Irak’ta, Sünni ve Şia Araplar arasındaki
çelişkiler uzlaşmaz olarak görülmektedir. Tarihsel dayanakları olan bu
çelişkilere İran, Türkiye ve Suudi Arabistan’ın dahil olmasıyla içinden
çıkılmaz bir hal almış durumda. Bu durumu Türkiye’nin bir müdahalesi
olarak değerlendiren Nuri Maliki başkanlığındaki Irak ile çelişkiler
karşılıklı restleşmelerle devam etmekte.
Haklarında tutuklama kararından sonra Tarık El-Haşimi ve Salih
Mutlak’ın Güney Kürdistan’a sığınması Şia ve Sünni çelişkisine Kürtleri
ortak etmiş durumda. Irak İçişleri Bakanlığı Güney Kürdistan
yönetiminden haklarında gözaltı kararı verilen Cumhurbaşkanı Yardımcısı
Tarık El Haşimi ve beraberindeki 14 kişinin hemen gözaltına alınıp
yargıya teslim edilmesini istedi. Bağdat’ın talebine Erbil’den yanıt
gecikmedi. Yerel Kürt Yönetimi İçişleri Bakanlığı’ndan “Tarık El
Haşimi’yi teslim etmeyiz” açıklaması geldi. Haşimi kriziyle açığa çıkan
sorunların çözümü için devreye giren Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani
“Ulusal Kongre” çağrısında bulundu.
Celal Talabani’nin “Ulusal Kongre” çağrılarına şartlı olarak katılacağını ilk açıklayan Güney Kürdistan Bölge Başkanı Mesut Barzani oldu. Bağdat’a toplanacak bir kongreye katılmayacaklarını açıklayan Barzani’n açıklamasından sonra Sünnilerin de Bağdat’a toplanacak bir Kongreye katılmayacaklarını açıkladılar. Bu açıklamalar Bağdat’ın meşruluğunu da gölgelemiş durumda. Böyle bir Kongrenin Bağdat’a yapılmasında ısrar edilmesi durumunda, Kürtlerin ve Sünni Arapların katılmamasının Irak’ta yeni bir süreci başlatacaktır.
Sünni ve Şia Araplar arasındaki çelişkiler uzlaşmaz olarak görülmektedir. Tarihsel dayanakları olan bu çelişkilere İran ve Türkiye-Suudi Arabistan’ın talih olmasıyla içinden çıkılmaz bir hal almış durumda. Bu karmaşıklığa İran’ın, Suriye bir blok görünümü vermesi ve buna Hizbullah’ın (Lübnan) dahil olması yeni bir bloklaşmayı ortaya çıkarmış durumda. Her ne kadar Nuri Maliki’nin Suriye’yi desteklemediklerini söyleyen açıklamalarda bulunsa da, Ortadoğu’da İran merkezli mezhepsel bir bloklaşma ortaya çıkmaktadır. Şia eksenli bu bloklaşmaya Türkiye’nin bir müdahalesi olarak değerlendirebilecek Nuri Maliki başkanlığındaki Irak ile çelişkiler karşılıklı restleşmelerle devam etmekte.
Tarık Haşimi’nin sorunlu ‘misafir’liği
Şia Araplarını Irak’taki nüfuslarına dayalı olarak etkinlik sahalarını artırmak ve Sünni Arapların çoğunlukta bulunduğu şehirlerde de Şia ağırlıklı merkezi hükümetin etkinliği artırmak istemektedir. 2006 olduğu söylenen bir bombalama eyleminden kaynaklı olarak Irak Cumhurbaşkanı yardımcısı Tarık Haşimi’yi tutuklanmak istenmesi, bu çabanın bir sonucu olarak gelişti. Buna karşı Sünni partilerinin Irak Meclisinden çekilmesi sonuçlandı. Kürt milletvekillerinin de meclis oturumlarına katılmama kararı buna eklenince, Irak meclisi fiili olarak meşruluğunu ortadan kaldırdı. Irak merkezi hükümetinin ve Meclisinin yeniden meşruluğu sağlamak için Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani’nin girişimleriyle toplanması planlanan “Ulusal Kongre”nin şimdiden toplanma şartları zayıflamıştır.
Irak’ta yeniden merkezi bir devleti kurmak isteyen Şia Araplarının bu amaçlarına ulaşmak için, başta Sünni Araplar üzerinden ciddi baskılar kurmaktadır. Sünni Araplar ise şimdiye kadar federal bir bölge ilan etmediler. Bu baskıların sonucunda Sünni Arapları da kendi federal bölgelerini ilan edebilirler. Tekrardan merkezi devletti denetimleri altına almayı hayal eden Sünni Araplar, şimdiye kadar federasyona sıcak bakmamışlardı. Fakat ABD’nin Irak işgaline son vermesi sonrasında Şia Araplarının merkezi hükümete etkinliklerini artırmaları, Sünni Arapları kendi federal bölgelerini ilan etmeye yöneltmekte. Bu durum Irak Sünnilerinin tekrardan merkezi hükümete iktidar olacaklarına dair hayallerinin de bittiğini göstermektedir.
Üç aşamada oluşan sorunlu 140. madde
Tarık Haşimi’nin Kürdistan bölgesine sığınması ve Bağdat’ta olacak bir mahkemeye katılmayacağını açıklaması, Irak içişleri bakanlığını Haşimi’nin teslim edilmesine dair çağrılarına rağmen Kürt Cumhurbaşkanı Celal Talabani’nin Haşimi’yi “misafiri” olarak nitelemesi, Kürtler ve Sünni Araplar arasındaki çelişkileri biraz yumuşatmış görünüyor. Saddam Hüseyin iktidarında Kürtlere yönelik soykırım politikalarında 182 bin insanın katledilmesinin yarattığı Sünni Arap düşmanlığının da bu politikayla yumuşadı. Fakat bu yumuşama geçicidir. Çünkü, Kürtlerin Sünni Araplarla tarihsel, hem de günümüzde Şia Araplara nazaran çelişkiler ve çatışma noktaları daha fazla. Özellikle federal Kürdistan Bölgesi dışında kalan ve Kürtlerin çoğunlukta olduğu Kürt bölgelerinin hukukunun netleşmesi için Irak Anayasın da yer alan ve 140. madde olarak bilinen yasanın uygulanması durumda Sünni Araplarla Kürtler arasındaki çelişkilerin çatışmalara dönüşmesi olasılığı arttırmaktadır.
Irak’taki çatışma noktalarından bir tanesi olan Irak Anayası‘nda yer alan 140. maddesidir. 140. Madde uygulanmaması için bölge güçlerinin dahil olduğu karmaşık bir denge oluşmuş durumdadır. Kürtler de dahil, Türkmenlerin, Arapların ve Asurilerinde içinde bulunduğu ve mevcut Kürdistan Bölgesinin 3/1 fazla bir coğrafyanın kaderi belirleyecek bu yasanın uygulama şartların ortadan kalkmış görünmektedir. 140. madde üç aşamadan oluşmaktadır. Birinci aşamada Saddam rejimi döneminde göç etmek zorunda kalan ailelerin Kerkük’e geri dönmesi ve zararlarının karşılanması ve Kerkük şehrinin sınırlarının eski sınırlara çekilmesi ki, Saddam döneminde Kerkük’teki Kürt nüfusunun azalmak amacıyla Arapların yoğunlukta yaşadığı ilçeleri Kerkük’e bağlamıştı. İkinci aşamada Kerkük, Xaneqin, Şengal ve Musul’un bir bölümünün içinde bulunduğu yerlerde nüfus sayımı yapılacak, üçüncü aşamada ise Kürt Bölgesine dahil olmak istiyor musunuz üzerinden referandum yapılacaktı. Anayasada kabul edilmesine karşın, şimdiye kadar yasanın uygulanmaması, yasanın bundan sonra uygulanma şansını azaltmakta.
Kürtler hem federal yapının sürmesini, hem de Kürtlerin yoğunlukta yaşadığı bölgelerin Federal Kürdistan bölgesinin denetimine verilmesi amaçlayan bir denge siyaseti yürütmektedir. Bu siyaset şimdiye kadar belli sonuçlar elde etse de, bu yasanın uygulanmasında başarılı olmuş değil. Şimdiye Kadar 140 madde için milyonlarca dolar harcanmasına rağmen halkın durumunda her hangi bir değişim olmadı. Kürtlerin de bu durumu kabul eden bir politika izlemektedir. Bölge devletlerinden Türkiye, İran ve Suudi Arabistan’ın içinde bulunduğu bu karmaşık konu, uluslararası güçlerinde bu devletler üzerinden yürüttüğü politikalar da eklenince ve Kerkük’ün dünya enerji kaynağın yüzde 2’sini karşıladığı düşünüldüğünde ciddi bir çatışma noktası durumunda.
Güney’de dengeler sarsılmış durumdadır
Şia ve Sünniler arasındaki çelişkilerin çatışmalara dönüşme olasılığı artarken, Güney Kürdistan’da her şey güllük gülistanlık değil. KDP ve YNK’nin mutlak egemenliklerinde tutmak istedikleri Kürdistan Bölgesi’nde farklı sesler de duyulmaya başlandı. 3 Aralık 2011’deki olaylar ve Goran Hareketi’nin son bölge seçimlerinden önemli bir oy alması Bölge Kürdistan’daki KDP-YNK ittifakındaki dengeleri sarsmış durumdadır. Goran Hareketinin Süleymaniye ve çevresindeki etkisi, yine İslami partilerin Duhok ve Hewler’deki etkilerinin artması yeni dengelerin oluşacağını göstermektedir.
Zaho’daki olayların normal bir durum olmadığı KDP ve YNK ortak oluşturduğu iktidara karşı kitlesel bir reaksiyon olduğu açık. Fakat bunun İslami partilerin yönlendirmesi, İran ve Türkiye’nin KDP ve YNK dışındaki partiler üzerinden kendi politikalarını devreye sokma çabaları. Mesut Barzani’nin Papa ile görüşmesinde, Bölge Kürdistan’ındaki Hristiyanlarını korumasını istemişti. Zaxo olaylarının temelinde alkolü içki içilen yerler ve bunların büyük çoğunluğunun Hristiyanların yerleri olması, Bölge Kürdistan’ında hem ırksal hem de dinsel bir çatışmanın zemini oluşturulmak istenmişti. KDP bu durumu İslami partilerin etkinliklerini zayıflatmak için kullanmış ve olayların merkezine İslami partileri koymuştur.
İslami partilerin Güney Kürdistan’da etkinlik kazandıklarını artık herkes tarafından kabul görmektedir. Bunda KDP ve YNK’nin geliştirdiği politikaların etkisi büyük. Modernleş adı altında uygulanan politikalar, yolsuzluklar ve gelir paylaşımındaki dengesizlik, Güney Kürdistan halkı İslami partilere sempati duymaya itmekte. Geleneğin temsili olarak kendini gösteren Yekgirtu İslami ve Komela İslami partiler, Batılaşma eksenindeki KDP ve YNK’nin etkinliğini azaltmaktadır. Buna karşın KDP ve YNK’nin elindeki askeri, siyasi ve ekonomik güçle Zaho’da çıkan olayları bastırarak, geçici olarak azalan etkinliğinin üstünü kapatmış durumda. Fakat bunun uzun süremeyeceği ön görülmektedir.
Yolsuzluk ve adaletsizliğe tepkiler artmakta
KDP’nin etkinliğindeki bölgede İslami yükseliş sürerken, YNK’nin etkinliğindeki Süleymaniye bölgesinde ise “Arap Baharı”nın etkisiyle geçen yılki halk hareketinin üzerinden çok zaman geçmiş değil. Halkın yolsuzluk ve adaletsizliğe karşı geliştirdiği protestolara Goran Hareketi’nin sahip çıkması sonucundan 11 kişi yaşamını yitirmiş, 50 yakın kişi de yaralanmıştı. Halk içinde özellikle yolsuzluk ve gelir dağılımındaki adaletsizliğe karşı tepkiler artmakta. Bu protestolar sonucunda Goran Hareketi’nin böyle bir halk hareketine öncülük edecek güçte olmadığı açığa çıktı. Güney Kürdistan’da 1991 yılından bu yana iktidarı paylaşan KDP ve YNK’nin 2003 yıllında Saddam rejiminin yıkılmasından sonra bir değişim ve demokrasi gücü olmadığı halk tarafından daha iyi görüldü.
Irak’taki mezhepsel ve ırklar arasındaki çelişkilerin öyle normal bir şekilde çözülmeyeceği aşikar. Sünnilerin halen Irak’ın genelinde iktidara gelme hayali, Şiaların Irak’ın kuruluşundan bu yana ilk defa iktidara gelmesi ve iktidarı bırakmak istememesi göz önünde bulundurulduğunda, yakın gelecekte bu iki kesimin uzlaşması uzak bir ihtimal. Kürtlerin ellerindeki federasyonu daha fazla genişletme çabası içinde olacakları, yaptıkları petrol anlaşmaları ve Irak merkezi hükümetinden bağımsız olarak geliştirdikleri dış politikayla ortaya koymaktadır.
Gelecek için Irak’ta üç olasılıktan bahsedilebilir.
1- Sünniler, Şia Araplar arasında bir iç savaşın çıkması ve bunun sonucunda Irak’ın üç devletle bölünmesi,
2- Kürtlerin de içinde yer alacağı ve Kerkük ekseninde çatışmaların yayılması veya Kerkük’ün Sünni Araplara verilerek Kürt-Sünni Arap ittifakına gidilmesi,
3- Karşılık çatışmaların yoğunlaştığı Irak’a bölge devletlerinin müdahil olduğu bölgesel bir savaş olasılığı.
Bu her üç olasılıkta da Irak’ın bölünmesinin engellenmeyeceğidir. Bölünmüş bir Irak’ın sınırlarının ise güç dengelerinin belirleyeceği açıktır. Mevcut durumdaki güç paylaşımından rahatsız olan Sünnilerin Kürtlerle ittifaka gitmesi, Haşimi’nin Güney Kürdistan’a sığınmasını da göz bulundurursak gerçekçi bir analiz olacaktır. Bu açıdan Kerkük’ün ne olacağı önemli bir nokta olmaktadır. Geçenlerde taksine bindiğim bir şoför “eğer Kerkük Kürdistan bölgesine dahil olmasa, o zaman bu kadar sene niye savaştık. Zaten Saddam da bu şehirler Kürtlere verilmişti” diyordu. Kürtlerin Kerkük’ten vazgeçmeyecekleri görülmektedir. Ama bu durum Sünnilerle çatışmalı bir süreci başlatabilir.
Irak’ta düğüm nasıl çözülecek?
Maliki ve Şia mezhebinin çoğunluk iktidarının tüm Irak haklarını çıkarları için politikalar geliştirmeyeceği görülmektedir. Son zamanlar Şia ve Sünni Arapların karşılıklı saldırılar, Kerkük’te Kürt yetkililere yönelik patlatılan bombalar ile bu durumun daha geniş bir çatışma sinyali vermektedir.
Diğer taraftan Suriye’deki rejim değişikliğinin Irak’taki gelişmeleri ciddi biçimde etkileyecektir. Suriye rejiminin değişmemesi durumunda Irak’ta Arap Şialarının ve bölgede ise İran eksenin güç kazanacaktır. Bu durumda Türkiye’nin bölgedeki etkisinin azalacağı gibi, ABD’nin Ortadoğu politikaları ciddi bir darbe yiyecektir.
Bölgesel çatışmanın Suriye merkezli olurken, Irak’taki krizin yakın zamanda çözülmemesi durumunda, Kürtlerin bağımsızlıklarını ilan edebilecekleri ciddi biçimde tartışılmaktadır. Hata ilanın bu baharda olacağına dair söylemler dolaşmaya başladı bile. Konuştuğumuz bazı önemli şahsiyetler bu durumu doğrulamaktadır. Bu durumda İran, Türkiye’nin nasıl bir yaklaşım içine girecekleri önemli olacaktır.
Kürtlerin, Şia iktidarının Irak’ta adaletli bir paylaşıma gideceği konusu güvenleri kalmamış durumda. Yine Sünnilerin Haşimi olayından sonra Maliki iktidarıyla yeniden hükümet içinde yer almayacağı görülmektedir. Kürt Cumhurbaşkanı Celal Talabani’nin toplamaya çalıştığı Ulusal Kongre’nin nerede toplanacağı üzerine yapılan açıklamalar girişimi başlatmadan sekteye uğratmış durumda.
Sonuç olarak; Irak’taki siyasi dengelerin kaderi İran-Suriye-Lübanan (Hizbullah)-Irak (Şia Araplar) eksenin kaderiyle iç içe geçmiş durumdadır. Kürtlerin Suriye’deki konumları, Güney Kürdistan’daki Kürtlerin geleceğini belirleyecek gibi görünüyor.
BİTTİ
AZİZ KÖYLÜOĞLU
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder