vesayetini kuruyor. Askeri vesayet kalksın bunda sorun yok. Ama bunun karşılığı tek başına eşittir demokrasi olmuyor. AKP bu toprakla tarım yapmaya devam ediyor. Niye polis ordusu kuruyor. Neden polise ağır silahlar veriyor. Çünkü AKP militer bir partidir. Görece demokratikleşme adımları sayılabilir bazı adımları, ancak kendi militarizmini kurduğunda başka bir durum çıkıyor ortaya. Yani öyle bir şey yaratırsın ki, askeri çekersin ama kurduğun sistem binlerce insanı yok eder. O zaman diyebilir misin bunlar demokrasi ile geldi falan?

ÖCALAN’IN SELAMI

*PKK Lideri Öcalan size seçimler sonrasında selam yollamıştı. Bu da mahkemede bir gerekçe olarak soruldu mu size? Bununla da suçlandınız mı?

-Hayır bunu kullanmadılar. Mahkemede hiç söz konusu olmadı. Sadece Çatı Partisi ve Öcalan direktifi şeklinde bir soru soruldu. Sanki olsa ne olur. Onun dışında bir şey sormadılar. Ama tabi selam bizim için çok anlamlıydı. Bizim baktığımız nokta sosyalistlerin ve devrimcilerin birliği meselesidir. Bunun için çabalamaya devam edeceğiz. Öcalan selamını da bu çerçevede değerlendiriyoruz. Bizim için elbette ki büyük değere sahip.

“BDP’DEN AÇIKLAMA BEKLİYORUZ”

*Seçimlerde adaylık için adınız geçiyordu. Düşünceleriniz neler, bir kırgınlığınız var mı?

-Yani elbette bir kırgınlık küskünlük durumumuz yok ama açıklama beklediğimiz durum var. O açıdan Öcalan’ın selamını önemsiyoruz. BDP’nin kendi içinde bu konuyla ilgili bir çalışması devam ediyor. Bunun sonucunu bekliyoruz. Ama tabi bizim için ‘Kürtler ile ilgili tutumumuz acaba karşılıksız bir aşk mıydı’ diye de sormuyor değiliz kendimize. Yetkili kurullarımızla bu meseleyi daha konuşup tartışmadık. BDP içindeki çalışmanın sonucunu bekleyeceğiz.

Ateşkesi İran mı İstedi?

İran devletinin Güney Kürdistan’a yönelik işgal girişimi dördüncü gününe girdi. Kepçe, tank, uçaksavar ve obüsler ile savaşı yapan İran ordusu, HRK güçleri karşısında istediği sonuçlara ulaşamadı. PJAK’ın dün akşam saatlerinde yaptığı ateşkes çağrısından önce çatışmalar sadece Kandil dağıyla sınırlı kalmayıp İran’ın içlerine doğru yayılıyordu.

İran ile savaşın süresi uzadıkça Doğu Kürdistan’ın farklı bölgelerine dağılmış olan HRK gerillaları bulundukları yerde eylem yapmak zorunda kalacaklardır. Bu da İran’ın kapsamlı bir savaşın içine girmesi demektir.

İran diplomatik, askeri ve ekonomik olarak abluka altına alınmışken böyle bir savaşı uzun süre yürütebilir mi? Yada bu savaşın İran’a faydası nedir? Türkiye’nin İran konusunda ABD ile hemfikir olduğu en son füze kalkanı sisteminin Türkiye topraklarına kurulacağının açıklanmasıyla bir kez daha ortaya çıktı.

Çatışmaların derinleşmesi İran’ı tahmin etmediği büyük bir krizin içine itecektir. Şayet planladığı gibi kısa sürede HRK güçlerini tasfiye edip Kandil, Xinere ve Xaxurk’a girmiş olsaydı, hesaplar elbette farklı olacaktı. Ancak bunun böyle olmadığını gerilla güçleriyle çatışmanın bir iki aylık iş değil, yıllarca sürecek bir savaş gerektirdiğini öğrenmiş olmalılar.

Türkiye ve Amerika, İran’ın başına bu savaşı sararken kendileri de füze kalkanlarını Türkiye’ye yerleştirerek Suriye ve İran’a olası bir müdahalenin ön hazırlıklarını yapıyorlar.

Türkiye’nin İsrail’le yaşamış olduğu son “özür” krizini de bu stratejinin bir parçası olarak değerlendirmek gerekir. Buradan esas mesaj İran’a verilmek isteniyor. Ancak İran’ın bunu yutmayacağı dünya alem biliyor.

Nitekim İran yada Suriye’ye yönelik bir askeri müdahale gündeme gelirse İran’ın ilk hedefi İsrail’e olacaktır. Bundan dolayı da Türkiye’ye yerleştirilecek füze sistemi ilk etapta İsrail’i korumak içindir.

16 Temmuz’da İran’ın Türkiye, Irak, Amerika ve bazı işbirlikçi Kürtlerle ittifak sonucu başlatmış olduğu operasyon, hem askeri hem de siyasi sonuçları itibariyle bir fiyasko olarak karşımıza çıkıyor.

Öyle anlaşılıyor ki, İran bu operasyonun olası askeri ve siyasi sonuçlarını iyi hesaplamadığı gibi bölgedeki denge ve gelişmeleri de iyi okuyamamıştır.

Dün iki gelişme yaşandı. İlki, PJAK’ın İran’a ateş çağrısıydı. PJAK’ın ateşkes bildirisindeki, "Bu süreçte savaşın durdurulması için bazı dost kesimler ve şahsiyetler bizimle İran arasında belli bir rol oynadı. Bu dost kesimler bizden savaşın durdurulması talebinde bulundu" ifadeleri dikkat çekiciydi.

Bildiriden anlaşıldığı kadarıyla PJAK’tan ateş isteyen güçler İran’la da ilişkiye geçmişler. Bu çağrının da İran’dan geldiğini tahmin etmek çok güç olmasa gerek. Çünkü İran savaşta büyük kayıplar verdi. Bu arada İran basını bile kayıplarını verirken, Türk medyasının ölen İran askerlerinden hiç bahsetmemesini de bir not olarak kaydedelim.

İran’ın dört gün önce başlattığı ikinci hamlesinde cepheye Kürtler askerleri ile korucuları sürdü. Geçen ayki çatışmalarda savaşı yürüten komuta kademesi tasfiye olan İran’ın Kürt askerler ile korucuları savaşa yollaması ortada vadede kendi zararına olacaktır.

Son çatışmalarda gerilla güçleri çok sayıda cephane el koydu, bazı asker cenazelerinin de gerillaların elinde olduğu belirtiliyor.

İran, PKK gerillalarının da dahil olduğu bir savaşın kendisi açısından ne tür sonuçlara yol açabileceğini aslında çok iyi biliyor. Bu açıdan İran’ın savaşı daha fazla devam ettirmesi için koşulları bulunmuyor.

İkinci önemli gelişme ise PJAK’ın ateş çağrısından hemen birkaç saat sonra İran askeri güçleri Hewler’in Sideka ilçesine bağlı Jarya, Kolitê, Berkimê, Lêtani köyleri ve Sinêne, Berbizinê alanlarını obüs ve havan bombardımanına tuttu. Bu saldırılarda bir kadın yaşamını yitirdi. İran’ın vurmuş olduğu köyler gerilla güçlerin bulunduğu alanın çok dışında, Sideka’nın hemen yanı başındaki sivil yerleşim birimleri.

Bir taraftan yerleşim birimlerini hedeflerken diğer taraftan PJAK güçlerinden ateş yapmaları için talepte bulunması çelişki gibi görünebilir. Ancak Güneyli güçlerden istediği düzeyde destek almaması ve masa başında kurduğu tüm ittifakların onu cephede yalnız bırakmasının yaratmış olduğu durumun yol açtığı intikam hareketi olarak görmek gerekir.

Arda Turan'a Linç Kampanyası

Kazakistan karşısında Türkiye’nin kazanmasının sağlayan, ancak maç sonrasında “Golü Türkiye Cumhuriyeti’ndeki bütün halkların şehit olan evlatlarına armağan ediyorum” sözü nedeniyle Arda Turan’a linç kampanyası başlatıldı. Sosyal paylaşım sitelerinde özür dilemesi ve milli takımdan çıkması istenen Arda, BDP kongresinde ise alkışlandı.

Futbolcu Arda Turan, 2012 Avrupa Şampiyonası grup elemelerinde Türkiye ile Kazakistan arasında oynanan karşılaşmanın ardından yaptığı açıklamalarla gündemde. Uzatma dakikalarında attığı golün ardından NTV muhabirine canlı yayında “Attığım golü Türkiye Cumhuriyeti'ndeki bütün halkların şehit olan evlatlarına armağan ediyorum” sözlerine en büyük destek ise BDP kongresinden geldi.

BDP’nin dünkü kongresinde konuşan ÖDP Genel Başkanı Alper Taş’ın “Arda kardeşime buradan selam olsun” sözleri salondan büyük alkış aldı. Arda ise konunun çarpıtılarak farklı yönlere çekilmeye çalışılmasına tepki gösterdi. Yazılı açıklama yapan Arda şunları söyledi:

Maç sonrası ortamın sıcaklığı ile yaptığım açıklamada ülkemde her gün yaşanan ölümlere, gelen şehit haberlerine olan üzüntümü dile getirmek istedim. Beni daha da çok üzen ise açıklamalarımdan kimsenin ölmemesi temennisinin alınmayıp, olayların başka yönlere çekilmesi olmuştur. Konu hakkındaki hassasiyetimin doğru anlaşılması gerekir.

Şu çok iyi bilinmelidir ki ben futbolcuyum ve işim sahada konuşmak. Temiz duygularla söylediğim şeylerin siyasetten kullanılmasına şiddetle karşıyım. Lütfen kimse beni bu tartışmaların içine çekmesin.''

‘ÖZÜR DİLE, FORMANI ÇIKART’

Arda, çıkışının özellikle İspanya’ya transfer olmanın verdiği rahatlıkla hiçbir alakasının almadığını, daha önce de benzer açıklamalar yaptığını söylerken, ünlü futbolcuya karşı linç kampanyası başlatıldı. Sosyal paylaşım sitelerinde ve haberin yayınlandığı internet sitelerinde barış çağrısı yapan Arda’ya gösterilen tepkilerden birkaçı bazıları:

-Arda Turan belki çok iyi bir futbolcu ama o işine baksın PKK’nın taleplerine tercüman olacağına gittiği yerde ülkesini en iyi temsil etsin.

- Bu nasıl bir söylem? Tek bir halk var, o da Türkiye cumhuriyeti halkı. Bu sözlerle kendisi direk bölücülük yapmış.

- Sen git topunu oyna, sevgilini kovala üzerine elzem olmayan işlere karışma boş boş konuşma.

- O golü al münasip yerine at. Yiğitsen Türkiye’de oynarken konuşurdun, o zaman aklın neredeydi?

- Onu milli takıma alan da kabahat. Yakışmadı.

-Bizim için bittin.

- Bu çocuğu hiç sevmedim zaten.

- Bir vatandaş olarak o milli forma'yı geri istiyorum.

- Bu Arda’nın kanında Kürtlük var herhalde… Yoksa bile o artık Türk değil. Acaba sevgilisi Kürt mü?

- "Türkiye Cumhuriyeti’ndeki bütün halkların şehit olan evlatlarına armağan ediyorum." diyerek hainler kendini belli ediyor. Ama bu aziz millet bunun hesabını er geç bir gün soracaktır.

- Arda Turan içimizdeki İspanyalıdır. İspanya’dan dönmesin, milli takıma da alınmasın.

- Arda Tura’nın bir Alevi olması acaba söylemlerinin ideolojik bir kalıba dökülmesine sebep oluyor mudur? Yine bir Ermeni Alevisi olan Kılıçdaroğlu’nun Rafizi olan Esadı koruma adına nasıl zortladığını görünce insanın acaba sıra Arda’da mı diye sorası geliyor

- Bu bilge vatan evladı BDP’den milletvekili olsun.