Bütün katiller, yakalanma ihtimaline karşı, cinayetten sonra düzecekleri yalanları tasarlarlar. Suç üstünde yakalanmanın savunması, "kendimi savundum" dur. Kuytulukta yakayı ele vermenin savunması ise, "ben yapmadım, abi" dir.
TC, ta başından beri katliamlara, katilin beyin çelen savunmasıyla kılıflar giydirdi. Onlar hep "medeni" (her neyse medeniyetleri), Kürt, 1950’lere kadar medeniyetlerine direnen "eşkıya" idi. "Eşkıyanın isyan var" diyerek insanlığı ağlatan seferlere çıkıyor, medeniyetlerini Kürt kanıyla suluyorlardı.
1980’lerde, kendisi evrensel hukuka da bağlı, saygıdan başı yerlerde medeni, ama yurdu işgal altında, kimliği çalınmış, diline kilit vurulmuş Kürt, eşkıyadan "teröristliğe" terfi etmiş oldu. Çeteci kırım, terörizmle mücadele (hırsızlık, talan ve yasak terörizm değildi) adını aldı. O kadar temizdiler ki, Kürtleri katledip, köylerini yakarak onları koruyor, medeniyet aşılıyor, beğenmediklerini de onlara mal ediyorlardı.
Uludere'de, katliamı "teröristlerle çıkan çatışmada, silahlarıyla birlikte ölü olarak ele geçirildiler" demek için, kurbanlarını Amerikan ve İsrail uydu araçlarıyla kayda da almışlardı. Parlamento İnsan Hakları Komisyonunda seyredilen kamera kayıtlarına göre, 38 kişilik çocuk, genç köylü 70 katırla saat 17.20’de yola çıkıyor, 18.15’de sınırı geçiyor, yarım saat sonra tüccarlarla buluşup, alacaklarını katırlara yükleyerek, saat 19.16’da dönüşe başlıyorlardı.
Gidenlerin kim, kaç kişi oldukları önünden geçtikleri askeri barikatların gözü önünde ve her şey aynada görünüyordu. Sınıra gelince, yollarını gözleyen anne ve babaları telefonla haber veriyorlardı:
"Askerler, girişe barikat kurdular. Onlarla temas halindeyiz. Yol açılana kadar bekleyin."
Yaklaşık yarım saat sonra, bir araya toplanıp, kolay hedef olmaları için olmalı, bulundukları yerin göğüne ilk aydınlatma demeti serpiliyor, saat 21.36’da top atışı yapılıyor, köylülerin, telefonda feryat ile figanı da uçakları durdurtmuyordu.
Çünkü, düşman kıstırılmış, çembere alınmış, saat 21.44’te uçakların bombardmanı başlamıştı. 10 yaşından, 40 yaşına kadar 34 insan napalm bombalarıyla paramparça ediliyordu.
Parçalanmış cesetler ortada, tetikçi, "bari, bir kaç Kürt vurup, göğsüme madalya dizeyim" diyerek kendiliğinden havalanmadığına göre, emir veren esas katil belliydi. Katliamın gerçek sebebi de…
Çünkü hükümet, katliam sürecinde ardı ardına açıklamalarla, kendini önceden ele vermiş, "PKK’ye para yardımı yapanların malına, mülküne el konulacak, paraların yolu kesilecektir" ilanatları yapıyor, Fethullah’ın medyası aynı günlerde, PKK’nin sınır ticaretinden elde ettiği kazancı tefrika etmişti.
Bu, katliama gerekçe, kirliliğe geri dönüştü. Katliamdan sonra, 12 saat boyunca nazik ve hazik beyinlerini çalıştırıp, düşünmeye rağmen, akla uygun bir yalan kılıfı bulamadıkları için, hükümet "bir hata oldu, ama olayı konuşmayı yasakladım, çünkü soruşturma başlatmış bulunuyorum" yalanına sarılmak zorunda kaldı.
Kış şartlarının verdiği avantajla gerilla katliamı kirli savaşın öteki yüzüdür.
Sivillere dönük taarruzlar ise mafya çetelerinin kanunuydu. Rakiplerin yakınlarını rehin alarak, günahsızları katlederek, alan egemenliğini kuruyor, mafya. TC 1990’larda, Kürt direnişini yıldırıp, teslim almak için mafya kanunlarını iç hukuk yaptı. Savaş adına, savaşı kirlettiler. Rehin alınan 4 bin köy yakıldı. 18 bin cinayet işlendi.
Eski ezbere, faili mehçul olaylarla dönüş yapıldı. Bu gün, 6 milletvekili, 31 Belediye Başkanı, 94 gazeteci, 36 avukat, belediye meclisi üyeleri, parti yönetcileriyle 6 bin 300 Kürt, rehine olarak tutukludur.
Bunlardan hiç biri neden tutuklu olduğunu da bilmiyor. Sırtlarına yüklenen olaylar meçhul çünkü…
Kirli hayatların kirli oyunlarını en iyi bilen Kürtlerdir. Dünkü kirli savaşın faili meçhul cinayetler, bugün faili meçhul olaylardır. Toplu tutuklamalar ve Kürtler yaptı demek adına yakıp, yıkmalar…
Ama yüzlerindeki bu kir yeni değildir. Bir bakıma anladıkları, konuştukları ana dildir. Atatürk’ün doğduğu ev diye Selanik’te tapınağa dönüştürdükleri mekanın yakınında patlattıkları bombayı, Ata’nın ruhuna saldırı sayıp, son Rumların üstüne yürümüşlerdi. Maraş, Çorum katliamı için cami yakınında bomba patlatma da diğer sabıkalarıydı.
Kürtler arasına yerleştirilen ajanların İstanbul'da yaktıkları otobüste mahsur kalan genç kız Serap ve Cizre'deki Fethullah Gülen talebesinin yaralanması, Başbakan Erdoğan’ın ağzında günler, aylar boyunca Kürt hareketini karalama malzemesi olmuştu.
Mertlikten habersiz, yalanlar kumpasıyla gününü gün edenler, sonuna kadar karlı çıkamazlar. Entrika sonunda başlarına dolanır, çünkü. Tıpkı Uludere katliamı gibi…
MİT’in Kürtler arasına sızdırdırdığı ajanların gün yüzüne çıkmasıyla, faili mehçul olaylar da aydınlandı. Kirli savaşın deşifresinde, bu da bir kazanımdır…
TC, ta başından beri katliamlara, katilin beyin çelen savunmasıyla kılıflar giydirdi. Onlar hep "medeni" (her neyse medeniyetleri), Kürt, 1950’lere kadar medeniyetlerine direnen "eşkıya" idi. "Eşkıyanın isyan var" diyerek insanlığı ağlatan seferlere çıkıyor, medeniyetlerini Kürt kanıyla suluyorlardı.
1980’lerde, kendisi evrensel hukuka da bağlı, saygıdan başı yerlerde medeni, ama yurdu işgal altında, kimliği çalınmış, diline kilit vurulmuş Kürt, eşkıyadan "teröristliğe" terfi etmiş oldu. Çeteci kırım, terörizmle mücadele (hırsızlık, talan ve yasak terörizm değildi) adını aldı. O kadar temizdiler ki, Kürtleri katledip, köylerini yakarak onları koruyor, medeniyet aşılıyor, beğenmediklerini de onlara mal ediyorlardı.
Uludere'de, katliamı "teröristlerle çıkan çatışmada, silahlarıyla birlikte ölü olarak ele geçirildiler" demek için, kurbanlarını Amerikan ve İsrail uydu araçlarıyla kayda da almışlardı. Parlamento İnsan Hakları Komisyonunda seyredilen kamera kayıtlarına göre, 38 kişilik çocuk, genç köylü 70 katırla saat 17.20’de yola çıkıyor, 18.15’de sınırı geçiyor, yarım saat sonra tüccarlarla buluşup, alacaklarını katırlara yükleyerek, saat 19.16’da dönüşe başlıyorlardı.
Gidenlerin kim, kaç kişi oldukları önünden geçtikleri askeri barikatların gözü önünde ve her şey aynada görünüyordu. Sınıra gelince, yollarını gözleyen anne ve babaları telefonla haber veriyorlardı:
"Askerler, girişe barikat kurdular. Onlarla temas halindeyiz. Yol açılana kadar bekleyin."
Yaklaşık yarım saat sonra, bir araya toplanıp, kolay hedef olmaları için olmalı, bulundukları yerin göğüne ilk aydınlatma demeti serpiliyor, saat 21.36’da top atışı yapılıyor, köylülerin, telefonda feryat ile figanı da uçakları durdurtmuyordu.
Çünkü, düşman kıstırılmış, çembere alınmış, saat 21.44’te uçakların bombardmanı başlamıştı. 10 yaşından, 40 yaşına kadar 34 insan napalm bombalarıyla paramparça ediliyordu.
Parçalanmış cesetler ortada, tetikçi, "bari, bir kaç Kürt vurup, göğsüme madalya dizeyim" diyerek kendiliğinden havalanmadığına göre, emir veren esas katil belliydi. Katliamın gerçek sebebi de…
Çünkü hükümet, katliam sürecinde ardı ardına açıklamalarla, kendini önceden ele vermiş, "PKK’ye para yardımı yapanların malına, mülküne el konulacak, paraların yolu kesilecektir" ilanatları yapıyor, Fethullah’ın medyası aynı günlerde, PKK’nin sınır ticaretinden elde ettiği kazancı tefrika etmişti.
Bu, katliama gerekçe, kirliliğe geri dönüştü. Katliamdan sonra, 12 saat boyunca nazik ve hazik beyinlerini çalıştırıp, düşünmeye rağmen, akla uygun bir yalan kılıfı bulamadıkları için, hükümet "bir hata oldu, ama olayı konuşmayı yasakladım, çünkü soruşturma başlatmış bulunuyorum" yalanına sarılmak zorunda kaldı.
Kış şartlarının verdiği avantajla gerilla katliamı kirli savaşın öteki yüzüdür.
Sivillere dönük taarruzlar ise mafya çetelerinin kanunuydu. Rakiplerin yakınlarını rehin alarak, günahsızları katlederek, alan egemenliğini kuruyor, mafya. TC 1990’larda, Kürt direnişini yıldırıp, teslim almak için mafya kanunlarını iç hukuk yaptı. Savaş adına, savaşı kirlettiler. Rehin alınan 4 bin köy yakıldı. 18 bin cinayet işlendi.
Eski ezbere, faili mehçul olaylarla dönüş yapıldı. Bu gün, 6 milletvekili, 31 Belediye Başkanı, 94 gazeteci, 36 avukat, belediye meclisi üyeleri, parti yönetcileriyle 6 bin 300 Kürt, rehine olarak tutukludur.
Bunlardan hiç biri neden tutuklu olduğunu da bilmiyor. Sırtlarına yüklenen olaylar meçhul çünkü…
Kirli hayatların kirli oyunlarını en iyi bilen Kürtlerdir. Dünkü kirli savaşın faili meçhul cinayetler, bugün faili meçhul olaylardır. Toplu tutuklamalar ve Kürtler yaptı demek adına yakıp, yıkmalar…
Ama yüzlerindeki bu kir yeni değildir. Bir bakıma anladıkları, konuştukları ana dildir. Atatürk’ün doğduğu ev diye Selanik’te tapınağa dönüştürdükleri mekanın yakınında patlattıkları bombayı, Ata’nın ruhuna saldırı sayıp, son Rumların üstüne yürümüşlerdi. Maraş, Çorum katliamı için cami yakınında bomba patlatma da diğer sabıkalarıydı.
Kürtler arasına yerleştirilen ajanların İstanbul'da yaktıkları otobüste mahsur kalan genç kız Serap ve Cizre'deki Fethullah Gülen talebesinin yaralanması, Başbakan Erdoğan’ın ağzında günler, aylar boyunca Kürt hareketini karalama malzemesi olmuştu.
Mertlikten habersiz, yalanlar kumpasıyla gününü gün edenler, sonuna kadar karlı çıkamazlar. Entrika sonunda başlarına dolanır, çünkü. Tıpkı Uludere katliamı gibi…
MİT’in Kürtler arasına sızdırdırdığı ajanların gün yüzüne çıkmasıyla, faili mehçul olaylar da aydınlandı. Kirli savaşın deşifresinde, bu da bir kazanımdır…
AHMET KAHRAMAN
akahraman61@hotmail.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder