20 Şubat 2012 Pazartesi

RTÜK Üyesi Yıldırım: TRT 6 Cemaatin Denetiminde


Ankara - TRT Şeş'in tamamiyle cemaatin güdümüne girdiği eleştirisinde bulunan RTÜK üyesi Prof. Dr. Ahmet Yıldırım, “AKP'li Kürdün bile rahatsız olduğu bir kanal haline gelmiştir” dedi. TRT'nin yayınlarının da uzun yıllar hiç denetlenmediğini hatırlatan Prof. Dr. Yıldırım, muhalif partilerden gelen üyelerin kurulda yer almasında RTÜK kararlarında değişikliğe gittiğini, denetimden muaf tutulan yayın kuruluşlarının da artık denetlenmeye başladığını söyledi.

Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, en son Mor Çatı'nın kadına yönelik şiddete karşı toplumda duyarlılık oluşturmak amacıyla hazırladığı klibin yayınlanmasına izin vermediği için gündeme geldi. Ancak kurulun özellikle 2000'li yılların başında muhalif radyo ve televizyon kanallarına karşı aldığı yıllık yayın durma cezaları hala hafızalarda.

RTÜK Yasası'nda yapılan değişiklik ile kurul üyelerinin bileşenlerinde değişiklik oldu. AKP kontenjanından gelen üyelerin ağırlığı oluşturduğu RTÜK'te AKP'nin yanı sıra CHP ve MHP'nin üyesi de bulunuyor. Son 4 aydır kurulda bulunan Prof. Dr. Ahmet Yıldırım ise BDP kontenjanından kurula seçildi.

Dicle Üniversitesi'nde öğretim üyesi olan Prof. Dr. Ahmet Yıldırım ile RTÜK'ü, aldığı kararları,TRT ve TRT Şeş'i konuştuk.

* RTÜK'e ne tür şikayetler geliyor?

- Vatandaştan gelen telefon ya da e-mailşikayetleri üzerinden gündem oluşturan bir kurul değiliz. Türkiye'de yerel, bölgesel ve ulusal olmak üzere bin 47 radyo ve televizyon bulunuyor. Bunların 200'ü aşkını televizyon. 24'ü ise ulusal kanal. Ulusal kanallar tam zamanlı olarak RTÜK İzleme Dairesi Başkanlığı'nda görevli uzmanlar tarafından izleniyor. Şikayet olması bile ihlallerin uzmanlar tarafından fark edilmesi durumunda rapor haline getirilerek, üst kurula sunuluyor. Uzmanlarımızın yaptırım uygulama yetkisi yok. Onların raporları doğrultusunda üst kurulun gündemi oluyor. Üst kurul üyeleri rapor üzerine görüş belirterek- hiçbir RTÜK üyesi çekimser kalamıyor, görüş belirtmek zorunda- oy çokluğu esasıyla kararlar alınıyor.

* Uzmanlar daha çok hangi ihlalleri tespit ediyor?

- Büyük bir çoğunluğu, 'gizli ticari iletişim' dediğimiz reklam ihlali. Bütün kanalların reklam gelirlerinin yüzde 3'ü RTÜK tarafından kesilmektedir. Uzmanlar, RTÜK payının belirlenme koşullarına göre reklam yapılıp yapılmadığı, reklamların alkol ve tütün ürünlerini içerip içermediği, şifalı bitkilerin Sağlık Bakanlığı tarafından reçetelendirilip reçetelendirilmediği gibi noktalarda izleme yapıyorlar. Bunun dışında "müstehcenlik, toplumun değer yargıları, şiddet ve kişilik haklarına saldırı" gibi konularda da ihlal maddeleri bulunuyor. Eski adıyla 3984 sayılı yasa yeni adıyla 6112 sayılı yasanın 8,9 ve 10. maddelerinde yayın ilkeleri ihlalleri düzenleniyor. Avrupa Sınır Ötesi Yayın Sözleşmesi esaslarına uygunluk mümkün olduğunca gözetilmeye çalışılıyor.

* RTÜK uzmanlarının raporlarındaki şikayetler üzerine bilgi verdiniz... Vatandaştan gelen şikayetlerin mahiyeti nedir? Ağırlığı ne oluşturuyor?

- Uzmanlarımız, belli bir sayının üzerine ulaşmasa da bireysel yapılmış her şikayeti değerlendiriyor ama üst kurula gündem olarak gelmiyor. Kişisel olarak gelen şikayetler subjektif olabiliyor. Bizim esas aldığımız çerçeve bir kişinin subjektif değerlendirmesinden ziyade, yasal çerçevenin belirlemiş olduğu sınırın ihlal edilip edilmediği ile ilgilidir. Gizli ticari iletişim ya da reklam gelirleri ile ilgili olarak vatandaştan şikayet gelmez. Türkiye'nin çok kültürlü, kimlikli yapısı gözetildiğinde -sıklıkla değilse bile- yılın bazı dönemlerinde etnik, dinsel ve mezhepsel hassasiyetler üzerinden yapılmış olan ihlaller yoğunca kurula şikayet olarak gelebilmektedir. Sadece bir tek kişiden gelen 'filan programda argo kelimeler kullanılıyor, aile olarak biz bunu izlerken rahatsız oluyoruz', 'Filan klip çok müstehcen' gibi şikayetlerin objektif kriterleri yok. Ama şunu söylemeliyim ki; gerek izleme dairesinde rapor tutan uzman arkadaşlar, gerekse son kararı veren üst kuruldaki arkadaşlar - yargı da böyledir- kendi bakış açısı, toplumsal değer yargıları ve siyasi penceresinden değerlendirme yapmak suretiyle kararını verir. Kendi adıma da bunu söyleyebilirim.

* Bu durumda objektif kararlardan bahsetmek mümkün değil?

- Şüphesiz. Mahkemelerin de objektif olduğunu düşünmüyorum. Yazılı metinler esas alınır ancak bir hakimin başka bir hakimden aynı fiile ilişkin farklı kanaat belirtiyor olması bile, objektif kriterlerden ziyade subjektif kriterler üzerinden değerlendirme yapıldığının en açık göstergesidir.

* İstanbul ve İzmir'de uzun yıllar RTÜK Yasası ve kararlarının mağduru olmuş iki radyoda çalıştım. Geçmişte 3984 Sayılı Yasa'nın 4-g maddesi muhalif radyolara karşı uygulanırdı. Yasada değişiklikler yapıldı. Bugün için RTÜK Yasası'na göre, daha çok hangi yayın ilkelerini ihlalden yaptırım uygulanıyor?

- Bize gelen şikayetler ile bizim uzmanlarımızın tespit ettiği ihlaller arasında yapısal farklılıklar var. Ama son dönemlerde kamuoyunda da tartışıldığı üzere 'Türk aile yapısı', 'Gençlerin ruhsal ve fiziksel gelişimi' ile 'Türkçenin iyi kullanımına aykırılık' oluşturduğu ya da müstehcen olduğu yönünde vatandaştan şikayetler çokça gelmekte.

Sizin sözünü ettiğiniz 3984 Sayılı Yasa'da yer alan muhalif işitsel ve görüntülü yayına dönük şikayetler son zamanlarda çok fazla gelmemekte. 4 aydır bu kurulda görev yapıyorum. Bu son 4 ay içinde 2-3 ihlal başvurusu geldi. Biri Ülke TV'deki bir politik tartışmaydı. 78'lilerden Celalettin Can, vicdani retçi Halil Savda ve Hak-Par PM üyesi Azat Sağnıç'ın katıldığı bir programdı. Bu programda Azat Sağnıç, mütemadiyen PKK'den “özgürlük hareketi, gerilla hareketi” olarak söz etmekte, programcı ise uyarmakta, 'terörist' olarak görüp görmediğini sormakta, Sağnıç ise 'terörist' olarak görmediğini, bunun siyasi değil vicdani bir yaklaşım olduğunu söylemekte. Bu program ihlal olarak tespit edilmiş ve yayın kuruluşuna müeyyide uygulanması istenmişti. Ama kurul bunu 8'e 1 oy çokluğuyla düşünce özgürlüğü kapsamında değerlendirerek ceza istemini reddetti.

İkincisi ise Van depreminden sonra Müge Anlı ile Duygu Canbaş'a uygulanan yaptırım. Her iki programda da depremde mağdur olan insanlarla alay edercesine, “Hem taş atarsınız, hem de devletten yardım beklersiniz”, “Her ne kadar bu deprem Van'da olmuş olsa bile...” şeklinde ifadeler kullanmışlardı. Bu ifadeler benim açımdan “bölgesel ayrımcılık, etnik ayrımcılık, kin ve nefret duygusuyla halkı mağdurlara yönelik olarak kışkırtmayı” içeren maddelerdi. Oy birliğiyle ağır cezalar verildi.

MUHALİF ÜYELERİN VARLIĞI ETKİLİ

* Müge Anlı ve Duygu Canbaş'ın yaptığı ihlalleri uzmanlarınız mı tespit etti yoksa bu konu çokça tartışıldığı için mi üst kurul gündemi oldu?

- Bu konu gündemimize geldiğinde kurul üyeliğimin ikinci haftasıydı. Bu nedenle, nasıl gündeme getirildiğini bilmiyorum. Ancak kamuoyunda yaygınca tartışılmış olmasının kurul gündemine alınmasında etkili olduğunu düşünüyorum. Yüksek limitli para cezası ve program kapatma verildi. Bunlar son yıllarda uygulanmıyordu. Nasıl kurum gündemine alındığını önemsemiyorum ama Meclis'te grubu bulunan muhalif partilerden üyelerin kurulda olması bu yönlü kararların çıkışına daha çok katkı sağlıyor.

Türkiye'de 10'u aşkın bürokratik kurul var; Rekabet Kurulu, Radyo-Televizyon Üst Kurulu, Sermaye Piyasası Kurulu, Yüksek Öğretim Kurulu gibi. Bu kurulların tamamı siyasi iktidarın atadığı üyelerden oluşuyor. Parlamentoda seçimle gelen ve siyasi partilere kontenjan hakkı tanınan tek kurul RTÜK. Bu da son 6-7 yıldır böyle. Her ne kadar karar yeter sayısına siyasi iktidarın kontenjanını kullanarak gelen üyeler sahip olsa da, bazen bir kişinin muhalefet adına bulunuyor olması keyfi kararların çıkmasına engel olabiliyor. Duygu Canbaş ve Müge Anlı'ya cezalar verilmesinin üst kuruldaki muhalif üyelerin varlığıyla ilgili olduğunu düşünüyorum.

BEYAZ TV'YE 46 YAPTIRIM UYGULANDI

* Siz çok olumlu bir RTÜK tablosu çiziyorsunuz. Ben belki de uzun yıllar RTÜK mağduru bir yayıncı olduğum için bu tabloyu paylaşmıyorum sizinle. İlk verdiğiniz örneğe dönmek istiyorum. Ülke Tv değil de bir sol muhalif ya da bir Kürt televizyonu olsaydı kurul yine “düşünce özgürlüğü” der miydi?

- Bu konuda kendimi medeni cesareti yüksek biri olarak görüyorum. Olası eksiklikleri hiçbir çekince duymadan dile getiren biriyim. Yaşanmamış bir şey üzerinden de değerlendirme yapmak istemem. Burada bulunduğum 4 aylık süre içinde yaşanmış örnekler üzerinden bir algı ve düşünce şekillendirmeye çalışıyorum. Kurul üyeliğim önemli olmaksızın, geçmiş yıllarda RTÜK'teki uygulamaların, muhalif basına yönelik cezalandırmaların siyasi yönünün alabildiğine fazla olduğunu bir izleyici, bir duyarlı yurttaş olarak da görebilirim. Vardı bu. Ne kadarının 6112 ile birlikte engellendiğini, ne kadarının muhalif partilerin kontenjanını kullanarak gelen üye sayılarının arttığına bağlı olarak şekillendiğini tam kestiremiyorum.

Muhalif basın olsaydı bu kadar kolay bir şekilde düşünce özgürlüğü kapsamında değerlendirilmezdi. Bu konuda size katılıyorum. Ama burada takdir edersiniz ki, yayıncı kuruluştan ziyade fiili tartışıyoruz. Ülke TV'nin kime yakın olduğunu, hangi cemaatin etkisi altında yayın politikası yaptığını biliyoruz ama benzer aleyhte kararları bu yayın kuruluşlarına da vermeye başladığımızı belirtmek isterim. Son iki ayda RTÜK'ten en fazla müeyyide ile -para ve yaptırım cezası- karşılaşan yayıncı kuruluş Beyaz TV'dir. Gökçekler ailesinin kanalıdır, başında Osman Gökçek bulunmaktadır. Son iki ayda bu kanala 46 müeyyide uygulanmıştır.

TRT SİYASİ İKTİDARIN DEĞİRMENİNE SU TAŞIYOR

* Bu müeyyidelerin içeriği ne ile ilgili?

- Bir iki tanesi siyasi, 1-2 tanesi kişilik haklarına hakaret, bazıları müstehcenlik ama daha çok direkt reytinge dönük yayın politikası hırsıyla hiçbir kural, ilke tanımayan yayıncılıktır. 8 Şubat Çarşamba günkü kurul gündeminde de Kanal 7 ile ilgili 4 rapor vardı. Geçen hafta TRT'nin 3 raporu vardı. TRT konusunda biz basınç oluşturmaya çalışıyoruz. TRT ile ilgili 2 ihlal raporunda müeyyideye yer olmadığına, birinde ise kınama cezası verilmesine karar verildi. Bu ceza da reklam ihlalleri ile ilgiliydi. Ancak daha önce hiçbir zaman şahit olmadığımız bir durum bu. TRT'ye bugüne kadar hiç müeyyide uygulanmadı. TRT kurulduğu günden 5 yıl öncesine kadar statükocu -Kemalist- ulusalcı bir yayın politikasıyla hareket ederken bugün ise, mevcut siyasi iktidarın değirmenine su taşıyan bir yayın politikası izliyor. Bunu nereden anlıyoruz? TRT Haber, bir haber kanalıdır. Her Salı günü Meclis'te grubu bulunan siyasi partilerin grup toplantıları yapılır. RTÜK Yasası'na göre TRT'nin partilere eşit yaklaşması gerekir. Ama hak getire! AKP'nin grup toplantısının tamamı canlı yayında verilir. CHP'ye 10-15 dakika, MHP'ye 6-7 dakika, BDP'ye ise 2-4 dakika arasında süre ayırmaktadır.

* Kürtçe yayın sizin kurul üyeliğiniz boyunca hiç gündeme geldi mi?

- T3 lisansına sahip olan bir yerel televizyon kanalının Kürtçe yayın yapabilmesi RTÜK'ten karar çıkması gerekiyor. Son 4 ay içinde bu yönde Urfa ve Diyarbakır'dan birer başvuru geldi. Ancak başvurularda Kürt dilinin özelliklerini bilmeyen bir talep ile karşılaştık. Diyarbakır'dan Değişim adında bir radyo televizyon kuruluşu, 'Kürtçe, Soranice ve Zazaca yayın yapmak istiyorum' diye talepte bulundu. Kurulda, bunların ayrı diller olmadığını anlattım. Kurul üyeleri de, “Üç dilden buna verelim, şuna vermeyelim. Aynı anda üç dile vermeyelim” gibi bir tartışma yürüttü. Bir şarkı çalsa, Kürtçenin hangi lehçesinde olduğunu bilemeyecek kadar dilin dışındalar ama yayın kuruluşundan böyle bir çarpık talep geldi. Tartışmaların sonunda “lehçelerin her birine dil gibi yaklaşamayacağımız, Kürtçe iznini vermemiz durumunda hangi lehçede yayın yapılmak isteniyorsa veya hepsiyle yayın yapılmak isteniyorsa yapabileceği” yönünde bir karar çıkarttı. Yasa hala Kürtçeyi yerel dil ve lehçeler gurubunda değerlendiriyor. Buna da itiraz ettim. Sonuç olarak "Kürtçe ve lehçelerinde" şeklinde bir ifadeyi karara yazdırdık. Kürtçe ile ilgili 4 ay içinde yaşadığım deneyim bu. Ancak başka taleplerim var bu konuda. TRT Şeş, örneğin denetlenemiyor.

* RTÜK hiç takip etmiyor mu?

- Dil bilmiyorlar ki.

* Hiç Kürtçe bilen uzmanları yok mu RTÜK'ün?

- Kürtçe bilen bir, iki uzman var ama onların da yetkinlik düzeyini bilmiyorum. Bunun dışında şu görüşümü de üst kurul ile paylaştım: Gün Tv'de, KaracadağTv'de yayınlandığında ceza konusu olan bir müzik eserinin Dünya ve Denge TV ile TRT Şeş'te yayınlandığını, içinde "Kürdistan" kelimesi geçen müzik eserlerinin muhalif radyo ve televizyonlarda yayınlanması durumunda problem teşkil ettiğini ama TRT Şeş'te teşkil etmediğini, çünkü TRT Şeş'in takip edilmediğini söyledim. Bu konuda RTÜK'ün izlemeyi yapabilmesi için Kürtçe bilen uzman sayısını artırma konusunda genel kanaat oluşmuş durumda.

TRT ŞEŞ İLK KÜRTÇESİ DENGE DİCLE GİBİYDİ

* TRT Şeş'in Kürtçesi için ne dersiniz?

- Bütün siyasi kaygılarımdan ve duygularımdan bağımsız söylüyorum. 2010'un Ocak ayında yayına başladığında çok kötü bir Kürtçe ile başladı. Bir dönem bizim bölgede korsan yayın yapan Dicle Radyosu vardı. Denge Dicle, tam bir kontra kanalıydı. Çünkü, bugün marifetleri ortaya çıkan JİTEM'in merkezinden yayın yaptığını herkes biliyordu. Kürde o güne kadar Türkçe sayılan küfürler, Kürtçe sayılmaya başlanmıştı. İlk dönem çok kötüydü. TRT Şeş'in de böyleydi. Bu durum, altyapısı hazırlanmadan ve siyasi bir kararla kurulduğunun göstergesiydi. Ama zaman içerisinde - kısmen de gelen eleştirilen etkili olmuştur- giderek daha etkin Kürtçe ve lehçelerinde bir kullanım başladı. Ama TRT Şeş ile kaygılarım farklıdır.

AKP'Lİ KÜRT BİLE TRT ŞEŞ'TEN RAHATSIZ

* Nedir bu kaygılar?

- Tümüyle cemaatin güdümüne girmiştir. TRT'nin bile TRT Şeş üzerindeki etkisi neredeyse yok denecek kadar azalmıştır. Bugün AKP'li Kürdün bile rahatsız olduğu bir kanal haline gelmiştir. Çünkü yönetiminden prodüksiyonuna çalışanlarından planlamasına kadar Dünya TV'nin idare ettiği bir kanal haline gelmiştir TRT Şeş. Bunu bir çok AKP'li Kürt'den de duydum.

* Mevcut yasası, mevcut işleyişi, aldığı kararlara baktığımızda, RTÜK gibi bir kuruma ihtiyaç var mı?

- Buraya üyeliğe istekli gelmedim. Hatta bu konuda belirli şerhlerim vardı. BDP'nin genel merkez yöneticiliği ile öğretim üyeliğini bir arada yürüten biriydim. Genel merkezimizin, Meclis grubumuzun talebi üzerine bu kuruldayım. Yoksa ben hep şundan rahatsız oldum; medya komiserliği gibi bir şey.

ERİL ZİHNİYET TOPLUMUN VE DEVLETE HAKİM

* Aklımdaki tam tanımlama buydu; medya komiserliği.

- Özgürlükleri denetleyen... Bu çalışma biçimi beni rahatsız eder. Ancak medyanın hangi açıdan denetlenmesinin medya özgürlüğüne aykırı olduğunu belirtmemiz lazım. Örneğin haksız kazanç sağlanmasına medyanın alet edilmesi, insanların batıl inançlarla kandırılması, çıkıp birinin kendini mesih ilan ederek, düzenli ve periyodik programlar yapması, bilimsel gerçekliklerden uzak olarak hazırlanan ilacın tanıtımının yapılması... Bunların bir yerler tarafından denetlenmesi gerektiğini bir yurttaş olarak düşünüyorum. Bu açıdan bakıldığında böylesi bir kurula ihtiyaç var. Ama bizim kurulumuzun belli bir bölümü hukukçu, büyük bir bölümü sosyal bilimci ve akademisyendir. İçinde bir sağlık uzmanı, ileticiler ya da medya etiği üzerine akademik çalışanların bulunduğu bir kurulun oluşturulması sağlıklı olacaktır. Sosyal bilimciyim, belli bir politik duyarlılığım var ama nihayetinde uzmanlığım coğrafyadır.

Buraya geldikten sonra okumaya başlayarak belli bir mesafe katetmeye çalıştım. En azından benim böyle bir kaygım var. "Cinsel özgürlük medyada nasıl yer almalı" konusunda feodal ve muhafazakar düşünen biri değilim. ”RTÜK herşeyi müstehcenlik sayıyor. Toplumu muhafazakarlaştırıyor” şeklinde haberler yapılmaya başlandı. Bir yanda yazılı metinleri esas almak zorundasınız. Ancak diğer yandan ise toplumun ve devletin bütün kademelerine sirayet etmiş bir toplumsal cinsiyet gerçekliğimiz var. Kadının medyada cinsel obje haline getirildiği bir gerçeklik de var karşımızda. Eril zihniyet toplumun ve devletin her katmanına hakim: RTÜK de buna dahil. Örneğin Mor Çatı'nın bir klibi yayınlanmadı. Nedeni ise; 'erkekler hakkındaki olumsuzluklar genelleştiriliyormuş'. Varsın genelleştirilsin.

* Bu konuda RTÜK'te tam olarak nasıl bir tartışma yürütüldü?

- Karara şerh koydum. Normalde bu klip 25 Kasım haftasında yayınlanmalıydı. Mor Çatı bu konuda başvurusunu geciktirmişti. Bir ay önceden başvurulması gerekiyor. Ayrıca, kamu spotu hazırlayan kuruluşlar, birden fazla spot hazırlıyor ve bunlardan biri seçiliyor. Mor Çatı bize tek bir spot ile gelmişti. İçeriğini tartışmıyorum. Erkeğin gurununu ne karar incitirse incitsin. Bu sorunların nedeni zaten eril zihniyet. Bırak biraz da erkeğin sinir uçlarına dokunsun. Varsın haksızlık bununla olmuş olsun. Üst kurul, kadına yönelikşiddeti kabul etti ancak sınırladı. Felsefe olarak tarihsel arka planı ile ele almaktan öte güncel, palyatif bir sorun olarak ele aldı.

KURULDA TEK KADIN ÜYE VAR

* Sizin dışında bütün üyeler yayınlanmasına karşı mı çıktı?

- Yok. Bir de CHP kontenjanından gelen kadın üye yayınlanması yönünde görüş bildirdi.

* Kurulda tek kadın üye mi bulunuyor?

- Evet. Bu bile bir sorun. 9 üyeden sadece biri kadın. Belki de BDP burada bir rol oynabilir, kadın üye gönderebilirdi. Ama eğer iki üye kontenjanımız olsaydı, birisi kesin kadın olurdu. Yeniden Mor Çatı'nın klibine dönersek,“Erkek ölmez, öldürür” ifadesine, genelleme olduğu için itiraz edildi. Tabi ki genelleme olacak. Zaten kadına yönelik şiddet, lokal bir sorun değil ki; toplumsal bir sorun. Sonuçta bu klip RTÜK'ten onay almadı.

MEDYANIN DEMOKRATİKLEŞMESİ GEREKİYOR

* Son olarak söylemek istedikleriniz varsa....

- Görsel ve işitsel medyanın ülkelerin siyasi hayatları ve demokratik süreçleri üzerinde çok etkili olduğunu düşünüyorum. Bu Türkiye için daha fazla belirleyici ama bütün dünyada medyaya hakim olan siyasete hakim oluyor. Bu nedenle Başbakan, Meclis TV'den siyasi partilerin grup toplantılarının tamamının yayınlanmasını öngören sözleşmenin uzatılmamasına karar verdi. Kendisinin böyle bir şeye ihtiyacı yok. Zaten yandaş medyayı alabildiğine yaygınlaştırdı. Yaptığı bütün konuşmalar 5-6 haber kanalında aynı anda yayınlanıyor. Bu konuda sürdürdüğümüz bir çalışma var; kamu yayıncılığına sahip olan TRT'nin siyasi partiler arasında yaratmış olduğu eşitsizliği gözler önüne sereceğiz.

Muhalefetin kendi doğrularını halka anlatabilme ya da iktidarın yanlışlarını eleştirebilme şansı yok. Medyaya hakim değilseniz ya da medya size fırsat eşitliği tanımıyorsa böyle bir şansınız olmuyor. Ayrıca toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin giderilebilmesi için kadın duyarlılığın medyaya hakim olması gerekiyor. Eğer bu ülke demokratikleşecekse, özgürlük, insan hakları ve evrensel değerlerden yana mesafe kat edecekse, kesinlikle ama kesinlikle medyanın demokratikleşmesi gerekiyor.

ANF NEWS AGENCY

Hiç yorum yok: