13 Ekim 2011 Perşembe

Güngören Patlaması Beşir Atalay'ın Senaryosu muydu?

Bahoz Deniz -ANF

   
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, Deniz Feneri e.V soruşturmasında sanıklara polis baskınını önceden haber veren bakanın, dönemin İçişleri Bakanı Beşir Atalay olduğunu açıklayarak ‘Köstebek Beşir Atalay’dır.’ dedi. Atalay ise bu açıklamadan birkaç saat sonra ‘'Hiçbir davayla ilgili yönlendirmem olmamıştır’ diye kendini savundu. Beşir Atalay böyle deyince aklıma Güngören patlaması geldi. Güngören patlamasıyla Beşir Atalay’ın ne ilgisi mi var? Hemen ayrıntıları anlatayım.

Beşir Atalay, İçişleri Bakanı olduğu dönemde, Temmuz 2008’de İstanbul Güngören’de sivillere yönelik korkunç bir bombalı saldırı gerçekleştirildi. Ard arda patlayan 2 bombalama olayında 17 kişi hayatını kaybetmiş, 154 vatandaş da yaralanmıştı.

Olaydan hemen birkaç gün sonra yanına dönemin Emniyet Genel Müdürü O. Kağan Köksal, İstanbul Valisi Muammer Güler ve İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah’ı da alan Beşir Atalay, düzenlediği basın toplantısında 'Olayı çözdük, olayı gerçekleştiren PKK'lıları yakaladık' diyerek 8 Kürt gencini medyanın önüne atmıştı. (O günlerdeki manşetleri hatırlayın). Atalay “Kesin tespitler ve güçlü delillerle tereddüde yer bırakılmayacak şekilde olay aydınlatılmış ve faillerin büyük bölümü yakalanmıştır. Yardım eden, yataklık yapan, fiilen eyleme katılanlar yakalanmıştır” deyince medyaya gün doğdu. Fakat o ‘güçlü delil’ler yıllar geçmesine rağmen hala da ortaya çıkarılmış değil.

Hiçbir araştırma yapmadan, polis kaynaklarınca kendilerine verildiğini öne sürdükleri ‘bombacıların ifadeleri’ni günlerce manşetlerinde işleyen medya, aynı yargısız infaza ortak olmaktan büyük bir sevinç duyuyordu attığı manşetlerle. (Bkz. Hüseyin T.: Bombayı patlatıp, seyrettim). Oysa gözaltına alınan 8 kişinin, sözkonusu ‘ifadeler’den haberleri bile yoktu.

Kandil’e gidip bomba eğitimi gördükten sonra İstanbul’a gelip olayı gerçekleştirdiği manşetlerle açıklanan Hüseyin T.’nin bir konfeksiyon atölyesinde, sigortalı olarak çalıştığı ve sözkonusu dönemde sigorta primlerini yatıran patronu tarafında bizzat açıklandı. Aynı şekilde olay anında Güngören’de olduğu polis tarafında iddia edilen Nusret T.’nin ise o gün Haramidere’de bir inşaatta çalıştığı ve olayın meydana geldiği anda da Haramidere’ye çok yakın olan Esenyurt semtinde olduğu mahkemenin telefon kayıtlarını incelemesiyle ortaya çıktı. Bombacı diye sunulan 8 kişi, çoğu birbirleri tanımayan, birkaçı işsiz, diğerleri de gelir düzeyi düşük, inşaatlarda, konfeksiyon atölyelerinde çalışan, olayla ve hiçbir örgütle bağlantısı şimdiye kadar tespit edilemeyen kişiler olduğu kamuoyundan ustaca gizlendi.

Bakan'ın açıklamasından sonra adliyeye çıkarılan 8 ‘bombacı’ her nedense bombalamadan değil de "örgüt üyeliği", "yardım ve yataklık" suçlarından tutuklanarak cezaevine gönderildi. Oysa bakan Atalay ‘gerçek bombacılar bunlar’ demişti. Zanlılar, hem mahkemede hem de avukatları vasıtasıyla neden gözaltına alındıkları bilmediklerini, olayla herhangi bir ilgililerinin olmadığını, hiçbir örgüte de üye olmadıklarını açıkladılar. Olayı gerçekleştiren asıl bombacı/lar şimdiye kadar yakalanmadığı gibi bakanın o ‘çok güçlü delil’ diye açıkladığı herhangi bir kanıt da şimdiye kadar mahkemeye sunulmuş değil. O günden beri tutuklu bulunan zanlıların yargılama süreci devam ise ediyor.

Tabii o gün hiçbir medya mensubunun aklına, olayı iki günde tüm yönleriyle aydınlatığını iddia eden bakan Atalay’a şöyle bir soru sormak da gelmiyordu nedense: ‘Sayın bakan, bu kadar büyük bir olayı bu kadar kısa sürede çözebilecek istihbari alt yapı ve koordinasyon imkanları var idi ise, ‘önleyici hekimlik mantığı’ neden yoktu?

Bakan Atalay aynı basın toplantısında, “Bu işi eli kanlı bölücü terör örgütü yapmıştır. Bütün deliller değerlendirilmiştir. Hem olay yeri delilleri, hem emniyet teşkilatımızın elinde bulunan önceki bilgiler, veriler, bütün birikim ve tecrübe kullanılmıştır” diyerek emniyetin büyük bir başarıya imza attığını gururla anlatmıştı. Hatta hızını alamayan Atalay, daha inandırıcı olur hesabıyla başka bir olayı da, bombalı eylemi gerçekleştirdiklerini iddia ettiği sözkonusu bu 8 kişinin yaptığını büyük bir memnuniyetle kamuoyuna açıkladı: ‘Büyükçekmece Beylikdüzü’ndeki bir çay bahçesinde 10 kişinin yaralanmasıyla sonuçlanan bombalı eylemi gerçekleştiren kişiler de bu şahıslardır’. Bir ‘bomba’yla birkaç kuş!

Ama bakan Atalay’ın bu iddiasının gerçek olmadığı, birkaç ay sonra yürütülen bir yolsuzluk davasında mahkeme kararıyla ortaya çıkacaktı. İstanbul Beylikdüzü eski Belediye Başkanı Vehbi Orakçı'ya yönelik yapılan operasyon o gerçeği ortaya çıkardı. 15 Temmuz 2008'de (Güngören olayı ise 27 Temmuz’da oldu) Beylikdüzü'nde bir kafeye atılan bombanın PKK tarafından değil, rant kavgası sırasında kafe sahibini korkutmak için oluşturan ve aralarında emekli polislerinde olduğu çete üyelerince atıldığı ortaya çıktı.

Peki nasıl oldu da hiçbir somut delil ortada yokken, kısa süre içinde kamuoyu karşısına çıkarak ‘Bombacıları yakaladık’ diyerek büyük bir vebali üstlendi bakan Atalay?

Daha ilk anda ‘karanlık’ olduğu belli olan bir olayı PKK’ye ve birkaç Kürt gencine yıkarak olayı örtmeye çalışmak, acaba AKP hükümeti, Beşir Atalay şahsından hangi gerçeği görmemizi engellemeye çalıyordu?

Bu soruların cevabı şu anda muamma! Belki de baştan beri olayın faillerini bilen hükümet ve Beşir Atalay kurban olarak o 8 masum Kürt gencini seçmişti! Bakan Atalay bugün bu sorulara cevap vermek zorunda. Bugün olmasa da bir gün mutlaka vermek zorunda kalacaktır! Nasıl ki geçmişte binlerce Kürdü kurban seçenler bugün bir bir ortaya çıkıyorsa bu olay da birgün mutlaka tüm gerçekliğiyle ortaya çıkacaktır.

Güngören olayı meydana geldiği günlerde, Türkiye’de çok önemli iki gelişme yaşanıyordu. Birincisi, Ergenekon davası kapsamında o güne kadar hayal dahi edilemeyen başta Veli Küçük olmak üzere bazı ‘derin’ şahıslar tutuklanıyordu. İkincisi de, AKP’ye kapatma davası açılmıştı. 


Bir çok kesim bu olay için, ‘derin devlet-AKP hesaplaşması’ yorumlarını yaparken, Beşir Atalay’ın ‘Olayı PKK yaptı ve yapanları yakaladık’ açıklamasından hemen sonra bu kez de çok farklı bir yerden, Almanya İstihbarat Teşkilatı (BND)’dan bir açıklama geldi: ‘Güngören patlaması PKK işi değil’ diyerek Bild Gazetesi'ne konuşan BND Şefi Ernst Uhrlau, saldırının arkasında 'El Kaide veya Türkiye'deki 'derin devlet'in' olabileceğini ileri sürmüştü. Tabii en önemlisi de olay meydana gelir gelmez, PKK yönetimi olayı kınayarak olayın kendileriyle hiçbir ilgisinin bulunmadığını net ifadelerle açıkladılar. Zaten şimdiye kadar hiç kimse ve hiçbir örgüt de olayı üstlenmiş değil.

8 masum Kürt’ün hayatını söndüren, ailelerinin hayatını zehir eden Atalay bugün çıkıp ‘'Hiçbir davayla ilgili yönlendirmem olmamıştır’ diyebiliyor. Eski İçişleri Bakanı ve bugün başbakan R.Tayyip Erdoğan’ın yardımcısı olan Beşir Atalay’ın Deniz Feneri e.V soruşturmasında köstebek olup olmadığını bilmiyorum ama Güngören patlamasında ‘büyük günahı’ omuzlarında taşıdığını artık herkes görebiliyor.

Hiç yorum yok: