13 Ekim 2011 Perşembe

Tecrübe

Bitmek bilmeyen savaşların yol açtığı acılar ve ahlaki çöküntü içinde yaşayan insanlara daha fazla dayanamayan Konfüçyüs, ana yurdundan (Lu) ayrılma kararı aldı.

Savaştan, acıdan ve yozlaşmadan bıkmış ruhunun ardından meşakkatli yolculuklar yaptı. Ülke ülke, diyar diyar dolaştı ancak, ruhuna uygun bir mekan da bulamadı.

Sonunda toprakları Afganistan’dan Anadolu’ya kadar uzanan Med İmparatorluğu’nun başkenti Ekbatana’ya (Hamedan) vardı.

Zagros dağlarının doğusundaki görkemli Alvand Dağı’nın eteklerinde kurulan, insaniyetin ve hünerin şehri Ekbatana’yı gezip görecek, yoluna öyle devam edecekti.

Fakat şehirde karşılaştığı bir olay yüzünden fikrini değiştirdi ve bir süreliğine buraya yerleşmeye karar verdi.

Konfüçyüs’ün fikrini değiştirmesine neden olan olay şöyle gelişti: Kalabalık bir grup şövalye yere bağdaş kurmuş tırnaklarını kesiyorlardı.

Onların disiplin içinde topluca tırnak kesmelerine bir anlam veremedi. Grubun yanına gitti ve şövalyelerden birine, ‘neden topluca tırnak kesiyorsunuz?’ diye sordu.

Şövalye, ‘az ilerde bir ölü var, onu gömmeye gideceğiz’ karşılığını verdi. ‘Ölüyü gömmeden önce tırnaklarımızı kesmemiz ve yas giysilerimizi giymemiz gerekiyor’ diye de ekledi.

Konfüçyüs şaşırmış, merakı da artmıştı. ‘Ölen kimse önemli biri mi ?’ diye, sordu yeniden.

‘Bilmiyoruz’ dedi şövalye; ‘Ölen kişi bu şehirden değil. Bir yabancı, kim olduğunu ve ne iş yaptığını bilmiyoruz ama, bu bizim geleneğimizdir; bizim için ölmüş bir insan yaşayan bir insandan daha değerlidir!’

Hayatı boyunca, insana saygıyı öğretmeye çalışan Konfüçyüs, buranın ahlaki çöküntüden kaçan ruhuna iyi geleceğini fark etti. Bu yüzden Medlerin şehrini bir süreliğine ruhuna mekan edindi.

Yazar ve tarih eleştirmeni Vidal, Konfüçyüs’ün Medya gezisini kurmaca metinlerle anlatıyor. Dönemin değer yargıları hakkında önemli bilgiler de veriyor. Medleri ve ‘ölüme saygı hayata saygıdır’ diyen Med şövalyelerini günümüze taşıyor.

Herkesin içinde ‘insanlık, iyilik ve ahlak’ olması gerektiğini söyleyen ve insanı yücelten Konfüçyüs, ülkesine döndükten üç yıl sonra, 73 yaşında hayata veda etti.

İnsanı ve insaniyeti merkez alan görkemli bir öğretiyi dünyaya miras olarak bıraktı. Onun yaktığı ışık insanlığı aydınlatmaya devam ediyor.

Med İmparatorluğu’na gelince; tarih sahnesinden çekildi. Medleri, Perslerin hileleri, saray darbeleri ve iç ihanetleri çökertti.

Ekbatana’yı ise Moğollar istila etti. Moğol istilası gizemli şehrin ölüye saygıyı yücelten o güzel geleneğini de yok etti.

Afganistan’dan Anadolu’ya uzanan coğrafya da zaman içinde Moğolların ırkdaşları olan Türklerin eline geçti.

Bu toprakların Türklerin eline geçmesinde Medlerin ardılları Kürtlerin de katkısı oldu. Kürtlerin desteğiyle Türkler bu toprakları ele geçirdiler ama, ne yapacaklarını bilemediler.

Zira, Anadolu’da bir devlet kuracak birikimleri yoktu. Birikim yaratacak sabırları ve zamanları da yoktu.

Onların da Moğollar gibi amaçları Avrupa’yı ele geçirmekti. Bu yüzden Kürtlerle ve Ermenilerle anlaşarak Avrupa’ya doğru yola çıktılar.

200 yıl kadar süren savaşların ardından da yendikleri ancak, kültürel olarak yenildikleri Bizans’ın devlet ve siyaset etme biçimini örnek alarak Osmanlı İmparatorluğu’nu kurdular.

 İçselleştirdikleri Bizans geleneğini Osmanlı adıyla 600 yıl kadar yaşattılar. Bu arada Viyana kapılarına dayandılar ama, orada yenildiler ve gerilemeye başladılar. 

Yüzyıl önce de Anadolu’ya yenilmiş ve sürülmüş olarak geri döndüler. Aradan yaklaşık 700 yıl geçmişti. Yenilmiş ve Avrupa’nın eline düşmüşlerdi.

O dönem Avrupa’ya Anadolu’da ‘tampon’ bir devlet gerekiyordu. Bu görevi Türklere verdiler.

Osmanlı zabitlerinden Mustafa Kemal ve arkadaşlar bu görevi kabul ettiler. Sevmedikleri ve zulüm ettikleri Anadolu’yu Batı adına ‘yurt’ edindiler.

Kemalistler, Anadolu’nun özgünlüğüne uygun bir devlet kurmak yerine, Batı’nın ‘ulus devlet’ modelini tercih ettiler. Böylece, ‘Türk ve Sünni’ olmayı kabul etmeyenleri Anadolu’dan silmek gibi bir ‘çılgınlığa’ giriştiler.

Osmanlı, Ermenileri ve Süryanileri katletmişti, onlar da Rumları sürgüne gönderdiler. Kürtleri ve Alevileri ise inkar ettiler ve imhaya yöneldiler.

Ne ki Kürt direnişi karşısında yenildiler ve tarih sahnesinden çekildiler. Kemalistlerden geriye Piran’dan Ağrı’ya, Dersim’den Hakkari’ye cansız bedenlerine işkence edilmiş Kürt fotoğrafları kaldı.

Şimdi, parçalanmış ve Mustafa Kemal’in önüne uzatılmış Kürtlerin fotoğraflarını gönderiyor, ‘devlet namına’ bir nevi hafıza tazelemesi yapıyorlar!

‘Yeni Türkiye’nin yöneticileri İslamcılarsa bu fotoğraflar karşısında susuyor, susarak vicdanlarına ‘salgı bezi’ muamelesi yapıyorlar.
Oysa insaniyet ölüye saygılı olmayı zorunlu kılıyor. İnsaniyet mektebinin kurucularından Konfüçyüs de insana saygının olmadığı bir yerin ‘vatan’ olamayacağını söylüyor!

 Anadolu’ya merkezinde insanın olduğu yeni bir tecrübe gerekiyor!

GÜNAY ASLAN
gunayaslan@hotmail.de

Hiç yorum yok: