Hüseyin AKAR
Başbakan İsmet Paşa’nın, 1935’te “Doğu İlleri Gezisi” dönüşü hazırlayıp Atatürk’e sunduğu “Kürt Raporu”, “devlet sırrı” (kırmızı çizgisi) olarak devlet kasasında saklı tutuluyor. Neden mi? Çünkü devlet, “Türk” olmayan vatandaşın asimile edilmesini ve hizmetten yoksun bırakılmasını öngörüyor da ondan. Daha açık bir söylemle, bu raporda Kürtler için öngörülenle devlet, insanlık suçu işliyor. Başbakan İsmet Paşa’nın bu raporunda, Kürtler için ön gördükleri (basına sızan) birkaç başlık aynen şöyle:
-Kürtler asimile edilmelidir...
-Kürtlerin şehirlere yerleşmesi engellenmeli. Kürtlerin bulunduğu yerlerde okul açılmamalı ve açılırsa Türkçe olmalıdır...
-Boşalan Ermeni köylerine Kürtlerin yerleşmesi engellenmelidir...
-Dersim’e müdahale edilmelidir... Dersim tedip ve tenkil edilmeli...
Önce bunlar, ne anlama gelir ona bir bakalım:
1-) Başbakan İsmet Paşa; “Kürtler asimile edilmelidir” diyor.
2-) Anadili Kürtçe olan vatandaşların bulundukları yer ve yöreye “okul açmamak”, devlet olanaklarından yoksun bırakmak, devlet niteliğiyle bağdaşmayan ilkel bir ayırımcılıktır. “Kürtlerin boşalan köylere yerleşmesinin engellenmesi” ifadeleri, o köylerin kimin için boşaltıldığının, Ermenilere yapılan zulüm ve vahşeti doğrulayan bir açıklama! Kafatası ırkçılığının; Ermeni’den sonra Kürt’ü “iç düşman” yapan sıralama, bu raporla örtüşüyor.
3-) “Dersim’e müdahale edilmelidir... Dersim tedip ve tenkil edilmeli... İdama kadar infaz İlbaylıkta bitecektir... Adliye usulu basit, hususi ve kesin olacaktır.” İsmet Paşa’nın bu dayatma yasası, “önce kırım yap, sonra birkaç önemliyi göstermelik “usulen” yargıla demekti. Böyle de oldu. “Tunceli Vilayeti İdaresi Hakkındaki Kanun”la, Dersim 1937-38’de, 50-60 bin silahsız, savunmasız masum insan, sığındıkları dağ koyaklarında fare gibi zehirlenerek, üstten bomba yağdırılarak katledildi. Plan 1935, Katliam 1938, ve buna “İsyan ettiler” deniliyor.
Seyit Rıza’nın yargılaması bu vahşete kanıt
“Atatürk, iki gün sonra Elazığ’da olacak.” Emniyet Genel Müdürü Çağlayangil’e; “60 bin beyaz donlu, Atatürk’ten Seyit Rıza’nın affını istemeden işi bitir” der, Elazığ’a gönderir. Çağlayangil, bu işi nasıl iki tatil gününe sığdırdığını anlatırken; “Alpdoğan Paşa yoktu. O da ‘yukarıdaki karar tasdik olunur’ diye basmış boş kağıda imzayı” diye yazar. Seyit Rıza’nın idam kararı, bu boş imzalı kağıttan biri olur. Bu devlet tarihine “Seyit Rıza yargılandı” diye geçer.
Değerli emekli yargıç Ümit Kardaş “...Böylece hukukun, vicdanın ve ahlakın dışında bir rejim uygulanmaya başlamıştır... Sonuç bir insanlık suçu olan kıyım ve sürgündür. Dersim insanlık dışı facianın sanığı o dönemin CHP’sidir” diye tanımlar.
Milli Şef dönemi Türk ve Sünni olmayan halkı, baskı ve şiddetle asimile-sürgün ve doğrudan yok etme dönemidir. Deniz Baykal’ın Dersim için; “biz, öldürdük sonra kalanlarla oturup anlaştık, kime ne” nitelemesi CHP’nin kırdığı Dersim’de, ardıl oylarını “çantada keklik” görmesi, bu ezbere dayanır. Yakın dönemdeki birçok Kürt ve Alevi katliamlarının, CHP dönemine denk gelmesi rastlantı değil. Bu sürdürülen bir ırkçı olgudur.
İsmet Paşa’nın 1930-35’te ilkelerini belirlediği Tunceli Kanunu, hukuk dışı bir “insanlık suçu” belgesidir. Dersim Katliamı’nda insan yüreğinin elvermediği cinayetler için idam mahkumları kullanılmıştır. Bu vahşet karşısında Dersimli, CHP’nin değil, “laik cumhuriyetin çantadaki kekliği” olmuştur. 1954 seçimlerinde Dersimli, oyunu Demokrat Parti’ye verir.
Osmanlı, “Ermeni tehcirinde (kırımında)” suçluların bir kısmını tutuklar ve büyük bir kısmını Malta Adası’na sürer. İsmet Paşa bu suçluların tümünü devletin üst kademelerine yerleştirir ve Ermenilerden sonra Kürt ve Alevi katliamlarında kullanır. Bunlardan biri de Şükrü Kaya’dır. Ermeni kırımında “Muhacirin ve Aşirin Müdürü”, Adana-Halep Ermeni kırımı suçlusu Malta kaçağı Şükrü Kaya, Dersim Katliamı’nda İçişleri Bakanı’dır (24-38arası).
“Silahını teslim edene dokunulmayacak” diye halka söz verilir. Sonra öldürmeye silahını teslim edenlerden başlanır.
İttihat Terakkici CHP, kafatası ırkçılığını devlete mal eder.
“En büyük asker bizim asker”, “Her Türk asker doğar”, “Bir Türk dünyaya bedel”. Kendileri militarist olan yöneticiler, silahlı güce sağladığı imtiyazlarla halk iradesini silahların gölgesine soktu. Bu dokunulmaz, denetilmez ırkçı erk, kendini “tek kurtarıcı” sanısıyla “tatbikat yapıyorum” diye yasa ve ahlak dışı davranışıyla Dersim’de 50-60 bin masumu katletti.
Kuvvet yolu ile ulusal birliği sağlamak
Sabahattin Ali, Nazım Hikmet’le başlayan ve rutin olarak bugüne dek sürdürülen aydın kıyımları bu zihniyetin eseri. İsmet Paşa, “...asıl mesele sadece o başkaldıran Kürtler değil, asıl mesele o havayı yaratan İstanbul’daki soysuz aydınlardır” diyor.
CHP’nin 15. kurultayında Recep Peker, Türk demokrasisinin amacının, “kuvvet yolu ile ulusal birliği sağlamak” olduğunu söyler. Devletin içindeki ırkçı, militarist erk, silah gücü, kuvvet yoluyla, “istediğimi elde ederim” diye düşünür. Değişik halk kimliklerinin bir zenginlik olduğu, ırkçılığın ayırımcılık olduğu çağdaş toplumların, insan haklarına verdiği önemle belireceği ayırdına varamazlar. Yüz bin Kıbrıs Türkü için “ayrı devlet” isteyenler, içlerindeki 20-25 milyon Kürdün anadilini yasakladı. “Türkün Türk’ten başka dostu yok” ezberi ülkeyi yalnızlığa sürükledi. 50 yıldır Kıbrıs’ı, Rauf Denktaş’tan başkasına kabul ettiremedik, empati yoksunuyuz.
İthal Nazi ırkçılığı yasalarla halkları bugüne dek hep aldattılar. Anayasa’da; “Herkes dil, ırk ...inançta yasa önünde eşittir. Hiçbir kişiye, aileye zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz” diyor. Bir başka (66. madde) vatandaş sayılmayı, “Türk olma” koşuluna bağlıyor. Şeyhülislam görevi diyanete (DİB) yüklendi. 20 milyon Alevi’den alınan vergilerle, Din İşleri Başkanı yüz elli bin Sünni elemanı besliyor. Yargı kararına karşın “Sünni öğreti”, zorunlu ders olarak Alevi’ye dayatılıyor.
Ülkenin bütün eğitim yerlerine, Atatürk büstlerinin altına, askeri alanın her yanına, Doğu-Güneydoğu’nun dağına taşına “Ne mutlu Türküm diyene” işlendi.
İsmet Paşa, “Vazifemiz Türk milleti içinde bulunanları behemal Türk yapmaktır, aradığımız nitelik her şeyden evvel Türk ve Türkçü olmadır. (7 Nisan 1925’te Vakit Gz.)”
“Sadece Türk milleti bu ülkede etnik ya da ırkçı bir takım haklar isteyebilir. Başka hiçbir kişinin buna hakkı yoktur. (Milliyet 31/08/1930)”
1942’de Şükrü Saraçoğlu hükümet programında: “Biz Türkçüyüz ve daima Türkçü kalacağız. Bizim için Türklük bir kan meselesi, bir o kadar da vicdan meselesidir...” (B. Kavga İ.D.s. 10).
CHP’li Bakan Esat Mahmut Bozkurt; “Türk bu memleketin yegane sahibi ve efendisidir. Saf Türk soyundan olmayanların bir tek hakları vardır. Hizmetçi olma, köle olma hakkı.”(İsk. Kn.gş)
Nurettin Paşa: Türkiye’de ‘zo’ (Ermeni), diyenleri yok ettik, ‘lo’ (Kürtleri) diyenleri de ben kökünden temizleyeceğim” der (Koçkiri Komutanı, Dersim Katliamı Kumutanı’nın kayın pederi).
İstiklal Mahkemesi Savcısı Avni Doğan, İçişleri Bakanı’na yazdığı mektupta şunları yazar:
“İsmet Paşa, bu adamların asılmasını, cezalandırılmasını istiyor. Ama Atatürk’ten başka bir haber geldi. Bunların affedilip işlerine dönmeleri isteniyor... Size yalvarırım, yukarı tükürsem bıyık aşağı tükürsem sakal. Biri cumhurbaşkanı, diğeri başbakan ne söylerseniz onu yapacağım ben.”
-”Asılacak oğlunu babaya seçtirdiler: İstiklal Mahkemesi, iki asker kaçağını yargılıyor. İstiklal Mahkemesi Baba’ya ‘oğullarından birini idam edeceğiz, birini de askere göndereceğiz hangisini asalım seç” diyorlar... Adamın bayıldığı anlatılıyor.
-Varlık vergisi, Türkiye’deki Yahudi, Rum, Ermeni kesimini ekonomik açıdan çökertmek için çıkarılmıştır. Bu yasada Müslümanlar servetlerinin 1/8, dönmeler 1/4, gayrımüslümler 1/2 yani kazancının yarısını vergi olarak devlete veriyordu.
İ. S. Çağlayangil anılarında Dersim’le ilgili: “Mağaralara iltica etmişlerdi... Ordu zehirli gaz kullandı. Mağaraların kapısının içinde bunları fare gibi zehirledi. Yediden yetmişe o Dersim Kürtlerini kestiler... Kanlı bir hareket oldu... Dersim davası da bitti...” diye yazar.
Celal Bayar: “Dersim’i konuşurken... Bir an Atatürk’le göz göze geldik, her şeyi anlamıştım: Dersim yok edilecekti” ve DERSİM böyle yok edildi
.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder