Alper ATALAY
PKK Lideri Abdullah Öcalan, Kenya’nın başkenti Nairobi’de alıkonulduktan hemen sonra 16 Şubat 1999 günü Esenboğa Havalimanı’na, oradan da Falcom 900 tipi uçak ile saat 05.00’da Bandırma 6’ncı Ana Jet Üssü’ne getirildi. Geniş güvenlik önemlerinin alındığı üssün giriş çıkışlarında subayların bile üzerleri aranırken, 6’ncı Ana Jet Üssü’ne peş peşe ambulanslar girdi. Öcalan uçaktan bir ambulans ile alınarak 4 numaralı rıhtıma, buradan da limanda bekleyen Zafer Firkateyni’ne götürüldü. Öcalan, daha sonra ise firkateyn ile öğlen saatlerinde İmralı Adası’na getirildi. Öcalan’ın o dönemki adı ile İmralı Yarı Açık Cezaevi’ne getirilmesinin ardından burada bulunan mahkumlar süratle adadan çıkartıldı.
Özel uygulamalar hemen başladı
Öcalan’ın İmralı Adası’na getirilmesinin ardından bir güvenlik sistemine çevrilen İmralı Cezaevi’nde ilk olarak tüm yetkiler Anayasa ve yasaya aykırı olarak Adalet Bakanlığı’ndan alınarak Başbakanlık Kriz Yönetim Merkezi adına Mudanya İskelesi Kriz İrtibat Bürosu’na devredildi. Karar 27 Şubat 1999 günü Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girdi. Bunun ardından ise İmralı Adası ve çevresi 2. derece kara, deniz ve hava açısından “Askeri yasak bölge” ilan edildi. İmralı bu uygulamalardan sonra devletin özel politikalarının uygulandığı bir adaya dönüştü. Giriş-çıkışlar dahi Başbakanlık Kriz Yönetim Merkezi Yönetmeliği’ne dayanılarak Başbakanlık Kriz Yönetim Merkezi’nin inisiyatifinde oldu. Başbakanlık Kriz Yönetim Merkezi Yönetmeliği’nde yer alan yetkiler, MGK Genel Sekreterliği’ne görev olarak devredildi. Böylece MGK Genel Sekreterliği, Başbakanlık Kriz Yönetim Merkezi’nin yönetim/koordine görevini üstlenmiş oldu.
Tecrit şekilleniyor
İmralı Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nin sisteminin oturtulmasının ardından Öcalan’a yönelik tecrit uygulamaları da başladı. Tecrit kendisini ilk olarak yayınların kısıtlanması ve sürekli izleme olarak gösterdi. Hücresinde kamera sistemiyle gözetim altında tutulan, mazgal kapısından saat başı kontrol edilen Öcalan, normal şartlar altında bütün tutuklu ve hükümlülere tanınan 10 dakikalık telefonla konuşma hakkını kullanamadığı gibi gazete ve dergilerden “kendisi ve Kürt siyasetiyle ilgili yazı ve resimler kesildikten sonra” sınırlı bir şekilde yararlanabildi. Öcalan ile görsel
PKK Lideri Abdullah öcalan’ın 99’da İmralı Cezaevi’ne getirilmesiyle özel bir konsept başladı ve bugüne kadar sürdü. Kamuoyu, 13 yıl içerisinde ‘Hava muhalefeti’, ‘Koster bozuk’ ifadelerine aşina oldu. Öcalan üzerinden baskı ve şiddet eksik olmazken, direniş de 13 yıla damgasını vurdu |
Avukat görüşleri başlıyor
Öcalan’ın yargılanma süreciyle birlikte avukat görüşmeleri de yapılmaya başlandı. Görüşmeler ilk zamanlarda katı uygulamalar ile gerçekleşti. 25 Şubat 1999 tarihinde yapılan ilk avukat görüşmesinin ardından 11 Mart 1999 tarihinde ikinci avukat görüşmesi gerçekleştirildi. Avukat görüşmelerinin başlaması ile birlikte görüşmelere dayanarak disiplin soruşturmaları ve hücre cezaları devreye sokuldu. Öcalan, avukatları ile 1999’da 60, 2000’de 37, 2001’de 40, 2002’de 35, 2003’te 21, 2004’te 25, 2005’te 14, 2006’da 22, 2007’de 29 kez görüştürüldü. 2008-2010 yılları arasında ise görüşmeler 66 kez engellendi. Görüşmelere engel olarak ilk günden itibaren “Hava muhalefeti”, “koster arızası” gibi gerekçeler gösterildi. Özelikle 2008 yılı içerisinde 120 günü bulan sürelerle hücre cezası uygulandı ve bu süre zarfında ailesi ile görüştürülmedi. 2009 yılı içinde üçü sonuçlanmış, biri henüz soruşturma aşamasında olan 20 günlük “hücre hapsi cezası” istemli disiplin soruşturmaları “avukat görüşmelerine” dayandırıldı.
CPT ziyaretleri ve incelemeler
İşkenceyi Önleme Komitesi (CPT) İmralı Cezaevinde ilk incelemelerini 27 Şubat-3 Mart tarihleri arasında gerçekleştirdi. Ziyaretin ardından CPT tarafından 49 maddelik bir rapor oluşturuldu. Raporda, Öcalan’ın gözaltı sürecinde yaşananlar dahil, birçok konuda yaşadıklarına ilişkin dönemin hükümetine tavsiyelerde bulunuldu. Raporda öne çıkan tavsiyelerden birisi, “Öcalan’ın yüksek güvenlikli rejim altında, ıssız bir mekanda ve tek başına tutulmasının zihin sağlığı üzerindeki potansiyel olumsuz etkiler yaratacağı, bu olumsuzlukların giderilmesi için ek tedbirlerin alınması gerektiği” önerisi oldu. İkinci ziyaret 2001’de “Koster bozuk” veya “Hava muhalefeti” gerekçeleri gösterilerek Öcalan’ın avukatların ile haftalarca görüştürülmemesi üzerine 16-17 Şubat 2003 tarihinde gerçekleşti. Öcalan’a uygulanan izolasyonun son bulmasının gündemleştirildiği CPT raporunda, Öcalan’ın avukatları ve ailesi ile yapılan görüşmelerin çeşitli gerekçelerle engellenmesinin giderilmesi noktasında tavsiyeler yer aldı. Raporda ayrıca “Hava muhalefeti” nedeniyle avukatları ile görüşemeyen Öcalan’ın hafta içerisinde başka bir gün avukatları ile görüştürülmesi gerektiği de vurgulandı. CPT’nin 19-22 Mayıs 2007 tarihlerinde Öcalan’ın zehirlendiği iddialarının gündeme geldiği dönemde ve 2010’da açıklandığı son raporunda İmralı’daki mevcut durum karşısındaki uyarıları ve önerileri de bütünüyle yerine getirilmedi. CPT’nin raporlarına rağmen Türkiye ise, Dışişleri Bakanlığı aracılığıyla CPT’ye yazdığı yazılarda açık bir şekilde Öcalan’ın diğer hükümlülerin yararlandığı haklardan yararlanamamasına gerekçe olarak disiplin cezaları gösterildi.
Görüşmeler kayıt altında
İmralı’da yapılan hukuksuz uygulamalar bunlarla sınırlı kalmadı. Avukat ile müvekkil ilişkisini düzenleyen kanunlarda “Avukatların savunmaya ilişkin belgeleri, dosyaları ve müvekkilleri ile yaptıkları konuşmaların kayıtları incelemeye tabi tutulamaz” denilmesine rağmen, bu hak Öcalan’a hiçbir zaman uygulanmadı. Avukat görüşmelerine ilişkin İmralı’da uygulanan yöntemlere eklenen düzenlemeler ile görüşmelere cezaevi yetkilisi sokulmaya başlandı. Bununla da yetinilmeyen özel uygulamalar avukat görüşmelerini de sürekli olarak kayıt altına aldı. Bu uygulama ile içte hukuk alt-üst edilirken, Türkiye’nin kabul etmesine rağmen, getirdiği yükümlülükleri yerine getirmediği uluslararası metinler de ihlal edilmiş oldu.
Sağlık koşulları kötüleşti
İmralı’daki tecrit, izolasyon ve rutubetli iklim koşulları, insan sağlığı üzerinde büyük tahribatlara olanak vermesi nedeniyle Öcalan’ın rahatsızlıklarına günden güne bir yenisi eklendi. Mart 2007’de Öcalan’ın avukatları, saç telleri üzerinden yaptıkları inceleme sonucunda müvekkillerinin zehirlendiğini açıklamaları, gözleri İmralı’ya çevirdi. Bulunduğu odanın mimarisinin çok kötü olduğunu ve karbondioksitin oranının yüzde 75 olduğunu belirten Öcalan, avukatlarına Başbakanlık, Tabipler Odası, İşkenceyi Önleme Komitesi (CPT) ve AİHM’e gerekli başvurular yaparak zehirlenme riskine karşı inceleme yapmaları için girişimde bulunmaları gerektiğini söyledi. Kendisine karşı zehirleme gibi bir yönelim olabileceğini belirten Öcalan, “Tüm koşullara rağmen direnmeye devam edeceğini ve kendisine yönelik her girişimin Türkiye’yi Irak’laştıracağı” uyarısında bulundu. Yaşanan bu gelişmelerin ardından 7 Mart 2007 tarihinde avukatları ile gerçekleştirdiği görüşmede sağlık durumu ile önemli açıklamalarda bulunan Öcalan, İmralı Adası’na aralarında birisi profesör iki doktorun gelip açıklamalarda bulunduğunu söyledi. Heyetin kan, idrar ve saç örneği aldığını açıklayan Öcalan, tutulduğu odanın bir yıl önce boyandığını ve zehirlenmenin duvar boyalarından kaynaklanmış olabileceğine işaret etti. Devletin zehirlenme iddiaları karşısında töhmet altında kalmaması için gerekli incelemelerde bulunması gerektiğinin altını çizen Öcalan, dönemin Adalet Bakanı Cemil Çiçek’e Avrupa ve Türkiye’den bağımsız doktorlar heyetinin gerekli incelemeleri yapması için gerekli işlemlerin yapılması çağrısında bulundu. Bu gelişmelerin hemen ardından ise Öcalan’a 2007 Nisan ayı içerisinde 20 günlük hücre cezası verildi.
Fiziksel işkence başladı
İmralı’da baskılar 2008 yılının Temmuz ayında fiziki yönelime dönüştü. Saçları kendi istediği dışında kazıtılan Öcalan, Ekim 2008 tarihinde ‘tabutluk’ olarak nitelendirdiği hücresinde arama yapılmak bahanesiyle yere yatırıldı ve hücresi arandı. Tutuklu bulunduğu süre içerisinde Öcalan’a dönük tüm bu yönelimler, Kürt halkında büyük öfke yarattı. Bununla birlikte Öcalan’a bu tür yönelimlerde bulunulması Kürt sorununda çözümsüzlüğü daha da derinleştirmekten bir sonuç yaratmadı. Bu uygulamalar ile de yetinmeyen cezaevi yönetimi Öcalan’ın odasını değiştirerek zaten küçük olan odayı daha da küçülttü. Bu da tecrit içinde tecridi derinleştirdi. Saçlarının kazıtılmasını kamuoyu avukatların Öcalan ile 4 Temmuz 2008’de yaptığı görüşmede sonra öğrendi. Öcalan, saçlarının kazıtılmasını şöyle yorumladı: “Saçlarımı kazıttılar. Devlet, bunu ‘Biz istediğimiz zaman seni kontrolde tutarız, istediğimizi yaparız, sen bizim elimizdesin, yirmi dört saat kontrolümüzdesin’ mesajını veriyor.”
Yeni mahkumlar getirildi Kürtlerden gelen tepkiler ve uluslararası baskılara dayanamayan Adalet Bakanlığı 17 Kasım 2009’da İmralı Adası’na yeni mahkumlar götürme kararı aldı. Bu kapsamda, Şehmuz Poyraz, Cumali Karsu, Hakkı Alkan, Hasbi Aydemir ve Bayram Kaymaz İmralı’ya götürüldü. Öcalan’a özel uygulamaları ile tanınan cezaevinde diğer tutsaklar için de özel uygulamalar geliştirildi. 27 Nisan 2011 tarihinden itibaren 5 tutuklunun avukatları ve aileleri ile yaptıkları görüşmeler de kayıt altına alınmaya başlandı. Öcalan gibi diğer tutsakların da avukat ve aile görüşleri belirli periyotlarda “Koster bozuk” ve “Hava muhalefeti” gibi gerekçeler ile engellendi. 1000’den fazla kitap okudu Öcalan, İmralı’da maruz kaldığı tecride karşı çalışmalarından da geri durmadı. AİHM’e sunduğu savunmaları kitaplaşan Öcalan, ayrıca avukat görüşlerinde istediği kitaplarla da gündeme geldi. Öcalan’ın avukatlarından İbrahim Bilmez, Öcalan ile yaptıkları görüşme sonrasında yaptığı açıklamada, “Müvekkilim cezaevinde bu zamana kadar 1000’den fazla kitap okudu. Koğuşunda en fazla 3 kitap bulunduruluyor. Adaya getirdiğimiz kitapların sayısı 1000’e ulaştı. Diğer mahkumlarla dönüşümlü olarak kitapları okuyorlar. Haftanın 3 günü bir araya geliyor, sohbet ediyor, okudukları kitapları tartışıyorlar. Ayrıca haftada bir gün avluda kültür fizik hareketleri yapıyorlar, voleybol oynuyorlar” demişti. Avukatlara yönelim başladı Başbakan Erdoğan’ın “Asrın Hukuk Bürosu diye bir yer var. Bu avukatlar İmralı’dan talimat alıyorlar” açıklamalarının hemen ardından KCK adı altında Öcalan’ın avukatlığını üstlenen Asrın Hukuk Bürosu’nun 36 avukatı tutuklandı. İmralı’daki tecritten nasibini alan Asrın Hukuk Bürosu avukatları, 2004 yılından bu yana da yargı kıskacı altında tutuldu. Öcalan’la ilgili avukatların basına verdiği demeçler dahi dava konusu yapıldı. 1999 yılından 2005 yılına kadar açılan davalarda verilen “avukatlıktan men” cezaları 2005’ten sonra Ceza İnfaz Kanunu’nda yapılan değişiklikle hapis cezalarına dönüştürüldü. Haklarında 300’e yakın dava açılan avukatlar, bugüne kadar toplam 43 yıl 1 ay hapis cezasına çarptırıldı. Avukatlara verilen cezalara, “PKK içindeki hiyerarşik yapıya dahil olmadan örgüte yardım etmek” iddiası gerekçe yapıldı. 2004 yılında Öcalan’ın avukatları arasında yer alan Aysel Tuğluk, Mahmut Şakar, İrfan Dündar, Doğan Erbaş, Bekir Kaya, Muzaffer Akad, Ayla Akad Ata, Okan Yıldız, Fırat Aydınkaya, Aydın Oruç, Devrim Barış Baran, Mahmut Vefa, Ahmet Avşar, Aydın Oruç, Hatice Korkut ve Türkan Aslan hakkında dava açıldı. 16 avukata 1 yıl 6 ay süreyle “Öcalan’ın avukatlığından men” cezası verildi. 2004 yılında başlayan men cezaları 2005 yılında da olduğu gibi devam ederek, tam 12 avukata görüş yasağı getirildi. 2007 yılında ise avukatlar İbrahim Bilmez, Osman Aktaş, Süleyman Kaya 5237 sayılı TCK’nin 314/ 2. Maddesi kapsamında bir yıl yasaklama kararı alırken, 10. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından da Aysel Tuğluk’a 1 yıl süreyle İmralı Adası’na gitmeme cezası verildi. Aynı yıl içerisinde açılan ikinci davada, Tuğluk’la birlikte İrfan Dündar ve Fırat Aydınkaya’ya birer yıl Öcalan’la görüş yapmama cezası verildi. 2008 yılında da cezalardan nasibini alan avukatlar Ebru Günay, Baran Pamuk ve Hatice Korkut’a birer yıl görüş yasağı getirildi. Karşılaştıkları yargı kıskacından 2010 yılında da kurtulamayan Asrın Hukuk Bürosu avukatlarından Cengiz Çiçek, Ömer Güneş, Muharrem Şahin, Fuat Coşacak, İbrahim Bilmez, Asiye Ülker, Servet Demir ve Mihdi Öztüzün hakkında davalar açıldı. |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder