13 Ekim 2011 Perşembe

Yasal Ortak Program ve Hükümetin Silahlı Yolu

Şu anda PKK’nin “minimal” taleplerde bulunduğundan hareketle, kimi yazarlar ve siyasetçiler, “bu minimal talepler için silahlı mücadeleye ne gerek var?” diye sık sık sorarlar. Onlara göre eğer PKK “ayrı devlet kurmayı” benimsemiş olsaydı, onun bu uğurda önünde “silahtan” başka zaten yol olmazdı; devlet “kendisine ait” gördüğü toprakları “siyasi yoldan” terkedecek olmadığına göre savaş anlaşılır bir şey olacaktı. 

Ya şimdi? Anadilde eğitim, Demokratik Özerklik v.s. için kan dökmenin anlamı ne? 

Bu soru doğrudur, muhatabı yanlıştır. 

Kürtler “anadilde eğitim, özerklik v.s. için silahlı mücadele şarttır” demiyor.

Tam tersine… Kürt tarafı şöyle diyor: Bunları barışçıl yoldan elde etmek mümkündür, o nedenle, örneğin İmralı’da mutabakata varılan “üç protokol”ü hükümetin imzalaması yeter; PKK önderinin özgürlüğü sağlandığında, onun arkadaşlarıyla yapacağı “müzakere”, savaşı “bir haftada” bitirir. 

Hepsi bu.  O zaman durum ne? Durum şu; Öcalan tarafından formüle edilen çözüm programını Hükümet silahla önlemekte.
Nasıl? Bu programı savunan bütün güçlere karşı silah kullanarak. Yalnız HPG’ye karşı değil. Elinde silah olmayan tüm Kürt siyasi hareketine karşı silah kullanarak. 

O halde, ortada “dil için özerklik için silahlı mücadele” yok. “Dil için, özerklik için barışçı çözüm isteyenleri silahla imha etmek isteyen Hükümetin silahlı siyaseti var ve bu siyasete karşı ister silahlı, ister silahsız olsun, herkesin kendini savunmak zorunda kalışı var…

Konunun daha iyi anlaşılması için şöyle diyelim: Eğer PKK “ayrı devlet” kurmak için savaşıyor olsaydı, bu savaşı durdurmak için devletin yapabileceği tek şey, kendi özgür iradesiyle “Kürdistan topraklarını” PKK’ye terk etmek olabilirdi. Bizim bildiğimiz Türk devleti Çekoslovakya devleti gibi bir devlet olmadığı için elbette böyle bir “kadirşinaslık” yapmazdı. Bunu beklemek de zaten gerçekçi bir beklenti olmazdı. Ama “madem ki siz PKK’nin ‘dil için özerklik v.s. için silahlı yol’u seçtiğini düşünüyorsunuz; o halde savaşı durdurmak için Kürdün “dilini” ve “özerkliğini” neden vermiyorsunuz? Verseniz, savaşın “nedeni” kalmayacağına göre, siz savaşın “nedeni” sürsün istemiş oluyorsunuz.

“Efendim, biz ‘dilini, özerkliğini’ versek, o daha fazlasını isteyecek… Sonunda devlet kuracağım diye tutturacak…” Bu kafayla hiç kimseye özgürlüğün zerresini vermemek gerekir. İşçiye üç kuruş fazla ücret vermemelisiniz; üç yüz lira isteyebilir.  Gösteri yapma özgürlüğünü vermek tehlikelidir, gösteri özgürlüğünü alan ihtilal yapmaya kalkabilir. Düşünce özgürlüğü masum bir taleptir, ama bunu verirsen, düşünce özgürlüğünden yararlananlar Kürtleri isyana teşvik edebilir.

Sen dilini ve özerkliğini ver, sonra duruma bak. Baktın ki, senin “mukaddes” vatanını “bölmek” istiyorlar, şimdi savaştığın gibi, son askerine kadar savaş… Ama önce “dilini, özerkliğini, diğer demokratik haklarını” ver.

Vermez. Vermemek için silah kullanır.

Demek ki, ortada Kürt halkının ve Türk demokratik güçlerinin benimsediği bir meşru ve yasal program var. Bu programı silahla önlemek isteyen bir de hükümet… 

PKK önderi Öcalan’ın terimleriyle söylersek, bu program şöyle: Demokratik ulus… Yani “etnik olmayan ulus. Yani hepimizin ortak adı.” Demokratik Cumhuriyet… Yani “bürokratik ve merkeziyetçi olmayan devlet… Bir bakıma devlet olmayan devlet…” Demokratik Özerklik… Yani “tam, gerçek ve örgütlü demokrasi…Kim ne istiyorsa o istek etrafında örgütlenmeli, o isteklerini kendisi, kendi gücüyle, kendi örgütlenmesiyle elde etmeli…Herkes nasıl yaşamak istiyorsa öyle yaşamalı…” Bunlar yalnız meşru değil, tepeden tırnağa yasal…

Bu program hem BDP’nin programı. Hem DTK’nin programı. Hem PKK’nin, KCK’nin, HPG’nin programı. Eğer iyi bir tartışma yapılırsa, Kongre’nin de “müstakbel” programı. Bizim gibilerin, yani Kürt özgürlük hareketiyle stratejik birlik içinde olanların programı…  İşte bu meşru ve yasal programın hayata geçirilmesine karşı Hükümet silah kullanıyor.  Hükümetin bu programı silahla bastırmasına ben “yazılarımla” direniyorum.

BDP silaha karşı parlamenter mücadeleyle… DTK, Ahmet Türk’ün deyimiyle söylersek,  devletin bu programı önlemek için silahlı bastırma siyasetine “serhıldan”la…

PKK de malum olduğu üzere silaha silahla… Demek ki, mevcut “çözüm” programı için sılahlı mücadele verilmiyor.

Mevcut “çözüm” programını silahla yok etmek isteyen hükümet, her geçen gün benim “yazılarımla” direnmemi, BDP’nin parlamenter yolla, DTK’nin serhıldanla direnmesini, elindeki “silahlı” güçlere dayanarak imkansız hale getirerek, çözüm programını silahla önlemeye karşı “silahla direnme” alternatifini tek alternatif haline getiriyor…

O halde ne yapmak gerekir: Eski MİT Müsteşar Yardımcısı Cevat Öneş’in “yapın” dediğini. Aynı anda devlet ve PKK “silah bıraksın”… Ve PKK önderi Öcalan’ın özgürce katılacağı müzakereler başlasın… 

(Yine birileri “devlet silah bırakır mı?” diye bağıracak. Bağırmayın. “Silah bırakmak” “mütarekenin” Türkçesi. Öneş “silahsızlanma”dan söz etmiyor. Ellerin tetikten çekilmesinden söz ediyor.)

VEYSİ SARISÖZEN

Hiç yorum yok: