Programcının sıkıştırması ile Kürt konusunda iki kelime söyleyip geçiyor. Bol bol “Hukuk reformu”ndan söz ediyor. Bu biçimde sözde açılımın devam ettiği topluma yedirilmek isteniyor.
Koordinatör bakan ziyadesiyle sıkıntılı görünüyor. Yüz hatlarını muğlâklaştıran siyah camlı gözlüğünü ikide bir geri itiyor. Söylediği kelimelerin bir bölümü hiç anlaşılmıyor. Cümlelerin yarısını yuta yuta konuşuyor Beşir Atalay. Belliki söyledikleri fazla anlaşılmasın istiyor.
İkide bir “Ben içişleri bakanı iken” diyerek başlıyor konuşmasına. İçişleri bakanlığından alınmasını pek hazmedememiş görünüyor Beşir Atalay. Yaklaşık on ay geçmiş olmasına rağmen yeni görevine pek ısınamamış gibi. Belki de şimdiki içişleri bakanını beğenmiyordur. İçişleri bakanlığı özleminden sonra en çok “Terör olmasa” kavramını dillendiriyor Beşir Atalay. Belli ki bahar geldikçe Beşir Atalay’ı terör sıkıntısı basıyor. Belki de gece rüyalarında terör kâbusu görüyordur.
Öyle anlaşılıyor ki, “Anti terör bakan” olmak zor bir iş. Belli ki Beşir Atalay baharın ve yazın gelmesini hiç istemiyor. AKP’lilerin bu temelde dua ettiklerini söyleyenler bile var. Belkide duaları kabul olduğu içindir ki, zaten kış bitip bahar geleceğe de pek benzemiyor. Maaşallah gökten yere kardan başka bir şey düşmüyor.
“Mesele sadece terör meselesi de değil, çok karmaşık bir olayla karşı karşıyayız” diyor Koordinatör Bakan. Belliki Kürt sorunu Beşir Atalay’ı ziyadesiyle yormuş. Elbette çözüm bu kadar dayatmışken Kürt sorununu on yıl idare etmek öyle kolay bir iş değil. İnsandan ciddi marifet göstermesini ister.
Yeni açılım olarak, “Terörü desteklemeyen düşünce ve ifade alanının genişletileceği”ni belirtiyor Beşir Atalay. Tabi bunun AKP’ye de uygulanıp uygulanmayacağı bilinmiyor. AKP’nin devlet terörünü destekleyen düşünce ve siyasetinin engellenip engellenmeyeceği pek belli olmuyor.
En sonunda dil ucuyla da olsa “Terör olmasa bazı yeni şeyler olabilir” diyor Koordinatör Bakan. Fakat nelerin olabileceğini açıkça söylemiyor. Her zaman yaptığı gibi yine muğlak bırakıyor. Beşir Atalay’ı dikkatle izlediğinde insan, karşısında müthiş bir psikolojik savaş uzmanının var olduğunu hemen anlıyor.
Beşir Atalay’ın yeni açılım mesajları “Terör olmasa” ile yüklü. Her ne kadar “Askeri hazırlıklarımız tamam” diyerek aba altından sopa gösterme taktiğini de izlese de, bir bütün olarak Beşir Atalay’ın mesajları ilgili çevrelere “Terör olmasın” çağrısı niteliğinde.
Bu konuda Beşir Atalay’ın bazı hesap ve beklentisinin olduğu da anlaşılıyor. Pek açık ifade etmese de, Hewlêr yönetimini kastederek “Bakalım ne yapacaklar” diyor. Bu temelde AKP hükümeti ile Barzani yönetiminin bazı anlaşmalar yaptığı ortaya çıkıyor.
Bütün bunlar son zamanlarda Hewlêr’den yükselen “Ulusal birlik ve ulusal konferans” mesajlarının arka planını biraz daha aydınlatıyor. Talabani ve Barzani’nin neden sıkça “Silahlı mücadele devri bitti” biçiminde açıklama yaptıklarını daha iyi anlaşılır kılıyor.
Her ne kadar KDP ile bazı mutabakatlara varmış olsalar da, bu durumun AKP’yi tam rahatlatmamış olduğu açığa çıkıyor. “Ya KDP başaramazsa” kaygısının yaşandığı anlaşılıyor. İnsan bunu Beşir Atalay’ın sıkıntılı tavır ve davranışlarından, yine muğlak sözlerinden rahatlıkla çıkarıyor.
Bu tutumun sadece Beşir Atalay’a değil, tüm AKP’ye ait olduğu günlük gelişmelerden görülüyor. Beşir Atalay gibi, devletin diğer ilgili tüm kişi ve kurumları da her fırsatta “Teröre karşı savaş“tan söz ediyor. Sadece söz etmekle de kalmıyor, AKP hükümeti en büyük yatırımı savaş üzerine yapıyor. KDP tarafından kendilerine verilen söze pek güvenmedikleri anlaşılıyor.
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın hasta yatağından kalktıktan sonra ve sıkıntı içinde yeniden Tahran yolunu tutmuş olmasını bu çerçevede değerlendirmek lazım. “Yaz geliyor, aceba PKK saldırılarını İran üzerinden biraz azaltamam mı” arayışı oluyor bu. “Denize düşenin yılana sarılması“ gibi, Kürt devrimi denizinde Tayyip Erdoğan da bölgesel rakibi İran’a sarılmaya çalışıyor. Ne bilelim, belki de iç ve Suriye işlerinde arası biraz açılmış olan Obama yönetimine İran ilişkisi üzerinden mesaj vermek istiyor. Ancak AKP’nin İran üzerinde aradığını aynı oranda bulması bu kez çok zor görünüyor. Çünkü, ABD yönetimi yapılanın bir blöf olduğunu çok iyi biliyor. Dolayısıyla ABD’yi etkilemesi zordur. İran’a gelince, “Füze kalkanı projesi” oldukça ve Suriye üzerindeki mevcut çatışma sürdükçe AKP’nin İran yönetimini eskisi gibi etkilemesi de zordur. “PKK ortak tehlike” söylemi eskisi gibi İran’ı AKP ile ittifaka götürmeye artık yetmemektedir.
Geçen yılki gibi PKK’ye karşı ABD desteğini almaya Suriye üzerindeki çatışma da yetmemektedir. Tersine Suriye üzerindeki çatışma mevcut AKP politikalarını ciddi biçimde tehdit etmektedir. Çünkü Suriye Libya değildir. Dolayısıyla Suriye’deki çatışmada Libya’daki savaş değildir.
Yaşanan petrol kavgasına rağmen, Libya savaşının bölgesel ve küresel boyutları yine de zayıftı. Oysa Suriye’de neredeyse yerel güç yok. Mücadele eden güçlerin hepsi de ya küresel, ya da bölgesel boyutlu. Bu nedenle Suriye savaşı çok karmaşık ve çok zor.
Küresel güçlerin hepsi (ABD, İngiltere, Fransa, Almanya, Rusya, Çin) bu çatışmanın aktif olarak içinde. Çatışma sadece batı ve doğu güçleri ayrımıyla sınırlı da değil, batı güçlerinin (ABD, İngiltere, Fransa, Almanya vb.) kendi aralarında da ciddi bir mücadele var.
Bölgesel güçlerin hepsi de kozlarını neredeyse Suriye üzerinde paylaşıyorlar. Türkiye ile birlikte İran, Arap Birliği ve İsrail açık bir bölgesel etkinlik kavgası yürütüyorlar.
Suriye içi denen güçlerin hepsi de ya bu bölgesel aktörlerin bir parçası, ya da kendisi bir bölgesel sorun veya güç. İktidardaki Baas Arap milliyetçiliğinin, iktidar adayı Ahvanî Müslimîn ise radikal İslamın bir uzantısı niteliğinde. Suriye Kürtleri bölgedeki Kürt yapılanmasının bir parçası durumunda. Dürziler Lübnan’daki parçalarıyla birlikte bir bölgesel sorun oluşturuyorlar. Ermeniler ve Süryaniler ise zaten dünyaya dağılmış durumdalar.
Böyle kapsamlı bir çelişki ve çatışma ortamında AKP’nin geleneksel “Ver gülüm, al gülüm” politikasının fazla bir sonuç vermeyeceği ortadadır. Bu politika Libya savaşında belli bir sonuç vermiş, “Kaddafi rejimi-PKK” pazarlığı ABD desteğini güçlü bir biçimde elde etmeye yetmiştir. Fakat aynı sonucu Suriye savaşında AKP’nin elde etmesi zordur.
Çünkü, Kürtler Suriye’nin bir iç gücü ve sorunu konumundadır. AKP’ye karşı Kürtler dışında İsrail, Arap Birliği, hatta İran bile vardır. ABD yönetiminin tüm bunları dikkate alarak politika geliştireceği açıktır. Bu da ABD’nin atına binmiş olan AKP’yi çok ciddi biçimde daraltacak ve zorlayacaktır.
Suriye’deki çelişki ve çatışmalar derinleştikçe ve bahar geldikçe AKP’nin işte bu zorlanma durumu artmaktadır. Beşir Atalay’ın Kanal 24 ekranındaki sıkıntılı duruşu işte bu zorlanmayı yansıtmaktadır.
AKP için elde kalan tek çare, herhalde “Bahar gelmesin duasına çıkmak” olmaktadır. AKP gece-gündüz bu duayı ederken, Kürtler ve demokratik güçler de özgürlüğün müjdecisi olan Newroz Bayramını kutlamaktadır. Bu Newroz her zamankinden daha çok özgürlüğün müjdecisi konumundadır. O nedenle de Newroz hoş geldi ve de kutlu olsun!..
*Kaynak: Özgür Politika
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder