20 Ekim 2011 Perşembe

“Köpeklik, İtirafçılık ve Yazı Yazmak”

Omuz omuza ve hayatlarını biribirlerine teslim ederek savaşanlardan birinin (fazlasının?) grubu terk edip düşman safına geçmesinin ve eski yoldaşına karşı savaşmaya başlamasının ‘normal’ bir açıklaması olmamalı.

İtirafçı örneğin, önceki düşmanı, şimdiki efendisi olan asker / polis / ajanla nasıl bir ilişkiye girer?

Efendisinin önünden koşar; avı arar, bulur, kovalayıp yakalar, öldürür: parçalayıp yok eder ve ‘leşi’ efendisinin önüne bırakır. Sonra da efendisinin gözlerinin içine bakıp kendisinden memnun olunduğunu anlatan bakışları arar.

Efendileri tarafından sürülen bir av köpeğine dönüştürülmüştür itirafçı. Tüketilmiştir; zihni teslim alınmıştır.
 
Bülent Ecevit’in ölümünden önce dedesinin Kürd olduğunu söylediği akla geliyor. Yılların hırçın Türk milliyetçisi; Kürd kimliği ve Kürdistan karşıtı politikaların savunucusu ve uygulayıcısı Ecevit dedesinin Kürd olduğunu hatırlamış, kayıtlara not düşürtmüştü: mezar taşında Kürd yazıyordu dedesinin.
Karadeniz’de!

Osmanlı’dan miras kalan topraklarda ‘Türk’ adıyla yeşertilmek istenen ‘Yeni Osmanlıcılık’ın yeni bir soy yaratmak yerine sadece soysuzluk ürettiğinin itirafıdır Ecevit’in kendini ölüm döşeğinde Kürdlüğe yamama çabası.

Osmanlı’nın bakiyesi olan topraklarda asil kalan tek şey Kürdlüktür; savaşan Kürdlüktür. ‘Çingene aslını itiraf edemeyen ama işte Türkleşemeyen de’ Ecevit lafla Kürd olabileceğini, asaleti bu şekilde bulabileceğini sandı.

Asil Kürdlerin midesi bulandı.
 
Türkleşmiş veya Türkleşen Kürdler bahsi
Bunlar içlerinden atamayacakları bir suçluluk duygusunun ağır yüküyle yaşıyor olmalı. Uğruna eşitsiz bedeller ödenen bir varoluşun, Kürdlüğün parçası olup da yüreklice veya yüreksizce bunun savunusunu yapamamak kendini onursuz hissettiriyor olmalı.
Hikmet Çetin’i bu minvalde sık sık düşünürüm. Köyü, Kürd düşmanlığı hasetiyle Türkler tarafından yerle yeksan edilmiş biridir.
Türk ‘esas devletinin’ bir numaralarından (bırakalım şu ‘derin devlet’ martavallarını, ortada tek bir Türk Devleti var o da yedi başıyla düşman bellemiş bizi kendine).

Her Kürd kadar Kürd oysa Mr. Çetin. Dedesinin mezar taşı, vs’si falan hep belli.

Türklüğe hizmeti her Türk’ten öte herkesin malumu bir ‘Hikmet Abi’ye dönüşmüş.

Psikolojisini anlamaya çalışın.
 
Bir askeri kontrol noktası. Bu noktadan geçen her kişi, araç ve eşyanın didik didik aranması emri var. Mallar, polis / asker tarafından kontrol edilirken elleçleyenler maaşını devletin ödediği ucuz hamallar.

Hamallardan birinin, sorumlusu olduğu elleçlemede mallara zarar vererek ambalajları fütursuzca açıp parçalaması, yaptığı işten memnuniyet duyulduğunu görmek için gözlerini sık sık başındaki askere çevirmesi akla ‘köpek’ imgesini getirmişti.

Kontrol noktalarında askerler ve polisler çatışmaya taraf olan gruplardan birinin kolluk güçleridirler. Polis veya asker işlerini bıkkınlıkla veya düşmanlıkla veya yerine göre insanlıkla; rüşvetle bozularak veya disiplinle tam olarak yaparlarken hamal hiçkimsedir.
Hamala düşen itibar makamı yoktur. Bu nedenle olsa gerek görevi kolluk gücünün önünde ambalajların içindekileri açmak, göstermek ve kontrol sonrası kapatmak iken nedense kendisini fazlasını yapmak zorunda hisseder.

Hamala düşen köpekliktir.

Kürdlüğünü inkar edenleri veya Kürd olarak yaşayamayanları içlerindeki Kürdlük derinden yakıyor olmalı.

Görüp gözlemlediğimiz, içlerindeki Kürdlüğü daha fazla Türklük yaparak bastırma yoluna gittikleri.

Daha fazla Türklüğün ise bir yolu kalıyor:Türklerin önüne düşüp onlara yol göstermek.

Köpekleşmek.

Köpekliği sadece düşman saflarında tüketilmiş kişiliklerde aramamak gerek. Çevrenize; yazılara, beyanlara, vs dikkatlice bakacak olursanız birçoklarını içeren yaygın bir psikoloji olduğunu farkedeceksiniz.

Türklere akıl vermektir, önlerine düşmektir…
* * *
Dip not: Bir zamanlar bir köpeğim vardı, adı Mülayim’di ve yukarıda saydıklarıma hiç benzemezdi. O sadece bir köpekti; sosyolojisi yoktu, psikolojisi başkaydı.

  Mehmed Husedin


Hiç yorum yok: