24 Nisan 2012 Salı

‘Oslo Görüşmeleri’ ve PKK’yi Yanlış Okuma

Cahit Mervan

 
Federal Kürdistan bölge başkanı Mesut Barzani’nin Türkiye ziyareti ve Türk başbakanı Tayyip Erdoğan’ın ‘PKK silah bırakırsa, operasyonlar durur‘ açıklaması etrafında süren tartışmalara geçtiğimiz günlerde CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu da katıldı. Bir kez daha Kılıçdaroğlu ‘PKK ile hükümet arasında Oslo görüşmeleri devam ediyor’ dedi.

Şu ana kadar hükümet kanadından ‘ana muhalefet partisi’ liderinin ileri sürdüğü iddiaya karşı bir yalanlama gelmedi. Ya hükümet bu açıklamayı ciddiye almadı, ya da kendisi için böyle bilinmesinin daha yararlı olacağını düşündü ve görmezlikten gelmeyi tercih etti. Her halükarda Kılıçdaroğlu, niyetinden bağımsız olarak ortaya ciddi bir iddia attı.

PKK, ‘Oslo sürecinin’ devam ettiğine ilişkin ileri sürülen bütün iddiaları ve spekülasyonları ret ediyor. Geçtiğimiz yılın Temmuz ayının ikinci haftasından bu yana insafsızca ‘masayı deviren’, süreci kesen’, ‘savaşı kızıştıran’, ‘çözüm istemeyen’ taraf olarak suçlanmasına rağmen bu konuya ilişkin yaptığı açıklamalarda azami dikkat gösteriyor. Kılıçdaroğlu’nun iddialarını Kürt tarafı adına KCK yürütme konseyi üyesi Zübeyir Aydar yanıtladı. Ve görüşmelerin olmadığını kesin bir dille ifade etti.

ERDOĞAN NEDEN SESSİZ?

PKK’ye yakın çevreler, aynı zamanda ortaya atılan bu iddialara ilişkin esas Türk hükümetinin açıklama yapması gerektiği kanısındalar. ‘Görüşmeler var mıdır, yok mudur’ sorusunun muhatabının bu aşamada PKK olmadığının altını ısrarla çiziyorlar. Bu soru gündeme geldiği zaman, ‘bunu PKK ile müzakere yapmayız diyen başbakan ve çevresinin yanıtlaması gerekiyor’ diye eklemeyi de unutmuyorlar.

Ancak hükümet, Tayyip Erdoğan ve danışmanları CHP liderinin ileri sürdüğü iddia konusunda halen sessizliklerini koruyorlar.

PKK-hükümet arasında ’Oslo görüşmeleri’ olarak adlandırılan ‘müzakere sürecinin’ hiç kesintisiz devam etmiş olma ihtimali, kesintiye uğradıktan sonra tekrardan başlamış olma ihtimali veya yeniden başlatılması için ‘mekik diplomasisinin’ devrede olma ihtimali doğrusu hiçte şaşırtıcı olmaz. Bu ‘işin doğası’ gereği bu ihtimallerden birisi olabilir.

Fakat ortada hükümet açısından ciddi siyasi bir güven bunalımı var. Kamuoyunu aldatma, yanlış yönlendirme, Kürt ve Kürdistan sorunu gibi hayati bir meseleyi günlük pragmatik çıkarlara kurban etme heves ve arzusu var. Müzakere süreçlerini günlük çıkarlara, AKP’nin geleceğine heba etme, Ankara’nın geleneksel Kürt inkarı üzerine şekillenen, ancak son dönemde yeni elbise giydirilerek devam ettirilmeye çalışılan ret ve inkar politikasının devamını sağlamak için bir ‘araç’ haline getirme arzusu var.

Erdoğan her konuda söz yetiştirdiği Kılıçdaroğlu’na bu konuda cevap vermemeyi sürdürmesi onun gizli bir ajandası olduğuna ilişkin iddiaları güçlendiriyor. Suç üstünde yakayı ele veriyor.

Görünen o ki Kürt tarafının kesin bir dille ret ettiği iddianın bir dönem daha kamuoyunu meşgul etmesi hükümetin işine geliyor. Ona zaman kazandırıyor. Kirli ve psikolojik savaşta inisiyatifi tekrardan ele geçirmek için manevra alanları açıyor. Hükümet tarafı kurnazca halkı ve Kürt tarafını beklenti içine sokmak, ‘işler yolunda gidiyor’ algısını oluşturmak için ‘Oslo görüşmeleri sürüyor’ iddiasını kullanıyor.

CHP ‘BİZ DE VARIZ’ DİYOR

Ancak bir konunun altını çizmekte yarar var. Kılıçdaroğlu ‘Oslo görüşmeleri devam ediyor’ derken hükümetten farklı bir noktada duruyor. O da şu:

CHP liderinin böylesine hassas bir konuda iddiasını sürdürmesi, özellikle de Federal Kürdistan bölge başkanı Mesut Barzani’nin Türkiye ziyareti sonrası yaptığı değerlendirmeler yan yana getirildiğinde, güncel politikanın ihtiyaçlarından kaynaklı olarak değil, Kürt sorunun çözümünde ‘bizim de söyleyecek sözümüz var’ ihtiyacı üzerinden dillendirdiği daha akla yatkın geliyor.

CHP, önümüzdeki dönemde Türkiye ve bölgedeki iç dengeleri sarsmaya daha çok aday olan bu ‘sorun’ karşısında ‘biz de varız’ diyor. Ancak CHP’nin yumuşak karnını oluşturan ‘devletçi-Kemalist’ anlayışın hale güçlü olması, onu Kürt ve Kürdistan sorununda alması gereken pozisyonun önüne geçiyor. CHP hep birkaç adım geriden süreci takip ediyor. Söz söylüyor.

PKK YANLIŞ OKUNUYOR

PKK açısından durum ise çok farklı. PKK’de diyalog ve müzakere için iki-üç yıl öncesinde Türk tarafına duyduğu ‘güvenden’ bugün eser yok. PKK, Türk hükümetinin hem İmralı’daki görüşmelerde ortaya çıkan Protokollere, hem de ‘Oslo müzakerelerinde’ sağlanan ‘mutabakat belgesine’ sadık kalmadığını, Kürt tarafının her türlü iyi niyet adımını ve girişimini tasfiye için bir zemin olarak kullandığını, sadece düşünmüyor, buna kesin inanıyor. PKK, Türk tarafıyla zaten var olan güven bunalımının AKP ve onun lideri Tayyip Erdoğan’ın fırsatçı ve partizanca tutumu sonucu bir krize ve savaşa dönüştüğünü görüyor. Politikasını, yakın ve orta vadedeki hazırlıklarını buna göre yapıyor.

Bu nedenle Kürt tarafı açısından görüşmelerin tekrardan başlaması için, Türk devletinin sorunun çözümü yönünde köklü karar değişikliğine gitmesi gerektiğini, bunu yapmadan ne görüşmelerden bir sonuç çıkacağını, ne de yapılan çağrıların bir anlamı olduğuna inanıyor. Erdoğan’ı da, hükümeti de ciddiye almıyor.
Kürdistan Özgürlük Hareketi hem ‘Oslo görüşmeleri devam ediyor’ iddiası karşısında hükümetin suskun kalmasını, hem de Türk başbakanı Tayyip Erdoğan’ın ‘silah bıraksınlar, operasyonlar durur’ yönündeki ‘çağrısını’ tasfiyeci politikalarının açıktan dışa vurumu olduğunu, çözüm diye bir dertlerinin olmadığını düşünüyor. Bu söylem ve spekülasyonların ‘bir halkla ilişkiler çalışması’ olduğunu da en fazla PKK biliyor.

En son Federal Kürdistan bölge başkanı Mesut Barzani, ‘ya silah bırakırlar, ya çeker giderler’ türünden işi argo cümlelerle, terbiye sınırlarını aşarak, yalan haber yapmayı ve Kürtleri aşağılamayı bir meslek haline getiren Türk basınını tekzip etti. Türk basınının yalanını yüzlerine vurdu. Bu bile Türk hükümetinin, onun emir ve talimatlarıyla manşet atan basının ‘görüşme’ ve ‘çözüm’ konusunda nasıl bir ruh hali içinde olduğunu göstermek için önemliydi.

Doğrusu son birkaç gündür, özellikle de Barzani’nin Türkiye ziyareti sonrası yapılan analiz ve yorumlara baktığımızda hükümetin, onun akıl hocası ‘danışmanlarının’, hatta Kürt sorununda ‘dirsek çürüttük’ diyenlerin de son derece isabetsiz tespitler yaptıkları ortaya çıkıyor. En azından PKK’nin yakın dönemde ne yapacağı konusunda ciddi bir fikre sahip değiller. Barzani’nin söylemediği, kendilerinin ürettiği cümleler üzerinden Papatya Falı açıyorlar. Veya gerçeği kamuoyundan gizliyorlar.

ÖN KOŞULSUZ MÜZAKERE DÖNEMİ BİTTİ


Bundan birkaç yıl öncesine kadar PKK ‘Oslo görüşmelerine’ bildiğimiz kadarıyla hiçbir ‘ön koşul’ ileri sürmeden oturmuştu. Bu meseleye ‘kafa yoran’ Türk tarafının bilmesi gerekiyor ki, PKK o noktada durmuyor. Müzakere veya diyalogun başlaması için anladığımız kadarıyla artık ‘ön koşula’ sahip. PKK lideri Abdullah Öcalan’ın ‘sağlık, güvenlik ve özgürlüğü’, rehin alınan binlerce Kürt siyasetçisinin serbest bırakılması, askeri ve siyasi operasyonların durdurulmasını görüşmeler için ‘ön koşul’ olarak masaya sürüyor.

Öte yandan Türk başbakanı Erdoğan’ın ‘silah bıraksınlar, operasyonlar olmaz’ türünden çıkışı Kürt tarafında hiçbir kıymeti harbiyesi yok. Hatta geçmişte olduğu gibi PKK’nin tek taraflı ‘ateşkes veya ‘eylemsizlik kararı’ alması da söz konu değil. Bu dönemin kapandığını rahatlıkla söyleyebiliriz.

Bundan sonra ne olacağını değil, ne olmayacağını söylemek artık daha kolay. Tek taraflı ateşkes olmayacak. Öcalan’ın sağlığı, güvenliği ve özgürlüğü konusunda gerekli güvence olmadan, siyasi ve askeri operasyonlar durmadan ‘Oslo görüşmeleri’ olmayacak. Ne PKK silah bırakacak, ne Barzani PKK silah bıraksın diye baskı uygulayacak, ne de PKK savaşırsa, ‘buradan çekin gidin’ diyecek. Muhataplardan biri olan BDP ve DTK, PKK’ye sırtını dönmeyecek, onu hiçbir şekilde arkadan hançerlemeyecek. PKK’nin tasfiyesini ve gerillayı silahsızlandırmayı amaçlayan Kürdistan Ulusal Kongresi hiçbir zaman toplanamayacak.

Peki ne olacak? Bırakalım onu da Kürt sorununda, PKK hakkında Papatya Falı açarcasına konuşan, yazanlar düşünsün.

ANF NEWS AGENCY

Hiç yorum yok: