Şırnak -
Uludere'ye bağlı Roboski (Ortasu) köyü yakınlarında savaş uçaklarının
bombalaması sonucu aralarında çocukların da bulunduğu 35 kişinin ölümü
ardından bölgeye ilk giden gazetecilerden Akşam gazetesi yazarı Serdar
Akinan, yazılı ve görsel medyanın olayı ilk anından duymasına, görsel
materyallerin ellerinde olmasına rağmen talimat almadan yayına
girmediğini söyledi. ‘’Televizyonların haber merkezlerinde çalışan
arkadaşlarımı aradım. Bana verilen cevaplar adeta utanç tablosu
gibiydi’’ diyen Akinan, katliamın hükümet ile cemaat arasındaki alan
çatışmasını ortaya çıkardığına dikkat çekti.
Roboski'de 35 kişinin öldürülmesi ardından olay yerine ilk giden gazetecilerden Akşam gazetesi yazarı Serdar Akinan, olayın duyulması ardından medyanın tavrı, Uludere ve Gülyazı'da yaşadıklarını, katliamın ardından yapılan açıklamaları ANF'ye değerlendirdi.
* İstanbul'dan bölgeye gelen ilk gazetecilerdensiniz. Olayı nasıl duydunuz?
- Sabah 7 gibi uyandığımda twitteri açtığımda Hasip Kaplan'ın twitlerini gördüm bu olaya ilişkin. Olayla ilgili adeta isyan eden twitlerdi bunlar. Olay ilk başlarda çok muğlaktı. Hakikaten böyle bir şey oldu mu, bu boyutta mı diye doğrulatmak için internet sitelerine baktım hiçbirinde yok. Televizyon kanallarını açtım orada da hiçbir şey yok. Başka kaynaklara baktım. Bu gibi durumlarda karşı referans olara baktığım site ANF'dir. Oradaki haberlerde olayın boyutunu fark edince bunu twitter de yazmaya başladım.
Tepki alınca bu kez televizyonların haber merkezlerinde çalışan, CNN'de, NTV'e, SKY'da çalışan arkadaşlarımı aradım. Bana verilen cevaplar adeta utanç tablosu gibiydi. Bana söylenen sabahın ilk saatlerinden itibaren gerek İHA'dan gerekse DHA'dan görüntülerin, fotoğrafların kendilerine gelmeye başladığı ancak talimat olduğu için yayınlayamadıklarını söylediler.
* Talimat kimden gelmiş?
- Haber merkezleri müthiş gergindi. Arkadaşlarımın bana verdiği bilgi, verilen talimatın resmi hükümet açıklaması olmadan haberi bu şekilde görmeyecekleri yönündeydi. O andan sonra Şırnak'a gitmeye karar verdim. Akşam'ın genel yayın yönetmenini arayarak bölgeye gideceğimi söyledim. İlk uçakla Diyarbakır'a oradan da karayolu ile Şırnak'a doğru hareket ettim.
* Öğlene doğru haber internet sitelerinde ve televizyonlarında biraz temkinli bir şekilde de olsa dönmeye başladı. Şırnak'ta nelerle karşılaştınız?
- Şırnak'a vardığım saatlerde hava kararmıştı zaten. O arada zaten Hüseyin Çelik'in açıklaması televizyonlarda verilmeye başlanmıştı. Artık fotoğraf netleşmeye başlamıştı. Televizyonlar ufak ufak artık bu haberi geçmeye başlıyordu. 35 cenaze artık teyit edilmişti. Şırnak'ta ise tam bir gerginlik hakimdi. Aracımızın önünü yüzleri maskeli bir grup çocuk kesti. Şoför onlarla görüştükten ve aracımızın plakası Diyarbakır'ın olunca geçmemize izin verdiler. 20-30 metre sonra zaten panzer yanımızdan geçti ve ufak tefek işte patlama sesleri duyulmaya başlandı. Büyük ihtimalle gaz bombası atılıyordu. Yolumuza devam edip cenazelerin bulunduğu Uludere Devlet Hastanesi'ne gittik. BDP Eş Başkanı, milletvekilleri, ölenlerin aileleri oradaydı. Otopsiler hastane morgunda sürüyordu. Çok gergin bir atmosfer vardı hastanede. Selahattin Demirtaş görgü tanıklarıyla, ailelerle, olaydan kurtulanlarla görüştüklerini anlattı.
İstanbul'dan Diyarbakır'a gelinceye kadar, gördüklerimin, duyduklarımın tamamını twitterden paylaştım. Yer olmadığı için gece Şırnak'a dönüp otelde kaldık. Sabah tekrar Uludere'ye hareket ettik. Oradan da Gülyazı köyüne geldik. Saat 11 civarı zaten cenazeler omuzlarda köye gelmeye başladı.
* Saldırıya ilişkin halen basında farklı yorumlar yapılıyor. Ölenler suçlanıyor. Cenaze töreninde provokasyon yapıldığı yazılıp çiziliyor. Siz neler gördünüz?
- Aslında olayın tanıkları, köylüler yaşadıklarını anlattılar. Bunlar tefarrufatlı bir şekilde yansıdı medyaya. Medya doğru bir şekilde okursa bence olayın nasıl geliştiği çıplak bir şekilde ortada duruyor. Bu konuda yapılan dikkate değer üç şey benzeşiyor. Birincisi olayın tanıklarının anlatımı, ikincisi Genelkurmay'ın açıklaması, üçüncüsü hükümetin açıklaması. Burada olayın yaşandığı saat, kişi sayısı ve olayın meydana geldiği yönünde kabaca bir sorun yok. Açıklamalar birbiriyle örtüşüyor.
Resmi açıklamalarda teyit ediyor zaten. Bu grubun karşı tarafa geçtiği biliniyordu. Bunda bir şüphe taşımıyorum ben. Sadece dönüş yolunda askerin o temastan sonra, 18:36'dan sonra geri çekilme kararı, çocukların, insanların orada 2-3 saat beklemesi ve ardından bombardımanın başlaması.
Benim gördüğüm kadarıyla bu yeni yapılanmadan dolayı bir iletişim sorunu yaşandı. Şunu çok iyi görmek gerekiyor. Başbakan ile çok tuhaf bir şekilde bir muhabir arasında çatışma adeta yaşandı. Karşılıklı tabiri caiz ise hakarete varan derecede sözler kullanıldı.
O muhabirin bugüne kadar habercilik portfolyosuna baktığımızda retrospektif olarak ne görüyoruz, belli bir kanadın belli kollardaki haberlerini düzenli bir şekilde veriyor olması. Adeta bir eleman şeklinde görev yaptığı görülüyor.
Mesela Başbakan daha öncede MİT'e ve Hakan Fidan'a ısrarla ve özenle sahip çıktı. Ben burada bir çatışma alanı görüyorum. Yani cemaatle hükümet arasında. Bu bir alan kavgası gibi adeta.
Benim gördüğüm kadarıyla Başbakan bu olan bitenden rahatsız. Ama son yaşananlara baktığımızda adeta bu olayı karartmak için bir bilgi kirletmesi olduğu görülüyor. Eğer soruşturma hakkıyla yapılırsa o dört saatlik Heron kayıtları, telefon kayıtları, köylülerle gençler arasındaki telefon kayıtlarının saatleri, bölgedeki askeri unsurların telsiz kayıtları bilinirse veya detaylaştırılıp ortaya çıkarılırsa kimin ne yaptığı, nasıl karar verildiği kesinlikle ortaya çıkar diye düşünüyorum.
Şu ana kadar yapılan yorumları, aslında bir güç savaşı, yani iktidarı paylaşmış olan iki gücün savaşının bir yansıması olarak tezahür ettiğini düşünüyorum. Ve bunu çok sık görmeye başladık. Bu adeta bir çatışma alanı gibi gözüküyor bana.
* Katliamın aydınlatılması yönünde iyi niyet gözlemliyor musunuz siz?
- Ben özellikle hükümet kanadında böyle bir niyetin olduğuna eminim. Çünkü onlar için de bu sürece baktığımızda bu ciddi bir yol kazası. Aslında gelinen noktada hangi açıdan bakarsak bakalım onlar için başarı diye sunulacak bir fotoğraf karesi varken bugün gelinen noktada kendi vatandaşlarını öldüren bir iktidar görüyoruz. Görünen, 'işte askeri de pasifize ettiler, bütün operasyonları MGK yönetiyor, Başbakan karar verdi ve saldırdı!' Şu an gözüken fotoğraf bu. Bundan son derece rahatsız olduklarını düşünüyorum.
İlk günlerde medyaya baktığımızda BDP'liler olaya sahiplendi. Buna karşı hükümet bakanlarını olay yerine göndererek halkın yanında olduğunu hissettirmeye çalıştı.
* Bölgeyi yakından biliyorsunuz. Kaçakçılık bölgenin gerçekliği. Kimi medya ısrarla olayı farklı boyutlara çekmeye çalışıyor. Sizin görüşünüz neler?
- Kaç gündür medyanın belli bir cenahı bence burada kasıtlı olarak bilgi kirletmesi yapıyor. Muhabirlerini bölgeye yollamadan, olan biteni bizzat görerek değil masa başında haber üreterek, istihbarat içinde odaklanmış belli yapıların öngörüsüyle nasıl haber yapıldığı bence ortada. İlk günlerde yapılan yayınlarda işte yazılıp çizildi, PKK'lilerin o kişilere kaçakçı elbisesi giydirerek bir yem attığı yönünde yayınlar yapıldı.
Hükümetin de bir cenahın bu kirletmesinden rahatsızlık duyduğun düşünüyorum. Soruşturma hakkıyla yapılırsa, hem kirletmenin kaynağı hem de gerçeğin ortaya çıkacağına inanıyorum.
Roboski'de 35 kişinin öldürülmesi ardından olay yerine ilk giden gazetecilerden Akşam gazetesi yazarı Serdar Akinan, olayın duyulması ardından medyanın tavrı, Uludere ve Gülyazı'da yaşadıklarını, katliamın ardından yapılan açıklamaları ANF'ye değerlendirdi.
* İstanbul'dan bölgeye gelen ilk gazetecilerdensiniz. Olayı nasıl duydunuz?
- Sabah 7 gibi uyandığımda twitteri açtığımda Hasip Kaplan'ın twitlerini gördüm bu olaya ilişkin. Olayla ilgili adeta isyan eden twitlerdi bunlar. Olay ilk başlarda çok muğlaktı. Hakikaten böyle bir şey oldu mu, bu boyutta mı diye doğrulatmak için internet sitelerine baktım hiçbirinde yok. Televizyon kanallarını açtım orada da hiçbir şey yok. Başka kaynaklara baktım. Bu gibi durumlarda karşı referans olara baktığım site ANF'dir. Oradaki haberlerde olayın boyutunu fark edince bunu twitter de yazmaya başladım.
Tepki alınca bu kez televizyonların haber merkezlerinde çalışan, CNN'de, NTV'e, SKY'da çalışan arkadaşlarımı aradım. Bana verilen cevaplar adeta utanç tablosu gibiydi. Bana söylenen sabahın ilk saatlerinden itibaren gerek İHA'dan gerekse DHA'dan görüntülerin, fotoğrafların kendilerine gelmeye başladığı ancak talimat olduğu için yayınlayamadıklarını söylediler.
* Talimat kimden gelmiş?
- Haber merkezleri müthiş gergindi. Arkadaşlarımın bana verdiği bilgi, verilen talimatın resmi hükümet açıklaması olmadan haberi bu şekilde görmeyecekleri yönündeydi. O andan sonra Şırnak'a gitmeye karar verdim. Akşam'ın genel yayın yönetmenini arayarak bölgeye gideceğimi söyledim. İlk uçakla Diyarbakır'a oradan da karayolu ile Şırnak'a doğru hareket ettim.
* Öğlene doğru haber internet sitelerinde ve televizyonlarında biraz temkinli bir şekilde de olsa dönmeye başladı. Şırnak'ta nelerle karşılaştınız?
- Şırnak'a vardığım saatlerde hava kararmıştı zaten. O arada zaten Hüseyin Çelik'in açıklaması televizyonlarda verilmeye başlanmıştı. Artık fotoğraf netleşmeye başlamıştı. Televizyonlar ufak ufak artık bu haberi geçmeye başlıyordu. 35 cenaze artık teyit edilmişti. Şırnak'ta ise tam bir gerginlik hakimdi. Aracımızın önünü yüzleri maskeli bir grup çocuk kesti. Şoför onlarla görüştükten ve aracımızın plakası Diyarbakır'ın olunca geçmemize izin verdiler. 20-30 metre sonra zaten panzer yanımızdan geçti ve ufak tefek işte patlama sesleri duyulmaya başlandı. Büyük ihtimalle gaz bombası atılıyordu. Yolumuza devam edip cenazelerin bulunduğu Uludere Devlet Hastanesi'ne gittik. BDP Eş Başkanı, milletvekilleri, ölenlerin aileleri oradaydı. Otopsiler hastane morgunda sürüyordu. Çok gergin bir atmosfer vardı hastanede. Selahattin Demirtaş görgü tanıklarıyla, ailelerle, olaydan kurtulanlarla görüştüklerini anlattı.
İstanbul'dan Diyarbakır'a gelinceye kadar, gördüklerimin, duyduklarımın tamamını twitterden paylaştım. Yer olmadığı için gece Şırnak'a dönüp otelde kaldık. Sabah tekrar Uludere'ye hareket ettik. Oradan da Gülyazı köyüne geldik. Saat 11 civarı zaten cenazeler omuzlarda köye gelmeye başladı.
* Saldırıya ilişkin halen basında farklı yorumlar yapılıyor. Ölenler suçlanıyor. Cenaze töreninde provokasyon yapıldığı yazılıp çiziliyor. Siz neler gördünüz?
- Aslında olayın tanıkları, köylüler yaşadıklarını anlattılar. Bunlar tefarrufatlı bir şekilde yansıdı medyaya. Medya doğru bir şekilde okursa bence olayın nasıl geliştiği çıplak bir şekilde ortada duruyor. Bu konuda yapılan dikkate değer üç şey benzeşiyor. Birincisi olayın tanıklarının anlatımı, ikincisi Genelkurmay'ın açıklaması, üçüncüsü hükümetin açıklaması. Burada olayın yaşandığı saat, kişi sayısı ve olayın meydana geldiği yönünde kabaca bir sorun yok. Açıklamalar birbiriyle örtüşüyor.
Resmi açıklamalarda teyit ediyor zaten. Bu grubun karşı tarafa geçtiği biliniyordu. Bunda bir şüphe taşımıyorum ben. Sadece dönüş yolunda askerin o temastan sonra, 18:36'dan sonra geri çekilme kararı, çocukların, insanların orada 2-3 saat beklemesi ve ardından bombardımanın başlaması.
Benim gördüğüm kadarıyla bu yeni yapılanmadan dolayı bir iletişim sorunu yaşandı. Şunu çok iyi görmek gerekiyor. Başbakan ile çok tuhaf bir şekilde bir muhabir arasında çatışma adeta yaşandı. Karşılıklı tabiri caiz ise hakarete varan derecede sözler kullanıldı.
O muhabirin bugüne kadar habercilik portfolyosuna baktığımızda retrospektif olarak ne görüyoruz, belli bir kanadın belli kollardaki haberlerini düzenli bir şekilde veriyor olması. Adeta bir eleman şeklinde görev yaptığı görülüyor.
Mesela Başbakan daha öncede MİT'e ve Hakan Fidan'a ısrarla ve özenle sahip çıktı. Ben burada bir çatışma alanı görüyorum. Yani cemaatle hükümet arasında. Bu bir alan kavgası gibi adeta.
Benim gördüğüm kadarıyla Başbakan bu olan bitenden rahatsız. Ama son yaşananlara baktığımızda adeta bu olayı karartmak için bir bilgi kirletmesi olduğu görülüyor. Eğer soruşturma hakkıyla yapılırsa o dört saatlik Heron kayıtları, telefon kayıtları, köylülerle gençler arasındaki telefon kayıtlarının saatleri, bölgedeki askeri unsurların telsiz kayıtları bilinirse veya detaylaştırılıp ortaya çıkarılırsa kimin ne yaptığı, nasıl karar verildiği kesinlikle ortaya çıkar diye düşünüyorum.
Şu ana kadar yapılan yorumları, aslında bir güç savaşı, yani iktidarı paylaşmış olan iki gücün savaşının bir yansıması olarak tezahür ettiğini düşünüyorum. Ve bunu çok sık görmeye başladık. Bu adeta bir çatışma alanı gibi gözüküyor bana.
* Katliamın aydınlatılması yönünde iyi niyet gözlemliyor musunuz siz?
- Ben özellikle hükümet kanadında böyle bir niyetin olduğuna eminim. Çünkü onlar için de bu sürece baktığımızda bu ciddi bir yol kazası. Aslında gelinen noktada hangi açıdan bakarsak bakalım onlar için başarı diye sunulacak bir fotoğraf karesi varken bugün gelinen noktada kendi vatandaşlarını öldüren bir iktidar görüyoruz. Görünen, 'işte askeri de pasifize ettiler, bütün operasyonları MGK yönetiyor, Başbakan karar verdi ve saldırdı!' Şu an gözüken fotoğraf bu. Bundan son derece rahatsız olduklarını düşünüyorum.
İlk günlerde medyaya baktığımızda BDP'liler olaya sahiplendi. Buna karşı hükümet bakanlarını olay yerine göndererek halkın yanında olduğunu hissettirmeye çalıştı.
* Bölgeyi yakından biliyorsunuz. Kaçakçılık bölgenin gerçekliği. Kimi medya ısrarla olayı farklı boyutlara çekmeye çalışıyor. Sizin görüşünüz neler?
- Kaç gündür medyanın belli bir cenahı bence burada kasıtlı olarak bilgi kirletmesi yapıyor. Muhabirlerini bölgeye yollamadan, olan biteni bizzat görerek değil masa başında haber üreterek, istihbarat içinde odaklanmış belli yapıların öngörüsüyle nasıl haber yapıldığı bence ortada. İlk günlerde yapılan yayınlarda işte yazılıp çizildi, PKK'lilerin o kişilere kaçakçı elbisesi giydirerek bir yem attığı yönünde yayınlar yapıldı.
Hükümetin de bir cenahın bu kirletmesinden rahatsızlık duyduğun düşünüyorum. Soruşturma hakkıyla yapılırsa, hem kirletmenin kaynağı hem de gerçeğin ortaya çıkacağına inanıyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder