Son süreçlerde AKP lideri Erdoğan, önüne gelene faşist, terörist,
diktatör vb. yakıştırmalarda bulunmaktadır. O kadar bayağı bir dille bu
kavramlar kullanılıyor ki, bu konuda birkaç söz söylemek yerinde
olacaktır diye düşünüyorum.
AKP Lideri, PKK ‘ye karşı yıllardır
kullanılan “Terörist, eşkıya, uyuşturucu tüccarı, insan
kaçakçısı...’’gibi hakaretleri yeterli bulmamış ve kinini-öfkesini
yeterince dile getirmediğini düşünmüş olacak ki, PKK’nin faşist olduğu
konusunda da söylemler geliştirmeye başladı.
Peki, nedir bu faşizm
ve terörizm? Erdoğan bu üslubu kullanırken ne kadar doğru söylüyor? Ya
da bir Kürdün bu kavramlarla ne kadar ilişkisi olabilir? Bunları ele
almakta ve yanıtlar bulmakta yarar vardır.
Faşizm, kavramsal ve
sistematik uygulama olarak İtalya’ da doğdu. Musolli’nin faşist partisi
İtalyan toplumu ve devletinin tekleştirilmesi-bütünleştirilmesi
üzerinden bir paradigma oluşturmuştu.
Toplumu devletin kendisi olarak
oluşturmaya, toplumla ilgili tüm karar ve uygulamalarda devleti tek söz
sahibi kılmaya çalışıyorlardı. Devletin kutsal, en yüce organ ve karşı
çıkılmaması gereken otorite; toplumu ise bu devlete itaat etmekle
görevli yığınlar olarak gören bu anlayışa faşizm adını verdiler.
Faşizm,
ırkçılık esasları üzerinden Nazi Almanya’sında tanımlandı. Ari ırkının
dünyada bulunan diğer ırklardan daha üstün olduğunu, Ari ırkının bunu
bilerek dünyaya hâkim kılınması gerektiğini, dünyanın geri kalanının ise
bu üstün ırka itaat etmesi gerektiğini savunuyorlardı. Yani
fikirlerinin esası, bir ırkın diğer ırklar üzerindeki üstünlüğüne
dayanıyordu.
Faşizm, İspanya ve Portekiz gibi ülkelerde kısmi bazı değişiklikler olsa bile aynı parametreler üzerinden uygulandı.
Marksizm
literatüründe faşizm, burjuvazinin, kendi egemenliğini zor araçlarına
dayanarak sürdürmesi olarak ifadelendirilmektedir.
Siyasal
literatürde faşizmin tanımı kaba hatlarıyla bu şekildedir. Şimdi buradan
hareketle Erdoğan’ın PKK’yi faşist olmakla suçlamasında ne kadar haklı
olduğuna bakalım. Birincisi; PKK devlet ve toplumun ayrı ayrı oluşumlar
olduğunu, devletin esas olarak toplum üzerinde örgütlenmiş toplum dışı
ve zora dayalı bir örgütlenme olduğunu; devletin asla toplumla bir
olamayacağını, son tahlilde devletin tarihin çöp sepetine atılması
gerektiğini belirtmektedir. Yani PKK’ye göre devlet, kutsal olan değil
aksine insanlığın tüm kutsallarını ortadan kaldırmak üzere örgütlenmiş
bir tekeldir. Dolayısıyla Erdoğan’ın bu anlamda PKK’yi faşistlikle
suçlamasının haklı bir gerekçesi yoktur.
İkincisi;
PKK dünyada bulunan bütün insanların eşit olduğunu, dünyada bulunan
bütün insan oluşumlarının eşit düzeyde değerli olduklarını, her birinin
korunup geliştirilmesi gerektiğini; hiçbir ırk, ulus vb. oluşumun
diğerlerinden daha değerli olmadıklarını savunmaktadır. PKK, kırk yıllık
mücadelesinde hiçbir yazılı ve görsel yayınında, hiçbir parti
değerlendirmesinde “Kürtler, diğer halklardan daha üstündür ve daha
fazla hakka sahip olmalıdır,’’ dememiştir. Bütün insanlar aynı biyolojik
kökenden gelmektedirler ve tarihin belli bir aşamasında kendilerini
ulus olarak, dünyanın değişik bölgelerinde örgütlemişlerdir. Durum
kısaca budur.
Erdoğan PKK’ye bu anlamda da faşist diyemez. Ancak
Erdoğan’ın başında bulunduğu Türk devleti, kurulduğu günden bu yana
Türkleri, Anadolu’da yaşayan diğer halklardan daha üstün görmektedir.
Türklere her türlü eğitim, dil, örgütlenme hakkı tanınırken diğer
halklara bu haklar verilmemektedir. Bu hak gaspını da ordu, polis, yargı
gibi organlarla sürdürmektedir. Dolayısıyla, Türk ırkını diğer
ırklardan daha üstün görme anlamında da Erdoğan’a faşisttir diyebiliriz.
Üçüncüsü;
‘Terör’ kavramının içeriğine ilişkindir. Fransız devriminden sonra
iktidara gelen jakobenler, kendi muhaliflerini tasfiye etmek için
giyotinle insanlarını kafasını kesme dâhil; sürgün etme, tutuklama,
sindirme gibi yöntemleri devreye koydular. Jakobenlerin, muhalefeti
sindirme, ezme politikalarına ve bu döneme Fransa tarihinde ‘TEROR’
dönemi denildi. Terör kavramının kökeni budur.
PKK, kendi
muhaliflerini ortadan kaldırmaya çalışan bir devlet iktidarı değildir.
PKK, kendi halkının varoluşuna yönelik olarak geliştirilen imha
saldırılarına karşı direnen bir halk hareketidir. Ve PKK, şiddet
olgusunun, varlığını koruma ve özgürlüğünü sağlama şartları dışında
kullanılmasının çılgınlık olduğunu belirtmekte ve karşı çıkmaktadır.
Türk-
AKP devleti, son yıllarda binlerce Kürt yurtseveri ve siyasal
çalışanını zindana attı. Bütün Kürt kurumlarına yönelik saldırılar
geliştirerek legal siyaset zeminini ortadan kaldırmaya çalıştı. Bütün
uluslararası güçlerin teknik, askeri ve diplomatik desteklerini alarak
Kürt gerillasına karşı imha operasyonları düzenledi. Reber APO’ya karşı
çılgınca bir tecrit politikası uyguladı. Bütün bu politikalardaki amaç;
Kürt’lerin örgütlü muhalefetini bitirmektir. Katliam, tutuklama, tecrit,
psikolojik savaş gibi unsurların tümü bu amaca yöneliktir.
Bu
verilerden hareketle, Erdoğan’ın, Kürtlere ‘terörist’ demesinin herhangi
bir haklı gerekçesi yoktur. Ama Kürtlerin, Erdoğan’a ve onun devletine
terörist deme hakkı vardır. Bazıları, şiddet kullanımının terörizm
olduğunu belirtiyorlar. Bu parametreden hareket edersek esas teröristler
bizzat devletlerin kendileri olmaktadır. Devletlerin yasal güç
kullanıcıları olduğunu iddia edenlere ise şunu söylemek gerekiyor: size
bu yetkiyi tanrı mı verdi? Bu yetkiyi kimden aldınız? Birileri bir araya
geldi ve bu kuralları koydular. Dolayısıyla terörist yakıştırması için
bu gerekçe de yeterli değildir.
Sonuç olarak; Erdoğan çevresindeki tüm güçlere düşmanca ve tüm kinini kusarak yakıştırmalarda bulunurken, aslında aynada görünen çirkin yüzünü tanımlamaktadır. Bundan sonraki süreçte Erdoğan, birilerine PKK’ye yönelik kavramlar kullandığında o kavramları Erdoğan’a uyarlayarak anlamakta fayda vardır.
Seyit Rıza
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder