Nagihan AKARSEL
9 Ekim 1998’de başlayan ve 15 Şubat 1999’da Türkiye’ye teslim edilen PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik uluslararası komplo 13. yılına giriyor. Öcalan’ın İmralı’da kaldığı 13 yıl boyunca maruz kaldığı uygulamalar bugün de sürüyor. Öcalan’ın barış çabaları her seferinde ağırlaştırılmış tecrit, saç kazıtma, zehirlenme, fiziki saldırı gibi uygulamalarla karşılaştı. Aynı yöntem bugün de hükümet tarafından sürdürülüyor.
PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın 9 Ekim 1998 tarihinde Suriye’den çıkmasıyla başlayan ve Türkiye’ye teslim ediliş tarihi 15 Şubat 1999’a kadar olan 4 aylık süreçte yaşanan gelişmeler ile Öcalan’ın İmralı’da kaldığı 13 yıl boyunca maruz kaldığı özel uygulamalar dikkat çekiyor. İmralı Yüksek Güvenlikli F Tipi Cezaevi’nde Öcalan’a uygulanan tecrit her geçen gün ağırlaşırken, barış adına atılan iyi niyet adımlarının sonuçsuz kalması ve uygulanan tecritlere uluslararası kurumların sessiz kalması, Öcalan’ın Türkiye’ye uluslararası güçler tarafından bir “komplo” sonucu teslim edildiğini ortaya çıkardı. 13 yıllık süre boyunca saç kazıtma, zehirlenme, avukatları ile görüştürülmeme gibi çeşitli uygulamalara maruz bırakılan Öcalan için, Kürt halkı çeşitli düzeyde eylem ve etkinliklerle protesto gösterileri gerçekleştirdi.
Uluslararası komplo
PKK Lideri Abdullah Öcalan 9 Ekim 1998 tarihinde Suriye’den çıkmak zorunda kaldı. Bu çıkıştan önce Suriye’ye ültimatom verildi, Washington görüşmesi yapıldı. Mısır arabulucu oldu. Çıkışın ardından Adana Antlaşması yapıldı. Öcalan Suriye’den çıktıktan sonra Rusya, İtalya, Yunanistan ve Kenya’ya gitmek zorunda kaldı ama siyasi sığınma talepleri hiçbir ülke tarafından kabul edilmedi. Ve Öcalan Türkiye’ye uluslararası güçler tarafından 15 Şubat 1999 tarihinde teslim edildi. Bu tarih Kürt halkı tarafından ‘Ulusal Yas Günü’ olarak ilan edildi
|
Ulusal Yas Günü
Bu konuda özellikle ABD ve İngiltere başta olmak üzere belli ülkelerin etkili olduğu sonradan yapılan açıklamalarla açığa çıktı. Öcalan’ın uluslararası güçler tarafından Türkiye’ye teslim edilme tarihi olan 15 Şubat ise Kürt halkı tarafından “Ulusal Yas Günü” olarak ilan edildi. Öcalan’ın teslim ediliş tarihi olan 15 Şubat’a kadar Türkiye ve dünyadaki gelişmeler, yapılan görüşmeler Öcalan’ın teslim edilmesinde uluslararası güçlerin rolüne açıklık getiriyor.
1 Eylül 1998’de tek taraflı ateşkes ilanı
29 Ağustos 1998’de PKK Lideri Abdullah Öcalan MED TV’de yayınlanan basın toplantısına telefon bağlantısıyla katılarak 1 Eylül 1998 tarihinden itibaren ateşkes ilan ettiklerini duyurdu.
Öcalan hakkında dava açıldı
PKK Lideri Abdullah Öcalan ve PKK’nin diğer kurucuları hakkında, 1980 darbesinden sonra açılan ve Ankara 1 No’lu Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde devam eden toplu bir dava; davanın çok sanıklı olması, iddianamesinin sonraki yılların olaylarını kapsamaması ve bazı sanıklarının da yakalanmamış olması nedeniyle zaman aşımına uğradı. Ve Öcalan hakkında 1998 yılının Eylül ayı başında, Ankara 2 No’lu Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde yeni bir dava açıldı. Bu dava sadece Öcalan hakkında açıldı. O dönemde bu davayla amacın Türkiye’nin Öcalan’ı Suriye’den çıkartma ya da “Türkiye’ye getirme” konsepti olduğu şeklinde yorumlandı.
Washington toplantısı
17 Eylül 1998’de Washington’da KDP, YNK ve ABD arasında toplantı yapıldı. Bu toplantıda 1992’de oluşturulan Kürt Federe Meclisi ve yönetimiyle Türkiye Cumhuriyeti arasında anlaşma sağlandığı basına yansıdı.
Mübarek’in arabuluculuğu!
19 yıl boyunca Suriye’de bulunan Öcalan nedeniyle ilk defa Suriye, Türkiye hükümeti tarafından tehdit edildi. Dönemin Mısır Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek, 6 Ekim’de Türkiye’yi ziyaret ederek arabuluculuk girişiminde bulundu ve Türkiye bunu kabul etti.
Adana Antlaşması
Mısır Dışişleri Bakan Amr Musa 12 Ekim’de Ankara’ya gelerek Süleyman Demirel’e Suriye Devlet Başkanı Hafız Esad’ın mesajını iletti. 19 Ekim’de Adana’da yapılan Türkiye-Suriye görüşmesinin sonucu “Öcalan şu andan itibaren Suriye’de değildir ve kesinlikle Suriye’ye girmesine izin verilmeyecektir” hükmünü de içeren mutabakat metni imzalandı ve 20 Ekim’de açıklandı.
Öcalan’ın Suriye’den çıkması
9 Ekim’de Öcalan, PKK Yunanistan temsilcisi Rozerin kod isimli Ayfer Kaya ve Suriye İstihbarat Teşkilatı Muhaberat üyesi olan iki kişi ile Suriye’yi terk etti. Bu olay PKK’nin literatürüne “9 Ekim Uluslararası Komplosu” olarak geçti. Ayfer Kaya’nın açıklamalarına göre; 6 Ekim 1998’de Şam’a gelen Yunanistan’daki PASOK milletvekili Kostas Baduvas ile bir görüşme yapıldı. Buna göre Kostas Baduvas, hükümetlerinin Öcalan’ın Yunanistan’a gelmesini kabul ettiğini ve gelmesi halinde Atina Havaalanı’nda karşılayacaklarını söylediğini belirtti. Abdullah Öcalan, Suriye-Şam Havaalanı’ndan 9 Ekim 1998 tarihinde Atina’ya hareket etti.
Yunanistan davet ettiği Öcalan’ı kabul etmedi
Ancak aynı gün, yani 9 Ekim 1998’de Öcalan Atina Havaalanı’na indiğinde havaalanında karşılama sözü veren PASOK milletvekili Kostas Baduvas’ın olmadığı belirtildi. Karşılamaya Yunan İstihbarat Servisi olan EYP Başkanı Albay Haralambos Stavrakakis ile yardımcısı Binbaşı Sava Kalenderides geldi. Bunun üzerine Öcalan, Kalenderides ve diğer refakatçileri ile birlikte Moskova’ya doğru hareket etti. O dönem PKK’nin Rusya sorumlusu ve örgütün Merkez Komite üyesi durumunda olan Mahir Welat (Numan Uçar), Rüstem Broyi ile Rus Liberal Demokrat Partisi Başkanı Vladimir Jirinovski ve Duma Jeopolitik Komisyonu Başkanı Aleksey Mitrafanof; Öcalan ve beraberindekileri karşıladı. Öcalan kendisinin önce Jirnovsiki’nin evine, sonra Moskova’nın 15 kilometre batısında Odinsovo’daki Rusya istihbaratına ait özel bir eve ve en son Aleksey Mitrafanof evine yerleştirmiş olduklarını yargılaması sırasında yaptığı siyasi savunmasında dile getirdi.
Rusya, Duma kararına rağmen Öcalan’ı sınır dışı etti
Ardından Öcalan Rusya’dan siyasi sığınma talebinde bulundu. Duma’nın Jeopolitik Komitesi önce Öcalan’a yönelik izlenen politikayı kınayan bir karar aldı. Söz konusu kararın basına açıklanmasından sonra 4 Kasım’da Duma’nın 298 milletvekili yeni bir karar daha alarak, Rusya’nın Öcalan’a siyasi sığınma hakkı tanınması için bir karar tasarısını onayladı. Ancak dönemin ABD Dışişleri Bakanı Madline Albirght adına sözcüsü James Rubin yaptığı açıklamada; bu duruma sert tepki göstererek, hiçbir ülkenin sığınma hakkı tanımasını kabul etmeyeceklerini dile getirdi. Albright, Rusya hükümetinin Abdullah Öcalan’ın ülkelerinde bulunup bulunmadığını araştırdıktan sonra iade etmesini ya da sınır dışı etmesini istedi. Rusya Başbakanı Yevgeni Primakov, Öcalan’ın Rusya’da kalmasına izin vermedi. Rusya İçişleri Bakanı Sergei Stepaşin, Avrupa Konseyi’nde düzenlediği basın toplantısında, Duma’nın aldığı kararın hiçbir öneminin olmadığını belirtti. Öcalan’ı Moskova’ya geldiğinde karşılayan ve evinde konuk eden Jirinovski’nin yanında, Mitrafanof ve Rusya’nın güvenlik ve istihbarat yetkililerinden Heba Çili hep birlikte Öcalan’ın kaldığı eve giderek Öcalan’ın, Rusya’yı terk etmesini istedi. Türkiye’nin Dışişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Mehmet Ali İrtemçelik’in Başbakan Mesut Yılmaz’ın mektubunu Moskova’ya götürüp temaslarda bulunmasından sonra Rusya defteri kapandı.
Beyaz Rusya temasları da sonuç vermedi
Bunun üzerine Belarus (Beyaz Rusya) yetkilileri (Dışişleri Bakanı, Parlamento Güvenlik Konseyi Başkan Yardımcısı Juri Aleseviç ve Devlet Başkanı Aleksander Lukaşenko’nun Özel Kalemi’nden bir yetkili) ile ekim ayının sonlarına doğru bir görüşme yaptı. Öcalan’ın sığınma talebini içeren mektup iletildi. İlk etapta Devlet Başkanı Lukaşenko talebe olumlu yaklaşım gösterdi. Ancak 10 Kasım’da İçişleri eski Bakanı İsmet Sezgin’in Belarus’u ziyaret etmesi üzerine; Rusya’nın kararlarını uygun bulmadığını gerekçe göstererek kapılarını kapattı.
İtalya Öcalan’ı kabul etti
Öcalan henüz Moskova’da iken, Yunanistan Parlamentosu’ndan 109 milletvekili, Öcalan’ı Yunanistan’a davet eden bir bildiri yayınladı. Bildiriyi imzalayan kişiler içinde 1997 yılında bir grup milletvekili ile birlikte Öcalan’ı Şam’da ziyaret eden ve Yunan Parlamentosu başkan yardımcılığına gelmiş olan Panoyotis Sguridis de vardı. Ancak İtalya’da Massimo D’alema hükümetinde koalisyon ortağı olan partilerin ekim ayı sonlarında, Öcalan’a sığınma hakkı verilmesi ve ülkelerinde kabul edilmesi için bir açıklama yaptı. O dönem PKK’nin İtalya yetkililerinden olan Ahmet Yaman’ın, İrfan Doğan’a, “Uluslararası Komplo” isimli çalışması için yaptığı açıklamalarda D’alema’nın Öcalan’ın ülkelerine gelmesini kabul ettiği bildirildi. Bunun üzerine de Yeniden Yapılanma Komünist Partisi Milletvekili Romana Montavani ile birlikte Moskova’ya, Öcalan’ı almaya gittiklerinde; havaalanında Rus istihbaratının yetkililerince karşılanmalarından sonra, Öcalan, Ayfer Kaya, Mecit Mamoyan ve Yeniden Yapılanma Komünist Partisi milletvekili Romana Montavani ile birlikte, 12 Kasım 1998 günü uçakla Roma’ya gitti.
D’alema: Öcalan burada yargılansın
Öcalan, İtalya’ya geldikten sonra davasını aynı zamanda Yeşiller Partisi’nden milletvekili olan Luigi Saracini ile Demokrat Sol Parti’den milletvekili olan Giuliano Pisapia üstlendi. Massimo D’alema hükümetinde koalisyon ortağı olan partilerden iki milletvekilinin Öcalan’a Rusya’dan çıkarken eşlik etmesi ve vekilliğini üstlenmeleri bir tür güvence olarak kabul edildi. Ancak İtalya’da Öcalan hakkında tutuklama kararı alındı. Bununla birlikte D’alema, Öcalan’ın ölüm cezası olan Türkiye gibi bir ülkeye iade etmeyeceğini ve kendi kanunlarına göre bir yargılama yapacaklarını açıkladı. Bu durum karşısında Türkiye’de, İtalyan mallarını boykot etme kararı aldı. Bunun üzerine İtalyan işadamları Öcalan’ın iade edilmesini talep eden açıklamalarda bulunmaya başladı. O gün muhalefette bulunan Forza İtalia Partisi lideri Silvio Berlusconi de, Öcalan’ın barındırılmasına tepki gösterdi. Bu baskılara rağmen D’alema; Öcalan’ın, “Ad Hoc mahkemesinde, yani sadece Öcalan’ın kişisel durumunu ele alacak bir mahkemede” davasının görüşülmesini veya uluslararası bir mahkemenin kurulmasını ya da Öcalan’ın bir Avrupa ülkesine verilmesini seçenek olarak sundu.
Kenya’da CIA idareyi üstlendi
D’alema, Öcalan’ı kabul edecek başka bir Avrupa ülkesi aramaya başladı. Almanya Başbakanı Gerhard Schröder de ülkede çıkabilecek olaylardan çekindiği için Öcalan’ı kabul etmek istemediğini açıkladı. 16 Ocak 1999’da Öcalan İtalya’dan ayrıldı ve Yunanistan’a gitti. Burada idareyi Amerikan gizli servisi CIA’nin üstlendiği ve Öcalan’ın Kenya’ya götürülmesinin teklif edildiği birçok resmi ağız tarafından dile getirildi. Lazarus Mavros adına düzenlenmiş Kıbrıs Cumhuriyeti sahte pasaportunu taşıyan Öcalan, 2 Şubat 1999’da saat 11.33’te Melsa Deniz ve Yunanistan istihbarat mensubu Savvas Kalderides ile birlikte Kenya’nın başkenti Nairobi’ye getirildi. Ve Yunanistan Büyükelçiliği’ne ait binaya yerleştirildi.
Öcalan’ın Türkiye’ye kaçırılması
CIA’den haber alan Özel Kuvvetler Komutanlığı, MİT Müsteşarı Şenkal Atasagun ile birlikte bir operasyon hazırladı. Öcalan’ın yakalanmasında İsrail istihbarat teşkilatı MOSSAD’la işbirliği yapıldığına dair iddialar MOSSAD tarafından yalanlandı. Ancak MOSSAD Öcalan’ın kaçırıldığı günlerde Ankara’da MİT yetkilileri ile görüştüğü basın yayın organlarına yansıdı. Cavit Çağlar’a ait TC-CAG kuyruk numaralı Falcon 900 B tipi uçağı ile, Özel Kuvvetler Komutanı Tümgeneral Engin Alan’ın komuta ettiği operasyon timi Kenya’ya gönderildi.
‘Türkiye’ye getirilmemin sorumluları ABD ve NATO’dur’
Kenya hükümeti 15 Şubat’ta Öcalan’ın sınır dışı edilmesini talep etti ve Öcalan da Hollanda’ya gitmek koşuluyla binayı terk etmeyi kabul etti. Ancak Öcalan’ı havalimanına götüren araç aniden konvoydan ayrılarak kayboldu. Öcalan 16 Şubat saat 03.00’da Türkiye’ye kaçırıldı. 7 kişiden oluşan MİT timi Öcalan’ı uçakta “memlekete hoş geldin” sözleriyle karşıladı. Öcalan İmralı adasındaki Yüksek Güvenlikli Tek Kişilik Cezaevi’ne getirildi. Dönemin Başbakanı Bülent Ecevit, “Dünyanın neresinde olursa olsun devletimizin onu ele geçireceğini söylemiştik” cümlesiyle Öcalan’ın tutuklandığını açıkladı. Öcalan daha sonra, “Benim buraya getirilmemin sorumluları ABD ve NATO’dur” açıklamasında bulundu. Washington’un baskılarına boyun eğen Avrupalı ülkeler ve Rusya ise, Öcalan’a sığınma hakkı vermeyerek kendi hukuklarını ihlal etti.
Türkiye, Suriye’yi tehdit etti 6 Eylül 1998 tarihinde dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Atilla Ateş, Hatay’ın Reyhanlı ilçesinde yaptığı konuşmada Suriye yönetimini tehdit ederek, Öcalan’ın sınır dışı edilmesini veya teslim edilmesini istedi. Dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ise, Meclis’in açılışında yani 1 Ekim 1998 tarihindeki konuşmasında, Suriye’yi daha açıktan ve sert bir dille tehdit etti. Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu ise, aynı akşam Meclis’in açılış kokteylinde yaptığı açıklama ile Türkiye’nin tavrını bir kez daha ortaya koydu. Başbakan Mesut Yılmaz ise, “Suriye’ye karşı Birleşmiş Milletler yasasının 51. maddesi bize meşru müdafaa hakkı vermektedir” sözleri ile Demirel gibi Suriye’ye karşı savaş başlatacaklarını açık bir dille ortaya koydu. |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder