15 Eylül 2011 Perşembe

İran'da İnsan Hakları İhlalleri ve İdamlar

1979 yılında gerçekleşen İran İslam Devrimi, muhteva olarak toplumsal alanda kökten değişim ve dönüşümü yöntem olarak yoğun bir propagandanın yanı sıra uzun süreye...

1979 yılında gerçekleşen İran İslam Devrimi, muhteva olarak toplumsal alanda kökten değişim ve dönüşümü yöntem olarak yoğun bir propagandanın yanı sıra uzun süreye yayılmış şiddet ve kıyım uygulamasını esas aldı. Devrimin üzerinden 30 yıl geçmesine rağmen şiddet ve terör en etkin biçimde devam ediyor. Amiyane bir deyimle Ali Hamaney'in ve Ahmedinecad'ın sakallarında İran üzerine cehennem ateşleri dökülmeye devam ediyor.

İran çok kimlikli, çok kültürlü ve farklı halkların bir arada yaşadığı bir ülkedir. Şahlık rejimi içerideki halkların ortak mücadelesi sonucu devrildi. Farklı siyasi eğilimlerin, devrimci demokratik örgütlerin, aydınların, İranlı demokratların, Kürtlerin, Farsların, Beluci, ve Azerilerin uzun süreye dayanan mücadeleleriyle şahlık sistemini yıktılar. Şaha karşı mücadelede öncülüğü uzun süre sol örgütler, İranlı demokratlar ve aydınlar yaptı. Bu kesimler çok büyük bir mücadele vermelerine rağmen rejime son vuruşu vurma gücüne elde edemediler. Zafere öncülük yapacak konuma ulaşmadılar. Bu eksiklerinin bir sonucu olarak öncülük mollaların eline geçti. Mollalar devrimin başında kendi dışında muhaliflerle ilişki ve ittifak yaptılar. İktidarı ele geçirdiklerinde kendi dışındaki muhalefet güçlerine çok ağır bir şekilde yöneldiler. Deyim yerindeyse kıyımdan geçirdiler. Suikastla, işkenceyle, kurşuna dizmeyle ve idamlarla büyük bir kıyım yaptılar. Önemli bir kitle de ülkeden sürüldü. İran muhalif kaynaklarına göre bir milyonun üzerinde insan ülkeyi terk etmek zorunda kaldı (79 ve 85 yılları arasındaki dönem için belirtiliyor).

Ortadoğu'da stratejik bir konuma sahip olan İran'da gerçekleşen 'İslam' devrimi, bölgedeki dengeleri derinden etkiledi. Dünya kamuoyu, yeni yönetime, yeni rejime kapılarını açık tuttu. İslamcılar önderliğinde de olsa çağdaş, demokratik, yayılmacı politika peşinde koşmayan bir İran İslam rejimi ile ilişkiye açıktı. Bu standartları ret eden İran'daki molla yönetimi, İran'ı hem içeride, hem dışarıda savaşa soktu. İran'ı ABD'nin Saddam ve İsrail'in ortak saldırısının hedefi durumuna getirdi. 8 yıllık Irak'la süren savaşta bir milyonun üzerinde İranlı'nın hayatını kaybettiği belirtiliyor. İran devrimden sonra bir de kendi içinde örtülü iç savaş yaşandı. Bu örtülü savaş; yönetimin muhalefete hak ve özgürlük talebinde bulunan kitlelere, toplumsal ve kimliksel dinamiklere karşı yürüttüğü bir savaştır. Tek yanlı bir savaştır.

Asayiş ve güvenlik
İran'da asayiş ve güvenlik işlerine birden fazla kurum ve kuruluş bakar. İçişleri Bakanlığı'na bağlı istihbarat birimi (SAVAK), İran ordusu, devrim muhafızları (pas daran), gönüllü milisler (besiç) ve Ensare Hizbullah (acil müdahale birimleri). Besiç ve Ensare Hizbullah birimleri kitlesel gösteri ve taşkınlıkları bastırmak amacıyla kurulmuş birimlerdir. Öğrenci olaylarının bastırılması, Kürt coğrafyasındaki etnik gösterilerde 20 kadar insanın katledilmesi ve 2009 yılı başkanlık seçimindeki hileleri protesto edenlerin katledilmesi ve tutuklanmasını devrim muhafızlarına bağlıdırlar.

İnanç, din ve mezheplere yaklaşım
Farklı inanç, din ve mezheplere belirli ölçüde (Söz gelimi parlamentoda, Ermeni, Süryani, Zerdüşti ve Sünni milletvekilleri bulunabiliyor) temsil yetkisi verilmekle birlikte İran'da ciddi oranda dinsel, mezhepsel ayrımcılık yapılıyor. Bahi inancındakiler casus olarak görülüyorlar. Mensupların onlarcası casusluk ithamına maruz kalıp yargılandılar, cezalandırıldılar. Yine Evanjelik mezhebindeki Hıristiyanlar ve Yahudiler de baskılardan payını aldılar. 1994'de ve 1999'da ise 8 Evanjelist kimi istihbarat görevlileri tarafından öldürülmüştü. Kasım 1997 ile 1998 Kasım arasında toplam 38 Hıristiyan'ın akıbeti belli olmadı. Yine Temmuz 2000'de 10 İranlı Musevi, ajanlıkla suçlanıp 2 ile 13 yıl arası hapis cezasına çarptırıldılar. İran'daki yasalar Gayrimüslimleri, Müslümanları kendi inancına kazandırma faaliyetlerini yasaklıyor. Yine şeriat kurallarına uymayan kamu çalışanları cezalandırılıyor. Semavi dinlerini inkar edenler devlet memuru olamazlar. Okullarda ve üniversitelerde tümüyle İslamileştirme politikaları sürüyor.

İnsan haklarının ihlali
Birleşmiş Milletler insan hakları temsilcileri dahi bütün insan hakları kuruluşlarının üzerinde anlaştığı konu 1992 yılından bu yana İran'da insan hakları ihlalleri devam etmektedir. Sistemli bir biçimde sistem muhaliflerine yönelik suikast, kaçırma, faili meçhule kurban etme, yargısız infaz, idamlar, işkence, eziyet, yargılama, sansür, susturma, ortadan kaldırma, sürgün etme, gözaltına alma, tutuklama, suçsuz yere aylarca ve yıllarca tutuk evinde bekletme, kayıpların ailelerine haber vermeme gibi uygulamalar sürmektedir. Muhalif örgütü elemanları (halkın fedaileri, halkın mücahitleri, Kürtler, Beluci gibi) arasında 7 yıl boyunca tutuk evinde ciddi bir suçlamayla karşılaşmadan bekletildikten sonra idam edilen azımsanamayacak sayıda insandan sözedilebilir. Yaygın işkence ve eziyetin yanı sıra cezaevlerindeki yaşam koşulları son derece kötüdür. İhtiyati ve idari tutukluluk adı altında binlerce insan hapislerde tutulmaktadır. Kadın ve erkek tutuklulara uygulanan yaygın cezalardan biri de sorgu esnasında tutuklu ailelerin zorla getirilip onların gözleri önünde işkence yapılmasıdır. Gözaltı süreleri belli değildir. Gözaltına alınanların ailelerine asla bilgi verilmez. Muhalif aydınlar gazeteciler, aydınlar, avukatlar, siyasetçiler, din adamları, insan ve kadın hakları savunucularından yüzlercesi yok yere ve sudan bahanelerle mahkemelere sevk edilmektedirler. Haklarında verilen kararlar çoğunlukla kanıtlara dayanmaz; soyut gerekçelerle hukuk sistemi ihlal edilmektedir. Söz gelimi aydınları susturmaya yönelik temel gerekçe 'devletin güvenliğini bozmak, kamuoyunu huzursuz edici sözler söylemek, yalan yanlış şeyler yazarak halkın huzurunu kaçırmak, İslam kurallarına aykırı davranmaktır' yargı kesinlikle adil değildir. Sınır Tanımayan Gazeteciler adındaki kuruluş İran'ı basın özgürlüğüne saldıran devletlerin başında geldiğini açıkladı.' (İran Analiz web sitesi 7 Ocak 2010)

Yargı ve Mahkemeler

İran yargı sistemi çeşitli mahkemeler yolu ile çalışır. Uyuşturucu, cinayet, hırsızlık ve buna benzer birçok suç geleneksel mahkemeler tarafından ele alınır. Basın davalarına bakan özel mahkemeler vardır. Genelde medya bu mahkemeler aracılığı ile denetim altına alınır. İran'daki en ünlü mahkemeler devrim mahkemeleridir. Genelde siyasi suçlara rejimin bekası ile ilgili olaylara bakıyorlar. Olağanüstü yetkilerle donatılmışlardır. Adeta sıkıyönetim ve Devlet Güvenlik Mahkemeleri veyahut 1920'lerde kurulan İstiklal Mahkemeleri ayarında mahkemelerdir. Bu mahkemeler bireysel ve toplu davaları hızlı, hukuksuz ve keyfi biçimde sonuca bağlanmakla ünlendiler. Yargıç Ayetullah Halhali'nin verdiği seri kararlarla İranlılar 'cellat yargıç' lakabını takmışlardı. İslam Cumhuriyeti kuruluşundan beri bu mahkemeler binlerce insanın idamına, milyonlarca İranlının hapiste çürümesine ve yurtdışında sürgün hayatı yaşamasına imza attılar. Bu uygulama günümüzde de yoğun bir biçimde sürmektedir. İddianame sanığa gösterilmiyor veya duruşmadan kısa bir süre önce kendisine teslim ediliyor. Savunma için avukat verilmesine ilişkin kural genelde ihlal ediliyor. Ayrıca kamuoyuna açık olması gereken duruşmalar çoğunlukla kapalı biçimde devam ediyor. Sanık en fazla 5 dakikalık bir süre içinde yargıç karşısına çıkarılıyor. Gıyabında yargılama yaygın bir faaliyettir. Ayrıca sanıkların savunmadaki itiraf bölümleri çoğunlukla kamuoyuna açık bir biçimde yapılıyor. Böylelikle mahkeme siyasi davranıp kamuoyunu oluşturmaya çalışıyor. Rejim karşıtı Ahvaz Demokratik Dayanışma Partisi siyasi büro sorumlusu Adnan Selman'ın deyimi ile İran mahkemeleri Ahvaz bölgesindeki mahkemeler kapalı kapılar arkasında duruşmalara bakıyorlar. Bazı duruşmalar birkaç dakikayı geçmiyor (El Reşid Araştırma Merkezi). İşin kötü yanı siyasi davaların hemen hemen tümü mahkeme tarafından adli/adi bir suçmuş gibi gösteriliyor.

1995 yılında çıkan bir yasa uyarınca yargıçlar aynı zamanda savcılık görevini yerine getiriyorlardı. İddia makamı ve yargı makamı arasındaki sınır böylelikle kaldırılmış oluyor. Yine 1987 yılında kurulan özel şeriat mahkemeleri muhalif olan din adamları, Ayetullahlar ve Mollaları susturmalarının birer aracı haline getirdiler. Humeyni'nin dini ve siyasi çizgisine ters düşen Mollaların büyük bir bölümü bu mahkeme tarafından cezaya çarpıtılıyorlar.

Resmi politika doğrultusunda etnik inanç ayrımcılığı ve asimilasyon
Resmi politika doğrultusunda etnik ayrımcılık ve asimilasyon hat safhadadır. Bu politikaya en fazla maruz kalan kesimler Kürtler, Avaz bölgesindeki Araplar ile Pakistan sınır bölgesindeki Beluciler'dir. Azerilere yönelik baskılarda yoğundur. Yine farklı mezheplere karşıda aynı yaklaşımı sürdürmektedir. İran'daki Sünnilerin başvuru makamındaki Şeyh Abdülhamit El Zahi yönetimi mezhep ayrımcılığı yapmakla suçlandı. El Zahi şöyle dedi 'Sünnilerde bu ülkenin asli vatandaşı ve unsurlarıdır. İcabında bu vatan için kendilerini feda ettiler. Yabancılara ve İngilizlere karşı direndiler. Buna rağmen Sünni meşrepli insanlarımıza yönetim kademelerinin de görev verilmemektedir. Anayasaya göre Şii - Sünni ayrımı yapılmıyor. Ancak bu kural gözetilmiyor.' (Sünni Online web sitesi Ocak 2010) Aynı sitenin bildirdiğine göre İran yönetim çeşitli bahane ve suçlamalar neticesinde Horasan ve Kürt eyaletlerinde birçok din ‰limini tutuklayıp hapse attı. Örneğin Kürt bölgesinde Senendej şehrinde Kur-an Derneği'nin bürosu üyelerinden Sehy Sadiqi ile Züfikar Seid tutuklandılar. Züfikar Seid hayatını kaybetti.

Cinsel ayrımcılık ve kadın ayrımcılığı
Cinsel ayrımcılık ve kadın haklarının budanması ve kısıtlanması İran'daki yaygın uygulamalardandır. ' Kadınlara yönelik ayrımcılık yapılmaktadır. Kadınların günlük giyim ve kuşanmaları ve süslenmeleri şeriat ile belirlenmiştir. Güvenlik güçleri günlük hayatta ve özelde kadınların faaliyet, davranış ve yaşamlarına sıkça müdahale etmektedirler. Sorgulama sırasında ve tutuklu evlerinde kadınlara tecavüz olayları nerdeyse sıradan olaylar haline gelmektedir. İslam şeriat kuralları ve feodal gelenekler nedeniyle kadınlar ikinci sınıf vatandaş muamelesi görebiliyor. Erkekler kadınları boşayabiliyor, kadınlar eşleri hakkında boşanma davası açtıklarında kendilerine nikah kuralı gereği verilen tazminat ödenmiyor'. Faik Buluk, Kadın ve Tesettür, 2008)

'Günümüzde İran'daki başat meselelerden biri de kadın meselesidir. Ülkenin kurucu lideri İmam Humeyni, başından beri, kadın hakları için mücadele verenleri, 'kadın hakları prensibini pazarlayıp yaymak suretiyle İslam Şeriatı ile oynayıp, ona helal getirmemek' konusunda uyarmıştı. Ülkenin dini lideri Ali Hamaney, Temmuz 2007'de, şöyle demişti: Ülkemizde bazı erkek ve kadınların şeriata aykırı davrandıklarına tanık oluyoruz. Maksat bellidir; İran yasalarının, kadınlar hakkında kabul edilmiş uluslar arası sözleşmelere uyarlamak. Bu hatadır. Bu kesimlerin öne sürdükleri çözümler, şeriat kurların değiştirmekle eşdeğerdir.' (F. Bulut, age.)

İranlı kadınlar erkeklere eşit haklara sahip olmak ve kısıtlayıcı yasaları ortadan kaldırmak amacıyla Eylül 2006 altıda 1 milyon kadın imzası kampanyasını başlattılar bu nedenle birçok kadın hareketi önderi sokaklarda kolluk kuvvetlerinden dayak yedi gözaltına alındı ve haklarında dava açıldı.

İdamlar
İran'da idamlar çok yaygındır. Özellikle Belucistan ve Kürt bölgelerinde eylemci siyasetleri benimseyen örgüt elemanı olmak idam nedeni sayılıyor. 2009 yılında her iki bölgede onlarca idam infaz edildi. İdamların bir kısmı adlidir. Genelde halka açık meydanlarda yapılan siyasi ve adli idamlar eskiden basında yer alabiliyordu. 1992'den itibaren İran rejimi medyada idamları haber olarak vermeme, verileri sunmama yolunda uyardı. Bu nedenle o tarihten bu yana gerçek idam verilerine ve haberlerine nadiren rastlanmaktadır. Son bir yıl içerisinde onlarca PAJK üyesine idam cezası verildi. Bunlardan 3 tanesini infaz etti. 2009 yılının başından beri 266 kişinin rejim tarafından idam edildiği çeşitli insan hakları kuruluşlarının raporlarında dile getirilmektedir ama gerçek sayının bunun çok üstünde olduğu söyleniyor. En son Ocak ayında Fesih Yasemini isminde bir Kürt gencini daha idam ettiler, hiçbir eylemde bulunmamış, şiddetle ilişkisi olmamış, buna rağmen idam verilmiş ve infaz edilmiştir. Bir zamanlar insanlık camiasında romanıyla, şiiriyle, destanı, sanatı ve kültürü ile vizyon kuran bir İran yerine gencecik insanların idamıyla tüm insanlığın bedduasını hak eden bir rejim vardır. İran yönetiminin idamları durdurması ve insanlık dışı uygulamalardan vazgeçmesi her şeyden önce kendisinin yararınadır.

Sonuç
İran'da çok yaygın insan hakları ihlalleri, uluslararası kurumların raporlarıyla somuttur. Buna rağmen ne yazık ki uluslararası kamuoyunda yeterli bir tepki ortaya çıkmış değil. Türkiye kamuoyunda medyada, aydın camiasında ve sivil toplum örgütlerinde bir tepki göstermiyor. Yine devlet yetkililerinde İran'ın insan haklarındaki insanlık dışı uygulamaları bahis konusu dahi edilmiyor. İsrail'in insan hakları alanında olumsuz uygulamalarına karşı AKP hükümetinin gösterdiği haklı ve duyarlı yaklaşımın çok küçük bir kısmını İran'a karşı göstermiyor. Yine İslamcı çevreler, aydınlar ve medya büyük bir suskunluk içinde ne bir imza kampanyası ne bir protesto, ne bir bildiri ne de bir köşe yazısı veya panel, konferans söz konusudur. Bu yaklaşımda bilgisizliğin payı olsa da, bilinçli bir biçimde görmeme durumu göze çarpmaktadır. Bu tavrın Türkiye'deki demokrasi dinamiklerine ve insan hakları savunucularına yakışan bir tavır olmadığı ortadadır.


Not: Bu yazıdaki bilgilerin bir bölümü Human Rigts Watch isimli kuruluş ile Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu, ABD'ye bağlı insan hakları bürosunun değerlendirmelerinden yararlanılarak yazılmıştır.

Gunluk Gazetesi

Hiç yorum yok: