15 Eylül 2011 Perşembe

Bülent Arınç Kimdir?

Başbakan yardımcısı ve Manisa milletvekili olan Bülent Arınç, 1948 yılında Bursa'da doğdu. 1970 yılında Ankara Hukuk Fakültesi'ni bitirdi.


AKP hükümetinin devlet bakanı - başbakan yardımcısı ve Manisa milletvekili olan Bülent Arınç, 1948 yılında Bursa'da doğdu. 1970 yılında Ankara Hukuk Fakültesi'ni bitirdi. Manisa'da serbest avukatlık yaptı. Üniversite yıllarındayken siyasetle uğraşmaya başladı. Siyasal İslamcı geleneğin siyasi partilerinde gençlik kolları ve il başkanlığı görevlerinde bulundu.  24 Aralık 1995'te milletvekili genel seçimlerinde Refah Partisi'nden (RP) Manisa Milletvekili seçilen Arınç, ilk defa meclise girdi ve RP MKYK’sına alındı.

Arınç, RP'nin 15 Şubat 1998'de Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılmasından sonra, 27 Şubat 1998'de bir grup arkadaşıyla beraber 17 Aralık 1997'de kurulan Fazilet Partisi'ne (FP) geçti. 18 Nisan 1999 milletvekili genel seçimlerinde FP'den Manisa Milletvekili seçildi. İki yasama döneminde FP Grup Başkanvekili görevinde bulunan Arınç, ayrıca meclis Dışişleri Komisyonu üyeliği yaptı.

Bülent Arınç bu dönemde FP'nin ‘Yenilikçi Kanat’ olarak lanse edilen milletvekilleri arasında öne çıkan Kayseri Milletvekili Abdullah Gül ile beraber hareket etti ve 14 Mayıs 2000'de toplanan FP 1. Olağan Büyük Kongresi'nde Genel Başkanlığa adaylığını koyan Gül'ü destekledi.

RP'nin ardından, FP'nin de 22 Haziran 2001'de Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılmasıyla bu partiye mensup milletvekillerinden ‘Yenilikçi Kanat’ın, 14 Ağustos 2001 tarihinde Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında kurduğu AKP'nin kurucuları arasında yer alan Arınç, 3 Kasım 2002 tarihinde yapılan milletvekili erken genel seçimlerinde üçüncü kez Manisa Milletvekili olarak parlamentoya girdi. 19 Kasım 2002'de ise TBMM Başkanlığına seçildi. 22 Temmuz 2007 Genel Seçimleri'nin ardından yapılan Meclis Başkanlığı seçimlerine aday olmadı. Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesi cumhurbaşkanlığı için adı geçen Arınç, 24 Nisan 2007 günü aday olmayacağını açıkladı. 1 Mayıs 2009 günü yapılan revizyon sonucu kabineye girdi.

Gençliğinden beri ‘Siyasal İslamcı’ hareket içinde olan ve ‘hukukçu’ kimliğiyle birleştirdiği ‘Türk-İslam sentezci’ duruşuyla Manisa ve yöresinde  önemli bir destek almaktadır.

Arınç, dinci siyaset çizgisi içerisinde hep ‘babacan, vakur ve ılımlı’ bir imaj çizdi. Türkiye, Kürdistan, Avrupa ve ABD’de çeşitli konferanslar verdi. Bu konferanslarına hala da devam ediyor. Ancak bu etkinliklerde bir ‘siyasetçi’den ziyade bir ‘misyoner’ duruşu ve üslubu öne çıkıyor. Yüzeysel propagandadan ziyade ‘derinlikli’ enjeksiyon uyguluyor. Yer yer kontrolünü yitirdiğinde esas kişiliği ve misyonunu ele veriyor ve ‘ılımlı özelliği’nin bir maske olduğu ortaya çıkıyor. Güvercin rolünü oynuyor ama şahin yanını gizleyemiyor. Özcesi AKP içerisinde Cemil Çiçek gibileri ‘şahin ve kötü polis’ rolünü, Arınç ise ‘güvercin ve iyi polis’ rolünü yüklenmiş durumda.

Arınç’ın bir diğer özelliği ise ‘derin’ yanıdır. TC genelkurmay eski başkanlarından Doğan Güreş 2006 yılında Habertürk kanalının ‘Basın Odası’ adlı programındaki konuşmalarında Arınç hakkında ilginç şeyler söyledi. Güreş, 1990’lı yıllarda tecrübeli bazı şahsiyetlerle belli zamanlarda bir araya gelip ‘memleket meseleleri’ni konuştuklarını açıkladı. Sözünü ettiği oluşum ‘Encümen – i Danış’ yani devletin ‘derin aklı’ idi. Güreş’e göre sonradan (nasıl olmuşsa!) Arınç ile yolları ayrılmış.

Şimdi ise anlaşılan o ki Arınç, AKP’nin ‘derin aklı’ işlevini görüyor. Özellikle de bu oluşumun Kürdistan politikalarında psikolojik harekat ve yönlendirme boyutlarında sıkı çalışıyor. Yer yer de dışa açılarak bunu konferans ve sempozyumlarla pratikleştiriyor. Yine harekatın medya ve STÖ ayaklarını işlevselleştiriyor. Arınç bu bağlamda ‘Fetullahçı’ etkinlikleri de kaçırmıyor ve bunların çoğunda ‘gözyaşları’na boğuluyor!

Diğer taraftan Arınç, ‘Deniz Feneri’ davasında takındığı sözde ‘tarafsız ve adaletli’ tavırlarıyla çok konuşuldu. Esasında ise Arınç’ın yaptığı danışıklı dövüş ile AKP’yi ve ‘yeşil sermaye’yi bu kirlilikten aklama çabasıydı.

Kürdistan politikalarında ise Arınç gibileri ‘akıl’ ve ‘perspektif’ oluştururken İhsan Arslan, Abdurrahman Kurt, Hüseyin Çelik ve Dengir Mir Fırat gibileri ise ‘pratisyen’ olarak çalışıyorlar.   

Şimdi de ‘açılım’a gelelim: Hülya Avşar gibi bir oyuncunun bile sırf bu ‘açılım’daki sahtekarlığı afişe ettiği için yargılandığını hatırladığımızda devlet ve AKP’nin gerçekte kendisine dahil olmayana karşı ne kadar ‘ölümcül’ davrandığı anlaşılacaktır. Yine DTP’nin kapatılmasıyla Kürt çobanına bile getirilen siyaset yasağı devletin verdiği mesajı anlaşılır kılmaktadır. Devlet bir karalama ve bir katliam kararını verdi. Bunu günlük olarak da sürdürüyor. Böyle bir durumda genelkurmay ile AKP bir tiyatroyu sahneye koydular. Başrol oyuncusu Arınç idi. ‘Kozmik’ perde gerisinde sahnelenen oyunun yapaylığı perde dışına taşıyordu.

Kürdistan’daki ‘faili meçhul’lerin daha % 1’i bile aydınlanmamışken ‘kozmik’ operasyonun ne derece sahte olduğu ortadadır. Bir ülkede 17 binden fazla sivil öldürülecek ve bu ülkede darbeciler sözde yargılanacak! Bırakalım devlet cinayetlerinin açığa çıkması bu ‘operasyon’ özünde Kürt Hareketine karşı irade vampirliğinin bir kılıfıdır.

Peki neden Arınç? Güya Arınç, orduya muhalif ve sürekli ona dil uzatıyor! Gerçekte ise durum öyle değildir. Arınç ve diğerleri Sünni Mezhebinin, Nakşî tarikatı üzerinden devlet mezhebi haline getirilmesinin ismidir. Yaşanan Anadolu – İstanbul sermayeleri rant savaşının Anadolu cenahından ‘derin’ karakoludur. Ve esasta bu rant savaşında iki tarafın da ordu ve sistemle esaslı sorunları yoktur. İlkesel sorunları hiç yoktur. Aksine sisteme ve orduya yaranma yarışı söz konusudur. Gelinen aşamada Arınç klasik sisteme ‘muhalif’ rolünü oynuyorsa bu Arınç’ın kendi marifeti ve kararı değildir. Zaten sistem kendisini küresel güçlerin yeni konseptine uyarlama kararı almıştır. Arınç’a verilen görev bu konsept içerisinde klasik sisteme ‘muhalif’ olmaktır.

Kürt ve Kürdistan’a yönelik ise kaba inkar ve imha dönemi sona erdirilmiş yerine ‘inceltilmiş’ ama daha tehlikeli olan inkar – imha konsepti (kültürel, toplumsal, siyasal soykırım) devreye konmuştur. Bu konsept içerisinde en incelikli ve derin rollerden birini ise Bülent Arınç üstlenmiştir.

Ozan Erdem

Hiç yorum yok: