İslamcı AKP devletinin Kürtlere karşı bütün askeri olanakları kullanarak savaş kararı alması, esasen bölgesel-küresel bir konsepttir. Hem bölge ülkelerinin hem de küresel güçlerin birlikte belirledikleri bir stratejidir. Dört parça Kürt coğrafyasının bölgesel denklemin dışına taşınması esasen ABD-AB ile İran-Türkiye-Irak ve hatta Suriye denkleminde, bazı sorunların çok daha kolay çözülmesinde önemli bir rol oynayacağı hesaplanmaktadır.
Türkiye’de
Kürtlerin politik ve askeri aktif gücünün tasfiye edilmesi oluşturulan
küresel-bölgesel konsept AKP’nin iktidara gelmesiyle somutlaştırıldı.
Bunun başarılı olması için öncelikli olarak Kürtler içinde psikolojik
savaşı yoğunlaştırırdılar.
Burada
dikkatleri esas olarak Kürtleri politik olarak yönlendirmeye verdiler:
Birincisi Türk medyasını kullanarak yürüttüler. AKP’yi Kürt sorununun
çözüm adresi olarak gösterdiler. Cengiz Çandar, Hasan Cemal gibi
yazarlar, gazeteciler, aydınlar, Kürtleri etkilemeye ve yönlendirmeye
çalıştılar ve bu konuda da oldukça başarılı oldular. Taraf gazetesi bu
tarihsel misyona soyundu. AKP’nin demokrasiyi geliştirdiğini, Kürt
sorunun çözümünü sağlayacak tek güç olduğunu sürekli vurguladılar.
Gerçekten barıştan yana olan binlerce insan, bu politik eğiliminden çok
ciddi oranda etkilendi. İlginçtir, Çandar ve Cemal, AKP’ye karşı bayrak
açıp Kürtlerin yanında yer alması gerekirken, ancak kısık bir sesle
hükümetin yanlış yaptığını belirttiler.
Diğer
bir politika ise, Kürt Toplumsal Hareketini tasfiye etmek için
PKK-Öcalan ile başlatılan sahte görüşme sürecidir. Öcalan’ın Kürtler
tarafından bir lider olarak kabul edildiğini ve PKK üzerinde belki de
tek etkili güç olduğunu bilen devlet, bunu kendi lehine kullanmaya
çalıştı. Bunların sorunun bir çözüm amacı taşımadığını, tasfiye amaçlı
olduğu ve AKP’nin kendi iktidarını kurmanın bir aracı haline getirmek
istediğini defalarca yazdık. Öcalan da, bunun tasfiye amaçlı olduğunu,
amaç sorunun çözümü olmadığını gördü ve ‘kendimi kullandırtmam’ diyerek
aradan çekildi. Dün çözümmüş gibi yansıtılan görüşmeler bitirildi ve
bugün tersten Öcalan’a yönelik çok kapsamlı bir tasfiye kuşatması
yaratıldı.
İkincisi, Devlet, Kürtlerin
politik gücünü kırma ve tasfiye etmek için Kürt toplumu içinde tanınan
bir çok aydın, sanatçı, yazar, politikacı ile görüşerek tasfiye
politikalarına dahil etmek istedi. Özellikle Kürt diasporasında tanınmış
birçok insanla görüşüldü. AKP ve Erdoğan’a mektup yazarak ‘Bodrum’da
balık tutmayı özlediğini’ söyleyenler oldu. Bazıları Türk
televizyonlarını dolaşarak PKK’ye küfürle puan toplamaya çalıştı. Yine
bu görüşmeler yapılırken de devletin meclisteki Kürtleri kullanıldı.
Bugün Kürtlere bomba yağdıranlar aynı zamanda bazı Kürt politikacılarını
devlet protokolüyle karşılamaktadırlar. İpi pazara çıkmış, Kürt halkına
karşı devletle buluşan bu politik eğilim temsilcileri, Kürt toplumu
tarafından ciddi olarak dışlandı.
Üçüncüsü ve Kürtler içinde en ciddi ve tehlikeli politik eğilim ise, Kürt Hareketine destek vermiş gibi görünen, aslında savundukları politikalarla tasfiye de rol alan kesimdir. Bunların niyetleri tamamen ilgi alanımızın dışındadır. Esas olan politik yönelimleri ve eğilimleridir.
Kürt
hareketinin etrafını saran ve bir biçimiyle etkin olan bu politik
eğilim başından beri: AKP’nin Kürt sorununun çözecek güç olarak adres
gösterdiler. 2002
yılında AKP’nin seçimi kazanarak tek başına hükümet olmasıyla Kürt
sorunun çözümü başlamıştır dediler. Hatta ‘AKP’nin dolaylı olarak
desteklenmesi gerektiğini’ belirttiler.
‘Silahlı
mücadelenin bittiği teorisiyle aslında gerillanın tarihsel işlevi
bitti’ diyen bu politik eğilim, ‘gerilla askeri olarak yapacağını yaptı,
artık siyasal mücadele ön plandadır’ tezini sürekli işlediler. Bu bakış
açısı esasen Kürt Hareketinin tasfiyenin alt yapısını oluşturuyordu.
Tarihsel olarak irademiz dışında gelişen ve toplumsal olgularda
belirleyici olan ‘zor-güç ve devlet-politika ilişkisinin’ önemini
bilenlerin, bunu görmezlikten gelip, tasfiyeci politikaları nüfuz etmeye
çalışmaları, onların politik duruşunu ortaya koymaktadır.
Politik
perspektiflerinde, çok bilinçli olarak, anlık politik gelişmeleri esas
aldılar ve politik yönlendirmeyi göreceli ve anlık etki yaratan
durumlara göre yaptılar. Örneğin, AKP’nin ‘demokratik açılım’ dediği
esasen tasfiye yolu olan süreci, Kürt sorunun çözümünde önemli bir aşama
olarak gösterdiler. Tuhaf bir şekilde ‘AKP’nin talepleriyle PKK’nin
taleplerinin aynı olduğunu ve çakıştığını’ söylediler. Doğal olarak
tasfiye amaçlı oluşturan politikalarla PKK’nin örtüştürülmesi, esasen
PKK’nin de tasfiyeci bir noktaya çekilmesiydi.
Bunlar
çözümü sürekli sistemin bir gücüne bağlamaya özen gösterirler, AKP
olmazsa CHP Kürt sorunu çözer’ derler, sistemin iç dengelerine müthiş
rol biçerler. Hatta ‘ABD’nin artık AKP’yi devrede çıkarıp CHP’yi
getirerek Kürt sorununu çözecek’ dediler. Toplumu buna inandırmaya özen
gösterirler ve böylece Kürtlerin kafasında, ‘başka yol yoktur’
duygusunun oluşmasında etkide bulunurlar.
Küresel
kapitalist sistemin bazı uygulamalarını örnek ve ideal olarak gösteren
bu politik eğilim, Kürt hareketini küresel sistemin ideolojik-politik
çizgisine çekmeye çalışırlar. Küresel sistemin ideolojik hegemonyasında
olan bu eğilim temsilcilerinin ezici bir çoğunluğu PKK’nin savunduğu
‘Konfederalizm’ paradigmasına da inanmıyor. Ama birçoğu inanmış gibi
görünür.
Suriye’nin ‘Birlemiş Milletler
bayrağı altında NATO-ABD güçleri tarafından işgal edilmesini desteklemek
gerektiğini’ söylerler. NATO’nun aynı zamanda Türk ordusu olduğunu
görmezlikten gelirler. Bunu çok bilinçli yaparlar. Söylenen esasen Türk
ordusunun Suriye’ye girme isteğidir. Ama bunu politik kavramlarla çok
güzel oynayarak NATO diye yuttururlar.
Örneğin
‘Kürt sorunun çözümü için çok yönlü görüşmeler yapılmadır’ tezi sıkça
kullanılmaktadır. Sorunun politik muhatapları çözüm için bir veya birden
fazla görüşme merkezi belirleyebilir. Bu çok doğaldır. Bunun en temel
halkası ise, görüşmeyi yürüten farklı kurumlar veya temsilciler
arasındaki koordinasyonun sağlanmasıdır. Bu nokta çok önemlidir. Öcalan
ile birlikte Kandil ve BDP’nin görüşmeleri sürdürmesi için bu üçlü
merkez arasında görüşmelerin mutlaka sağlanması ve olanakların
yaratılması gerekiyor. Buna karşı çıkacak birilerinin olacağını
sanmıyorum.
Ancak bu politik eğilim ise
görüşmelerin dışarıda sürdürülmesi gerektiğini söylerken çok ince
yöntemlerle Öcalan’ın ruhsal şekillenmesini gündemleştirirler ve topluma
bunu çok doğal olduğunu anlatmaya çalışırlar. Örneğin Öcalan için ‘on
iki yıl zor koşullarda hapiste bulunmak insanın biyolojik ve psikolojik
yapısını kaçınılmaz olarak etkiler.’ Aslında söylenen şu: Öcalan’ın
‘psikolojik olarak’ görüşmeleri sürdürmesine uygun değildir. Zihinsel
durumu buna el vermez. Bu mantık analiz edildiğinde arka planında çok
farklı bir bakış açısı olduğu görülür.
‘Öcalan’ın İmralı Yılları’ kitabını yazan da, ‘Öcalan ile MİT Müsteşarı arasında güzel bir dostluk olduğunu ve MİT Müsteşarının aradan çekilmesinin Öcalan tarafından sürecin durdurulması anlamına geleceğini’ söyler. Yani politik ilişkilerin hele devletlerle olan politik ilişkilerin kişisel dostluklar üzerinde şekillenmeyeceğini unutur, devlete karşı çıkan Öcalan için sorun Fidan değil devlet olduğunu yazar unutturmaya çalışır. ‘Hikmet Fidan’ın bir halk çocuğu olarak MİT başında olmasını büyük bir fırsat sayar.’ Böylece aslında Erdoğan’a büyük övgüler yağdırır. Dünyanın neresinde olursa olsun, MİT gibi istihbarat kurumlarının devletin en stratejik kurumu olduğunu görmemezlikten gelerek ona sempati toplar. MİT Müsteşarı üzerinde Öcalan ile Erdoğan’ı aynı kefeye koyar veya aynı noktada buluşturur.
Kürtler hem politik ve
toplumsal bir güç, hem de fiziki olarak tasfiye edilmesi için uluslar
arası ve bölgesel güçler çok yönlü saldırılara girmiş bulunuyorlar. Bu
saldırılar devam edecektir. Önümüzdeki süreçte operasyonlar çok kapsamlı
artabilir. Karşı gücü tanıyanlar, devletin tasfiye planlarına karşı
önlem alabilirler.
Ancak esas tehlike, Kürk
Hareketi etrafından kümelenmiş ve politik eğilim olarak tasfiyeci bir
çizgide olanların yarattığı etkidir. Kürt hareketi buna karşı çok uyanık
olmalıdır. Bu politik eğilim, Kürt toplumunda sürekli içi boş
beklentiler yaratarak, toplumsal kırılganlığın oluşmasında etkili
olmaktadır.
Kendinden olmayanı ve sana karşı
olanı görmek kolaydır. Önlem alırsın, karşı politik ve askeri hamleler
yapabilirsin. Tehlikesini görüp bertaraf etme şansı yüksektir.
Ama
senden olmayıp sende görünen tasfiyeci politik eğilimi tespit etmek
zordur. Küçümsendiğinde içine nüfuz eder ve zararları tahmininden daha
büyük olur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder