BDP Şırnak Milletvekili Selma Irmak ile Faysal Sarıyıldız’ın başlattığı
süresiz açlık grevi; ürkütücü, tedirgin edici, karanlık ve soğuk adıyla
‘Ölüm Orucu’ bugün 15’inci gününe giriyor!
BDP milletvekilleriyle birlikte Türkiye zindanlarında yatmakta olan yüzlerce Kürt tusak da çıplak bedenlerini ölüme yatırmış bulunuyor. Hepsi de şimdi, yaşama dair tüy kadar hafif sözcüklerinin sessizliği içinde ölümü bekliyor.
Ne yazık ki bahar, bu sene de kucak dolusu ölümlerle geliyor.
Hayat bu sene de ‘erken çekilen tetik’ misali, ölümü vaktinden önce gönderiyor ve onun acıyla ve utançla büyüyen gölgesini yine ve yeniden, bir kadermiş gibi üzerimize seriyor.
Ölüm dört bir yandan geliyor ancak, buna rağmen hükümeti, meclisi, siyasi partileri ve egemen medyasıyla Türkiye de susmayı tercih ediyor.
Sanki Kürtlere ölüm müstehakmış gibi ve sanki bu haksızlık, bu hukuksuzluk, bu zulüm, bu barbarlık başka bir ülkede yaşanıyormuş gibi, Türkiye üç maymunları oynamaya devam ediyor! Bir avuç onurlu insan dışında kimse ‘ölüme yatmış’ insanlarla ilgilenmiyor.
Kaldı ki ‘ölüm orucu’ direnişi sadece zindanda değil, ülke içinde ve dışındaki birçok merkezde de yapılıyor ve giderek dalga dalga yayılıyor!
Kürt halkı uzun bir aradan sonra yeniden topluca ölümün üstüne yürüyor ve bu yürüyüşün ciddi alt- üst oluşlara yol açacağı gözleniyor ama mutapları susuyor. Türkiye susarak aslında suçunu itiraf ediyor. Ne var ki susmanın artık çare olmadığının ve bir işe yaramayacağının bilinmesi gerekiyor.
Zira, bundan böyle hayatını kaybedecek her Kürt ile birlikte insanlıktan ve uygarlıktan nasibini almamış Türk devletinin de cenaze namazı kılınacaktır. Kürt halkı bu vahşete daha fazla katlanmayacaktır. Bunun bilinmesinde fayda var!
Kürtler çıplak bedenlerini yeniden namluya sürüyor ve ‘insanlık onuru’ adına bir kez daha ölümün üstüne gidiyorlarsa, Türkiye’nin bütün dinamikleriyle bunun üzerinde ciddiyetle durması ve düşünmesi gerekiyor.
Biliyorum; bu tür söylemler Türk devletinin ilgi alanına girmiyor. Uyarı, tehdit, öneri ne derseniz deyin, devleti yönetenlerin umurunda olmuyor!
Ancak bu söylemin muhatabı küresel sermayenin bekçisi ve çöpçüsü Türk yöneticiler değildir. Muhatap ülkesi adına kaygı duyan, vicdan ve sorumluluk sahibi olan sıradan Türklerdir.
Bugün onlara her zamankinden daha çok ihtiyaç vardır.
Onların AKP’nin bu provokasyonundan ülkeleri adına endişe duymaları ve harekete geçmeleri gerekmektedir.
BDP milletvekillerinin öncülüğünde başlayan ölümüne bu direnişe kulak vermelidirler. Kürtlerin haklı taleplerini sahiplenmelidirler.
Aksi durumda kimse olayların önüne geçemez. Kürt halkı göz göre göre işlenen bu cinayetleri imkanı yok daha fazla sineye çekmez, çekemez.
Kaldı ki ‘ölüm orucu’ direnişini başlatan Irmak ile Sarıyıldız kabul edilmeyecek talepler ileri sürmemişlerdir.
BDP’li vekillerin talepleri topu topu 3 maddeden oluşuyor! Direnişe katılan içerideki ve dışarıdaki eylemciler de bu talepleri paylaşıyor.
Buna göre; Kürt dili üzerindeki yasakların kaldırılması, askeri ve siyasi operasyonların son bulması, tutsakların serbest bırakılması ve PKK lideri Öcalan üzerindeki ağırlaştırılmış tecridin kaldırılması; sağlık, güvenlik ve özgürlük koşullarının sağlanması gerekiyor.
Talepler bunlar. Bunların hepsi de temel insan haklarına dayanıyor. Bunların hiçbiri için ne anayasa değişikliği, ne devrim, ne de evrim gerekiyor.
Bunları karşılamak için insanlıktan birazcık nasip almak ve temel insan haklarına saygılı olmak yetiyor da artıyor!
Dediğim gibi insan onuruna yaraşır birkaç temel insani talep için Kürtler bugün topluca ölümü göze alıyorlarsa, Türkiye’nin bunun üzerinde uzun uzun düşünmesi gerekiyor.
Bunu o ülkede yaşayan herkesin herşeyden önce kendisinin bir ayıbı olarak görmesi gerekiyor.
Türk devleti uzay çağında bile bir devlet gibi değil, ilkel bir kabile gibi davranıyorsa, hala anadil yasağında ısrar ediyor ve hala, ‘ben Kürt’üm bir dilim, kimliğin, kültürüm, ülkem ve iradem var’ diyeni yaka-paça içeri tıkıyorsa, bundan en çok da o devletin ‘Türk’ kimlikli vatandaşlarının rahatsız olması gerekiyor.
Kendini ‘Türk’ hisseden herkesi bugün böylesi bir sınav bekliyor. Türk halkı şayet küresel sermayenin kendisine biçtiği ‘bekçi ve çöpçü’ rolünden kurtulmak istiyorsa; kendi ülkesinde başkasının paryası olmak istemiyorsa, başka şansı yok Kürt halkıyla eşitliğe ve özgürlüğe dayalı ortak bir gelecek kuracaktır.
Ya bunu kuracaktır ya da vesayet altındaki egemenliğinden de olacaktır.
İşin şakaya gelir yanı kalmamıştır; Kürt halkının topluca ölümü kucakladığı bu bahar Türk ırkçılığın ‘sonbaharı’ olacaktır.
Türk halkı bu tarihsel süreçte kendi kaderine sahip çıkmalı, ırkçılığa karşı tavır almalı ve Kürt halkıyla ortak bir gelecek kurmalıdır.
Aksi durumda baharda ölmenin faturası bu kez çok ağır olacaktır.
GÜNAY ASLAN
gunayaslan@hotmail.de
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder