13 Ekim 2011 Perşembe

Tutsak mı, Esir mi, Rehine mi?

Çetin Altan doksanlı yıllarda, PKK ile ilgili yeri geldiğinde, muhatabı devlet olan bir soru sorardı. Hala cevabı verilmemiş önemli bir soru… 

- Meseleyi netleştirmek lazım… Dağdakiler suçlu vatandaşlar mıdır, yoksa düşman mı? 

Sonra da bu sorunun neden önemli, olduğunu açıklıyordu:
‘Suçlu vatandaşlar olarak kabul ediyorsanız, öldüremezsiniz, yakalayıp yargılamanız gerekir. Yok, düşman olarak görüyorsanız, yakaladığınızda suçlu vatandaş gibi yargılayamazsınız, esir muamelesi yaparsınız…’

Hala cevaplanmamış bu soru, meselenin özünü ifade ediyor.
Türk devleti, Kürtlere iyi veya kötü hiçbir statüyü uygun görmüyor.
Vatandaş, sömürge, köle, göçmen… Hiçbir şey…

Vatandaş diye kanunlara geçirdiklerine bakmayın, vatandaş olsaydık, bırakın yeni bir anayasayı, cuntanın delik deşik edilmiş mevcut anayasasına göre bile, Kürtlere verilmesi gereken bütün haklar verilebilirdi… 

Eşitlik maddesi var mı bu anayasada?

Var…

Ne diyor?

MADDE 10- Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.

Bitti…

Kürtlere haklarını teslim etme niyeti olsa, bu maddeye dayanarak, Türklerin sahip olduğu bütün hakları verebilirlerdi. Diğer engelleyici maddeleri, bu maddeye dayanarak, aşabilirlerdi…
Sorun yasalardan çok çok önce, kafalardan kaynaklanıyor…
Meselenin düğümlendiği yer, Mussolini’den kalma kanunlar değil, mıstolini zihniyetidir…

Sorunun kaynağı niyet ve zihniyet…

Kanunlar bahane, teferruat…

Mesela Öcalan’a uygulanan tecrit, hangi yasaya uyuyor?
Yeri gelince tutuklu, yeri gelince kendisiyle müzakere için masaya oturulan savaş esiri, yeri gelince de, şimdi uyguladıkları gibi, rehine… 

Türk devletinin kanunlarında rehine maddesi var mı?
Yok…

Ama Kürtler söz konusu olunca, oluyor işte…

Her Allah’ın günü bize nasıl demokrat olabileceğimizi vaaz eden, aşırı demokratlıktan muzdarip Türk medyasının kalemşörleri de ‘Nereden çıktı bu rehinecilik, yakışıyor mu?’ diye sormuyor. Tecridin doğru olmadığını, kaldırılması gerektiğini söyleyenler bile, bunun rehinecilik olduğunu hatırlatmıyor.

Sağcı, solcu, liberal, İslamcı…

Bir devletin rehinecilik yapmasının garabetini işaret eden yok…
Ee, şimdi sağcı+solcu+liberal+İslamcı=Kemalizm, demekle birilerine haksızlık etmiş olur muyuz? 

Mesela hem İslamcı hem de milli görüşçü olduklarını söylüyorlar.
Şimdi bunlar milli görüşü (ulusal bakış veya ulusal duruş) İslam’ın neresine sığdırıyorlar?

Farklı dinlerin temsilcileriyle bir araya gelmekle övünen, Papa ile görüşmek için ta Roma’ya giden, Nur cemaatinin lideri F. Gülen, Nur cemaatinin kurucusu Saidi Nursi’yi görmeye gitmemiş zamanında. Gazeteci bunun nedenini sorduğunda da, Kürt olduğu için ayağına gitmeyi kendisine yediremediğini söyleyebiliyor pervasızca…

Bu kadar ırkçı bir adam, bir dini lider, bir hoşgörü ve uzlaşı sembolü olabiliyor bu memlekette…

Ordunun bir adım geri çekilmesi, Kemalizmin bittiğini göstermiyor. Eğitim sistemi bir bütün olarak değişmeden, ders kitaplarındaki olağan ırkçılık ayıklanmadan Kemalizm bitmez, yol boyu at değiştirmiş olur, o kadar... 

Bu değişiklikler yapılsa bile, Türkiye’nin hakikaten olağan ırkçılıktan temizlenmesi, arınması için, en az iki kuşak beklemek gerekecek… 

İmam hatiplerde hangi müfredat uygulanıyor sanıyorsunuz?

RAHMİ BATUR
rahmibatur@gmail.com

Hiç yorum yok: