3 Şubat 2012 Cuma

Deprem Günlüğü (Fotoğraflarla Van Depremi)



Adına afet denilir ya, kimileri bunu kabul eder, kimileri Allah’ın işidir der, kimileri de isyana durur ve direnir. Enkaz bilançosunda ise acı, öfke, çaresizlik, beklenti, umut ve karmaşa gibi farklı duygular ortaya çıkar.

Naylonların bir araya getirilmesiyle oluşturulmuş adına çadır denilen yerin kapısında oturan hasta çocuklar, yaşlılar…Ve gözlerinin derinliklerindeki beklentiler… Harabeye dönmüş binalar, yerlerde kaldırılmamış enkazlar görüyoruz biraz ilerde. Her an enkazın altından bir insan canlı çıkacak umuduyla gözlerimiz enkaza takılıyor.Bu görüntüleri arkamızda bırakıp Van merkezden ayrılıp köylere doğru yol almaya başlıyoruz.Sonunda ulaştık o viraneye. Köy alt üst biçimde. Evler, ahırlar, nerdeyse her adım yerle bir olmuş. Beklenti içerisindeki acılı anneler, kardeşler, babalar ve çocuklar.Yani herkes… Bizleri deprem tespit ekibi sanıyorlar. Herkes derdini anlatmak için yarış halindeydi. Hava soğuk, çocuklar ve yaşlılar tir tir titriyor. Ve sonrasında ‘basında mısınız abi’ diye ekliyorlar.Birçok kişi gelen erzakın muhtar tarafından stokladığını ve muhtarın bunları dağıtmadığını söylüyor. Kendini BDP li olarak , kardeşini de iktidar yanlısı olarak tanıtn muhtarın kardeşi’hangi insan evladı bunu yapar,hiç mi vicdanı yok ‘diye sitemlerini dillendiriyor. Muhtarı bulup konuyu muhtarla konuşuyoruz,söylenenleri inkâr ediyor,’yok böyle bir şey, yardımlar gelmiyor köyümüze "diyor ve bizler de oradan uzaklaşıyoruz. Tarif edilen yere yardım kamyonu yaklaşmış ve stoklama yapılıyor. Gördüğümüz fotoğraf muhtarı yalanlıyor. BDP’li olan kardeşi haklı çıkarıyor. 

Birçok Köy, kasaba, belde ve ilçede dolaştık. Her saat başı artçı depremlerle sallandık durduk. Herkes bulunduğu yerden uzaklaşıyordu. Hatta çadırlar da olanlar bile. Deprem hem fiziksel olarak hem de psikolojik olarak insanları sarsmaya devam ediyordu.

Herkes uykusuz ve yorgun.. insanlar dışarıda.. kimileri taşla örülmüş ahırlarda, kimileri kendi imkânlarıyla yaptığı naylon çadırlarda kalıyor.Vebilirizki herkes soğuğa dayanamaz ama içimiz acısa da elimizden çok şey gelmiyor maalesef.

Kamyonlar ve tırlar yanaşıyor, birçok tır ve kamyon organizasyon yetersizliğinden dolayı tabiri caizse talan ediliyor. Bazı kamyonlar, valinin talimatıyla Van sınırına girmeden el konulup stoklanıyor.bir tarafta Bir an önce gıda ve çadırların dağıtılması konusunda ısrar eden depremzedeler varken bir tarafta gelen malların stoklanması da garip bir olay. Görüştüğümüz yetkililer,malları depolardan dağıtacaklarını belirtiyorlar. Yaklaşık 10 gün geçmesine rağmen gıda ve çadır ulaşamayan depremzedelerin sayısı oldukça fazla. 

Kardeşlerini, eşlerini, akrabalarını kaybedenlere durumlarını sorduğumuzda, sitemden başka bir şey duyamuyoruz. Soğuk hava yaşadıkları acıyı yüreklerine gömmelerine sebep oluyor. Organizasyondaki eksikler, acılarına bir de çaresizlik eklemiş durumda… 

Kuşkusuz depremden herkes etkilendi ama en çok köylüler etkilendi. En sessiz kalan yine onlardı. Ulaşılmayan da onlardı. Seslerini duyurmayanlar da onlardı. Bazı köyler oldukça uzaktı. Köy yolunda gelecek bir arabayı ya da kamyonu bekliyorlardı. Ne elektrikleri vardı ne de telefonları çalışıyordu. Çünkü bataryalarını şarj edebilecek elektrikleri de yoktu. 

Gelen yabancıların karşısına çıkıp ağlayan kadınlar ve yaşlılar. Acılarıyla bütünleşmenin en derin anı gibi… Sanırım çaresizliği o zaman hissediyor insan... 

Durumunuz nasıl diye söze başladığımızda hepsi dertli, hepsinin söyleyeceği çok şeyi var. Herkes bir an önce kendi derdini anlatamaya çalışıyor. Kimileri evini gösteriyor, kimileri gıda, çadır ve battaniye istiyor ve ekliyorlar hiç kimse buraya uğramadı. İlk defa siz geliyorsunuz diyorlar. Talep listesi de uzayıp gidiyor. Çünkü her şeye ihtiyaçları vardı… 

Söylenenlerin karşısında durup muhasebe yapma zorunluluğu hissediyorsunuz. Bu söylenenlerin üstüne bürokratik mekanizmayı sorgulamaya başlıyoruz Ve İnsanlığın merkeze alınması gerekir diyoruz ama uygulamalara bakınca maalesef siyasetin birçok şeyden önce geldiğini görüyoırsunuz.
Bu insanlık trajedisi karşısında, acı iliklere kadar işliyor. Birde devlet erkinin yandaşlığına sitem ediliyor. Televizyonların ekranlarına yapışanların, organizasyonda hiç bir sorun olmadığını ve devlet erkinin olaya el koyduğunu söylemesine rağmen, depremzedelerin söyledikleri karşısında devlet erkinin nasılda "yalan" söylediğini görüyoruz. 

Birçok evde yas var. Bu kadar acıyı nasıl kaldırıyor bu insanlar. Direngenler... Cenazeler, evsizler, taziyeler, yiyecek-giyecek bulamayanlar ve daha çok şey. Duygularına yüklenen o büyük sorumluluklar... Yaşamlarına tahakküm etmeye çalışsa da, büyük bir irade ile bunlarla mücadele etmeyi göze aldıklarını görüyoruz. Bir yandan ölümler,bir yandan çaresizlikler,soğuk,kış ve sıcak bir çorba hasreti…

Acının her tür rengini tatmış olan bu insanların arasında biz de acının ve ölümün soğukluğunu iliklerimize kadar hissediyoruz.Ölümün nerden ve nasıl gelirse gelsin acı olduğunu bir kez daha kendi gözlerimizle gördük…

İHSAN KAÇAR

İhsan Kaçar'ın diger fotoğrafları için aşağıdaki linki tıklayın

Hiç yorum yok: