13 Ekim 2011 Perşembe

Kürtlere Karşı Recep Tayyip Çiller Darbesi

Türkiye bir darbeler ülkesidir. Sivil veya askeri fark etmiyor. Cumhuriyet denilen sistem, Osmanlı artıkları olan generallerin kurduğu bir darbe sistemidir. Bu dönemin darbesi de cemaate aittir. Birine askeri denildi, buna da sivil deniliyor. İdeolojik-politik mantık aynıdır: İnkarcılık üzerine kurulmuş sistemin korunması ve devam ettirilmesidir. Türk-İslam veya İslam-Türk ikisinin felsefesinde ‘dört tek’ler bulunuyor.

Özellikle 12 Eylül 1980’de gerçekleştirilen askeri faşist darbesi dahil olmak üzere Kürtlere yönelik çok yönlü sürdürülen savaşın en kapsamlısı ve tehlikesiyle karşı karşıyayız. Çillerleşen Erdoğan, devleti bütünlüklü olarak ele geçirdikten sonra, Kürtlere topyekun savaş ilan etti. Tek bir hedefe kilitlenmiş, Kürtleri bu coğrafyada silmeyi hedefliyor ve bunun için ne gerekiyorsa yapacağını yüzlerce kez tekrarladı.

Erdoğan ile Çiller’in Kürt politikası aynıdır. Bir madalyonun ters yüzleridirler. Bunun için yazının başlığına “Recep Tayip Çille Darbesi” dedim. Çiller dönemi, faili meçhul cinayetlerin en çok yaşandığı bir süreçti. Kürt işadamlarının ölüm listesini hazırladı ve Mehmet Ağar’ın denetiminde JİTEM ve Çatlı grubu tarafından uygulandı. 4000 köy boşaltıldı ve yakıldı. Kürt milletvekilleri parlamentoda yaka paça alınıp götürüldüler ve her biri 8,5 yıl ceza aldı. Onlardan Zana ve Dicle yeniden milletvekili seçildi. AKP, Dicle’nin vekilliğini kendi hukuklarını çiğneyerek zorla elinde aldı.

Bugün Erdoğan’ın izlediği yöntem Çiller’in yeni bir versiyonudur.  Yani Çillerleşen bir Erdoğan gerçeğiyle karşı karşıyayız. Bugün de MGK tarafından hazırlanan bir tutuklanma listesinin olduğu kamuoyuna yansıdı. Türkiye’nin dört bir yanında binlerce Kürt politikacısı, BDP yöneticisi gözaltına alınıyor ve tutuklanıyor.

Başta ABD ve İngiltere olmak üzere uluslar arası küresel güçlerin tam desteğini alan cemaatin devleti, Kürtlere karşı soy kırıma soyundu. Hedefe kilitlenen devlet, bütün kirli savaş yöntemlerini uyguluyor.  Geçen hafta İngiliz Genel Kurmay Başkanı’nın Türkiye yapmış olduğu ziyaretin merkezinde PKK’ye yönelik operasyonlar vardı. Sri Lanka’da olduğu gibi dünyanın en kirli savaş yöntemini uygulayan İngiltere, PKK’ye karşı izlenmesi gereken askeri yöntemler-taktikler üzerine deneyler aktardığı biliniyor.

 Kürt Toplumsal Hareketini teslim almak isteyen AKP devleti çok yönlü hilelere baş vuruyor. Kürtlere karşı askeri, politik ve örgütsel olarak tasfiye politikasını dayatıyor. Abartmaksızın diyebiliriz ki, Kürtler tarihin en büyük kuşatması ile karşı karşıyadırlar.
Sir Lanka ve Peru modelleri modellerine benzer denemeler yapmak isteyen AKP devleti, cemaatin polisiyle, ordusuyla, mahkemeleriyle saldırıyor.

Sri Lanka  modeli kamuoyunda çokça tartışıldı. Bilindiği gibi Sri Lanka küçük bir adadır.  Uzun yıllar İngiliz sömüresi olarak kaldı sonra Hindistan’ın denetimine girdi. Bu nedenle her iki ülke ile çok yakın ilişkileri olup, özellikle, İngilizlerin askeri ve politik egemenliği altındadır. Bundan dolayı İngiliz ve Hindistan’ın aktif desteğini alan Sri Lanka devleti,  Tamil Gerillalarına ve Tamul halkına karşı tam bir soykırım uyguladı.   On binlerce kadın, çocuk katledildi ve Tamil Eelam Kurtuluş Kaplanlarının doğal liderli dahil olmak üzere yöneticilerinin büyük bir kısmı yaşamını yetirdi. Esasen bir İngiliz modeli olan bu tasfiye yöntemi uzun bir süredir, aşamalı olarak Kürtlere ve Kürt Toplumsal Hareketine uygulanmaktadır. Kandile yönelik başlatılan hava harekatının süreklileştirilmesinin arka planında bu olgu yatıyor. Bunun için Kürt gerillalarına karşı kimyasal silah kullandığı tespit edilen general Özel, Genelkurmay Başkanlığına getirildi.

 Hedef gerillayı Medya Savunma Alanlarında hareketsiz bırakmak, askeri kabiliyetini zayıflatarak eylem gücünü kırmak. Buna paralel olarak da Kürtlerin örgütlü olduğu her alanda örgütlü gücüne saldırmayı uygulamaya koydu. Böylelikle askeri manevrası zayıflamış bir gerilla hareketinin toplumsal gücü zayıflayacaktır. Buna  bağlı olarak, örgütsel kurumları çökertilmiş, yöneticisiz kalmış bir Kürt toplumunu sosyal-psikolojik olarak yönlendirmek ve denetim altına almak daha kolay olacaktır. Bu yöntemler eş zamanlı yürütülüyor. Savaşın en kötü berbat yöntemleri uygulan cemaatin devleti, Kürt politikacılarına yönelik son yılların en büyük saldırısını gerçekleştiriyor. Hedef Kürtlerin iradesini, kararlılığını kırmaktır.

Devletin izlediği bir başka model ise Peru modelidir. Bilindiği gibi  ‘Aydınlık Yol’  Peru’da gerilla savaşı yürütüyordu. Yaklaşık 12 bin gerillası bulunan Maoist çizgiye sahip Peru Komünist Partisi’nin yani ‘Aydınlık Yol’ lideri felsefe profesörü Abimael Guzmán’nın da içerisinde yer aldığı merkez komitesi toplantı halindeyken yakalandı. Guzman yıllarca ne ailesiyle ne de avukatlarıyla görüştürülmedi.

Devlet, Guzman adına birçok kez açıklamalar yayınladı. Guzman’ın ‘silahlı mücadeleye son verdiği’ biçimindeki açıklamaları bir noktadan sonra etkili oldu. 12.000 gerillası olan ve kurtarılmış bölgeler yaratan ‘Aydınlık Yol’ bölündü.  Devlet Öcalan’a yönelik böyle bir yöntemi izleyeceği anlaşılıyor. Öcalan ile PKK arasındaki bağı kesmek istiyor. Burada birçok hesap yaptığı kesin.
Birincisi, Öcalan ile görüşmeleri keserek, bu süreci olağanlaştırmak ve  sıradanlaştırmak, kanıksatmak ve fiilen mevcut durumu kabullendirmek. Bu aynı zamanda bir denemedir. Kürt toplumumun tepkisi beklenenin altında kalırsa, bu kez Öcalan’a karşı yeni  saldırı yöntemleri devreye koyacaklardır.

İkincisi ise PKK’nin Öcalan hassasiyetinin farkında olan devlet, Öcalan ile bağları kesip bir bakıma PKK’ye karşı bir şantaj uygulamaktadır. PKK’nin hareket alanını daraltmak istiyor İdamın yeniden gündemleştirilmesi gibi tartışmaların arka planında da bu hile bulunuyor.

Üçüncüsü, Devlet, bizzat Öcalan adına bir  çok açıklama yapabilir.  Sanki Öcalan yapıyormuş gibi Öcalan adına yeni bir ateşkes ve hatta silahlı mücadeleyi bırakma çağrısı yapabilir. Devletin istemi doğrultusunda gerillaların sınır dışına çekilme kararı verdiği söylenir. Sonra bunu medyada tartıştırır. Özellikle Kürt halkı içerisinde politik bir kriz yaratarak güvensizlik geliştirmeyi hedefliyor. Esas amaç da Kürt Toplumsal Hareketi içinde ideolojik-politik çelişkiler yaratmak ve örgütsel parçalanmayı gerçekleştirmek.

Kürt coğrafyasını, Kürt halkını ve PKK’yi az çok tanıyan biri, ne Sri Lanka ne de Peru modellerinin başarılı olmayacağını bilir. Bu hileli yöntemlerle bir sonuç almayacağını anlar.
Kürt toplumunun örgütlülük ve bilinç düzeyi, PKK’nin toplumsal gücü ve ideolojik-politik perspektifleri bu oyunları kesin olarak işlevsizleştirecektir.

Devleti ise son oyunlarını çılgınca uygulamayı deniyor. Tutmayacağını herkes farkında ama inkar ve tasfiye politikasını esas alan güçlerin savaştan yana olanların başka alternatifleri yoktur. Bu da onların sonunu hazırlayacaktır.

Hiç yorum yok: