19 Şubat 2012 Pazar

13. Yılında 15 Şubat ve Tecrit - 2


Nagihan AKARSEL

Öcalan’ın etrafında ateşten çember

PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın Suriye çıkışından İmralı’ya getirilişine kadar olan 4 aylık süreçte Kürtler kendini yakma, konsoloslukları işgal etme, açlık grevlerine girme başta olmak üzere çok çeşitli eylemlere imza attı. “Güneşimizi Karartamazsınız” şiarıyla yapılan eylemlerde 63 kişi hayatını kaybetti. Literatüre “Yüzyılın davası” olarak geçen İmralı davası 31 Mayıs-29 Haziran 1999 tarihleri arasında görüldü. Öcalan’a idam cezası verildi. Ancak ceza Avrupa Birliği uyum süreci nedeniyle uygulanmadı. Öcalan siyasi savunmasında stratejilerinin “Demokratik Cumhuriyet” olduğunu söyledi. Ve iyi niyet adımı olarak silahlı güçler sınır dışına çekildi, iki barış grubu Türkiye’ye gönderildi. DİHA’ya konuşan ikinci barış grubu üyesi İmam Canpolat, devletin hesaplarının tutmadığını ve “uluslararası komplo”nun hâlâ devam ettiğini dile getirdi.

PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın 9 Ekim 1998 tarihinde Suriye’den çıkmasıyla başlayan ve Türkiye’ye teslim ediliş tarihi 15 Şubat 1999’a kadar olan 4 aylık süreçte yaşanan gelişmeler ile Öcalan’ın İmralı’da kaldığı 13 yıl boyunca maruz kaldığı özel uygulamalar dikkat çekiyor. İmralı Yüksek Güvenlikli F Tipi Cezaevi’nde Öcalan’a uygulanan tecrit her geçen gün ağırlaşırken, barış adına atılan iyi niyet adımlarının sonuçsuz kalması ve uygulanan tecritlere uluslararası kurumların sessiz kalması, Öcalan’ın Türkiye’ye uluslararası güçler tarafından bir “komplo” sonucu teslim edildiğini ortaya çıkardı. 13 yıllık süre boyunca saç kazıtma, zehirlenme, avukatları ile görüştürülmeme gibi çeşitli uygulamalara maruz bırakılan Öcalan için, Kürt halkı çeşitli düzeyde eylem ve etkinliklerle protesto gösterileri gerçekleştirdi.
 

Canpolat: ‘Bu komplo uluslararası bir komplodur. Başını İngiltere ve ABD’nin çektiği bir komplodur. İngiltere planladı. Amerika uyguladı. Ve diğer Avrupalı ülkeler de örneğin Almanya, Fransa ve Hollanda gibi ülkeler de Sayın Öcalan’ın iltica başvurusunu kabul etmeyerek ortak oldu’
PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın Suriye’den çıkışından Türkiye’ye teslim edilişine kadarki 4 aylık süreçte Kürt halkı çeşitli eylemler yaptı. “Güneşimizi Karartamazsınız” şiarıyla yapılan kendini yakma eylemlerinde 63 kişi hayatını kaybetti. Konsolosluklar işgal edildi. Açlık grevlerine girildi. Yürüyüşler düzenlendi. Kürtler Öcalan’ı sahiplenerek Öcalan’ın teslim ediliş tarihi olan 15 Şubat’ı “Ulusal Yas Günü” olarak ilan etti. Öcalan da literatüre “Yüzyılın davası” olarak geçen İmralı davası sürecinde stratejik bir değişikliğe gittiklerini açıklayarak, askeri güçlerine sınır dışına çekilme çağrısında bulundu. Yine barış noktasındaki samimiyetin bir ifadesi olarak dağdan ve Avrupa’dan iki barış grubunun Türkiye’ye gelmesini istedi. 29 Ekim 1999’da Avrupa’dan gelen ikinci barış grubu üyesi İmam Canpolat da o dönemi değerlendirdi.

29 Ekim 1999 yılında Öcalan’ın çağrısıyla Avrupa’dan gelen 8 kişinin içinde olan İmam Canpolat, 9 Ekim 1998 tarihinde Öcalan’ın Suriye’den çıkmak zorunda kalmasından itibaren Kürtlerin topyekün bir direniş sergilediğini belirtti. Bu dönemde gelişen kendini yakma eylemlerinin anlamlı olduğunu dile getiren Canpolat, “Bedenini özgürlük uğruna ateşe vermek Kürtlerde direnişin sembolüdür. Bu Kürt halkının davaya bağlılığının ifadesidir” dedi. Kürtlerin konsoloslukları işgal eylemleri, yürüyüşler, açlık grevleri başta olmak üzere çok yönlü bir direnişi sergilediğini söyleyen Canpolat, “Bu komplo uluslararası bir komplodur. Başını İngiltere ve ABD’nin çektiği bir komplodur. İngiltere planladı. Amerika uyguladı. Ve diğer Avrupalı ülkeler de örneğin Almanya, Fransa ve Hollanda gibi ülkeler de Sayın Öcalan’ın iltica başvurusunu kabul etmeyerek ortak oldu” dedi.

‘Hesapları tutmadı’
Canpolat, Kürt halkının taleplerinin bu uluslararası güçler tarafından siyasal, ekonomik, askeri ve diplomatik alanda pazarlık konusu yapıldığının altını çizdi. Bu baskılar karşısında İtalya’nın direndiğini ancak yalnız bırakıldığını vurgulayan Canpolat, “9 Ekim Uluslararası komplosunun hemen öncesinde Washington’da KDP ve YNK’yle yapılan toplantı önemlidir. Bu toplantıda ABD Kürt güçleriyle anlaşmıştır” diye konuştu. Canpolat, dönemin Başbakanı Ecevit’in “Öcalan neden bize verildi. Bilmiyoruz” dediğini hatırlatarak, “Aslında niçin olduğu çok açıktır. Talabani ve Barzani’nin önünü açmak ve ABD’nin politikalarını Ortadoğu’da daha rahat yürütmek istiyorlar” şeklinde konuştu. Hedefin çok açık olduğunu dile getiren Canpolat, ABD’nin kurmak istediği yeni dünya düzeni içinde PKK’nin Ortadoğu’da büyük bir engel olduğunu söyledi. 15 Şubat’ın üzerinden 13 yıl geçtiğini ve bu hesabın tutmadığını rahatlıkla söyleyebileceklerini belirten Canpolat, “Abdullah Öcalan’a teslimiyet dayatıldı. Ama Öcalan barış stratejisi oluşturdu. Öcalan’ın 13 yıldır İmralı’da barış konusunda sergilediği tutum, yine ta 1993 yılından itibaren gelen barış arayışları samimiyetinin göstergesidir” ifadelerini kullandı.

‘Amaç iç savaş çıkarmaktı’

Öcalan’ın Türkiye’ye kaçırılması ile amacın iç savaş yaratmak olduğunu dile getiren Canpolat, uluslararası anlamda Türkiye’yi istedikleri gibi yönetmek isteyen güçlerin bu nedenle Öcalan’ın demokratik stratejisi karşısında afalladığını ve tüm planlarının boşa çıkarıldığını söyledi. Ondan sonra somut adımların bir gereği olarak Öcalan’ın çağrı yaptığını ifade eden Canpolat, sınır dışına çekilme ve barış gruplarının gelmesinin gündeme geldiğini söyledi. Canpolat, “‘PKK taktik yapıyor’, ‘Bunların direnecek gücü kalmadığı için geri çekiliyorlar’, ‘Öcalan idamdan kurtulmak için bunu yapıyor’ diyenlere karşı güçlü bir cevap verdik. Diyebiliriz ki somut adımlar atmak gerekiyordu. Kürt hareketi ne istediğini biliyordu. Ve somut pratikte bunu ispatlamak gerekiyordu” diyerek Öcalan’ın çağrısına cevap verildiğini kaydetti.

‘Uluslararası Komplo devam ediyor’

Kürt tarafının adil demokratik bir barış istediğini ve gelişlerinin de bu anlama geldiğini söyleyen Canpolat, gruplara “şefkat” gösterileceğinin iddia edildiğini ama tam tersine her bir kişiye onlarca yıl ceza verildiğinin altını çizdi. Canpolat, “Daha hiç çıkmayan ve çıktıktan sonra tekrardan içeri alınan arkadaşlarımız var. Şefkat yerine esir muamelesi gördük. Barış esir alındı. Haydar Ergül ve Hacı Çelik arkadaşlarımız 13 yıldır hâlâ içerideler. Barış gruplarının fedakarlığı anlaşılmadı. Çözümsüzlük devam etti. Ne olursa olsun, ne yaşanırsa yaşansın yine 1999’da yaşanan sürece geri döneceğiz” ifadesini kullandı. 19 Ekim 1999 tarihinde yine hükümetin istemiyle Habur’dan bir barış grubunun geldiğini hatırlatan Canpolat, AKP’nin diğer hükümetlerden daha şahin bir politika yürüttüğünü söyledi. Canpolat, “Uluslararası Komplo devam ediyor. Sayın Öcalan üzerindeki tecrit derinleşerek devam ediyor. Heronlara askeri istihbaratı veren, televizyonu kapatan, başta ABD ve İsrail olmak üzere bütün egemen devletlerdir. Bu örnek komplonun devam ettiğini gözler önüne seriyor. Buna karşı Kürtlere topyekün direnişten başka çare bırakılmamıştır” dedi

‘Güneşimizi Karartamazsınız’





Kürtler arasında 1980 yılından itibaren kendini yakma şeklindeki protesto etme eylemlerine rastlandı. Direnişin sembolü olarak kabul edilen bu eylemler 1999 yılına gelindiğinde Öcalan’ın Suriye’den uluslararası güçlerin baskısıyla çıkmak zorunda kaldığı 9 Ekim 1998 tarihinde Öcalan’ı sahiplenme şeklinde yansıdı. O dönemde Yunanistan, Rusya başta olmak üzere çok sayıda ülkenin Öcalan’ı kabul etmemesi nedeniyle kendini yakma eylemleri oldu. Yine 15 Şubat 1999’da Öcalan’ın Türkiye’ye getirilmesiyle Maraş Cezaevi’nde tutuklu bulunan Mehmet Halit Oral başta olmak üzere çok sayıda kişi bu amaçla bedenini ateşe verdi ve kısa bir süre içerisinde bedenini ateşe verme şeklindeki protesto eylemleri yayıldı. Öcalan’ın Türkiye’ye getirilişinin ilk haftasında aralarında 11 yaşındaki Zehra Çelik’in de bulunduğu 63 kişi kendisini yaktı. Aynı şekilde Öcalan’ın Suriye’den çıkmasından sonra da çok sayıda kişi kendini yaktı. 17 Kasım 1998 tarihinde Rusya’da Duma’nın önünde kendini yakan Ahmet Yıldırım (Tayhan) ve Remzi Akkuş (Jehat) isimli iki kişi, “Öcalan’ın etrafında ateşten çember olalım. Güneşimizi karartmasınlar” şiarıyla bu eylemleri yaptıklarını belirtti. Bu nedenle kendini yakma eylemlerinin adı “Güneşimizi Karartamazsınız” oldu.

‘Fedai birlikler’ oluşturuldu



Güneşimizi Karartamazsınız şiarıyla yapılan kendini yakma eylemlerinde 63 kişi hayatını kaybetti. Konsolosluklar işgal edildi. Açlık grevlerine girildi. Yürüyüşler düzenlendi. Kürtler Öcalan’ı sahiplenerek Öcalan’ın teslim ediliş tarihi olan 15 Şubat’ı ‘Ulusal Yas Günü’ olarak ilan etti
PKK’de ilk kez “fedai” oluşumlar adı altında timler halinde binlerce kişi intihar bombacısı olarak öne çıktı. O dönemde 5 bin kişinin fedai eylem yapacağı 700 kişinin hazır olduğu belirtildi. Bütün metropol kentlerde şiddet eylemleri her gün dozajını arttırarak devam etti. Silahlı çatışmalar yoğunlaştı.

İmralı Davası

Öcalan 29 Haziran 1999 tarihinde Türk Ceza Kanunu’nun muhtelif maddelerinde geçen ve 125’inci maddesinde müeyyidesi tespit edilen “Devletin birliğini bozmaya veya devletin hakimiyeti altında bulunan topraklarda bir kısmının devlet iradesinden ayırmaya kalkışmak” iddiasıyla yargılandı. Yargılanmasına 31 Mayıs 1999’da İmralı Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde başlanan davada Öcalan’ın ağzından çıkan ilk kelime “barış” oldu. Öcalan ayrıca PKK’yi kendisinin kurduğunu, örgütü sevk ve idare ettiğini, yakalandığı ana kadar örgütün kendisinin liderliği ve komutası altında faaliyetlerini sürdürdüğünü söyledi.

İdam kararı verildi

31 Mayıs-29 Haziran 1999 tarihleri arasında süren ve PKK’nin “yüzyılın davası” olarak tanımladığı İmralı davasında Öcalan, Kürt sorununun sadece bir başkaldırıyla gündeme getirilebileceğini bundan başka bir alternatiflerinin olmadığının altını çizdi. 29 Haziran 1999 tarihinde Öcalan, Ankara 2 No’lu Devlet Güvenlik Mahkemesi tarafından oybirliği ile idama mahkum edildi. Karar Yargıtay 9. Ceza Dairesi tarafından da onandı. Mahkemenin gerekçeli kararında Öcalan’ın, Türk Ceza Kanunu’nun 59. maddesinde düzenlenen cezai sorumluluğu kaldıran veya azaltan nedenlerden yararlandırılmamasına da karar verildi.

AB davayı eleştirdi

DSP-ANAP-MHP koalisyonu döneminde, idam cezası 162 ret oyuna karşılık, 256 oy ile AB uyum yasaları çerçevesinde kaldırıldı. Bu değişiklik AB’ye katılım süreci çerçevesinde yapılan ve barış zamanında verilen idam cezasının müebbette çevrilmesini öngören yasa değişiklikleri neticesinde yapıldı. Ayrıca AİHM, 12 Mayıs 2005 tarihli kararında, Öcalan’ın savunma hakkının zedelendiğine ve savunması ile ilgili masrafları Türkiye tarafından karşılanmasına hükmetti.

Sınır dışına çekilme kararı

Öcalan yargılandığı süre içinde Türkiye’den ayrılma gibi bir niyetlerinin olmadığını belirterek “Bağımsız Kürdistan” yerine “Demokratik Cumhuriyet”i savunduklarını ve bunun bir strateji değişikliği olduğunu belirtti. Bütün bu tartışmaların içinde Öcalan, 2 Ağustos 1999 tarihinde, PKK güçlerine sınır dışına çıkmaları talimatı vererek, süresiz ateşkes kararını açıkladı. Ardından, örgüt tarafından PKK’nin silahlı güçleri sınırların dışına çekildi.

İyi niyet adımı: İki barış grubu

Öcalan, 2 Ağustos 1999’da ateşkesin sürdürülmesini ve silahlı güçlerin Türkiye Cumhuriyeti devleti sınırlarının dışına çekilerek, sembolik barış gruplarının iyi niyetin bir göstergesi olarak Türkiye’ye gelmelerini istedi. Ardından, örgüt tarafından PKK’nin silahlı güçleri sınırların dışına çekilerek, biri dağdan biri de Avrupa’dan olmak üzere iki barış grubu gönderildi. Sekiz kişiden oluşan birinci barış grubu 1 Ekim 1999 yılında dağdan, ikinci barış grubu da yine sekiz kişiyle 29 Ekim 1999’da Cumhuriyetin 76. kuruluş yıldönümünde Avrupa’dan geldi. Bir kısmı halen cezaevinde olan grup üyelerinin cezalandırılması barış umudunu kıran ilk gelişme oldu. Buna rağmen PKK Lideri Öcalan, 1 Eylül 1998’de ilan ettiği ateşkes sürecini yargılandığı dönemde süresiz ateşkese çevirdi. Bu ateşkes durumu devletin hiçbir adım atmaması üzerine 1 Haziran 2004 tarihinde bozuldu
.

Hiç yorum yok: