23 Mayıs 2010 Pazar

Yılmaz Güney'le Yapılmış Son Röportaj

Chris Kutschera
Paris’in kuzeyinde küçük bir köyde yer alan eski bir manastir birden bire Türkiye’nin bir parka yansimasi oldu. Ana giris kapisinin hemen üstünde Meryem Ana heykeline yukardan bakan bir yere Türkçe bir yazi yazilmis; “…Merkez Cezaevi”. Mustafa Kemal’in Türkiye’sini oven yazilar yazilmis her yere, örnegin; “Ne mutlu Türküm diyene!”
Manastirin ana bahçesinin içinde yeni insa edilen duvarlar avluyu daraltarak yeni bir bölüm olusturmus. Bu yeni yerde tutuklular kendilerini gözetleme kulesinden izleyen askerlerin bakislari altinda spor yapiyorlar. Ana binaya giden dar yolda Ankara plakali bir kadillak araba baslari geleneklere uygun biçimde örtülü olan kadinlarin ve genis paça pantol giyinmis erkeklerin arasindan yavasça süzülerek ilerliyor.
Yilmaz Güney Cezaevleri Genel Müdürü’nün ani ziyaretini filme çekmekte o anda. Oyuncu ayni zamanda Fransiz Kültür Bakanligi’nda çalismakta olan bir Fransiz aktör. Her zaman gülümseyen, sabirli ve espirili Yilmaz Güney bir figüran ordusunu yönlendirmeye çalisiyor.
Geçici ismi “Camlari kirin ki kuslar özgürlüge uçabilsin”, olan film (Güney’in Duvar filmi-çevirenin notu) bir cezaevindeki isyani anlatiyor. Güney’in son filmi Yol’da da cezaevi temasi islenmisti.
Cezaevindeki çocuklar isyana önderlik ediyor. Yilmaz Güney Uruguay’li amatör bir aktöre cezaevi mutfaginda bir çocuk tarafindan biçakla tehtit edildigi anda nasil davranmasi gerektigini gösteriyor. Ama isyan bastirilacaktir ve film yeni gelen genç tutuklularin görüntüsüyle biter.
Yilmaz Guney directing an actorCezaevi içindeki atmosferi profesyonel olmayan oyuncularla yeniden yaratmak zor bir is, ama Yilmaz Güney “siirsel gerçekci” teknigini kullanarak bu sorunu asmaya çalisiyor.
Filmi Bati Berlin ve Fransa’dan gelen çogunlugu Kürt 100 çocukla çekiyor filmi, ayrica 100’e yakin da yetiskin figüran ise asker, gardiyan, tutuklu, tutulularin akrabalari ve benzeri rolleri oynuyor. Ayrica yine 100’e yakin teknik eleman yer aliyor Yilmaz Güney’le filmin çekimleri boyunca eski manastirda kalan.
Çocuklar böyle bir maceraya katildiklari için çok memnunlar. “Bati Berlin veya Paris’i bir düsünün, ama simdi onlar birer yildiz” diyor Tuncel Kurtiz, filmde rol alan tek profesyonel oyuncu olarak.  
Normal zamanlarda bu manastir köyün okulu islevini görüyor. Bir duvarda ilkokul çocuklarinin duvarlara yazdigi kurallari okuyabiliyorsunuz hala, örnegin; “Ders sirasinda hayallere dalmak yasaktir.”
Yilmaz Güney birkaç büyük prodüktörün beraber çalisma teklifini reddetmis, çünkü kendi filmini özgür bir sekilde çekmek istiyor. Ama sonuç olarak anlastigi prodüktör oldukça kati çalisma kurallari koymus. Filmin senaryosu le ilgili hiçbir bilgi prodüktörün filmin gösterimi için seçecegi tarihten önce dis dünyaya yansitilamiyor. Bu röportaj çok önemli bir istisna.
Chris Kutschera: Söyle bir geriye baktiginizda Sürü ve Yol filminizi nasil görüyorsunuz?
Yilmaz Guney:  Bütün yönetmenlik yasamim boyunca düsüncelerimi belirtmek için sürekli olarak dolayli araçlar kullandim, ve çok açikça itiraf etmeliyim ki bugüne kadar ki çalismalarimda istedigim herseyi ifade edemedim, filmlerimin özü veya tarzi anlaminda. Bu çalismalarimda ki egemen olan uzlasmadir.
Sürü filmi aslinda Kürt halkinin tarihidir ama filmde Kürt dilini bile kullanamadim: eger Kürtçe’yi kullansaydik filmde rol alan herkes cezaevine gönderilirdi.
Yol filminde ise odakta olan Diyarbakir, Urfa ve Siirt’ti. Müzik araciligiyla Portrait of Yilmaz GuneyKürt  atmosferi yaratmaya çalistim. Film Almanya’da seslendirilmis olsa bile Yol’u Kürtçe yapmayi basaramadim.
Chris Kutschera: Kürt oldugunuzu ne zaman farkettiniz?
Yilmaz Güney: Asimile olmus bir Kürt oldugumu söylemek zorundayim. Annem bir Kürt’tü, babam ise Zaza Kürt. Tüm çocuklugum boyunca Kürtçe ve Zazaca bizim evde konusulan dildi. 15 yasina kadar Kürtçe konusuyordum. Sonra ailemden koptum.
O dönemlerde “Kürtler ve Kürtçe dili yoktur” türünden konusmalar duydum. Ama Kürtçe konusan sarki söyleyen insanlarda duyuyordum ve Kürtler’in çok zor kosullarda yasadiklarini görebiliyordum. Babam Siverek’li, ilk defa 16 yasindayken Siverek’i gördüm. Iste ne oldugumu o zaman anladim. Köklerinden koparilmis bir ailenin izdirabini ögrendim, babam dedi ki “Sen köklerinden koparildin”. 34 yasindayken annemin dogdugu Mus’u ve Jibran asiretini görebildim. Sürü filmi bu asirete ne oldugunu anlatan bir öykü.  
Chris Kutschera: Filmlerinizdeki karekterlerin Kürt ve konularinizinda Kürdistan’la ilgili oldugunu gözönüne alirsak; ülkenizden uzakta nasil film çekeceksiniz?
Yilmaz Güney:  Burada söyle bir sorunla karsikarsiyayiz; sadece bir profesyonel oyuncumuz var, Sürü filminde baba rolünü oynayan Tuncel Kurtiz. Diger tüm oyuncular ise amatör, birçogu daha once hiçbir filmde rol almamis. Türkiye’den profesyonel oyuncu getirmek imkansiz, Avrupa’da olanlari ise benimle çalismaya cesaret etmiyorlar hatta benimle konusmayi bile reddediyorlar.
Chris Kutschera: Türk aktörler Venedik’te Altin Palmiye ödülü almis bir yönetmenler çalismak istemezler mi?
Yilmaz Güney: Sakin zamanlarda devrimci sarkilar söyleyenler zor anlarda kapilar arkasinda saklanmayi tercih ederler. Bir Türk kameramanim var ama teknik ekip profesyonel degil. Setleri hazirlamak için bir tek profesyonel teknisyenim bile yok. Bir sonraki filmimin konusu cezaevleriyle ilgili. Karanligi, üzüntüyü ve manzara ve doga görüntüsü gerektirmeyen herseyi resmediyorum.
Chris Kutschera: Neden cezaevi?
Yilmaz Güney: Iki neden var. Birincisi; Türkiye’nin su anda içinde buludugu duruma en uygun konu, ayrica ben henüz Avrupa’da film çekmeye hazir degilim.  
Chris Kutschera: Sonraki filminizde Kürdistan ne kadar yer edinecek?
Yilmaz Güney: Kürt sorunu çok zor bir konu. Birgün bir halkin dogum veya yeniden dogum kavgasini anlatan filmi çekmek isterim. Su anda bu zor bir mesele. Birisi Kürtler’in nasil bölündüklerini ve farkli durumlarla ilgili degisik perspektiflerini anlatmali. Bu sorunu objektif bir biçimde islemek zor. Tarih sadece zaferlerle dolu degil, tarih ayni zamanda basarisizliklar, yanlislar ve hilelerden olusur.
Chris Kutschera: Yurdisinda film çekerken karsilastiginiz teknik sorunlardan bahsettiniz. Ülkenizle kesilmis olan köklerinizi nasil yaratacaksiniz? Ülkenizin insanlari ve dogasi ile ilgileniyorsunuz ama kendi yurttaslariniz tarafindan filmleriniz izlenemiyor. Bu sorunu nasil halledeceksiniz? Yurdisina mi yerleseceksiniz?
Yilmaz Güney: Kesinlikle bu filmi insanlarimiza göstermenin bir yolunu bulmaliyiz ama nasil olacagini size anlatamam. Ikinci sorunuzla ilgili olarak; cezaeviyle ilgili olacak son filmimden sonra yapay ortamlarda ve sartlarda Kürdistan’la ilgili bir film çekmek istemiyorum.
Chris Kutschera: Öyleyse Fransa’da kalisiniz kariyerinizde kisa bir ara dönem?
Yilmaz Güney: Fransa’da bu filmi çekmek için özel bir izinle kaliyorum. Filmi gösterime sokmak için Fransa’da kalma iznim var. Ondan sonrasi, bilmiyorum. Simdi gelecekle ilgili konusmak istemiyorum.
Kaynak: http://www.chris-kutschera.com/A/Yilmaz%20Guney.htm
Bu röportaj Ortadogu Dergisi’nin (The Middle East) Ocak 1983 tarihli sayisinda da yayinlanmistir.
Ingilizce’den çeviren: Devrim Kiliç

Hiç yorum yok: