20 Ekim 2011 Perşembe

‘’Ordular! İlk Hedefiniz Kürtlerin Her Türden Statüsüdür, İleri!’’


Faysal Dağlı, “Ortadoğu girdabında Kürt hareketinin geleceği” üzerine yazdı..
Ortadoğu’nun yeniden dizayn edilmesinde Batı’nın Türkiye’ye biçtiği rollerden biri, bölgedeki siyasi vakumun diktatörleri yutması ardından tıkaç rolü oynamasıdır. Önümüzdeki yıllarda bölgeye hakim olacak politik klimada Şii (İran) ile Suni (Türkiye-Suudi Arabistan) islam arasındaki mezhep çekişmesi, Pakistan-Tunus hilalindeki Suni aleme AKP modeli benimsetilerek ‘’Batı değerlerine ehil, güleryüzlü’’ hale getirilmesi ve nihayetinde İran rejiminin ya yontulması ya da etrafının kuşatılarak yutulması gündeme gelecektir. Washington, Kudus, Tahran, Ankara, Bağdat, Şam ve diğer siyasi merkezlerdeki bütün mevzilenmeler bunu göstermektedir.

Bu kompozisyonda Kürtleri ilgilendiren en önemli boyutlardan biri, bu işe aktör olarak atanmış güçlerden birinin bu plana teşne ancak kendi oyununu da kuran AKP’nin olmasıdır.

Bu nedenle AKP’nin ‘’null (sıfır) problem’’ siyaseti aniden ‘’full (tümden) probleme’’ dönüşmüştür!
Türk devletinin ‘’Başkomutanı’’ Abdullah Gül’ün, Genelkurmay Başkanı ile birlikte Kürdistan’daki operasyonel askeri birlikleri Amerikan malı helikopterlerle ‘’gizlice’’ ziyaret edip, İsrail malı termal kameralar ile Kandil yolunu gözlemesi bu dönemin taktik hamlelerinden biri olarak görülüyor.
Kamuoyuna inandırılmak istendiği gibi, Kuzey’deki çatışmasızlık ve müzakere sürecinin AKP tarafından kesilmesinin nedeni ne ‘’Silvan olayı’’ ne de ‘’Demokratik Özerklik’’ ilanıdır. AKP, Ortadoğu’ya ‘’bahar’’ gelmesine karar veren global güç odaklarının planlarından haberdar olduktan sonra Kürtleri ‘’müzakere’’ ile oyalamış, ardından bügünkü aşamaya gelinmiştir.

İstikamet şudur; Irak, Suriye ve İran’da taşlar yerine oturuncaya dek Türkiye’deki Kürtleri de statüsüz bırakacak bir oyalama konsepti uygulanacaktır. Bu durum 2009 yılından beri gündemdedir ve AKP tarafından süreç bir şekilde idare edilmektedir.

Aktüel ve acil boyut Suriye’dir. 

Tayyip Erdoğan’ın Suriye veya son imparatorluğun eski arka bahçesi ile bu denli yakından ilgilenmesi sadece Neo Osmanlıcılık ile izah edilecek bir durum değildir. The New Middle East Desing’de görevlerden biri, Esad sonrası Şam’da önemli bir siyasi ve sosyal aktör haline gelecek olan Müslüman Kardeşleri AKP benzeri ‘’ehlileşmiş islam’’ çizgisine çekerek, Batı ve İsrail karşıtı pozisyondan çıkarmaktır. Hatırlanmalıdır ki ‘’İhvan/Müslüman Kardeşler’’ Nato projesi olan Evren cuntası döneminde, soğuk savaşın Sovyetler Birliği blokunda yer alan (baba) Esat rejimine karşı Türkiye’den sevk ve idare edilmiş, yönetim kadrosu Yalova’da uzun yıllar ağırlanmış, rejimin 1982’deki Hama ve Humus katliamlarına gerekçe gösterdiği İslamcı militanların saldırıları Türiye’nin Hatay sınırından ikmal edilmişti.

Bu şekilde Esat sonrası yeniden politik format çekilmiş bir Suriye gerek Lübnan’daki Hizbullah, bu ülkedeki iç istikrar ve Filistin’deki Hamas sorununun çözümünde, gerek İran’ın egemenliğini ve İsrail karşıtı tehditlerini ihraç eden bir boru hattı olma durumundan çıkacaktır.

Türk diplomatlarının Antalya ve İstanbul’da topladığı ‘’Suriye Ulusal Konseyi’’ adı verilen İhvan ağırlıklı Esat karşıtlarını örgütlemede gösterdiği canhıraş çabanın en önemli nedenlerinden biri de Suriye’deki  Kürtlerin oluşacak yeni durumdan elde edebileceği statüyü engellemektir. Ankara’nın Suriye Kürtlerini bastırma çabasının bir boyutu da bu parçadaki PKK aktivitesidir. Suriye’de mevcudun çözülmesi ve geleceğin çözümü aşamasında burda kazanılacak PKK çizgisindeki bir Kürt statüsü, Kuzey’deki taleplerin çıtasını yükseletecek, burdaki sinerji Kuzey’deki Kürt hareketini dopinge edeceği gibi Türk devletini de daha da zora sokacaktır!

Politik kulislerde Erdoğan hükümetinin, T.C’nin 1998’de baba Esat ile Kürt hareketine karşı imzaladığı ve hâlâ geçerli olan Adana Anlaşması’nın devamı konusunda ‘’Suriye Ulusal Konseyi’’ ile uzlaştığı söylenmektedir. Bu konseyde yer alan Kürt politik liderlerden Meşal Temo’nun ortadan kaldırılması ile bu oluşum artık Erdoğan’ın cebindeki bir karta dönüşmüştür. Suriye’nin siyasi geleceğini, ülkenin siyasi geçmişinin rövanşı olarak dizayn etmek isteyen İhvan ağırlıklı ulusal konseyin Suriye halklarına Esat’ın Baas’ından daha demokratik bir gelecek hazırlayacağını söylemek safdilliktir!

Esasen Türk devletinin Kürtler ile müzakerelere son vermesi, gerillanın tüm enerjisini savunmaya yönelteceği ve liderlerinin ‘’başlarını çıkaramayacak’’ denli ateş altına almasının nedenlerinden biri de, PKK’nin Suriye’deki duruma müdahele etme kabiliyetine ket vurmaktır. Öcalan ile PKK’nin bağlantısının koparılmasının ve siyasi süreçten uzak tutulmasının nedenlerinden biri budur.

Nitekim Kürt hareketinin Suriye’de gelişen duruma seyirci olma dışında müdahil olduğuna dair işaretler cılızdır. Meşal Temo’nun katledilmesine gösterilen anlık şiddetli tepkilerden sonra eski pozisyona dönülmüştür. Kürt hareketi, rejimin katliamlara yol açabilecek saldırılarını engellemede başarılıdır. Ancak bir bütün olarak gerek mevcut rejim ile gerekse Suriye’nin gelecekteki yönetimine karşı elini güçlendirecek bir duruşa ve plana sahip olduğunu net olarak ifade etmek ve mümkün oldukça Kürtlerin statüsünü şimdiden güçlendirecek şekilde konumlanma konusunda daha atak bir imaj vermeli, ‘bekle-gör’ pozisyonundan çıkmalıdır. Kürt hareketi, merkezi Suriye’de artık Türkiye eksenli manipüle edilen ayaklanmadan bağımsız olarak, mümkünse bu ülkedeki Süryani, Ermeni, Dürzü, Alevi ve diğer ilerici güçler ile birlikte meydanlarda demokratik taleplerini ifade etmeli ve ulusal haklarını güvenceye alacak mekanizmalar oluşturmaya yönelmelidir.

Öte yandan sadece PKK değil, Kürdistan Hükümeti de bu konuda Suriye Kürtlerine açık çek verme konusunda sorumludur. Bilinmelidir ki, Suriye Kürtlerinin statüsündeki pozitif bir gelişme, Kuzey’deki çözüme katkıda bulunacağı gibi, Kürdistan Hükümeti’nin Batı sınırını güvenceye alacak ve burası üzerinden dünyaya bir kanal açacaktır. Ancak aksi durumda zaten Kürtlerin ulusal taleplerine pek sempatik yaklaşmayan Suriye’nin olası yeni yönetimi Türkiye’nin teşvikiyle de hem PKK’nin hem de Kürdistan Hükümeti’nin enerjisini bu parçadaki Kürt sorunu ile uğraştırarak alabilecek ve Kürt hareketi üzerine ciddi bir baskı unsuru oluşturabilecektir.

Yanısıra Ankara rejimi de en azından Suriye’de taşlar yerine oturuncaya kadar, Kuzey’de ciddi bir müzakereye yanaşmayacaktır. Mecbur kaldığı durumda da, yeniden PKK’yi oyalama taktiklerine başvurup Kürtlerin Suriye’nin yeniden inşasında kendi kimlik ve hakları ile yer almasını engellemek için zaman kazanmaya çalışacaktır.

Ortadoğu’nın ortasında çıkan politik/askeri bloklar arasındaki çelişkiden faydalanmayı tartışmaya dönük Kürtlerin fikri antremanları bile ‘’Kürtler arasındaki en itibarlı’’ Türk yazarları tarafından ‘’kucağa oturma’’ cinsinden bir seviyesizlikle ve panikle rededilmesi de mevcut durumla ilgili dikkate değer bir diğer olgudur.

Sizce tüm bunlardan sonra Abdullah Gül’ün; Kandil’i, Gare’yi, Metina’yı izlerken dürbünden gördüğü şey ne ola? ‘’Başkomutan’’ beklenen ‘’Ordular! İlk hedefiniz Kürtlerin her türden statüsüdür, ileri!’’ emri vermiş midir?

Sürecin ortaya çıkardığı trajik ve didaktik resim de şudur: Nusaybin’de Türk polisinden kaçan Kürt çocukları ile Qamişlo’da Esat polisinden kaçan Kürt çocukları iki tarafın arasına sürülmüş mayın tarlasında buluşmaktadır.

Untulmamalı ki, bir planı olmayanlar, başkalarının planlarında sadece figüran olabilir!
  
Faysal Dağlı

Hiç yorum yok: