13 Ekim 2011 Perşembe

Ağla Başbakan Ağla!

Büyük İskender’i bilirsiniz. Vasiyetinde, öldüğü zaman sağ eline bir top konulmasını, sol elinin de kalbinin üstüne götürülmesini istemiş. Neden diye soranlara: ‘’Dünyayı bir top gibi elime aldım ve şimdi eli boş bir şekilde gidiyorum” demiş. 
 
Seni o camiinin yüksek yas kokan havasında gözyaşlarına banmış gördüğümde, içimde nehirler patladı,  Mezopotamya’dan Maveraünnehir’e dek... Maviyi, siyahı, moru katıp önüne, bir ateşin koyağına doğru uzayıverdi, tüm dillerdeki ağıtlar.

 
Ağla! Bundan sonra dökeceğin her gözyaşı, anasına kavuşamayan oğlun/kızın, yavrusuna sarılamayan ananın hasreti kokacaktır. Hiç susma ve ağla!

 
Bir modern İskender edasıyla havaya kaldırdığın elin, insanlığından çözdüğün dilin ve özensiz, düz sözcüklerinin ağlattığı ev sayısı kadar ağla, yaklaş ağrılı havalarımıza,  menekşe renkli gözyaşı sandıklarımızın önünde eğil ve hiç susma...

 
Her cumartesi, dünya karışsa da tufana, 12.30’da oğullarının, kocalarının, kızlarının, babalarının, analarının adlarını haykıran o kalabalığı gör bir kez ve İskender’in sol eli açık ve boşluktaydı, hatırla!

 
Küçücük kızları ve oğulları koca adamlar tarafından becerilirken ülkenin kuytuluklarında,

 
Çocukların tıkıldığı cezaevlerinde vahşice yakılırken gazlarla,
Bir kin ve intikam on yedi bin faili meçhulse hala şanlı tarihinin atlasında,

 
Kapı önünde öldürülüyorsa babalar, oğullar, kızlar ve analar,

 
Bulunmuyorsa Berfo ananın oğlu adresi o kadar açıkken hala,

 
Tersane işçileri hayatla sınavdaysa,

 
Maden ocaklarında unutuluyorsa işçiler, her gün 43 işçiye adres soruyorsa ölüm,

 
Hayat o sofralarda yangın yeriyse her sabah ve akşam,

 
Sivas’ta koca bir devletin ortasında yandıysa şiir ve katili yanı başında omzunu dayamışsa sana,

 
Bu toprakların hikâyelerine kulağını tıkadığın, vicdanını kapadığın için daha çok ağla... O ki ağlamaya başladın, sakın ola durma! 

 
Filistinli çocuklara ağladığın kadar, Somali’de içini kararttığın kadar, gözünü, gönlünü, aklını ve gözyaşını çevir bu topraklara… 


Biraz da bizim için ağla!
 
‘’Ananı da al git” dediğin hayat, bir gün hesap soracaktı, anla... 


Anla ve ağla... Ağla, yaklaş ağrıyan yanımıza...
 
Berfo ananın oğlunun mezarını bul, kazı tırnaklarınla, 


bulduğundaysa sevinmek yerine, insanlık terazisinin kefesine koy kalbini, sol elin açıkta, ağla... Evin kapılarını açık tutan Berfo ana, o yüzyıllık hikâye kadın, kapısını usulca da olsa kapasın yavaşça. 

Çorbayı ocaktan indirsin, pencerelerini sıkıca örtsün, kış yine kapıda...  
 
Maraş’ta toprağı sen eşele ve unutulmuş işçileri çıkar, kavuştur mezarlarına... Çiçekleri ellerinde çocukları uzansın babanın yazısız mezarına... Cezaevinde gazla, bombayla diri diri adam yakmanın hesabını pahalı ödet apoletli adaletine...

 
Cenneti kadınların ayaklarına seren tanrına yakar, her gün bir kadın kurban istemekten vazgeçsin; değiştirsin ayetlerini, çözsün dilini duaların...

 
Ve tüm bunlar içini kaldırmadıysa, ağlamadıysan dahası, bunca vahşeti unut, yalnızca insanlığına ağla!

 
Biz de kendi ağrımıza dolanalım... Hayat bizim için yıkanıyor tüm berrak sularda...

 
Bir cumartesi efkârına dolanmadan oğulsuz, kocasız, kızsız kalan anaların; bir bir anılarını yüklenmeden omuzlarına, ‘’anammm” deyişlerini tutmadan akılda, yalnızca kendi anana ağla!

 
Ne de olsa bütün dualar seninle yarışta...

 
Son söz şairin, o uğurlayacak tanıdığın sözcüklerle seni bu hayata: 

 
‘’Geçti bir cenaze peşinde ömrüm;
Bilemem, vardığın neresi, bugün?
Her gün yürüdüğün kadar yürüdün,
Arkasından kendi ölünün; gördüm.’’ (N.F.Kısakürek)


GÜLER YILDIZ
guleryildiz@gmail.com

Hiç yorum yok: