20 Ekim 2011 Perşembe

Nobel KCK Ödülü…

“Berde binê te erde” diyen efsane Kürt deyiminin Fizik biliminde açamadığı çığır aşkına ve rüyasında İç işleri bakanını görüp Gurê Manco efsanesini nihayet keşf eden bir çocuğun büyüyen evreninden geçen Edwin Hubble aşkına selam ederekten. Şimdi bu selamı şifreli gören zevatı da düşünerekten öncelikle kara delikler hatırına sakin olmasını ve saptığı aklın yoluna tekrar girmesini salık veririm. Western camiasının yaşlı Kürtlerinin de ifade etti gibi “Adamım! Êdî bese?”…

Ama yetmiyor işte. Bildiğiniz gibi evrenin genişleme sorunsalı yüzyıllardır devam ediyor. Bu alanda en ufak bir çalışma yapanda kapıyor Nobel’i. 2011 Nobel Fizik Ödülü de evrenin genişleme hızı azalma yerine, hızla arttığını bulan üç bilim insanına verildi.

Yeminle içten söylüyorum! Ben olsam başbakana verirdim. Neden mi?

Çünkü KCK’nin genişleme hızı evrenin büyüyüp dallanma hızından fazla. Kürt evrenini ve şemasını daraltıp daraltıp en son oluşacak muazzam enerjinin altında kalacak olan bu sistemin evrenden anladığı tek şey ise ‘operasyon genişliği’dir…

İnsanoğlunun çekim kuvveti ile dansı amansız bir şekilde devam ediyor.

Uzaya gönderilen roketler çekim kuvvetine yenik düşene kadar gider de gider, sonra aşağı düşer… AKP’nin korkunç ve insanlık dışı yaptırımları da Kürt’ün acı çekim gücü ile orantılı olarak inceliyor da inceliyor. Eğer bilim bize doğru söylüyorsa, bu yaptırımların da elbet bir noktada biteceği ve ters döneceğidir. Bunu da bir yere not edelim şimdilik, ben başka bir şeyden bahsedeceğim.
Bu bahsettiğim evrenin genişleme hızının artış meselesini duyan Sayın Cumhurbaşkanı ne yaptı derseniz? O’da genişleme kararı aldı. Köşkten çıktı, çemberi genişletti…

TSK’nın kimyasal kokulu başını da yanına alarak, taa Gever’e, ana akım medyanın da tabiri ile sıfır noktasına vardı. Ellerine bayrak tutuşturulmuş, hayatının kimyasal bağları ile moleküllerine kadar rahmet okutulmuş birkaç korucu da karşılama için “büyük coşku ile karşılandı” kalıbının iç suyu olarak hazır ve nazırdı.

Evet, o sarp dağların tepesine kurulmuş mevzilerden bakınca sahiden evren genişmiş. Görünen saha alabildiğince uzuyormuş. Hazır yoksulluğu bitirmesi için program tasarlayan Tubitak’ta tam kadrolaşmışken, yeni çalışmalara da artık başlayıp Nobel için biraz bıyık inceltebilirdi. Başkomutanın tam tekmil asker giysisi ile dağlarda içtiği çayın ne kadar moral olduğu tabi ki Biyoloji biliminin konusu. Diğer türlüsü bizi aşar…

İnsanlara moral yerine, Durkheim’in mekanik dayanışmasından fırlamış tank-tüfek ve nalet aletlerin moral kutsayıcısı olup “Demokrasi” denen öksüz insan evladının Cern deneyinden camiye terk edilmiş halini bize göstermesi açısında da en azından “Sosyal Mesaj” ödülüne layık görülebilir. Biz yine biraz Polyana olup “Aa ne güzel! Cumhurbaşkan’ı bile Kürt evrenin genişlediği yeri keşfetmiş” diyelim…
***
Seçim döneminde Başbakan’ın koz olarak diline doladığı “Zerdüşt”lük meselesi arifesinde “Ohee! Şaka gibi” dediğimiz söylemlerine binaen ve Bağlar çocığının deyimi ile “Madem êle, gel bêle” felsefesi ışığında da “Şimdiye kadar Anadil istiyorduk, artık Anadin’i de isteyelim” diyerek dostlarla bir fısıltı yapmıştık.

BDP’nin meclise baş örtüsü ile ilgili verdiği yazılı istemin neresi zorlarına gitti bilmiyorum. AKP, BDP’ye CHP gibidir…Yani CHP’nin alakaya musakka muhalefeti ne kadar absürt ise AKP’nin de bize öyledir. Her türlü şarta da girebiliriz. BDP çıksın desin ki “Sayın Erdoğan, AKP’nin genel başkanıdır.” Aradan on saat geçmeden yazılı açıklama yada basın açıklaması gelir. ‘Hayır değildir, Terör yanlılarının bize attığı bir iftiradır’… Hatta vitesi artıralım. BDP desin ki “Allah birdir!”… İlk grup toplantısında eğer AKP karşı çıkmazsa bende boşuna yaşıyorum demek. Çünkü her şeyimize karşı adamlar. Bununla yatıp kalkıyorlar.

Başörtüsünden de olayı Zerdüştlüğe kadar götüren bir anlayıştan ne beklenir? O değil de, ona oy veren Kürtler neden ses etmez. Yüz binlerce dindar Kürd’e hakaret değil mi? Aloo! Sana söyliyem, niye ses etmisen? Zoruna gitmedi mi? Haa! Pardon. İhalelerin vardı demi, iş falan ayarlanmış, birkaç makarna verilmişti. Sende haklısın, işin zor…

Kısaca demem o ki, Erdoğan bize Anadin tartışmasını dayatıyor. İşin yok tekrardan git Malazgirt’e savaş, yok Bizans yok bilmem ne , yok tekrar kıyımlar. Yemezler ciğerim. Ciğerim demişken, sahi o yanan bir ciğer vardı, iyileşti mi zamlarla? Son yapılan zamlar yanan ciğeri bir nebze olsun dindirmiştir. Ötv’si öpülecesi canısı oy oy….
  
Özgür Amed

Hiç yorum yok: