PKK’nin Türk devleti ve AKP Hükümeti’ni yerle yeksan eden Çukurca (Çelê)
eyleminin ardından Türkiye, yeniden Amerika’nın kapısını çaldı ve onun
merkezinde olduğu yeni bir süreç başlattı.
Obama yönetimi Türkiye’ye, devleti güçlü bir şekilde hissettirmesi ve yitirdiği psikolojik üstünlüğü yeniden ele geçirmesi amacıyla eskisinden daha fazla siyasi ve askeri destek vermeye başladı.
Tabii bunun bir karşılığı vardı. Karşılık, Türkiye’nin Ortadoğu’da Amerika hesabına ‘taşeronluk’ yapmasıydı. Türkiye’ye verilen desteğin arkasında böylesi bir çıkar yatıyordu.
Türkiye ‘taşeron’ rölünün gereğini yerine getirdiği oranda Amerika’dan destek alacaktı. Aldı da. Sonbahardan bu yana devlet terörü bu yüzden tavan yaptı. İçeride ve dışarıda Amerika sayesinde Türkiye Kürtleri epey bir hırpaladı.
Kürt halkı acıyla ve kahırla geçen, çok zor altı aylık bir dönem yaşadı.
Ne var ki Kürt ve Kürdistan meselesi Türkiye’yi öylesine çevrelemiş ve öylesine kilitlemiş ki Türk devleti ve AKP Hükümeti buna rağmen amacına ulaşamadı. Ulaşmak bir yana, her hamlesi ters tepti ve her adımda kendine zarar verdi.
Alın KCK Davası’nı şöyle bir bakın! Bu davayla; sivil siyasetçilerin, gazeteci, yazar ve çizerlerin tutuklanmasıyla özgürlük mücadelesinin tasfiye edileceği söylendi.
Kamuoyu bu hayalin gerçek olduğuna ikna da edildi. Böylece operasyonlara operasyonlar eklendi. Kafasını kaldıran binlerce Kürt havadan sudan gerekçelerle tutsak edildi. Şimdi 7 bin kişi KCK Davası’ndan hapiste yatıyor. Peki sonuç ne oldu? Sonuç elbette, kocaman bir fiyasko oldu.
‘Beni öldürmeyen her darbe beni güçlendirir’ kuralı burada da işledi ve Kürt hareketi tasfiye edilmek bir yana daha da güçlendi.
Öte yandan AKP’nin oyuncağı haline gelmiş Kürt şahsiyetlerinin yaptıklarına şöyle bir bakın. AKP bunlara Kürtleri bölme görevi vermişti ama, bu da ters tepti. Bunların sayesinde Kürtler daha da birleşti.
Dediğim gibi Kürt halkı son zamanlarda çok acı çekti ancak, karşılığında çok da güçlendi. Devletin Kürt halkına ölümcül bir darbe vurması artık mümkün değildi. Zira, bu aşamadan çoktan geçilmişti. Öldürmeyen darbenin ise güçlendirmesi kaçınılmaz olacaktı. Oldu da.
Ve, şimdi sıra halka geliyor! AKP sözcülerinin paniği buradan kaynaklanıyor. Daha düne kadar ‘PKK bitti’ diyen Yalçın Akdoğan ve Emre Uslu gibiler şimdi, ‘aman dikkat, PKK geliyor’ alarmları veriyor. Düne kadar PKK’nin belinin kırıldığından, örgütün başına kaldıramadığından söz edenlerin etekleri tutuşmuşa benziyor.
Şimdi Kürdistan’da kitlesel gösterilerin başladığını, Amed’den Hakkari’ye, Mardin’den Kars’a bütün illerinin kepenklerini bir bir kapattığını farz edin!
Ayrıca buna Çelle’de olduğu gibi gerilla eylemleri de ekleyin! Ekleyin ve varın artık Türk devleti ve AKP’sinin içine düşeceği durumu siz hayal edin.
Aslında onlara bunun için zaman verildi. Amerika, hiç değilse psikolojik üstünlük Türkiye’nin eline geçsin istedi ancak, o da olmadı.
AKP ve devleti yolun sonununa dayandı. Türkiye’nin gideceği fazla bir yer kalmadı. 2012 KCK Yürütme Konseyi Başkanı Karayılan’ın da dediği gibi, ‘kader yılıdır!’
İki arada bir derede kalmış, çözümle –soykırım arasında sıkışmış Türkiye, şimdi ciddi sarsıntılar geçiriyor ve ne yapacağını bilemiyor.
Elbette insanın içinden ‘beter olsun’ demekten başka birşey gelmiyor.
Sen üzerinde egemenlik kurduğun toprağın ruhuna yabancı ve düşmansan ve o toprağın insanlarına karşı sayısız suçlar işlemiş, boğazına kadar kana ve kire batmışsan, elbette ‘beter’ olacaksın.
Toprağın ruhu senden rövanşı şöyle ya da böyle alacaktı, alıyor. Sen ya adam olacaksın ya da Saddam’ın yuvarlandığı çöplüğe yuvarlanacaksın. Başka yol kalmadı.
Bin yıldır Anadolu’da ama kendisini hala oraya ait hissetmeyen ve düşmanlıktan vazgeçmeyen ırkçı zihniyetin sonu geldi.
Kim ne derse desin ırkçı Türklük yenildi. Belki biraz daha bedel ödetir ama, gelecek onun değil, insanlığın olacaktır!
Evet; bir aşama daha geride kaldı. Amerika, Türk devletine bir süreliğine Kürtlere tepelemesi fırsatı vermişti, onun da sonu geldi.
Amerika, onu bir süre daha kullanabilir; Türk devleti Kürt halkına karşı bir süre daha can havliyle saldırabilir ancak, bu Kürt halkını daha da güçlendirmekten başka bir sonuç vermeyecektir.
Dolayısıyla Türk devleti ve hükümetin bahar gelmeden, Newroz ateşleri göklere doğru yükselmeden rota değiştirmesi; sürpriz teklifler öne sürmesi şaşırtıcı gelmeyecektir.
Kürtler direnmesi ve birleşmesi bu seçeneği mümkün hele getirmiştir.
*
Siz biz satırları okurken biz yollarda olacağız. ’Öcalan’a Özgürlük; Kürtlere Statü’ Uzun Yürüyüşü’ndeyiz. Cenevre’den Strasbourg’a doğru yürümekteyiz. Geçeceğimiz kentlerde etkinliklerimiz var! Görüşmek, sevdaya ve kavgaya dair güzellikleri paylaşmak dileğiyle...
GÜNAY ASLAN
gunayaslan@hotmail.de
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder