24 Nisan 2012 Salı

Erdoğan Batılıların Desteği Olmaksızın Suriye’de Hiçbir Şey Yapamaz

Gilbert ACHCAR / Röportaj: Aykut KILIÇ Çeviri: Öznur KARAKAŞ
Suriye Ulusal Konseyi’nin siyasi karakterine dair birbiriyle çelişen görüşlerle başlayalım. SNC’nin (Suriye Ulusal Konseyi) bileşimi hakkında ne düşünüyorsunuz?

- Suriye Ulusal Konseyi Müslüman Kardeşler’den solda yer alan kişilere, bilhassa da Halkın Demokrat Partisi’ne; Batılı hükümetler ve özellikle de Fransa ve ABD’yle bağlantılı kişilere kadar farklı arkaplanlardan insanlardan mürekkep heterojen bir oluşumdur. Bu oluşum esas itibariyle heterojendir; bunu örneğin Burhan Ghalioun’un yerine atanacak kişi üzerinde hemfikir olamayışlarından veya muhalefetin başka bir fraksiyonuyla Kahire Anlaşması’nı imzaladıktan hemen sonra Burhan Ghalioun’un bizzat tekzip edilmesinden anlamak mümkündür. SNC Suriye’deki duruma müdahale eden pek çok devletin baskısıyla bir arada duruyor. Bu devletler zaten SNC’de yer almakta olanların dışında diğer grupları da dahil edecek şekilde daha kapsamlı bir koalisyon için zorluyorlar. Bunlar muhalefetin bir şekilde birleşmesini amaçlıyorlar; bu durum aslında SNC’yi şu anda olduğu halden bile daha heterojen bir yapıya dönüştürecektir. Bunu ifade ettikten sonra, SNC’nin bazı çevreler tarafından ifade edildiği gibi homojen bir sağ görüşlü kuvvet olmadığını söylemek gerekmektedir. Konsey’de sağ görüşlü olarak sınıflandırılamayan son derece ilerici insanlar da bulunmaktadır.


Son zamanlarda Türkiye Adalet ve Kalkınma Partisi’ni (AKP) destekleyen gazetelerde bile SNC’nin içinde derinleşen ayrışmalara dair haberler yayınlandı. Bu gazeteler İstanbul’da düzenlenen “Suriye’nin Dostları” toplantısında Müslüman Kardeşler’e karşı muhalefetin artmasından bahsettiler.


- Aslında bu toplantı, Türkiye hükümeti de dahil olmak üzere dış güçlerin muhalefet saflarında birliği sağlamak üzere

Türkiye Suriye’de bir çıkmazla karşı karşıya. Türkiye hükümeti ABD ve diğer Batılı ülkelerin açık desteği olmaksızın hiçbir şey yapmaz
baskı uygulama aracı olarak kullanılmaktadır. Müslüman Kardeşler’i aforoz etmek için yanıp tutuştuklarını sanmıyorum. Ortada böyle bir şey yok. Türk hükümeti neden Müslüman Kardeşler’le düşman olsun ki? Bu iki güç uzun zamandır işbirliği içerisinde. İşin özü, sözde Suriye’nin Suriye muhalafetinde ayrışma imgesinden hoşnut değil. Bu durum Libya’daki duruma tezat oluşturuyor. Libya’da Ulusal Geçiş Konseyi muhalefeti rakipsiz, tek başına temsil ederken, Suriye muhalefeti çok çeşitli gruplar arasında ortaya çıkan ayrışmalarla tam bir kakofoni halinde. Elbette bu durum Suriye rejiminin işine geliyor ve muhalefeti güçten düşürüyor. İşte muhalefeti birleştirmeye ve Batılı ülkelerin yüreğini ferahlatacak genel bir muhalefet imgesi oluşturmaya çalışan Türkiye, Batılı güçler ve Körfez Arap rejimlerinin başa çıkmaya çalıştığı şey bu. Aslında Batılı ülkelerin Suriye’deki durum karşısında gösterdikleri şüpheciliğin ve isteksizliğin en önemli nedenlerinden biri de Esad’ın düşüşünün Batı çıkarları ve İsrail açısından daha kötü sonuçlara yol açma korkusudur.
Yabancı bir müdahale ihtimali var mı? Türkiye hükümetinin Suriye’deki duruma karşı takındığı tavrı nasıl değerlendiriyorsunuz?


- “Müdahale” çok genel bir terim; zaten pek çok biçimde süregelen müdahaleler mevcut. Doğrudan askeri müdahaleden bahsediyorsanız bunun şu anda çok uzak bir ihtimal olduğunu söyleyebilirim. Kimsenin Suriye topraklarına kuvvetlerini göndermek gibi bir tahayyülü olmadığı aşikar; ayrıca Libya vakasında olduğu gibi Suriye muhalefetinin de bu yönde bir talebi yok. Dahası Batılı güçler Suriye’de Libya türü bir hava operasyonunun yalnızca maddi olarak değil aynı zamanda insani kayıplar açısından da son derece masraflı olacağının farkında.

Suriye, İran ve Lübnan’da Hizbullah’ın müttefiki olduğundan ve Rusya tarafında desteklendiğinden böylesi bir operasyon bölgesel düzeyde çok tehlikeli bir duruma yol açacaktır. Ayrıca Suriye’nin Libya’dan çok daha güçlü hava kuvvetleri ve askeri gücü bulunuyor; nüfus yoğunluğu çok daha fazla. Bütün bunlar göz önünde bulundurulduğunda, Batı’nın ülkeye doğrudan müdahale etme ihtimali olduğunu düşünmüyorum. Muhalefete destek olmak üzere en uygulanabilir askeri müdahale silah teslimatı şeklinde gerçekleşebilir ki Rusya ve İran rejimi desteklemek üzere silah teslimatı yaparak zaten mühim bir askeri müdahalede bulunuyor. Ancak Suriye muhalefetine silah yardımında bulunmak yalnızca Türkiye üzerinden gerçekleştirilebilir: Ürdün kendi monarşisi bunun için çok kırılgan olduğundan asla böylesi bir riski göze alamaz; Irak söz konusu bile olamaz çünkü Irak hükümeti Suriye rejimine ve İran’a daha yakın; Lübnan da Hizbullah yüzünden Suriye muhalefetine resmi silah teslim kanalı olarak düşünülemez bile. Bu yüzden böylesi bir kanal işlevi görmeyi göze alabilecek kadar güçlü olan tek bir ülke kalıyor geriye: Türkiye. Ancak Türkiye hükümeti şimdilik bunu reddediyor. İşte bu yüzden Suriye muhalefeti bilhassa da Özgür Suriye Ordusu rejimin uyguladığı askeri saldırılara karşı direnmekte güçlük çekiyor. Rejime karşı gereken ölçüde direnmek için yeterli ve uygun silahları yok. Türkiye Suriye’de bir çıkmazla karşı karşıya. Başlarda Türkiye hükümeti arabulucu rol oynamaya ve uzlaşmaya dayalı bir çözüm elde etmeye çalıştı, ancak Suriye rejimi bunu kulak arkası etti. Erdoğan bunun üzerine kızarak Suriye rejimine karşı açıktan muhalefet etmeye başladı. Türkiye hükümeti ABD ve diğer Batılı ülkelerin açık desteği olmaksızın hiçbir şey yapmaz. Türkiye’nin silah teslimatına giden yolu açmamasının nedenlerinden biri de bu; Obama yönetimi buna kesinlikle karşı çıkıyor. Her şeyden önce Washington Suriye’yi -Libya gibi- devletin yerini bağımsız silahlı kuvvetlere bıraktığı kaotik bir ülkeye dönüştürecek şekilde rejimin çökmesinden korkuyor. El Kaide’nin bölgede mevcut ve son derece aktif olduğu göz önünde bulundurulduğunda, Suriye’nin Iraklaşmasından, Irak’ın ABD işgali sonrası aldığı hali almasından korkuyorlar. İsrail de son derece endişeli; işte bu yüzden bu güçler Suriye’de olup bitenlere karşı çok da hevesli değiller ve Suriye muhalefetine pek de sempati beslemiyorlar.

Kofi Annan’ın Şam ziyaretinden sonra Suriye’deki durumu nasıl değerlendiriyorsunuz? Esad rejiminin hâlâ iktidarda kalabileceğine inanıyor musunuz?


- Uzun vadede bu rejimin ayakta kalabileceğine inanmıyorum, ama kimse ne kadar süre direnebileceğini bilemez. Esad arkasına Rusya’yı ve İran’ı alarak bu acımasız operasyonları sürdürebileceğini; bir yandan da muhalefete destek olmak üzere gerçekleşebilecek askeri mühadaleyi savuşturabileceğini düşünüyor. Muhtemelen ayaklanmayı bastırdıktan sonra muhalefetin belli üyelerini devşirip teatral bir iyi niyet gösterisi yapmayı planlıyor. Ancak bunu kendisinin güçlü olduğu bir konumdayken yapmalı; aksi takdirde bu kendisine dayatılmış bir taviz olarak görülür. İşte bu yüzden şu anda bu kadar saldırganlar. Şu ana kadar bu yöntem gayet başarılı oldu çünkü karşı taraf buna karşı direnecek araçlara sahip değil. Öte yandan popüler muhalefeti oluşturan Suriye halkının bu kadar bedel ödedikten sonra rejimden kurtuluş sunmayan herhangi bir sonucu kabul edeceğini düşünmek mümkün değil. Bu yüzden şimdi gördüğümüz manzarada rejim şu ya da bu şehri işgal ediyor; daha sonra başka şehirlere yöneliyor; ancak geri çekildiği anda muhalif hareket terkettikleri şehirlerde yeniden bitiveriyor. Şimdiye kadar gerçekleştirdiklerinden üç-dört kat daha fazla adam öldürmedikleri; çok muazzam bir katliam gerçekleştirmedikleri müddetçe bu kitlesel hareketin bir şekilde söndürülebileceğini sanmıyorum.


Türkiye’de -sosyalist solun pek çok temel kesimleri de dahil olmak üzere- Suriye içerisindeki muhalefetin siyasi bileşenlerine dair muazzam bir kafa karışıklığı hüküm sürüyor. Bu ülkedeki Suriye muhalefetini nasıl tanımlarsınız?


- Elbette ülke içerisinde Suriye muhalefeti Yerel Koordinasyon Komiteleri’yle (LCC) başlıyor. Ayaklanmanın otantik temsilcileri konumundalar çünkü isyanın ilk örgütleyicileri onlar. Bölgenin tamamında Arap ayaklanmasını yürüten benzer ağlar mevcut. Bunlar genellikle internet üzerinden hareketi koordine eden çoğu genç insanlardan ibaret. Ancak daha ileri aşamada sürgünde veya ülke içerisinde Suriye Ulusal Konseyi gibi siyasi muhalefet koalisyonları oluşturuldu. Şu anda ülke içerisindeki hareketlerin çoğu SNC’yi temsilci olarak kabul etti çünkü yurtdışında kendileri adına konuşacak birini arıyorlardı. LCC siyasi bir önderlik değildir. Kısa veya orta vadede rejimin çökmesi halinde kimse Suriye’de hangi güçlerin siyasi olarak hakim olacağını söyleyemez. Bu durumu bugünden değerlendirmek oldukça zor çünkü birkaç onyıldır bu ülkede serbest seçimler yapılmıyor. Bu yüzden kimin hangi temellerle temsilci olabileceğini bilmek güç. Ancak örgütlü siyasi kuvvetlerin Suriye ayaklanmasına katılan kitleler içinde ancak küçük bir azınlık olduğu son derece aşikar.


YARIN: Suriye Kürdistan’ı mevcut gelişmelerden faydalanıyor

Hiç yorum yok: