20 Mart 2012 Salı

Newroza Me Pîroz Be!

Ben bu yazıyı yazarken Amed’de onbinler Newroz alanına polis barikatına rağmen girmişti ve yüzbinlere ulaşmıştı. Bildiğiniz gibi sömürge valileri Newroz’un hangi tarihte kutlanması gerektiğini, tanrı emri gibi buyurmuşlardı. Beklenen de Kürtlerin bu buyruğa uymaları ve gereklerini yerine getirmeleriydi.

Newroz denince bende bıraktığı izlenim, artık  insan kanının dökülmediği, ya da tanrılara insan kanının sunulmadığı, bütün kötülüklerin son bulduğu baharla birlikte gelen güzel bir gün. Eğlenerek kutlanması gereken. Coşku ile kutlanması gereken bir gün. Zaten mitolojisi de böyle.

Kürtlerde mitolojisine uygun biçimde her yıl Newroz’u bayram olarak kutlarlar. Bütün acılara rağmen. Hala kan, gözyaşı ve acının bütün yoğunluğu ile devam etmesine rağmen, yılda bir gün acılarını bir kenara bırakarak, umud ile, coşku ile Newroz alanlarına giderler.

Ancak günümüzün Dehakları Kürtlere yılda bir günü bile çok görürler. İstisnalar hariç hemen hemen her Newroz’da yeni Dehaklar’a Kürt gençleri ve çocuklarının kanı sunulur. İşte bu nedenden dolayı her yıl Newroz’a büyük kaygılar ile gireriz. En mutlu olmamız gereken günde, gözyaşı, acı ile kederi de yaşarız.

Mutluluk ve keder, acı ile tatlı, bayram ile yas’ın aynı anda yaşanmasının verdiği duygulanım durumunu tarif etmek oldukça zordur. Ancak yaşayan bilir… Hani derlerya insanın çıldırdığı, cinnet geçirdiği an. İşte öyle bir şey. İki uç duygunun çok yoğun yaşandığı an. İnsanların yaşamlarında çok ender görülen bir durum. Oysa biz Kürtler’de neredeyse bu ruh hali olağanlaşmış, rutin bir hal almış.
Cinnet geçiren insanların neler yaptığını bilirsiniz. Hergün, tarihlerinde sürekli yeni Dehaklar altında yaşayan Kürtler’in aslında kitlesel olarak cinnet geçirmesi gerekir. Ancak Kürtler cinnet geçirmiyor. Bilimin bile izah etmekte zorlanacağı bir durum. Kürtleri yönetiğini sanan Dehaklar da şaşkınlar. Bu durumu, bazı psikyatrik tanımlamalar ile açıklamak ve teşhis koymak mümkün. Kitlesel olarak passif-agressief bir durum yaşıyoruz denebilir. Ya da kitlesel bir mazoişm hali. Ya da  bilinçaltına yerleşmiş, olağanlaşmış dürtülerin yarattığı, tekrarlanması gereken duygulanım durumu isteği. 

Kısacası bu dayanılması zor durumu şiddetle yaşama isteği… bütün bunlar kitlesel olarak cinnet geçirmememizi sağlayan birer patalojik savunma biçimleri. Ancak patalojik olsalar bile bizi koruyan, kitlesel cinneti engelleyen savunma mekanizmaları...

Kitlesel cinnet geçirmesi gereken Kürtler değil ama Kürtleri yönetenler cinnet geçiriyor denebilir…
Yeni Dehaklar’ın ömrünün kısa olması, kurtuluş ve özgürlük bayaramı Newroz’un hepimize özgürlük ve mutluluk getirmesi dileği ve umudu ile…

Newroz Pîroz be!

DR.IŞIK İŞCANLI
isikiscanli@hotmail.com

Hiç yorum yok: