AP Muhabiri Laurent Rebours Gazze şeridi civarında olup bitenleri haberleştirmek için yollardaydı...
Yolu Karni köyüne düştüğünde hayatı boyunca unutamayacağı bir ‘kare’ için deklanşöre basacağından haberi yoktu...
Laurent’in deklanşöründen dünyada meşhur, Filistinlilere sembol ve kendisi için trajik olacak bir foto çıktı.
Aslında fotoğraf ilk görünürde Filistin’den ‘rutin’ bir manzarayı gösteriyordu.
Karni köyünün hemen yamacında bir çocuk İsrail tankına taş atıyordu.
O taş attıkça, tankın namlusu onu izliyordu...
Laurent’e düşen tek şey ise deklanşörüyle o ‘an’ı ölümsüzleştirmekti ve o bunu yaptı...
Fotoğraf dünya medyasında çokça yer aldı.
‘Tanka karşı taşla duran Filistinli çocuk’ kendi halkına moral kaynağı ve direnişin sembolü oldu.
Yaser Arafat O’nun için, ‘bu çocuk benden bile daha iyi. 55 yıllık mücadelem onun cesareti yanında sönük kalır’ dedi.
Artık herkes onu tanıyordu ama kimse ismini bilmiyordu.
Durumdan rahatsız olan İsrailliler çocuğun kimliğini hızla belirledi.
İsmi; Faris Udah’tı...
Faris 29 Ekim 2000’de İsrail tankına taş attığında 13 yaşındaydı...
Ve artık İsrail için bir ‘hedef’ti…
Bir hafta sonra kendisinden bir yaş küçük olan amcasının oğlu Sayed ve arkadaşı Wayil Emad’la evinin yakınındaki meydanda oynarlarken İsrail askerleri tarafından öldürüldü...
Faris bugün yaşasaydı 25 yaşında olacak ve muhtemelen taş atmaya devam edecekti. Ama Filistinli çocuklar O’nun anısına daha fazla ‘taş attı’...
13 yaşındaki Faris Filistinliler için hiç bir zaman ‘ölmedi’...
**
Benzer binlerce örneğinin olduğu Kürdistan’da bir çocuk...
Mazlum Erenci...
Filistinli Faris öldürüldüğünde Kürdistanlı Mazlum 8 yaşındaydı…
Mazlum’ın doğduğu yıllar Devletin sokaklarda seri cinayet işlediği yıllardı...
Kürdistan ateş altındaydı…
Mazlum Erenci’de yaşıtları gibi savaş ve şiddetin tam ortasında büyümüştü...
Zekiydi, sempatikti, ‘şeker gibi bir çocuktu.’
Henüz 15 yaşındayken Azadiya Welat Gazetesinde çalışmaya başladı.
Dağıtımcılıkla başlamış, haberci olmuştu...
14 Temmuz 2008 tarihinde Diyarbakır’da elinde fotoğraf makinesiyle bir gösteriyi izlerken‘polise taş attığı’ gerekçesiyle gözaltına alındı.
Halbuki orada panzerle, copla, silahla saldıran polisler ve onlara ‘taş atan’ çocukların haberini yapmak için deklanşöre basıyordu...
3 gün sorguda kaldı, birlikte gözaltına alındığı çocuklarla fiziki ve psikolojik işkence gördü.
Annesi O’nun serbest bırakılacağını beklerken Mazlum tutuklanıp Diyarbakır E tipi cezaevine gönderildi.
Artık 16 yaşındaydı...
285 gün cezaevinde kaldıktan sonra tutuksuz yargılanmak üzere ‘serbest bırakıldı’...
Ardından mahkeme, ‘örgüt üyeliğinden’ ve ‘örgüt propagandasından’ ayrı olmak üzere toplam 7 yıl 6 ay ceza verdi.
Dava 2010 yılında sona erip cezası kesinleştiğinde Mazlum 18 yaşındaydı.
Ama o bir daha cezaevine girmeyi düşünmedi yönünü dağlara çevirdi gerillaya katıldı.
29 Haziran 2011’de Türk ordusu Dersim Çemişgezek’te operasyon yaparken bir grup gerillayla karşılaştı.
Mazlum’da ordaydı.
Gece yarısına kadar devam eden çatışmada yaşamını ilk yitiren Mazlum oldu...
Ve halen çocuktu...
Ve...
Ve aynı toprağın üzerinde;
Faris'e "Küçük general" diyenler ile Mazlum'a "başı küçükken ezilmesi gereken yılan", Faris'e "Mücahid diyenler ile Mazlum'a "Terörist",
Faris'e "Şehid" diyenler ile Mazlum'a "Leş…" diyenler aynı kişilerdi...
Oysa Mazlum Filistin’li, Faris Kürdistanlı olabilirdi. İkisi kaderi benzer olan iki halkın çocuğuydu. Farklı yerlerde yaşadılar, hikayeleri teknik olarak farklıydı..
Ama zalime karşı aynı duyguyla direndiler...
Bugün vicdan sahibi herkes için Faris ve Mazlum arasında hiç bir fark yok.
Katilleri arasında fark olmadığı gibi...
ANF NEWS AGENCY
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder