MAHABAD CUMHURIYETİ'NİN KURULUŞU VE BÜYÜK GÜÇLERİN POLİTİKALARI: 1941-1946
İngilizceden Türkçeye çeviren: Mustafa GÜNEŞ
1945-46 Mahabad Kürt Cumhuriyeti, modern Kürt tarihinin köşe
taşlarından biridir. Mahabad'ın yegane önemi, Kürdistan'ın görece küçük
bir parçasında da olsa ve bir yıldan kısa bir süre yaşasa da, Kürtlerin
tarihlerinde ilk kez başarılı bir şekilde özerk bir Kürt devleti
kurmalarında yatar. Bu dönem, Kürt tarihinde farklılığıyla öne çıkar,
çünkü Kürt ulusalcı hareketinin özlemleri bu kısa dönem içinde
kristalize olmuştur. Mahabad Cumhuriyeti'nin tarihi üzerinde çalışmak ve
analiz yapmak, birkaç nedenden ötürü önemlidir:
İran'daki Kürt halkı, ulus-devlet yaratma yolunda tarihinde ilk kez
kendi kendini temsil ve kendi kaderini tayin etme fırsatını bulmuştur;
Mahabad Cumhuriyeti, Kürtler ile Kürdistan'ı işgal eden devletler arasındaki karışık ve çapraz ilişkileri göstermektedir;
Aym zamanda, bu dört devletin kendi aralanndaki siyasal ilişkilerinin
belirli bir düzeyde ve kısmen Kürt ulusalcı hareketi tarafından
belirlendiğini gösterir;
Mahabad Cumhuriyeti açığa çlkarmaktadır ki, Kürt sorunu uluslararası
bir sorundur ve büyük güçler, daha belirgin olarak ABD, Britanya ve eski
SSCB Kürdistan'daki politik gelişmelerde Kürt ulusalcı hareketinin
başarısı ve yenilgisi üzerinde her zaman etkili olmuştur;
Mahabad Cumhuriyeti deneyimi, bugünkü Kürt ulusalcı hareketine dersler çıkarmak baklmından rehberlik etmektedir;
Birleşik Devletler ve Sovyetler Birligi'nin başmı çektiği iki kamp
arasındaki soğuk savaşın [i]ilk evresi, denebilir ki, ikinci Dünya
Savaşı'nın hemen ardından ilk olarak genelde İran ve özelde de Mahabad
Cumhuriyeti üzerinde kendini göstermiştir.
Bu çalışmadaki amacım, Mahabad Cumhuriyeti'nin 1941'den İkinci Dünya
Savaşı'nın sonuna kadar süren İran'daki Anglo-Sovyet işgali ile ortaya
çıkan siyasal boşluktan yararlanmaya çalışan Kürt ulusalcı hareketinin
bir sonucu olduğu düşüncesini analiz etmektir. Kürt Cumhuriyeti'nin bir
Sovyet kuklasl olduğu veya Sovyet ajanlarının Kürt ulusalcılığını[1]
geliştirip harekete geçirdiği şeklindeki görüşlerin aksine, Kürt1erin
kendi çıkarlarından yola çıktıklarını ve bu çıkarlar arasında kendi
kaderlerini tayin etmek ile kendi bölgelerini kendilerinin yönetmesinin
de bulunduğunu savunmaktayım. Bu amaçlarına ulaşmak için Kürtler her
türlü güce ve kaynağa açık olmuşlardıf. Bu bakımdan Kürtler,
uluslararası siyasal ilişkilerde deneyimsiz olmalarına rağmen, sozü
geçen bütün büyük güçlerle siyasal ilişkiler kurmaya çalışmışlardır.
Mahabad Cumhuriyeti'nin kuruluşunu Sovyetler'in İran'daki ve özellikle
İran Azerbaycan'ındaki dış politikalarına indirgemek yanlış bir sonuç
olacaktır. Şu da görülmelidir ki, bu tarz bir açıklama ABD'nin de
desteklediği İran politikası açısından kabul gören ve yansıtılan bir
açıklama biçimidir. B. Yassin'e göre, Cumhuriyet'in yükselişi ve düşüşü,
"birbirine sıkı sıkıya bağlı birkaç gelişmeden kaynaklanan tarihsel bir
vaka olarak gorülmelidir. Bunlar, Kürt ulusalcılığı içinde meydana
gelen gelişmeler, İran'daki politik durumdaki dramatik değişim, ve 'Üç
Büyükler'in birbirleriyle, İran ve Kürtler ile ilişkileridir."[2] İkinci
Dünya Savaşı boyunca ve sonrasındaki süreçte, Orta Doğu, üç büyük güç;
İngiltere, ABD ve SSCB bakımından büyük öneme sahip bir bölge olmuştur.
Genel olarak İran ve özel olarak Kürdistan, bu güçler bakımından hayati
bir bölge haline gelmiştir. Böylece, bu güçler ile İran ve Kürtler
arasında olağanüstü bir karmaşık ilişkiler süreci ortaya çıkmıştır.
Mahabad Cumhuriyeti'nin Doğuşuna bu karmaşık ilişkiler açısmdan
bakılmalıdır. Bu nedenle, zamanın büyük güçleri İngiltere, ABD ve
SSCB'nin politikaları ve bunların Kürt ulusalcı hareketine ve Kürtlere
yaklaşımı üzerinde durmak oldukça önemlidir.
Bu çalışmayı dört bölüme ayırmış bulunuyorum. Birinci bolümde ulus ve
ulusalcılk kavramları ve bu kavramların Kürt sorunundaki görünümleri
üzerinde yoğunlaşacağım. İkinci bölümde, İkinci Dünya Savaşı'ndaki İran
ve İran Kürdistanı üzerinde duracağım. Bu bölümde Kürtler bakımından
İran'ın resmi etnik politikasını çözümleyeceğim. Aynca İran'ın
İngiltere, ABD ve SSCB ile ilişkilerini inceleyeceğim. Bu bölümde,
İngiltere, ABD ve SSCB'nin Orta Doğu ve özelde İran ve Kürdistan'daki
dış politikalarını çozümleyeceğim. İngiltere ve Sovyetler Birliği'nin
Kuzey ve Güney İran'ı işgal etmelerindeki hedefleri nelerdi? Sovyet
politikasını oluşturanlar Kürt sorununa nasıl yaklaşıyorlardı ve hangi
nedenlere dayanıyorlardı? Bölgedeki ABD yetkilileri neden Kürt
taleplerine fiziksel veya moral destek vermediler? Bu bölümde, Kürt
sorunu etraflnda ABD ve SSCB arasındaki soğuk savaşın tohumlarlnı
açıklamayı deneyeceğim. Ezilen halkların hamisi olarak tanınan SSCB ile
faşizm ve diktatörlüğe karşı demokrasi ve özgürlük savaşçısı olarak
tanınan ABD ve İngiltere, temel talepleri demokratik haklar ve kendi
kaderlerini tayin etmek olan Kürtlerin ellerini boş bırakmışlardır.
Mahabad Cumhuriyeti orneginde, Kürt politikacilarla ve Kürt liderleri
adl geçen güçlere nasIl yaklaşmlşlardlr ve onlardan beklentileri neler
olmuştur? Üçüncü bolümde; Mahabad Cumhuriyeti'nin kuruluşunu,
Azerbaycan, İran ve Kürdistan'm diger parçalan ile olan ilişkilerini
inceleyecegim. Aynca Kürt ulusçulugunun yükselişinin Mahabad
Cumhuriyeti'nin kuruluşu ile olan baglantisini da inceleyecegim. Son
bolümde; büyük güçlerin bolgedeki politikalari sonucu Mahabad
Cumhuriyeti'nin çoküşünü çozümleyecegim. Yamtml vermeye ça1Işacaglm
hayati soru; Mahabad Cumhuriyeti'nin neden çoktügü, başka bir deyişle
neden daha fazla yaşayamadigi olacaktir .
Mahabad Cumhuriyeti'ni incelemenin önemine rağmen, Kürt tarihi
bakımından altı çizilmesi gereken bir sorun bulunmaktadır. Bu sorun,
Kürtlerin Kürdistan hakkında yeterli bir arşiv kaynağına sahip
olmamasıdır. Kürtler bir devlete sahip olmadıkları için, ulusal bir
arşivleri ve diplomatik kayıtları bulunmamaktadır. Bu durum son derece
önemlidir, çünkü olaylara Kürt tarafının yaklaşımı eksik kalmaktadır.
Elbette, İbrahim Ahmed, Kadri Cemilpaşa (Zinar Silopî), Mela Mustefa
Berzanî gibi olaya tanık1ık edip Mahabad hakkında yazılı malzeme
verenler bulunmaktadır. Bu malzemeler paha biçilmez değerde olmakla
birlikte, Kürtlerin bakış açısından Mahabad Cumhuriyeti'nin bir resmini
çizmek için yeterli değildir. 1943 ve 1946 yılları arasında yayınlanan
ve birincil kaynaklar olarak a1ınabilecek iki tane Kürt süreli yaymı
bulunmaktadır: Kürt Komela partisinin yayın organı olan Niştiman
(Anayurt), ve Kürdistan Demokrat Partisi'nin (İran) yayın organı olan
Kurdistan. Bu çalışmada, ayrıca ABD ulusal arşivi ve Kamusal Kayıt
Bürosu (Public Record Office)'deki birincil kaynaklara atıflarda
bulunacağım. Bu her iki birincil kaynak da ihtiyatla ele a1ınma1ıdır,
çünkü bu kayıtlar bö1gedeki olayları çoğu kez kendi dış politikalarına
göre sorunları çarpıtarak resmi bakış açısından yansıtmaktadır. Soruna
daha iyi bir bakış açısı için hayati önemi haiz yerel devletlerin
arşivlerinin de Kürt sorunu nedeniyle yaşanan problemlerden dolayı
ulaşılabilir olmadığnı da belirtmek önem taşımaktadır. Şimdiye kadar,
Kürt Cumhuriyeti hakkında yaymlanmış resmi bir Sovyet belgesi
bulunmamaktadır.
Kendisinden bahsedilebilecek yegane kaynak, Prof. Olga
Jigalina'nin 1997'de International Journal of Kurdish Studies'de
yayınlanan makalesidir. Bu makalesinde Jigalina, resmi kayıtlara
ulaşarak eski Sovyetler Birligi'nin Kürt sorununa yaklaşımını ele
almıştır. Makale, dergide İngilizce bir özetiyle birlikte Rusça
yayınlanmıştır. Sovyetler'in Kürtlere yönelik politikası İngiliz ve
Amerikan resmi belgelerinden de ayrıca incelenebilir.
ULUS, ULUSÇULUK VE KÜRTLER
Kürt sorunu bakımından, "ulus" ve "ulusalcılık" kavramlarını
çözümlemek bir zorunluluktur. Kürtlerin ve Kürt dilinin tanınması Kürt
ulusalcılığnın merkezini teşkil etmiştir. Bu vurgu, kısmen Kürt kimliği
ve dilinin inkarı şeklinde gelişen hakim (occupant) devletlerin resmi
asimilasyonist politikalarından kaynaklanmaktadır. Türkiye örneğinde,
devlet tarafından yönlendirilen Türk akadernisyenleri ve "bilim
çevreleri" Kürtlerin aslında Türklüklerini unutmuş Türkler olduklarmı
kamılamaya ça1ışmışlardır.[3] Bu durum, apayrı bir öneme sahiptir, çünkü
kimlik ve dil etnik yapının nesnel iki kriterini teşkil eder.
Asimilasyoncu politika1ara bir tepki olarak, Kürtler, siyasa1
etkinlikler ve hareketler şeklinde Kürt kimliğinin ve Kürt dilinin
farklılığına vurgu yapmışlardır. Hemen hemen bütün Kürt kurumları,
Kürtleri bir ulus olarak kabul ederler. Yine de, Kürtlerin bir ulus olup
olmadığı sorununu çözümlemeye ça1ışacağım, ama bundan önce ulus ve
ulusalcılık kavramlarının farklı tanımlarına bir göz atacağım.
Ulus ve ulusalcılık kavramları kendi içlerinde önemli oranda
çelişkiler barındırır ve üzerinde uzlaşılmaktan çok uzak bir görünüm arz
eder. Margaret Canovan, bunun "kavramsa1 açıdan yaka1anması olaganüstü
güç bir mevzu"[4] oluşturduğunu belirtmiştir. Bu konuda çeşitli
yaklaşımlar ve tanımlar bulunmaktadır.
Karl W. Deutsch, "ulusallik"ı (milliyet) "ulus"tan (millet) ayrır.
Deutsch'un düşüncesine göre, "ulusallık kendi üyelerinin davranışları
üzerinde etkin bir kontrol sağlamak için önlemler almaya çalışan bir
insanlar topluluğudur. Ulusallık kendini güçle donatmak için can atan
bir insan topluluğudur."[6] Bir ulusallık, diye devam eder Deutsch,
sadece "kendi öz1emlerini gerçekleştirmek için güce ihtiyaç duyduğu
anda" kendini bir ulusa dönüştürebilir.[7] Bir başka deyişle, Deutsch'a
göre ulus, bir devlete sahip insan topluluğudur. Bu tanım, Kürtler gibi
kendilerinin ulus olduğunu iddia edip bir devlete sahip olmayan
toplulukları öngörmemektedir. Deutsch'un tanımı, Kürtleri bir ulus
olmaktan çok bir ulusallık olarak ortaya koyar.
Peter Alter, bu yaklaşımı eleştirir. Deutsch'un iddiasnın aksine,
Alter'e göre, "bir ulus, kendisine ait bir devleti olmadan da var
olabilir."[8] 1871'de birleşik bir Alman devleti kurmadan önce de
Almanların 18. yy.'da kendilerini bir ulus olarak gördüğünü kaydeder.
Alter, bir milletin devletsiz de varolabileceğini kabul etmekle
birlikte, yine de siyasal olarak kendi kaderini tayin etme talebinin
önemine vurgu yapar.[9] Yassin, Alter'in tanımını temel alarak, ayrıca
"bir ulus kendi devleti olmadan var olabileceği gibi, bir devlet de
birleşmiş bir ulusa sahip olmadan var olabilir" sonucuna
varmaktadır.
Ulusun bir başka tanımı, sosyolog Anthony Smith tarafından ileri
sürülmüştür: "tarihsel bir bölgeyi, ortak mitleri ve tarihsel anıları,
ortak bir kültürü, ortak bir ekonomisi olan ve bütün üyelerinin ortak
hak ve görevleri bulunan bir insan toplulugu."[11] Smith'e göre,
-akrabalık, sınfdaşlık, din, ortak kültür gibi bireyler arasında çeşitli
unsurlarla oluşmuş olan- ulusal kimlik, kültürel bir kavram olup
devletle hiçbir doğrudan bağı yoktur .
Ernest Gellner ulusu, "insanoğlunun inançları, baglı1ık ve dayanışmasınn bir sonucu"[12] olarak tanımlar ve şöyle der:
"i) iki insan, sadece ve sadece, sırasıyla işaretler ve düşünceler
sistemi ile davranış ve iletişim biçimi anlamına gelen aynı kültürü
paylaşıyorlarsa bir milletten sayılırlar.
ii) iki insan, sadece ve sadece, birbirlerini aym millete ait olarak görüyorlarsa bir milletten saytltrlar."
Benedict Anderson, milleti kapitalizmin gelişimiyle birlikte ortaya
çıkan "imgelenmiş bir siyasal topluluk" olarak tanımlar. Anderson,
milletin dinsel topluluklardan basit bir şekilde büyüyerek ve onu
degiştirerek oluşmadığını, aksine dünyaya yaklaşmada temelli bir
degişikliğin sonucu olarak meydana geldiğini iddia eder.
"Kapitalizmin
ve yayın teknolojisinde meydana gelen dönüşümlerin insan dilinde meydana
getirdiği karşı konulmaz degişimler yeni bir imgelenmiş topluluk
biçimine imkan tanımıştır", bu durum düşünmeye ve modern ulus aşamasına
geçilmesini sağlamıştır.
Eric Hobsbawn, ulusun ilkel ve degişmez bir varlık olmadığını iddia
etmiştir. Öznel unsur olan siyasal oluşumun ve nesnel unsur olan
kültürel oluşumun yeterli bir açıklama getirmediğini ve her ikisinin de
eksik olduklanını ileri sürmüştür. Ulusun özel ve tarihsel bakımdan
yakın döneme ait bir varlık olduğunu öyle ki yerel devletin özel bir
türüyle, "ulus devlet"le ilişkili olduğunu ve bunsuz yapılan bir
tartışmanın anlamsız olduğunu ileri sürmüştür.[16]
Ulus kavramı, ulusçuluk kavramı bağlamında bir çozümlemeye tabi
tutulmalıdır. Hobsbawn ve Gellner, ulusu meydana getirenin ulusçuluk
olduğunu ileri sürmüşlerdir: "Bazen daha varlık öncesi kültürü alıp onu
ulusa dönüştüren ulusçuluk, bazen de onu bir sonuç olarak ortaya
çıkarır, fakat sık olarak varlık öncesi kültürü kendisi yazar"[17]
Gellner ayrıca, "başka bir biçimden çok, ulusun bir çağın ulusçuluğu
olarak tanımlanabileceğini"[18] ileri sürmüştür. Ulusçuluğun, "siyasal
ve ulusal birliğin somutlanması (congruent) gerektiğini savunan siyasal
bir ilke"[19] olduğunu ileri sürmüştür Gellner. Ulusçuluğun ulusa
önceliği hususu, "ulusçuluk ulusu kendi bilincine varması için
uyandırmaz: henüz daha varolmadığı halde onu davet (orijinal metinde
italik. ç.n.) eder"[20] diyen Anderson tarafından da paylaşılır.
Bohemya Doğumlu sosyolog Eugen Lemberg'in ulusçuluk tanımını
uyarlayan Alter, ulusçuluğu "ulus ve egemen ulus-devletin hayati önemi
haiz değerler olduklarnı savunan ve bir halkın veya bir insan
topluluğunun büyük bir kısmını harekete geçirmeye çalışan bir ideoloji
ve aynı zamanda bir siyasal hareket. olarak tanımlamıştır. Alter'e göre,
siyasal bir güç olan ulusçuluk, "bireyin insan türünün bir üyesi olduğu
ve bir dünya vatandaşı olduğu Aydınlanma Felsefesi"[21] ile
karşılaştırılamaz. Elie Kedouri, ulusçuluğu "19. yy. başlarında
Avrupa'da geliştirilen bir doktrin" olarak tanımlar ve akabinde
ulusçuluğun, kendisine ait bir yönetime sahip olmaktan memnun bir insan
topluluğunun belirlenmesi için bir çıkış noktası olduğunu ve ülkede
meşru güç kullanımı ve devletler topluluğunu doğrudan orgütlemeyi
sağlamaya çalıştığını"[22] ileri sürer. Başka bir deyişle, Kedouri
yegane meşru yönetim biçiminin ulusun kendini yönetmesi olduğunu kabul
eder.
Kürt Ulusçuluğu
Kemal Kirişçi ve Gareth M. Winrow Kürtlerin snıflandırılmasının kolay
olmayacağnı, çünkü "bölgeye dağılmış olduklarınıl ve bağımsız devlet
geleneklerinin bulunmadığmı"[23] ileri sürmüşlerdir. Kürtler arasındaki
bölünmelerin ve kendilerini algılama konusundaki geniş bir aralığa
yayılan görüş ve fikir ayrıllklarının "Kürtlerin Hroch'un çözümleme
modeline göre gelişmenin C Aşaması'na tamamen girip girmediklerinin
değerlendirilmesini"[24] güçleştirdiğini ileri sürmüşlerdir.
Kürtlerin ulus olup olmadıkları sorunu, çeşitli yaklaşım ve
tanımların nasıl ele alındığına baglıdır. Kürt ulusçuluğu bakımından
birkaç etken bir arada göz önüne alınmalıdır:
1. l639'dan Birinci Dünya Savaşı'na kadarki dönemde bölge Kürdistan
olarak tanımlanmaktaydı ve Osmanlı ve İran imparatorlukları arasında
bölünmüştü.
2. Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra Kürdistan dört devlet tarafindan tekrar bölünmüştür.
3. Lozan (1923)'da çizilen sınırlarla birlikte Kürtler her bir devlette etnik bir azınlık olarak görülmüştür.
4. Nihayet, uluslar arası siyasal arenada Kürt sorununun çözümü etnik
azınlıklar sorunu ile her bir hakim (occupant) devletin demokratik
ilerlemesi bağlamlarında ele alınır olmuştur.
5. Hakim devletler kendi içlerinde Kürt kimliğini ve Kürt sorununu
inkar etmişlerdir. Bu etkenler, hakim devletlerin akademik çevrelerinde
Kürt kimligi konusunda sistematik araştırmaların yadsınmasına neden
olmuştur.[25] Bu etkenler, Kürt kimliğinin tanımlamaya yarayan Kürt
kültürü, gelenekleri, dili ve tarihinin sistematik erozyonunda önemli
bir role de sahiptir.
Kürtlerin bir ulus mu? yoksa bir etnik köken mi? olduğu soyut bir
sorundur. Bununla birlikte, Kürt ulusçuluğu bir vakadır. Ben, Gellner ve
Anderson'un ulusçuluğun ulusa önceliği fikrini paylaşıyorum. Ulus,
ancak ve ancak bir ulus-devleti inşa ettiği takdirde başarılı olacak
olan ulusçuluğun bir ürünüdür. Yine belirtmeliyim ki, bir hareket eger
bir ulus-devleti hedefliyorsa ancak o zaman ulusçu hareket olarak
sınıflandrılabilir. Ulusun ortaya çıkışı öznel ve nesnel unsurların
diyalektik birliğine bağlıdır. Objektif unsur olarak, dil, gelenek,
toprak gibi ortak özellikleri taşıyan bir insan grubu ancak ulusçu
savaşım boyunca siyasal bir birlik olarak örgütlenerek sübjektif unsurun
devreye girmesi ile bir ulusa dönüşebilir. Öznel unsurun iki tane
kesişen bileşeni kendi içinde barmdırdığnı belirtmeliyim. Birinci
olarak, ulusal bilinç ve kendini algılamayı içerir. İkinci olarak da,
ulus başkaları tarafindan tanımlanmalı (other-defined)[26] ve başka
siyasal kurumlar, örneğin bir diğer devlet tarafından, tanınma1ı ki
hedefine koyduğu kendi siyasi birliğini kurup koruyabilsin.
Kürtler kendilerini etkileyen bütün olumsuz koşullara rağmen, ortak
bir kültüre, geleneğe, coğrafyaya, özlemlere ve dile, yani nesnel unsura
sahiptirler.[27] McDowall'in belirttiği gibi, Kürtler bir topluluk
duygusuna sahiptirler, başka bir deyişle 19. yy.'ın sonları ile 20.
yy.'ın başlarından itibaren, Türkler ve Araplarla aynı zamanda,
kendilerini Kürt olarak algılamaya başlamışlardır.[28] Bu topluluk
duygusu modern Kürt tarihinin büyük bir bölümüne damgasnı vuran ulusalcı
hareket olarak kendini ilan etmiştir. Bununla birlikte, Kürtlerin
kendilerini bir siyasal birlik olarak dönüştürme istekleri başarıya
ulaşmamıştır. Başarısızlığın nedeni, öznel unsurun olgunlaşmamış
olmasıdır. Kürt ulusçuluğunun öznel unsuru olgunlaşmamıştır, çünkü:
1. Başka1arı tarafından ve diğer siyasal kurumlar tarafından tanınmış değildir.
2. Yukarıda bahsettiğim olumsuz koşulların bir sonucu olarak, Kürt
ulusçuluğu kendi sesini yerel hareketler olarak duyurmuştur. Yani,
Türkiye'deki, Irak'taki, İran'daki ve Suriye'deki Kürt ulusçu hareketi
olarak... Bu bö1ünme, Mahabad örneğinde, Kürt ulusçu hareketinin
dayandığı güçler aşiretler olduğu ha1de, liderliği şehirli seçkinler ve
entelijansiya tarafından yapılması ile daha derine gitmiştir .
Sonuç olarak, Kürt ulusçuluğunun bu kadar zamandır Kürt toplumunu bir
siyasa1 birliğe dönüştürmedeki başarısızlığının, öznel unsurun
olgunlaşmamasının bir sonucu olduğunu söylemek istiyorum.
KÜRTLER İRAN VE BÜYÜK GÜÇLER: 1941-1945 İran Kürtleri
Kürdistan'ın ilk biçimsel bölünmesi, 1639 yılında Osmanlı ordusunun
Şah İsmail Safevi kuvvetlerine Çaldıran'da galip gelmesi sonucu Sultan
Murat ve Şah Abbas tarafindan imzalanan bir anlaşma ile Osmanlı ve İran
imparatorlukları arasında gerçekleşmiştir.[29] Qasimlo, her iki
imparatorluğun özerk Kürt beyliklerinin muhalefet gösterdikleri merkezi
devletler arasında bir konsolidasyona gittiklerini belirtmiştir. Son 500
yıl boyunca Kürtler Isfahan (İran'ın eski başkenti)'a ve Tahran'a karşı
sürekli olarak mücadele halinde olmuşlardır. En son özerk Kürt beyliği,
Sinê vilayetinde 1865 yılında özerkliğini kaybeden Erdelan
Beyliği'dir.
İran Kürtleri, 1880 yılında şeyh Ubeydullah liderliğinde, İran hege-
monyasına karşı baş kaldırmışlar ve tüm Kürdistan'ın özgürlüğünü
hedeflemişlerdir. İsyan, Urmiye ve Van gölleri arasındaki bütün bölgeyi
özgürleştirmeyi başarmıştır. Qasimlo, şeyh Ubeydullah isyanı'nın bir
bütün olarak Kürdistan'ın özgürlüğü ve birliğini hedefleyen ilk Kürt
hareketi olduğunu belirtir.[31] İsyan, başlarda başarılı olmasına
rağmen, İran ve Osmanlı ordularının ittifakları ile ezilmiştir .
Yirminci yüzyılın başlarında, Birinci Dünya Savaşı'nın hemen ardından
İran Kürdistan'ı Tahran'a karşı Şikak aşireti reisi Simko (İsmail Ağa)
tarafindan liderliği yapılan bir başka büyük isyana tanıklık etmiştir.
İsyan Urmiye Gölü'nün batısındaki bölgenin tamamını kurtarmaya çalışmış
ve Kürdistan'ın tümünün bağımsızlığını talep etmiştir. İsyan, Simko'nun
İranlı yetkililerin daveti üzerine katıldığı görüşmeler sırasında
Uşnu'da İran askerleri tarafindan katledilmesinden sonradır ki, güçlükle
yenilgiye ugratılmıştır.
İran siyasal Yaşamının en önernli gelişmelerinden biri, İngilizlerin
destegi ile Rıza Şah'ın tahta çıkması olmuştur. Rıza Şah'ın ana siyasi
hedefi, merkezi bir devlet kurmak ve modernizasyon yoluyla etnik
grupları asimile ederek ulusal birliği sağlamaktı.
Rıza Şah'ın Modernizasyon Programı ve Bunun İran Kürtleri Üzerindeki Etkileri
İran, Birinci Dünya Savaşı'nda tarafsızlığını ilan etti. Bununla
birlikte, çeşitli güçlerin İran içine el atmaları merkezi hükümetin
güçlükle kontrol altında tuttuğu merkezkaç güçlerini harekete geçirdi.
İran'ın merkezi hükümetinin zayıf düşmesinin önemli bir sonucu,
aşiretlerin güçlenerek aşiret federasyonları kurma fırsatını
yakalamaları oldu.
Rıza Şah, ulusal bir kimlik yaratmayı amaçlayan bir modernizasyon
programı başlattı. Rıza Şah tarafindan başlatılan bu modernizasyon
programı, dinsel etkiyi azaltmaya ve İran'ı yabancıların
müdahalelerinden, aşiret ayaklanmalarından ve etnik farklılıklardan
kurtarmaya dönüktü. Bunu başarmak için, Avrupa tipi eğitim kurumları
kurulacak ve fabrikalar, ulaşım ve iletişim ağları gibi modern ekonomik
bir üstyapı oluşturulacaktı.[33] Ramazanî, modernizasyon programının
yeni sosyal ve ekonomik grupların dogmasını hızlandırırken, toplumsal
çelişkileri de derinleştirdiğini belirtmiştir.[34] Kürt bölgesi bu
modernizasyon programında yer almıyordu, fakat yine de, belli bir oranda
Kürtleri de etkilediğini belirtmiştir Yassin. Siyasal, ekonomik ve
sosyal bir kurum olarak aşiretleri zayıflatmayı amaç edinen
modernizasyon programının bir sonucu olarak, pek çok sayıda aşiret reisi
Tahran'a ve İran'ın başka yerlerine sürgün edildiler; topraklarına el
kondu ve kendi aşiretlerine karşı kullanılmak üzere rehine durumuna
düştüler. Bununla birlikte, Lencowski'nin belirttiği üzere, Rıza Şah
merkezi hükümetin aşiretler üzerinde otorite sağlaması bakımından
başarılı olsa da, aşiretlerin temel yapıları olduğu gibi kaldı.
Modernizasyon programı aşiretler arasında merkezi hükümete karşı önemli
oranda bir düşmanlık yarattı. Bu düşmanlık, modernizasyon programının
bir parçası olarak, Fars olmayan grupların, özellikle Kürtlerin ve
Azerilerin asimilasyonu nedeniyle ileride daha da derinleşti.
Modernizasyon programnın çekirdeğini, etnik yapı bakımından çoğul olan
sosyal yapıyı bir tek halkı, ulusu, dili, kültürü ve siyasal otoritesi
olan birleşik bir devlete dönüştürmek teşkil ediyordu. Bu amaca uygun
olarak, İran parlamentosu 1928 yılında etnik grupların geleneksel
giysilerini yasadışı ilan etti. Fars olmayan dillerin kullanılması
engellendi ve sonuç olarak Farsların dışındakilerin okur-yazarlık oranı
düştü. Merkezi hükümetin Farslaştırma ve asimilasyon politikası
Kürdistan ve Azerbaycan'da aksi tepkilerle karşılaştı; Kürtlerin ve
Azerilerin etnik farklılıklarının bilincine varmasına hizmet etti.[35]
Bu durum, merkezi hükümete karşı Kürtler ve Azeriler arasında düşmanlık
doğmasıyla sonuçlandı. Ayrıca, bu kesimlerdeki eğitim, sağlık ve kamu
hizmetlerindeki eşitsizlikler,[36] düşmanlığın yanısıra İran merkezi
hükümetinin modernizasyon ve asimilasyon programına karşı yoğun bir
hoşnutsuzluk ve tatminsizliğe de neden oldu. Bu rahatsızlık, Tahran'a
karşı isyanlarda ve otonomi isteklerinde her fırsatta kendini dışa
vuruyordu. 1920'lerden Anglo-Sovyet işgaline kadarki İran tarihi,
sürekli mücadele ve isyanlarla dolu geçmiştir .
Yassin ve Izady, Rıza Şah'ın modernizasyon programının "Türkiye, Irak
ve Suriye'nin umarsız etnik-ulusal azınlklar arasından ulus-devletler
yaratma"[37] şeklinde daha geniş bir bağlamda ele alınabileceğini
belirtmişlerdir. Mustafa Kemal'in liderliğindeki Türk Cumhuriyeti'nin
modernleşme ve batılılaşma politikası ile Rıza Şah'ınki birbiriyle
çakışmaktadır. Bu iki ülkenin ortak ayırt edici yönleri, bağımsız Kürt
kimliğini parçalamak ve asimile etmek olmuştur. Bu nedenle, bu iki
ülkedeki Kürt milliyetçiliğinin hemen hemen aynı zaman aralığında
birlikte ortaya çıkmış olması şaşırtıcı değildir. Bütün Kürt
isyanlarının ana özel1iği, kendi kaderini tayin etme hakkının yaı sıra,
kültürel ve demokratik hakları talep etmek olmuştur.
Rıza Şah Rejiminin Sonu: İran İşgal Altında
25 Agustos 1941'de, İngiliz ve Sovyet güçleri sırasıyla güney ve
kuzeyden İran'a girdiler. İran'ın Anglo-Sovyet işgalinin nedenleri sözde
şeylerdi, bununla birlikte ana etkenler İran'daki Alman aktivitelerini
engellemek ve İngilizlerle Amerikalıların Sovyetler Birliği'ne yardım
yolunu olduğu kadar, Transkafkasya'daki petrol alanlarını da güvene
almaktı.
İşgal nedeniyle Rıza Şah rejiminin Eylül 1941'deki düşüşü, İran'ı
siyasal bir kaos ve karışıklık ortamında bıraktı. İran ordusu çözüldü ve
aşiretler bu dağılan ordudan silah ve cephane alarak kendilerini
silahlandırdılar.[39] Daha önce sürgün edilen ve kendi bölgelerinden
zorla uzak tutulan aşiret reisleri, kendi yerlerine geri döndüler ve
yerel iktidarlarını tekrar ele aldılar. İşgalden sonra meydana gelen
siyasal gelişmeler ve Rıza Şah'ın düşüşü, Kürtler arasında kendi
geleneksel durumlarını tekrar tesis etmek açısından bir umut kaynağı
oldu.
İşgal altındaki İran'da merkezi hükümete karşı ilk direnişler,
liderliği aşiret reisleri tarafından yapılan ve siyasal olarak
örgütlenmemiş bir hareketti. Roosevelt, "karışıklıkların ana
merkezlerinin Mahmud Han'ın müthiş bir hegemonya kurduğu Mîrivan ve
Hewraman (Awroman) dağları ile uzun süre Irak'ta sürgün kalan Kama Reşîd
Han'ın Saqiz ve Serdeşt'i içine alan bir beylik kurduğu Banê
olduğunu"[40] belirtir. Tahran'a karşı aşiret direnişlerinin yanısıra,
İran Kürdistan'ında ikinci bölümde incelemiş olduğum siyasal
örgütlenmeler de ortaya çıkmıştır.
İran'daki Kürt Aşiretleri
Kürt aşiretlerinin Kürdistan'ın sosyal, politik ve ekonomik hayatında
belirgin bir önemleri vardı. İran'ın işgalinin ilk günlerinde
Kürdistan'daki politik gelişmeleri aşiretlerin belirlediği ve Kürt
ulusal hareketini etkileyen hayati bir etken olduğu söylenebilir.
Aşiretler, aynı zamanda büyük güçlerin de İran'daki politikalarını kabul
ettirmek için en başta muhatap aldıkları güçleri teşkil etmekteydiler.
Sovyetler ve Britanya, aşiretlerin İran'daki güçleri ve önemlerini
biliyorlardı. Roosevelt, merkezi hükümetin yokluğunda Sovyetlerin
aşiretlerle doğrudan ilişkiler kurduğunu belirtir. Bunlar, kuzeyde
Celalî'ler, Şahpur'un batısındaki dağlarda bulunan Şikakî'ler ve
Rızaiye'nin batısmdaki Herkî'lerdir. Kirmanşah-Bağdat yolu civarını,
İran Kürdistam'nın güney kesimlerini kontrol eden İngilizler, aşiretleri
sessiz tutmuşlardır.[41] Eagelton, İran Kürdistan'nında nüfusları
120.000 ile birkaç bin arasında değişen altmıştan fazla Kürt aşireti
olduğunu söylemiştir. İran Kürdistanı'ndaki en önemli aşiretler
şunlardı:
Celalî'ler; 25.000 kişilik nüfuslanyla, Kuzey Doğu'nun en uç
kısmında, Türk ve Sovyet sınırlarının birleştiği kesimde
konumlanmışlardır. Eagelton, bu aşiretin sonradan Mahabad Cumhuriyeti'ne
arka çıkmalarını da tavsiye eden Rızaiye'deki Sovyet Konsolosu
tarafından etki altına alındığını belirtmiştir .
Şikakî'ler; 40.000 kişilik nüfuslarlyla o zamanki en büyük ikinci
aşiret konumunda idiler. Bölgeleri, Azeri ve Kürt Cumhuriyetleri
arasında sınır olan Hoy kentindeki Azeri Türklerini de barındırmaktaydı
ve bir cephe teşkil etmekteydi.
Diger aşiretler, İran ve Irak arasında yerleşik olan 25.000 kişilik
Herkî'ler, güneydeki 10.000 kişilik Milanî'ler, 5.000 kişilik
Begzade'ler ve 8.000 kişilik Seyîd'ler idi.
Aşiretlerin Kürt ulusçu hareketinin örgütleri ile ilişkileri ve
Cumhuriyetin kuruluşu ve yıkılışındaki nihai rolleri, ilgili bölümlerde
tartışılacaktır.
İran ve İran Kurdistan'ındaki Büyük Güçlerin Politikaları:
1941-1945
İran'ın ve İran Kürdistam'nın jeopolitik konumlarına bağlı olarak,
araştırmamızın konusu olan bölge, kendi dış politikalarını ve
çıkarlarını kabul ettirmek ve uygulamak bakımından Büyük Güçler için son
derece büyük bir öneme haizdi. Eski Sovyetler Birliği'nin,
İngiltere'nin ve ABD'nin dış politikaları ve bunların birbirleriyle,
İran ile ve Kürtler ile ilişkileri bu çalışmanın önemli bir yanını
teşkil etmektedir. Cumhuriyetin kuruluşu ve çöküşü, Büyük Güçlerin
genelde İran ve özelde İran Kürdistanı'ndaki politikaları ve
birbirleriyle ilişkileri bağlamında çözümlenmelidir. Bununla birlikte,
benim vurgum, Kürtlerle yakın teması nedeniy1e Sovyetler Birliği
üzerinde olacaktır.
Eski Sovyetler Bir1iği'nin Kürt Politikası
SSCB'nin Kürt politikası, onun Orta Doğu'daki çıkarlarının ve
İngiltere, ABD, İran ve Türkiye gibi diğer güçlerle ilişkilerinin bir
parçası idi. Geniş anlamda, SSCB'nin Kürtlere yönelik politikası iki
aşamaya sahipti: İşgalden 1944'deki petrol krizine kadar; ve o tarihten
Cumhuriyet'in çöküşüne kadar.
Sovyet işga1inin ilk aşamasında, Sovyetlerin Kürtlere yönelik
yaklaşımı onları korumak yönündeydi.[43] Sovyetler, İran kuvvetlerinin
işgal bölgelerine girmelerine izin vermeyerek Kürtleri dolaylı olarak
İran kuvvetlerinden koruyorlardı. 1941'in sonlarında, dikkat çeken bir
olay oldu. Sovyet Azerbaycanı yetkilileri, Mahabad'dan 30 kadar Kürt
aşiret reisi, toprak ağası ve dinsel şahsiyeti davet ettiler.[44] Bu
Kürt liderlerinin Bakü'ye davet edilmeleri, İngiliz ve İran
yetkililerince Sovyetlerin bağımsız bir Kürt devleti kurdurma çabası
olarak değerlendirildi. İngiliz diplomatik kaynakları İngiliz
yetkililerin Bakü'de gerçekleşen davetin bağımsız bir Kürt devletinin
çekirdegi için "bir merkezi kurtuluş komitesi kurmak" olduğuna
inanıyorlardı.[45] İran Başbakanı da bu seyahatin "tehlikeli
propagandalara katılma1arı için eğitilmeleri ve daha sonra Sovyet
sistemi ile karışık ayrılıkçı eğilimler lehinde açık nümayişler
yapacakları cahil vilayetlere geri gönderilmeleri amacıyla Bakü'de
birkaç başıbozuk unsur için"[46] düzenlendiği kanaatindeydi.
Sovyet yetkilileri, seyahatle ilgili İngiliz ve İran iddia1arını
reddettiler ve seyahatin öncelikle kültürel olduğunu ve hiçbir siyasal
önemi olmadığnı belirttiler. Gerçekten de, Sovyetlerin Kürt liderlerini
bagımsız bir Kürt devletini desteklemek için çagırdıklarına ilişkin
hiçbir kanıt bulunmamaktadır. Yassin, bu seyahatin "Sovyet Azerbaycanı
yetkililerinin Kürt aşiretleri ile sürmekte olan barışçı ilişkileri
korumak çabası"[47] olarak değerlendirmek gerektiğini belirtir.
Eagelton'a göre de, delegeler fabrika1arı, tiyatroları, sinemaları ve
çiftlikleri gezerek birkaç gün geçirmişler ve Azeri Başbakan ile
görüşmelerinde kendilerine Sovyet dostluğundan ve Kürt-Azeri
kardeşliğinden bahsedilmiştir.
SSCB'nin Kürtlere yaklaşımı, Sovyetlerin genel politikası ve savaşın
ilk safhalarındaki İran'daki çıkarlarının ışığı altında
değerlendirilmelidir. İran, SSCB için Almanlarla mücadeleleri bakımından
bir can damarı durumunda idi. Bu nedenle İran'nın güvenliği, özellike
de İran'ın kuzeyinin güvenliği SSCB için ileri derecede önemli idi.[49]
Kuzey İran'ı korumak için, SSCB bölgenin güvenliği için işbirliği
edilebilecek olan bölge güçleri ile işbirliğine gitmek zorundaydı. Kızıl
Ordu bölgeyi korumak için yeterince güçlü olmadığından SSCB'nin yerel
güçlerle işbirliği yapmaktan başka bir seçeneği bulunmamaktaydğ.[50] Bu
nedenle savaşın ilk evrelerindeki İran ve özellikle İran
Kürdistanı'ndaki Sovyet politikası "Katkaslar ve Azerbaycan'a çekilen
Sovyet ordularının gerisini korumak ve İran Körfezi'nden tankerlerle
gelen Amerikan yardımlarının kamyonlarla yukarıya aktarılmasnı sürdürmek
şeklindeydi. Bu nedenle, Sovyet politikası savaşın birinci yılında ve
işgalin yarısına kadar dikkatli ve değişken bir seyir izleyerek elden
geldiğince az sayıda kişi ve gruba müdahale edildi. Çünkü Türkiye'deki
Miğfer Devletleri ajanlarının onları etkilemek istediklerine inanıldığı
için Kürtlerin onlara ihtiyaç duymalarına neden olmak istenmiyordu."
Sovyetlerin İran politikası ve Kürtlere yaklaşımındaki ikinci aşama,
1944'deki İran-Sovyet petrol krizi ile birlikte başladı. 1944 yılı
boyunca hem Amerikan ve hem de İngiliz petrol şirketleri İran petrol
rezervleri üzerinde arama yapma imtiyazı almak istediler ve bu İran
merkezi hükümeti tarafından kabul edildi. SSCB de benzeri bir arama
imtiyazı almak istedi, fakat İran Başbakanı tarafından ret edildi.[52]
Hemen akabinde gelişen Sovyet-İran ilişkileri sonucu Sovyetler İran
içişleri için yaşamsal denecek meselelere geniş çapta karışmaya
başladı.[53] İran'a petrol aramaları için baskı uygulamak amacıyla SSCB
açıkça Azerileri ve Kürtleri desteklemeğe başladı.[54] Böylece,
Kürtlerle iyi niyete dayalı ilişkileri sürdürerek kendi kontrolleri
altındaki bölgenin güvenliğini sağlamak şeklindeki önceki dönemdeki
Sovyet politikası, Kürt taleplerine açık destek vermek şeklinde dönüşüme
uğradı. Yine de, Sovyet politikasındaki bu değişimi, bagımsız bir Kürt
devleti için çalışmak veya onu desteklemek şeklinde bir değişiklik
olarak anlamamak gerekir.[55] SSCB'nin bagımsız bir Kürt devletine
taraftar olduğu biçimindeki iddia yanlıştır veya en azından İran'daki
Sovyet varlığını dengelemek için ABD'nin desteğini almaya çalışan İranlı
yetkililerin bir abartmasıdır.
Sovyetlerin İran Kürtlerine yönelik sınırları belli bir politikasının
olmadığnı belirtmek gerekir. Tahran'daki Amerikan Konsolosu, SSCB'nin
Kürtler tarafından İran hükümetine yöneltilen tehdidi sömürmek
konusundaki politikası kesin olmakla birlikte, SSCB'nin Kürtlere dönük
politikasının belirsiz olduğunu belirtmekteydi.[56] Eagelton'a göre,
SSCB Kürt taleplerini bagımsız bir Kürt Devletinden çok, Azerbaycan
Cumhuriyeti bağlamılnda değerlendirmekteydi. Bakü'ye ikinci
ziyaretlerinde, Kürt delegeleri Sovyet Hükümeti ile görüşmek taleplerini
ileri sürdüler. Bu talepler "ayrı bir devlet ve SSCB'den para ve silah
şeklindeki yardım"[57] isteklerini içermekteydi. Azeri Başbakan Bagirov,
Kürt delegelerine ayrı bir Kürt Devleti kurmak için acele etmeye gerek
olmadığı tembihinde bulunmuştur. Kürt Devletinin sadece İran'da değil
Türkiye ve lrak'ta da bir halk hareketine dayanması gerektiğini ileri
sürmüştür. Bu arada Bagirov, her nedense, "Kürtlerin özlemlerinin otonom
Azerbaycan içinde başarıya ulaşabileceğini"[58] de ileri sürmüştür.
Sovyetlerin Kürtlerin özlemlerini Azerbaycan içinde karşılama
politikası Mahabad Cumhuriyetinin kurulmasından sonra bile devam
etmiştir. Kürt delegeleri Mart 1946'da[59] Tebriz'e Azerbaycan
yetkililerini görmeye gittiklerinde, kendilerine Azerbaycan Cumhuriyeti
ile birleşmeleri söylenmiştir.[60] Bununla birlikte, Kürt delegeleri
Sovyet mantığını uygun bulmamışlar ve şöyle demişlerdir:
"Siz Ruslar bizden daha ilerisiniz ve bunun için biz size uyduk. Eger
siz, bu duruma rağmen, bizi bizden ileri olmayan kimselere yöneltmekte
ısrar ederseniz, bizim onlara uymak için hiçbir nedenimiz olamaz. Eger
Kürtler zayif oldukları için bir başka devletle birleşmek zorunda
iseler. neden tekrar İran ile birleşmesinler?"[61]
İngiliz Hükümetinin Kürt Politikası
Kürt aşiretlerinin önemine ve Kürdistan'ın İngilizlerin Orta
Doğu'daki çıkarları bakımından jeo-politik konumuna rağmen, İngilizler
Kürtleri doğrudan desteklemekten kaçınmışlardır. Araştırma konusu
yapılan süreçte İran'daki İngiliz dış politikası, İran merkezi
hükümetini desteklemek ve merkezi hükümet üzerinden aşiretlere bazı
reformlar sağlayarak İran Kürdistanı'ndaki karışıklıkları en aza
indirmekti.
İran Kürdistanı, özellikle, Almanlar 1941 yılında SSCB'ye saldırıp
böylece Alman kuvvetlerinin Kafkaslara girmesi ihtimalinin İngiliz
çıkarlarını tehdit etmesi ile stratejik bakımdan hayati derecede önemli
olmuştur.
İran Kürdistanı'nın bu önemine rağmen, Kürt taleplerine İngiliz
desteğinin olmamasının nedenleri daha agır basmıştır. İngiliz heyetinin
Tahran'da 1942'deki[62] bir toplantısında, İngiliz yetkililer
dışişlerine İngiliz politikasını şekillendirmesini istedikleri
önerilerini sunmuşlardır. Bu öneriler şöyledir:
1. İran merkezi hükümeti güçlendirilmelidir;
2. Merkezi hükümet aşiretlerle doğrudan kendisi ilgilenmelidir;
3. Aşiretlerin Migfer Devletlerine karşı İngiliz savaş güçlerine
yardımları önemsiz kalmaktadır [63] ve İngilizler aşiret kavgalarına
karışmaktan kaçınmalıdır.
İngilizlerin Kürtlere yönelik politikaları, komşu devletlerin Kürt
sorunu konusundaki duyarlılıkları bağlamında da bir çözümlemeye tabi
tutulmalıdır. İngilizler, İran'daki Kürtlere bir yardım durumunda bunun
Türkiye'yi Migfer Devletleri yanında yer almak konusunda harekete
geçireceğinden korkmuşlardır. Kendisi de bir Kürt sorununa sahip olan
Türkiye, Kürdistan'ın her parçasındaki her türlü gelişmeye oldukça
duyarlı idi. Bölgedeki İngiliz yetkililer, Türkiye'nin Kürt sorunu
konusundaki kaygılarının "aşırı"[65] olmakla birlikte rahatlatılması
gerektiğini, aksi taktirde Türkiye'nin "savaşa dönük politikası
bakımından tepki gösterebileceği ve hatta bir Alman saldırısına
direnişini bertaraf edebileceği"[66] şeklinde Dışişleri Bakanlığı'nı
şiddetle uyarmışlardır.
İngilizler, ayrıca İran Kürtlerinin otonomi veya bağımsızlık türünde
herhangi bir durum kazanmaları halinde bunun, iki taraf arasında
kuvvetli bağlar olduğu için, Irak Kürtleri üzerinde büyük etkisi
olacağından da korkmuşlardır.[67] İngilizler Irak'taki Kürtlerin İran
Kürdistanı'ndaki gelişmeleri yakından izlediklerine ve herhangi önemli
bir başarını Irak'taki siyasal durumu karıştrıp sıkıntılara neden
olacağına inanmaktaydılar.
İran'daki sıkıntıları ve karışıklıkları en aza indirmek için, İngiliz
yetkililer merkezi hükümeti aşiretlere uzlaşmacı bir yaklaşım
geliştirmesi için çaba sarfettiler, Reader Bullard, örneğin, İran
Başbakanına aşiretlerin şikayetleri ile ilgili bir soruşturma
başlatılacağı sözünü içeren bir bildiri yayınlamasını önerdi.[69]
Bullard, Dışişleri Bakanlığı'na gönderdiği telgrafında, İngiliz
politikasını şöyle özetlemiştir: "...Kürdistan'daki otoritelerini
yeniden kurmaları için İran Hükümetini cesaretlendirmek ve bütün meşru
şikayetleri takip etmek"[70] İngilizlerin girişimlerine rağmen, İran
yine de uzlaşmacı bir politika ve reform yolunda bir adım atmadı ve
sadece taktiksel manevralarla yetindi.
ABD'nin İran Politikası
ABD'nin özel bir Kürt politikası yoktu. Bu nedenle, ABD'nin Kürt
sorununa ilişkin yaklaşımını ABD'nin bö1gede İran ve SSCB'ye yönelik
politikaları bağlamında ele alacağım.
George Lenczowski, ABD'nin İran politikasinin 'bütünlü[e saygi,
içişlerine karişmama, ekonomik yardim ve tavsiyeye hazir olmak ve Açık
Kapı doktrini gibi soylu ilkeler"[71] temeline dayandığını belirtmiştir.
Lenczowski'nin iddiasının aksine, Yassin İran'ın egemenlik ve
bütünlüğünün korunması konusuna İran'daki Amerikan çıkarlarının ışığı
altında bakılmalıdır. ABD'nin İran'daki politikasının temel ilgisini
Amerika'nın Suudi Arabistan ile olan petrol konusundaki önemli
gelişmeleri bakımından etkili sonuçlara neden olabilecek olan bir büyük
gücün İran'a yerleşmesinin engellenmesi teşkil etmiştir.[72] İran'daki
ABD politikası ülke üzerinde kontrol kurmak isteyen Sovyet girişimlerine
karşı koymak için merkezi hükümetin güçlendirilmesi olmuştur. Elde
bulundurma politikası olarak da adlandırılan bu politika, savaş sonrası
dönem için de geçerli olmuştur.
Bu bö1ümü özetlemek bakımından, Mahabad Cumhuriyetinin yıkılıp gitmesinde birkaç nokta büyük derecede önemi haizdir:
Birinci olarak; merkezi hükümetin modernizasyon ve asimilasyon
programı Azeri ve Kürtler gibi etnik grupları yabancılaştırmış ve daha
sonra da Tahran aleyhine ulusalcılığın düşmanca duyguların yükselmesine
neden olmuştur.
İkinci olarak; İran'ın İngilizler ve Sovyetler tarafından işgali,
hükümeti desantralize etmiş (merkezsizleştirmiş) ve İran ordusununun
dagılmasına neden olmuştur. Merkezi hükümet tarafından tatmin edilmeyen
ve hayal kırıklığına uğramış olan kesimler, bu durumdan yararlanmışlar
ve kendilerini yönetmeyi istemişlerdir. Bu süreç, aşiret reislerinin
dönmesi ve aşiretlerin dagılan ordunun silahlarına el koyarak hızla
güçlenmesi ile ivme kazanmıştır.
Üçüncü olarak; İran'daki büyük güçlerin çıkarları, hedefleri ve ilgi
odakları önemlidir. Hem SB ve hem de Britanya, müttefiklerin savaş gücü
bakımından hayati derecede önemli olan savaş yardımlarını SSCB'ye
ulaştıfmak için İran'ın korunmasını hedeflemişlerdir. SB ayrıca
İran'daki petrol rezervlerine ilgi duymuş ve imtiyazlar almak için Kürt
ve Azerilerin kendini yönetme veya otonomi gibi taleplerini kendi
çıkarına kullanmıştır. Bununla birlikte, SB'nin Azeriler ve Kürtlere
yönelik iki farklı politikası olmuştur. SB bir Azerbaycan Cumhuriyetinin
teşkili ile daha çok ilgili olduğu için, Kürtlerin Azerbaycan içinde
bir otonomi ile smırlandırılmasını tercih etmişlerdir.[74] Büyük
Britanya ve ABD, diğer yandan merkezi hükümetin güçlendirilmesinden yana
olmuşlar ve Kürtlere herhangi bir destek vermemekte ısrar etmişlerdir.
ABD, SB'nin Kürtleri ve Azerileri desteklemek yoluyla Sovyetlere yakın
bir İran hükümeti kurmak amacında olduğunu sanmıştır. Bu nedenle hem
ABD'li ve hem de İngiliz yetkililer ve bazı akademisyenler yanlış bir
şekilde Mahabad Cumhuriyetinin kuruluşunun SB tarafindan planlanarak
hayata geçirildiğini kabul etmişlerdir.
KÜRT ULUSÇULUĞUNUN YÜKSELİŞİ VE MAHABAD CUMHURİYETİNİN KURULUŞU
Mahabad Kürt Cumhuriyetinin kuruluşu tarihsel bir olay olmuştur. Asıl
mimarları Kürt milliyetçileri olmuştur. Kürdistan genelindeki ve İran
özelindeki Kürt ulusalcı hareketi cumhuriyetin ortaya çıkmasında hayati
rolü oynamıştır. Bununla birlikte, İran'daki siyasal durumdaki dramatik
değişim ve büyük güçlerin birbirleriyle, İran'la ve Kürtlerle ilişkileri
gibi iç içe geçmiş gelişmeleri dikkate almaksızın cumhuriyetin
kuruluşunu tek başına Kürt ulusçuluğuna indirgemek yüzeysel bir bakış
olacaktır. Bu bölümde Kürt milliyetçiliğini ve özellikle ileride
Kürdistan Demokratik Partisi (KDP) olarak yeni bir biçim alacak olan
Komela olmak üzere, Kürt örgütlenmelerini incelemeye çalışacağım. Sonra
da Kürt ulusçuluğunun büyük güçler, merkezi hükümet ve Azerilerle olan
ilişkilerine göz atacağım.
Komela'nın Oluşturulnası
Mahabad uzun süren bir Kürt ulusçuluğu geleneğine sahip bir alan
olmuştur.[75] 1942'deki İran'ın istisnai koşullarında Mahabad'daki Kürt
ulusçuları Komela Jîyanewa'e Kurd'u, kısaca Komela'yı, yani Kürt Diriliş
Dernegi'ni kurdular.
Komela'ya şehirli seçkinler ve entellektüeller liderlik etmişlerdir.
Bunların çoğu Mahabad'da etkin şahsiyetlerdir. Parti üyeliği sadece
Kürtlerle smırlı tutulmuş ve örgütlenme biçimi olarak gizli hücre tipi
temel alınmıştır.[77] Komela'nın temel siyasal amacı Kürtlere otonomi
kazandırmaktı ve siyasal yaymı Niştiman'da yazıldığı gibi, nihai amacı
parçalanmış olan Kürdistanı birleştirerek bağımsız bir Kürdistan
kurmaktı. İran merkezi hükümetine verilen bir memorandumda Komela
taleplerini şöyle formüle etmekteydi:
1. İran merkezi hükümeti 3 milyonun üzerinde bir nüfusa sahip olan
Kürt bölgelerinde Kürt dilini resmi dil olarak kabul etmelidir,
2. Kürtçe, eğitim, idari ve adalet işlerinde resmi dil olmalıdır,
3. Kürdistan'daki devlet yetkilileri Kürt olmalıdır,
4. Kürdistan'dan elde edilen bütün mali kaynaklar Kürdistan'da okullar ve hastahaneler yapılmasına harcanmalıdır,
5.Bu talepler parlamentoya götürü1meli ve yasal statüye kavuşturulmalıdır,
6. Bunlar mevcut koşullardaki taleplerimizdir. Gelecekteki hedef,
halkın meşru hakkı olan kendi kaderini belirleme temelinde kendini
yönetmesidir. Bu konudaki görüşmeler savaş sonrasında yapılacaktır ve
hiç şüphe yoktur ki, Kürtler kendi geleceklerin belirleyeceklerdir.
7. Kürt halkının kendi geleceğini belirlemesine izin verildiği takdirde, İran'a bir komşu gibi yaklaşılacaktır.[78]
Komela ulusalcı bir partiydi ve İran Kürdistanındaki Kürt
ulusalcılarının harekete geçirmiştir. Komela'yı İran'daki Kürt hareketi
içinde belirgin kılan şey, onun Kürdistan'ın diğer parçalarıyla
bağlantılarıdır. Kürdistan'ın dört parçasında bir ulusal hareket
yaratmaya ve Kürdistan'ı birleştirmeye verilen dikkat Komela'yı yerel
bir hareket olmaktan ayrıp ona ulusal bir hareket karakteri vermekteydi.
Bazı akademisyenler Komela'nın yerel bir hareket olduğunu ve
Kürdistan'ın diğer parçalarıyla bağı olmadığını belirtmişlerdir.[79] Bu
doğru değildir. Komela ve Kürdistan'ın diğer parçalarındaki Kürtler
arasındaki ilişkiler iyiden iyiye kurulmuştur. Komela ile Hîwa[80]
arasında ilişkiler bulunmaktaydı; öyle ki, MîrHac örneğinde olduğu gibi,
Komela'nın oluşturulmasındaki aktif katılımcılar arasında Hîwa'nın bazı
aktif üyeleri de yer almışlardır. Aynca Komela ve Türkiye Kürtleri
arasında da ilişkiler bulunmaktaydı. Komela'dan çıkan bazı kollar Irak
ve Türkiye'de kurulmuşlardır. Komela'ya Kürdistan'ın bütün parçalarından
Kürt temsilciler gelmişlerdir.[81] Bu gelişen ilişkiler sonucunda,
sembolik bir anlamı olan Türkiye, Irak ve İran sınırlarının kesiştiği
noktada, Dalan Par Dağlarında bir toplantı yapılmıştır. Bu toplantı Üç
Sınır (Sê Sînor) Toplantısı olarak adlandırlmıştır. Kürt delegeler
Peymanî Sê Sînor adlı bir pakt imzalamışlardır. Toplantının önemli yanı
büyük Kürdistan'ın çıkarları için uygun destek sağlamak, maddi ve insan
kaynaklarını paylaşmak kararı olmuştur.[82] Büyüyen Kürt ulusculuğunun
Büyük Kürdistan'a dönük yoğunlaşması, yerel güçleri olduğu kadar büyük
güçleri de gerek Kürtlere yaklaşımları bakımından ve gerekse
birbirleriyle ilişkileri bakımından ilgilendirmekteydi.
Eagelton, "1944 yılı ile birlikte Komela'nın yeni olan faaliyetleri
İran Kürdistanı'nın kuzeyinde, hem Mahabad yakınlarındaki tarafsız
bölgede ve hem de Mahabad'ın kuzeyindeki Rus sınırına kadar olan bölgede
yayılmaya başladığını"[83] belirtmiştir. Komela aşiretler içinde biraz
taban bulmuştur. Eagelton'a göre, 1945 yılı ile birlikte neredeyse bütün
Kürt aşiret reisleri ve pek çok ha1ktan kimse partiye katılmıştır.
Bununla birlikte, bu durum tamamen doğru değildir. Komela aşiret
reislerine ve toprak aga1arına çok eleştirel yaklaşmıştır. Bunlar
partideki mevkilerden uzak tutulmuşlardır. Komela, aşiret reislerinin ve
toprak ağalarının Kürtlerin geri kalmasının sorum1uları olduğuna
inanmaktaydı. Bu nedenle Komela, "bir yandan Kürt entellektüelleri ve
şehirli seçkinler ile diğer yandan geleneksel seçkinler arasında
fonksiyonel bir simbiosis (birleşme, ç.n.)"[84] yaratmakta başarılı
olmuştur.
Kürdistan Demokrat Partisi'nin (KDP) Kurulması
Qasimlo, İran Kürdistam'ndaki demokratik hareketin mevcut siyasal
yapı içinden çıktığını belirtmiştir. Çünkü, "daha geniş bir siyasa1
bakışa sahip kadrolara, zamanın gereklerine uygun bir siyasal programa
ve onbinlerce üyeye onderlik edecek bir orgüt1enmeye"[85] ihtiyaç
bulunmaktaydı. Sonuç olarak 1945'de[86] Kürdistan Demokratik Partisi
(KDP) adı verilen yeni bir parti kurulmuştur. KDP'nin kurulması meselesi
bir hayli ihtilaflı bir konudur. Bazı akademisyenler, KDP'nin
kuruluşunun Bakü'deki bir toplantıda Sovyet yetkililerinin işareti ile
veya doğrudan direktifi ile olduğunu iddia etmişlerdir.[87] Kürtler ve
SB arasında temasların olduğuna ilişkin şüphe olmamakla birlikte, yine
de KDP'nin Sovyet direktifi ile kurulduğunu gösterecek açık bir delil
bulunmamaktadır. Yassin, KDP'nin kuruluşunun asıl olarak "Kürt1erin
ulusalcı ve demokratik bir partiye olan ihtiyacında"[88] temel bulduğunu
belirtmiştir. Komela dağıldığında bütün Komela üyelerinin KDP'ye
katıldığını ve Komela ile KDP arasındaki farkın sadece orgüt1enme
yapısında ve üyelikte olduğunu ve programatik, ideolojik veya siyasal
düzlem bakımından bir fark olmadığının ayırdına varmak önemlidir.
Komela'dan farklı olarak, KDP halk içinde açık faaliyette bulunan lega1
bir örgüttür. Ve belki de daha önemlisi; KDP, toprak ağalarına ve aşiret
reislerine eleştirel yaklaşarak onlara parti içinde yüksek mevkilerde
görev vermeyen Komela'ya nazaran, aşiret reislerine ve toprak ağa1arına
parti içinde önemli roller üstlenmelerine izin vermiştir. Bununla
birlikte, Komela'dan KDP'ye geçişte siyasal bir değişim görmek mümkün
değildir. Sekiz anahtar noktayı içeren KDP'nin programı bir
karşılaştırmaya tabi tutulduğunda Komela'nınkiyle taşıdığı benzerlikler
hemen fark edilebilmektedir:
1. İran'daki Kürt halkı kendi yerel işlerine kendileri bakmalılar ve İran sınırı içinde kendilerine bir otonomi verilmelidir.
2. Kendi ana dilleri ile öğrenim görmelerine izin verilmelidir. Kürt böl gelerinde resmi idari dil Kürtçe olmalıdır.
3. Ülke anayasası, bütün sosyal ve idari konular için seçilecek olan bö1ge temsilcileri için garantiler vermelidir.
4. Devlet yetkilileri yerel ha1ktan seçilmelidir.
5. Köylülerin ve toprak sahiplerinin geleceklerini teminat a1tına
a1acak şekilde genel bir yasa ile her iki taraf arasında bir uzlaşma
zemini sağlanma1ıdır.
6. KDP Azerbaycan halkı ve Azerbaycan'daki azınlıklar (Asuriler,
Ermeniler vs.) ile tam bir kardeşlik ve birlik için mücadele eder.
7. KDP; tarim ve ticaretin ilerletilmesini; sağlık ve eğitim
hizmet1erinin geliştirilmesini; Kürt ha1kının maddi ve manevi iyiliğinin
artırılmasını ve Kürdistan'ın doğa1 kaynaklarının en iyi şekilde
kullanılmasını görev bilir.
8. KDP, bütün ülkenin ilerlemesi için İran'daki bütün halkın siyasal eylemlerinde onlar için özgürlük talep eder.
KDP'nin bu programı, meşruluğa ve İran'ın bütünlüğüne bir dönüş
olarak kabul edilmiştir. İran hükümeti KDP'nin kurulmasını ve programını
nihai olarak SB'nin arkasında olduğu bağımsız bir devleti hedef alan
ayrı1ıkçı bir hareket olarak değerlendirdiği için kutlamak konusunda
endişeli davranmıştır. İran hükümeti, Sovyet1erin ülkedeki varlığına ve
Kürtlere dönük politikasına ABD'nin desteğine ihtiyaç duymuştur. Ayrıca,
Türkiye ve Irak'ın her ikisinin de oldukça duyarlı olduğu Kürt sorununa
dikkat1erini çekmeye çalışmıştır. Daha önce de belirttiğim gibi,
ABD'nin politikasğ İran'ın birliğini korumak ve burada hiçbir Sovyet
kuruluşuna veya Sovyet destekli bir rejime izin vermemekti. Böylece,
İran hükümetinin Kürt ulusalcı hareketi ve onun Sovyet1erle olduğu iddia
edilen ilişkileri hakkındaki propagandaları İngiliz ve ABD'nin Kürt
ulusalcı taleplerine muhalefet etmeleri konusunda önemli bir role sahip
olmuştur.
Bu süreçte önemli bir gelişme meydana geldi. Kürt delegeleri Bakü'yü
ziyaret etmekte iken, Mela Mustafa Barzanî, Irak Kürdistanı'ndaki bir
Kürt milliyetçisi, ve onu izleyenler, Irak'tan çıkarak sınırı geçip İran
Kürdistanı'na geçtiler. Barzanî, Nisan 1945'te bir isyana liderlik
etmiş fakat İran'a doğru geri çekilmek zorunda bırakılmıştı. Onun İran
sınırını seçmesinin nedeni, asıl olarak İran ordusunun varlığının
kalmadığı ve Mahabad'a yol veren gelişmelerin yaşandığı İran
Kürdistanı'ndaki durum hakkında bilgi sahibi olmasıdır. İbrahim Ahmed'in
anılarına göre, İran Kürtleri Mela Mustefa Barzanî'nin bir İngiliz
ajanı[91] olabileceğinden şüphelendikleri için önce O'nu hoş
karşılamadılar. Bununla birlikte, Barzanî İran Kürdistanı'na geçmeden
önce Komela ile temasa geçmiş ve yanındakilerle birlikte İran
Kürdistanı'na geçme arzusunu ifade etmişti. Komela buna olumlu yanıt
verdi.[92] Qazî Muhammed ile görüşmesinde Barzanî, Qazî tarafından hoş
karşılanan savaşçılarını Kürtlük için fedai olarak verdi.
Mahabad Cumhuriyetinin Kuruluşu
1945 Ekimi'nin ortalarında İran Azerbaycanı'nda bir isyan patlak
verdi. İsyanın başında Azerbaycan Demokratik Partisi (ADP)
bulunmaktaydı. Silahlı ADP üyeleri ve gönüllüler, İran Azerbaycanı'nının
en önemli kenti olan Tebriz'i ele geçirdiler. İran ordusu Tebriz'de
konaklamış bulunuyordu. Tebriz'deki İran askeri müfrezeleri saldırıya
uğradı ve silahsızlandırıldı, kamu bina1arı işgal edi1erek Tahran ile
bağlantılar kesildi. Sovyet ordusu İran birliklerinden hiçbirine bö1geye
girme izni vermedi. Kasım 1945'in sonu ve Aralık 1945'in başlarında
ulusal bir konsey oluşturularak Azerbaycan Otonom Cumhuriyeti (AOC) i1an
edildi ve yerel bir hükümet oluşturuldu.
Bütün bu zaman boyunca, İran merkezi hükümetinin Azerbaycan ve
Kürdistan'da hiçbir kontrolü yoktu.[94] İran ordusu içinde bulunduğu
koşullarda etkisiz kalmıştı. AOC'nin ilanı, Kürtler için kendi ulusalcı
gündemlerini kabul ettirmek için bir örnek teşkil etti. İran Adalet
Dairesi, Kürdistan'daki İran otoritesinin bu son sembolü Mahabad
şehrinde ele geçirildi ve bu İran otoritesinin Kürdistan'daki sonunu
simgelemiş oldu. Kürdistan Demokratik Partisi'ni kurup Kürt ulusalcıları
ve aşiret reisleri arasmda da güçlenen Qazî Muhammed ve partinin ileri
gelenleri Otonom Kürt Curnhuriyeti'ni ilan etmeye karar verdiler.[95] 22
Ocak 1946 günü, çok sayıda Kürdün önünde, Qazi Muhammed Mahabad'ın
Çarçira Meydanı'nda Kürdistan Curnhuriyeti'nin kurulduğunu ilan
etti.[96] Qazi toplanan halka hitap ederken, günün önemini ve Kürtlerin
birlik içinde bundan yararlanması gerektiğini vurguladı.
Konuşmasında,
ayrıca şah'ın İran Kürtlerini asimile etme politikasnı da lanetledi.[97]
Qazi Muhammed Cumhurbaşkanı olarak ve Hacı Baba Şêx de Başbakan olarak
seçildiler.
İran merkezi hükümeti ile Kürt temsilcileri arasında geçen görüşmeler
bu cumhuriyet ilanından hemen önce bile sürmekteydi. Bu ilandan hemen
kısa bir süre önce, merkezi hükümeti içinde meşru bir Kürt
idaresinin[99] de yer aldığı Kürt talepleri tanımak konusunda ikna etmek
için bir Kürt delegasyonu Tahran'ı ziyaret etmişti. İran hükümeti yine
hareketsiz kalmış ve delegeleri tatmin etmemişti. Amerika'nın
Tebriz'deki Konsolos yardımcısı Gerald Dooher ile yaptığı görüşmede Qazi
Muhammed Mahabad Cumhuriyeti'nin statüsünün İran'mın bütünlüğü
çerçevesinde bir iç hukuk kuralı teşkil ettiğini söylemişti. Ayrıca,
Azeri komisyonunun merkezi hükümet ile hem Kürtler ve hem de Azeriler
adına görüşmeler başlatacağını da söylemişti. Bununla birlikte, bu
görüşmede Kürt sorunu tartışılmamıştı. 13 Temmuz 1946 günü, AOC
temsilcileri ile merkezi hükümet arasında 15 maddelik bir anlaşma
imzalanmıştı. Bu anlaşmada, Kürt sorunundan sadece 13. Maddede
bahsedilmişti: "Hükümet Azerbaycan'da yaşayan Kürtlerin bu anlaşmadan
yararlanacaklarını kabul etmiştir ve hükümetin 22 Nisan tarihli
kararnamesinin 3. Maddesine uygun olarak, Kürtler ilkokullarda beşinci
sınıfa kadar Kürt dilini öğretebileceklerdir."[100] Kürt sorununun
AOC'nin bir iç işi konumuna indirgendiği açık hale gelmişti. Bu
anlaşmadan tatmin olmayan bir Kürt delegasyonu Başbakan Qavam ile
görüşüp Kürtler için merkezi hükümetten bazı tavizler koparmak için
Tahran'ı ziyaret etti. Qavam bu delegasyona, Kürdistan'ın Azerbaycan'ın
bir parçası olduğunu ve Kürtlerin bu nedenle Azeri hükümeti ile
görüşmeleri gerektiğini bildirdi. Kürt ulusalcıları, bununla birlikte,
Kürt Cumhuriyeti'ni Azerbaycan'dan ayrı olarak kurmaya istekliydiler.
Kürdistan Cumhuriyeti ve Büyük Güçler
Büyük Güçlerin Mahabad Cumhuriyeti'ne yaklaşımları bu çalışmanın
önem- li bir bö1ümünü teşkil etmektedir, çünkü bu Büyük Güçlerin,
Kürtlerin ve İran'ın birbiriyle iç içe geçmiş karmaşık ilişkilerini
ortaya koymaktadır. Mahabad Cumhuriyetinin gelecegi bu karmaşık
ilişkilere bağlı olmuştur.
Daha önce de belirttiğim gibi, Sovyetlerin Kürtlere dönük ana
politikası, Cumhuriyetin kuruluşuna kadar, Kürtlerle iyi niyete dayah
ilişkiler kurmak ve Kürt sorununu Azerbaycan meselesi eksenine sokmaktı.
Eagelton, Roosevelt ve diğer akademisyenlerce paylaşılan Mahabad
Cumhuriyetinin Sovyetlerin teşviki ve harekete geçirmesi ile kurulduğu
varsayımı, bu varsayımı haklı kılacak açık bir delile dayanmamaktadır.
Bu iki yazarın anlatımları kişisel yaşantılarına dayanmakta olup
bunların birinci derecede kaynak oldukları savunulamayacağı gibi belli
bir ihtiyatla da karşılanmahdır. Diger yandan Sovyet dışişleri
belgelerinin Olga Jigalina[101] tarafından incelenmesi bize
göstermektedir ki, Sovyetlerin İran Kürtleri bakımından birinci derecede
politikası, en azından ikinci Dünya Savaşı'nın sonuna kadar Kürtler iyi
niyete dayalı ilişkiler yaratarak Kürt aşiretlerini ve Kürt ulusalcı
güçlerini kontrol etmek ve Kürt ulusalcı özlemlerini Azerbaycan özerk
Cumhuriyeti'ne entegre etmek olmuştur. Başka bir deyişle, SB'nin otonom
bir Kürt Cumhuriyeti yaratmak gibi bir isteği olmamıştır. Ayrıca şu da
açıktır ki, Sovyetlerin -Azeri örneginde olduğu gibi- Kürt sorunuyla
ilgilenmesi petrol imtiyazlanı güvence altına almak amacıyla İran
hükümetini zorlamak içindir. SB'nin bölgesini genişletmek ve Orta
Doğu'yu etkilemek şeklin- deki ABD'li yetkililer tarafından da
paylaşılan korku doğru bir temele dayanmamaktadır. Böyle yayılmacı
hedefler söz konusu olsa bile, SB'nin kendi politikasını uygulamak için
bağımsız bir Kürdistan için teşvik verdiğini teyid eden açık deliller
bulunmamaktadır. Bütün işaretler göstermektedir ki, bırakın bağımsız bir
Kürdistan'ı, otonom bir Kürdistan dahi bir Sovyet politikası değildi.
Daha doğru bir anlatım, SB'nin Kürt sorununu Azerbaycan'a yönelik daha
geniş politikasının çerçevesi içinde aldığı olabilir. Mahabad
Cumhuriyeti'nin ilanı ve Onun Azerbaycan Cumhuriyeti'nden ayrı bir
varlık olmaktaki ısrarı sovyet yetkilileri ve Cumhuriyet arasında
tansiyonun artmasma neden olmuştur. Bir Kürt dele- gasyonu, Sovyet
Azerbaycam Eğitim Bakanı Mirza İbrahimov ve Bakü'den General Qoliov ile
görüşmek üzere Tebriz'e çağırılmıştır.
İbrahimov, Kürtlerin kendi
hükümetlerini kurmak yerine AÖC ile birleşmeleri konusunda ısrarda
bulunmuştur. Bununla birlikte Kürt delegeleri Sovyet önerilerini red
etmiş ve kendi hükümetlerini işletmek konusunda ısrar etmişlerdir.[103]
Hem SB ve hem de AÖC Kürtleri ikna çabasına devam etmişler ve Azeri
Ulusa1 Konseyi'nde Kürt temsilcileri için beş sandalye verilmiştir.
Mahabad Cumhuriyeti'nin bu türden teklifleri red etmesi, SB'ne otonom
cumhuriyet konusundaki Kürt taleplerini kabul etmekten başka çıkar yol
bırakmamış, fakat bunu da resmi olarak ifade etmemişlerdir. Mahabad
Cumhuriyeti'nin ilanından ve Cumhuriyet ile AÖC arasında yaşanan yüksek
tansiyonlu geçen bir sürecin ardından bir diyalog süreci başlatıldı ve
Qazî Muhammed ile Azeri Başbakam Cafer Pişravi arasmda 23 Nisan 1946'da
bir anlaşma imzalandı.[104] Mahabad Cumhuriyeti ile SB arasındaki
ilişkinin bir diğer önemli yanı da Sovyetlerin Bakü'deki toplantı
sırasında sözünü vermiş olduğu askeri yardım konusu idi. Sovyet
yetkilileri Kürtlere ağır toplar, tanklar ve başka askeri malzemeler
verme konusunda söz vermişlerdi.[105] Gerek Curnhuriyetin ilanından önce
ve gerekse de sonra, Kürtler SB'den sadece birkaç bin tüfek
alabildiler, fakat tankları ve diğer agır mühimmatı alamadılar.
Amerikan yetkilileri Mahabad Cumhuriyeti'nin büyük Kürdistan'ın bir
çekirdeği işlevini göreceğini kabul ediyorlardı. Rossow, bunun İran,
Türkiye, Irak ve Suriye Kürdistanlarının tümünü içine alacağını ileri
sürmüştür.[106] Rossow, böyle bir yaratımın ancak Sovyetlerin eli
altından çıkabileceğini ileri sürmüştür. Qazi Muhammed ve diğer kabine
üyelerinin Irak ve Türkiye'deki Kürtlerle işbirliği yapmak
istemediklerini, ve Kürt sorununun ancak gerçek bir demokratik gelişme
ve İran'daki çeşitli ulusal azınlıklara saygı gösterilmesi ile
çözülebileceğini söylemelerine rağmen, Amerikalı yetkililer Qazi
Muhammed'in emelinin büyük bir Kürdistan yaratmak olduğuna inanmaya
devam ettiler.
Amerikalı yetkililerin kafalarında Mahabad Cumhuriyeti'nin Sovyet
yörüngesinde olduğu şeklindeki kabul nedeniyle, ABD'li yetkililer ulusal
azınlıklara dönük İran politikasnın bunlar tarafından hoş
karşılanmadığını bildikleri halde, ABD, Azeriler ve Kürtlerle olan
çelişkilerinde İran merkezi hükümetini destekledi. ABD'nin İran'da
aldığı pozisyon, İran ve Orta Doğu'daki geniş Amerikan çıkarları ve
hedefleri bağlamında ele alınmalıdır.
Daha önce de tartışmış olduğum gibi. Soğuk Savaş'ın erken dönemi
ikinci Dünya Savaşı'nın sonunda başlamıştır. ABD, George Kennan
tarafından formüle edilen bir kuşatma politikası uygulamıştır.[108]
Kuşatma stratejisi, Lewis Gaddis'in belirttiği üzere, şu varsayıma
dayanmaktaydı: "Sovyetler Birliği kalıtsal olarak yayılmacıydı ve
komünist iktidarı fetihler ve devrimler yoluyla en üst düzeye çıkarmak
istemekteydi. Sovyetlerin dünyaya hakim olmak hedefi sürekli idi ve
amansızca karşı konmadığı taktirde başarıya ulaşabilirdi."[109] ABD'li
yetkililer şuna kani idiler ki, Sovyetler Birliği kalıtsal olarak
yayılmacı idi ve ABD'nin görevi, Sovyetlerin "yayılmacı" politikalarını
uygulamak için yeterli araçlara sahip olup olmadığına bakmaksızın,
Truman'ın sözleriyle, "özgür uluslar"ı Sovyet komünizminin tiranlığından
korumaktı.
George Kennan, SB'nin Orta Doğu'daki hedefleri arasında bir Büyük
Kürdistan kurmanın da yer aldığı düşüncesinde idi. Kennan, "Sovyetlerce
silahlandırılan Kürtler"in Türk-İran sınırında Türk hükümetine sorun
çıkarabileceklerini ve bunun da bir Sovyet müdahalesi için neden teşkil
edeceğini ileri sürmüştür.[111] Kennan ayrıca SB'nin Musul ve Kerkük'ü
almak isteyen Irak Kürtlerini silahlandırdığını ve yine Kütlerin isteği
ile müdahale olanağı kazanacağını ileri sürmüştür.[112] İçinde zengin
petrol rezervlerini barındıran Kerkük'ü de içine alabilecek bir Büyük
Kürdistan'ın yaratılması Irak hükümetinin düşmesine neden olabilir ve
Batılı güçlerden ziyade SB'ne yakın olan bir hükümet ile başarıya
ulaşabilir. Türkiye'nin bütünlüğü de tehlikeye girmiş olurdu, çünkü
Kürtlerin büyük bölümü ve Kürdistan'ın en büyük parçası burada
bulunmaktadır. Böylelikle, ABD'li yetkililer SB'nin bir Büyük Kürdistan
yaratarak Orta Doğu'da kuvvetli bir üs elde edebileceğinden
korkuyorlardı ve bunun da, "Irak'ın İran Körfezi'ne sıkışacağı ve Abadan
petrol rafinerilerinin de hemen burada yattığı düşünüldüğünde"[113]
ABD'nin bölgedeki çıkarlarına karşı büyük bir tehlike yaratcağını
düşünüyorlardı. Sonuç olarak, İran ve İran Kürdistanı, ABD için
Sovyetlerin Orta Doğu'daki yayılması bakımından büyük önem taşımaktaydı.
Amerikan Devlet Departmanı, İran'ın bütünlüğünü ve bir devlet olarak
bağımsızlığını güvence altına almak; İran'ın içişlerine müdahalelerin
önlenmesi için bir iç güvenlik yaratmak; İran ekonomisine gelişmesi için
yardımda bulunmak; ve son olarak İran'da demokrasiyi hayata geçirmek
için ABD'nin İran ile ilişkilerini tanımlayan bir politika çizdi.
ABD'nin İran politikası ve Mahabad Cumhuriyeti'nin SB ile
ilişkilerinin ABD'li yetkililerce yanlış algılanması sonucu,
Cumhuriyetin ABD'den talepleri ele alınmadı. Qazi Muhamrned, Tebriz'de
Amerikan Konsolos Yardımcısı Dooher'i kabulünde, ABD'nin Kürtlere
yönelik politikasını ve Amerikalıların İran'a demokrasi getirmek isteyip
istemediklerini anlamak istedi. Qazi, Kürtlerin tek isteklerinin İran
içinde bir otonomi olduğuna vurgu yaptı. Ayrıca Cumhuriyet için tarım,
endüstri ve eğitim alanlarında ABD'nin desteğini istedi.[115] Bütün
bunlara rağmen, konsolos yardımcısı Kürt taleplerine herhangi bir olumlu
yanıt vermedi.
Mahabad Cumhuriyetinin kuruluşundan önce, Qazi Muhammed Britanya ile
bazı ilişkiler kurmak istedi.[116] Qazi tarafından yetkili kılınan
Ebdurehman Zebîhî ve Alî Reyhanî Tebriz'deki İngiliz Konsolosluğuna
yaklaştılar. Bununla birlikte, İngilizlerin buna yanıtı hareketsiz
kalmak ve tatmin etmemek şeklinde oldu.[117] İngilizlerin Cumhuriyet'e
destek olmamasının nedeni, Britanya hükümetinin İran merkezi hükümetini
desteklemesi ve 1941 yılından beri resmi İngiliz politikasını izlemesi
idi.[118] İngilizlerin Cumhuriyetle ilgili olarak temel ilgileri Irak
Kürdistanı'na olan etkileri teşkil etmekteydi. Irak Kürdistanı'nı
inclemesi sırasında, Erbil'deki İngiliz Kuvvetleri Siyasal Danışman
Yardımcısı olan H.M. Jackson, Irak Kürtlerinin şunları fark ettiğini
belirtmiştir:
1. Azeri mücadelesindeki sorunlardan bir tanesi de Kürt bağımslızlığıdır;
2. Dünyamn en büyük güçlerinden biri olan SSCB bu mücadelede aktif bir sempatizan durumundadır;
3. Mela Mustefa ve onun çevresindekiler özgürlük mücadelesinde kilit konumda bulunmaktadırlar.
İngiliz yetkililer yükselen Kürt ulusalcılığnın taşıdığı potansiyel
tehlikenin ve bunun sonuç olarak Irak ve Türkiye üzerindeki etkilerinin
ayırdında idiler. Irak'ta yaşamsal çıkarları olduğundan, İngilizler yeni
kurulmuş bulunan özerk Kürt Cumhuriyeti'ni desteklemeyi red ettiler.
KÜRDİSTAN CUMHURİYETİ'NİN YIKILIŞI
Mahabad Cumhuriyeti bir yıldan fazla sürmedi. Yıkılışı, iki önemli
gerçeği ortaya çıkardı: Birinci olarak, dıramatik bir biçimde kendi
sonunu hazırlayan İran'daki Kürt ulusçuluğunun zayıflığını gösterdi;
ikinci olarak ise şu noktayı açığa vurdu ki, Cumhuriyetin kaderi önemli
oranda Büyük Güçlerin özelde İran ve genelde Orta Doğu politikalarına
baglı idi. Bir başka deyişle, Kürtler uluslararası siyasal diziliş ve
ittifakların yanısıra, kendi iç zayıflıklarının da kurbanı oldular.
Cumhuriyetin çöküşünün temel nedeni, yine de, Sovyetlerin İran'dan
çekilmesi olmuştur.
Kürt Ulusçuluğu ve Cumhuriyet'in Yıkılışı
Cumhuriyetin kuruluşu bilinçli eylemin ve Kürt ulusçularının ikinci
Dünya Savaşı sırasında İran'ın Anglo-Sovyet işgalinin yarattığı olumlu
koşullardan yararlanma çabalarının sonucu olarak gerçekleşmişti.
Cumhuriyetin bir yıldan daha kısa süren hayatı boyunca, Kürt ulusçuluğu
İran'daki Kürtler arasında birliği sağlamakta başarısız oldu. Birliğin
saglanamamasının en önemli yanı, aşiretlerin bundaki rolü idi.
Aşiretlerin çoğunun Cumhuriyete destek vermesine ve reislerinin de
KDP'ye katılmasına rağmen, Cumhuriyetin sonraki süreçlerinde aşiret
desteği gevşemeğe başladı. McDowall, aşiretlerin "askeri ve ekonomik
yardımın anahtarını O elinde tuttuğu" için Qazi'yi desteklediklerini
ileri sürmüştür.[120] Aşiretler Cumhuriyet'i bekleyen ani tehlikeyi fark
ettiklerinde, ona olan desteklerini çekmeye başlamışlardır. McDowall,
ayrıca aşiretlerin kendi ekonomik ihtiyaçlarunı göz önünde bulundurmak
zorunda olduklarını da ileri sürmüştür: "Aşiret topraklarında yetişen
temel ürün tütün idi, fakat İran'ın başka yerlerindeki pazarlara
girmemeye başladıktan sonra ciddi zorluklar yaşamağa başladılar."[121]
Aşiretler Kürdistan'ın siyasal yaşamında önemli bir rol oynamışlardır. Onların önemi şu etkenlere dayanmaktaydı:
i) Silahlı adam kaynağı idiler. Gerçekten de, Cumhuriyet'in en önemli
kurumu olan bir Kürt ordusu kurmada anahtar role sahiptiler.
ii) Aşiret fertleri eylemde reislerini takip ettiklerinden, Kürt ulusçuluğunun halk destegi aşiretlere baglı idi.
iii) Aşiretler Kürt toplumunun en büyük unsuru idiler.
Aşiretler, önemlerine paralel olarak, Kürt ulusçuluğunun başarısı
bakımından dikkate değer dezavantajlara da sahiptiler. İlk olarak;
"hangi gücün destekleneceği konusunda aşiret reislerinin aşiret
mensupları üzerindeki mutlak etkinlikleri"[122] vardı. Mahmud Osman,
Cumhuriyetin yıklı1şını çözümlemesinde, "aşiret kuvvetlerinin samimi
olmakla birlikte, Cumhuriyetin önderliğinden ziyade aşiret reislerine
bağlı olduğunu"[123] ileri sürmüştür. İkinci olarak; farklı aşiretler
arasındaki sürekli çelişki ve rekabet Kürtler arasında ulusal bir
birliği önlemiştir. Ve son olarak; aşiretler ister İran merkezi hükümeti
olsun, isterse Kürt hükümeti olsun tabi olmak konusunda direnmişlerdir.
Aşiretlerin bu dezavantajları, Cumhuriyetin çoküşünde hayati rol
oynamıştır. Mamaş ve Mangur gibi bazı Kürt aşiretleri, Cumhuriyeti
desteklemeyerek Irak'a göçmüşlerdir. Bir başka örnek oldukça etkili olan
Şıkakî aşireti ve onun reisi Ömer Xan'dır; önceleri Cumhuriyet'te yer
almış olmalarına rağmen, Cumhuriyetin en zor anında İranlı yetkililerle
temas kurarak Tahran'la ayrı bir ilişki talebinde bulunmuşlardır.
Cumhuriyet'in çokça ihtiyaç duymasına rağmen aşiret desteğinin eksik
kalması daha ,Kasım ayının başlarında ortaya çıkmıştır. İki Amerikalı
yetkili, Dooher ve Allen, İran Başbakanı Qavam'a Kürt aşiret reislerinin
kısa bir süre içinde Cumhuriyet'ten desteklerini çekeceklerini
bildirmişlerdir.
Roosevelt, Kürt ulusçuluğunun çözümlenmeyen bilmecelerinden birinin
"sadece liderleri değil, neredeyse bütün kadroları nisbeten daha aydın
şehir halkı içinden gelmesi gerekirken, askeri gücü her zaman sadece
hükümet boşluklarında kazanıp kaybetmenin dışında hiçbir düşünceleri
olmayan ve hiçbir eğitime de sahip olmayan aşiretlerden ve aşiret
liderlerinden gelmek durumunda kalması"[125] olduğunu ileri sürmüştür.
Qasımlo, Kürt demokratik hareketinin liderliğinin zayıf olduğuna
vurgu yapmış ve yıkılışının nedenlerinden birinin bu olduğunu
belirtmiştir. "Yeterince yetenekli ve yetişmiş siyasal ve askeri
kadroların Cumhuriyetin varlık gösterdiği 11 aylık bir sürede
oluşturulmasının imkansız olduğunu"[126] ileri sürmüştür.
Cumhuriyetin Yıkılışı ve Uluslar arası Bağlantı
Cumhuriyetin yıkılışı uluslararası politika bağlamında da bir
çozümlemeye tabi tutulmalıdır. Sovyet silahlı kuvvetlerinin İran'dan
çekilmesi, her iki cumhuriyet için de desteğin ortadan kalkması ve
Azerbaycan'ın ani çoküşü Cumhuriyet'in yıkılması ile sonuçlanan başlıca
dış etkenlerdi.
Sovyet silahlı kuvvetlerinin İran'dan çıkması çeşitli birbiriyle
baglantılı etkenlerin bir sonucu idi. İlk olarak, SB İran'dan petrol
imtiyazı alarak en önemli hedeflerinden birine kavuşmuştu. İkinci
olarak; ABD ve Britanya'nın SB'ne İran'daki politikasını tekrar gözden
geçirmesi için artarak baskı yapması gelmek- tedir. Son olarak da;
SB'nin dış politikasıyla bağlantılı iç etkenleri ve ideolojik olarak
durduğu nokta gelmektedir.
İran Başbakanı Qavam, Sovyet hükümeti ile İran'daki silahlı Sovyet
kuvvetleri ve Azerbaycan sorunu üzerinde görüşmeler yapmak için 19 Şubat
1946'da Moskova'yı ziyaret etti. Görüşmeler sırasında Sovyet
yetkilileri üç öneri sundular:
i) Azerbaycan'ın özerkliği tanınmalıdır;
ii) Bir ortak İran-Sovyet petrol şirketi İran'ın kuzey illerindeki petrol kaynaklarını işlemelidir.
iii) Bir miktar Sovyet silahlı gücü belirsiz bir süre için İran'da
kalmahdır.[127] Bunlar, İran'ın bakış açısından açıkça kabul edilemez
tekliflerdi ve sonuç olarak iki hükümet arasında herhangi bir anlaşmaya
varılamadı. Bu görüşmelerin en önemli sonucu Qavam'ın petrol
imtiyazlarının Sovyet önceliklerinin en başında geliyor olduğunun
farkına varması oldu. Yassin'in belirttiği gibi, "Qavam, Sovyetlerin
petrol ve Azerbaycan olmak üzere her iki hedefe de kavuşmak istemekle
birlikte, seçmek zorunda bırakıldığında petrole öncelik tanıyacaklarını
hissetti."[128]
Qavam'ın Sovyet politikası konusundaki önörüsünde haklı olduğu ortaya
çıktı. Birleşmiş Milletlerrden artarak gelen baskılar karşısında, SB
sonunda Qavam tarafindan ileri sürülen yeni tekliflere olumlu yanıt
verdi. Bu yeni tekliflerde, SB'ne verilecek olan petrol imtiyazı olmakla
birlikte, Azerbaycan sorununun İran'ın bir iç meselesi olduğu ve İran
otoritelerince ilgilenileceği noktası kuvvetle vurgulanıyordu. İki
hükümet, 6 Mayıs 1946'da bir anlaşmaya vardılar.
Sovyetlerin Kuzey İran'dan çekilmesini ve Azerbaycan meselesinden
elçekmesini tek başına petrol imtiyazına bağlamak yeterli olmaz. Gözden
geçirilmesi gereken başka etkenler de bulunmaktaydı. ABD hükümeti
İran'daki gelişmeleri yakından takip etmekteydi ve Sovyetlerin İran'dan
çekilme işlemini sıkıya almak konusunda hassasiyet gösteriyordu. Diğer
yandan, İran hükümetini iki cumhuriyetle ve SB ile olan ihtilaflarında
sıkı bir şekilde desteklemekteydi. Birleşmiş Milletler yoluyla ABD
İngiltere ile birlikte SB'nin İran'daki politikasını gözden geçirmesi
için baskı uygulamaktaydı. Kuşatma politikasının ışıgında, sonuçta
meydana gelen gelişmeler ABD'nin Orta Doğurda kendi politikalarını etkin
kılmak konusundaki kararlılığını göstererek Missouri savaş gemisini
istanbul'a gönderdi; ve SB'nin Yunanistan ve Türkiye'deki taleplerine
karşı çıktı.
ABD'nin SB'nin Orta Doğurdaki ilerlemesini önlemekteki kararlı
politikasına paralel olarak, Sovyetlerin İran'dan çekilmesini
algılamakta iki büyük etkenin daha ele alınması gerekmektedir.
Birincisi, SB diğer Batı Avrupa ülkeleri gibi ikinci Dünya Savaşı ile
birlikte bir yıkıma uğramıştı. SB bir süper güç olarak ortaya çıkmakla
birlikte, ABD'ye nazaran çok zayıf kalmaktaydı. Stephan Ambrose'un
belirttiği gibi, ABD, "aşırı bir güce sahipti ve çok daha fazla miktarda
gücü üretmek için çok boyutlu kaslarını germekteydi. Diğer uluslara
oranla -endüstriyel üretimden içerdeki siyasal istikrara kadar- her
türlü güç bakımından bu kadar uzağa gitmiş olan ABD üstün olmanın
keyfini çıkarmaktaydı."[129] ABD askeri gücünü ve yeteneklerini
Hiroşima'ya atom bombası atarak göstermişti. SB'nin ekonomik ve askeri
kapasitesi, 1920'lerden beri kapita1ist dünya ile barış içinde bir arada
yaşamaktan ibaret olan SB'nin dış politikasına bağlı idi. SB'nin dış
politikası çoğu zaman Batılı güçlerce yanlış yorumlanmıştı.
Zannediliyordu ki, SB'nin ana hedefi Lenin'den ve eski Bolşevikler'den
miras kalan dünya çapındaki sosyalist devrimi gerçekleştirmekti.
Bolşeviklerin bir Dünya Sosyalist Devrimi'ni bekledikleri ve Sovyet
devriminin başka devrimler tarafından, özellikle de Batılı kapitalist
ülkelerin devrimleri tarafından izleneceğini sandıkları doğruydu. Bu
anlamda tamamen yanlış sayılmazlardı. Avrupa boyunca devrimci
kalkışmalar olmuştu, fakat yine de hepsi yenilgiye ugratılmışlardı.[130]
Kapitalist dünyadan izole edilmiş ve iç Savaş ile yıkıma uğramış
durumda iken, Sovyetlerin ve Bolşevik Parti'nin bürokratikleştirilmesi
süreci başladı. Devrimci Sovyetler Birliğinin bürokratik bir rejime
dönüşümü, Sovyet politikasında ve Dünya Devrimi üzerinde hatırı sayılır
etkiye sahip oldu. SB'deki bürokratik rejimin ana odağını, bürokratik
kurumlarını ve çıkarlarını korumak oluşturdu. İktidarda kalmak için
kapitalist dünya ile ekonomik ve siyasa1 ilişkiler kurmak zorunda
ka1dılar. Sonuç olarak, Bolşevikler Dünya Devrimi perspektiflerini terk
ettiler. Bu süreç Anglo-Sovyet ticaret anlaşmasına kadar eskiye
dayanmaktaydı.[131] Bu anlaşmaya göre, SB Britanya imparatorluğu'nun
kontrolü altındaki Asya'da hiçbir hareketi desteklemeyecek veya
cesaretlendirmeyecekti. Bu Sovyet dışişleri çıkarlarının Bolşeviklerin
Sovyet Devriminin erken dönemlerinde öncelik tanıdıkları sosyalizmin
enternasyonal ilkelerine hakim olmasının başlangıcı oldu.
SB'nin 1920'lerin başlarından bu yana dış politikalarının bir gereği
olmadıkça devrimci hareketleri destekleme çabasına girmediğini söylemek
yanlış olmayacaktır. Stalin tarafından Üçüncü Enternasyonal'in sona
erdirilmesi bu gelişmenin inkar edilemez bir sonucu idi. Sovyetlerin
Kürtlere ve Azerilere yaklaşımı bu bağlamda incelenmelidir. SB kendi iç
ve dış istikranını Kürtler ve Azeriler uğruna tehlikeye atmazdı.
Azerbaycan'ın hiçbir direniş göstermeden çöküşünün de Sovyetlerin
mesele üzerindeki suskunluğuyla bağı olduıu da söylenmiştir. Tahran'daki
Amerikan elçisi. "Sovyet destek birimlerinin Azerbaycan'ı
desteklemekteki başarısızlığının, Azerbaycan rejiminin büyük bir hızla
çökmesinden kay- naklanmış olabileceğini"[133] belirtmiştir.
Azerbaycan'ın ani çöküşü Mahabad Cumhuriyeti'ni etkilemiştir. Bu durum
hem aşiret reisleri ve hem de Kürt hükümeti bakımından Azerbaycan'a olan
Sovyet desteği ile karşılaştrıldığında, İran otoriteleri karşısında
yıkılmalarının kaçınılmaz olduğu hususunda ikna edici olmuştur. Kürtler
SB'nin kendilerini destekle- meyeceği ve bu destek olmaksızın İran
güçlerine karşı direnmenin imkansız olduğu konusunda inandırlmışlardı.
Qazî, 5 Aralık"ta İran ordusuna karşı olası direniş yollarını tartışmak
için "Savaş Konseyi"ni toplantıya çağırdığında, birkaç Kürt lideri
konuyu ortaya getirip Kürt Cumhuriyeti'nin kaderinin Azerbaycan'daki
gelişmelere bağlı olduğunu söylemişlerdi.
Sovyet desteğinin yokluğunda ve ABD ile Britanya'nın Azerbaycan ve
Kurdistan ihtilafları, İran merkezi hükümetini aktif olarak
desteklemeleri ve Azerbaycan'ın ani çöküşü, Mahabad Cumhuriyetine İran
ordusu tarafından kuşatılmaktan başka bir yol bırakmamıştı.
SONUÇ
Mahabad Cumhuriyeti'nin kurulması Kürt ulusçuluğunun ondokuzuncu
yüzylın sonlarından itibaren gelişen bir özlemi idi. İçerde, İran
merkezi hükümetinin asimilasyoncu ve Persleştirici politikaları sonucu
ortaya çıkan Kürtlerin hoşnutsuzluğu ve dışarıda ise 1941'deki
Anglo-Sovyet işga1i ve bunun sonucu iktidarın desantralize etmesi olumlu
koşullar yaratmış ve özlemlerine kavuşmak, yani kendi kaderini tayin
için zemin sağlamıştır.
Mahabad Cumhuriyeti sadece 11 ay boyunca var olabilmiştir. Bununla
birlikte, bu kısa süre içinde dahi ekonomi, eğitim ve askeri alanlarda
önemli gelişmeler kaydetmiştir. Kürt dilinde eğitim ve ögretim birincil
derecede önem taşımaktaydı. Şîno, Bokan ve Mahabad kentlerinde yeni
okullar inşa edilmiştir. Cami imamları Kürtçe vaaz vermişlerdir.
Mahabad'da bir ulusal kütüphane kurulmuştur. Cumhuriyet için bir ordu
örgütlenmiştir. Eagelton'un anlatımına göre, ordu 13.000 kişiden
oluşmaktaydı. Cumhuriyetin Savunma Bakanı ise bu rakkamı 45.000 olarak
vermekteydi. SB'nin armağanı olan bir radyo istasyonu kurulmuştur.
Mahabad Cumhuriyetinin tarihi, Kürt sorunu hakkında bugün de geçerli
olan birkaç gerçegi açığa çıkarmaktadır: Bu gerçekler şunlardır:
1. Kürt sorunu uluslararası bir sorundur ve Kürdistan'daki herhangi
bir gelişme Türkiye, Irak, İran, Suriye, ABD, Britanya ve eski SB'ni
ilgilendirmektedir.
2. Mahabad Cumhuriyeti Kürt ulusalcılığının bir göstergesidir. Modern
Kürt tarihinde ilk kez bir hareket açıkça tanımlanmış hedefleri, bir
programı ve siyasal bir yapısı olan siyasal bir örgütlenme tarafından
yönetilmiştir. Aşiretler, şehirli seçkinler ve dini liderler gibi Kürt
toplumunun çeşitli kesimlerini tek bir ulusal neden etrafında
birleştirmeyi amaçlamıştır. Bu birleşme sınırlı ve kısa ömürlü olmakla
birlikte, yine de çok önemli idi.
3. Cumhuriyetin ilanı kendi başına kararlı bir eylemin sonucudur,
çünkü geçmişte olduğunun, en azından 19. Yüzyılın başlarından itibaren
İran Kürdistanı'nda olduğunun aksine, hareketin bir aşiret kalkışması
olmadığnı, ulusalcı bir karaktere sahip olduğuna vurgu yapmıştır.
Cumhuriyetin liderlerinin iranlı yetkililerce idam edilmesi, hareketin
bu ulusalcı karakterini yok etmeyi amaçlamıştır.
4. Mahabad Cumhuriyeti, iki Büyük Güç olan ABD ve İngiltere'nin Orta
Doğu'da statükodan ve onun korunmasından yana olduğunu kanıtlamıştır. Bu
iki gücün Orta Doğu politikasında, bırakın bağımsız bir Kürdistan'ı,
özerk bir Kürdistan'a bile yer olmamıştır. Britanya, Irak'ı kontrol
ettiği için Kürt sorunu ile doğrudan bir bağa sahipti. İran
Kürdistanı'ndaki gelişmeler Irak Kürtleri üzerinde etkili olmaktaydı.
Irak'taki iki önemli kent, Musul ve Kerkük Kürt bölgesi içinde
kalmaktaydı ve ulusalcı bir hareket İngiliz çıkarları açısından bir
tehlike teşkil etmekteydi. İngilizler Kürt ulusalcılarının ittifak için
SB'ne eğilim duyduklarını bilmekteydiler. İngilizler Kürt ulusalcılığına
şüphe ile bakmaktaydılar ve SB'nin kürt kartını kullanarak bölgedeki
etkisini artırmasından korkuy- orlardı. İngilizler gibi, ABD de SB'nin
Kürt ulusa1cılarını etkisi a1tına almak istediğine inanmaktaydı. Kuşatma
stratejisi uygulamak için ABD Sovyetlerin Orta Doğu'daki olası yayılma
politikasına karşı kararlı bir tutum geliştirdi. SB'nin İran'daki Azeri
ve Kürtlere açık ve gizli desteği ve SB'nin politikasının ürünü olarak
görülen iki cumhuriyetin kurulması sonucu Amerikalılar bu iki cumhuriyet
ile olan ihtilafında açıkça İran merkezi hükümetini desteklediler.
iran'nın bütünlüğü ve bagımsızlığı ABD için önemliydi, çünkü iran SB'nin
Orta Doğu'yu etkilemesini ve buraya girmesini engelleyebilirdi.
5. Ne ABD ve ne de Britanya Orta Doğu'da Kürt sorunu ile ugraşan dört
devleti karşılarına almak istememekteydi. Kürdistan'ın Birinci Dünya
Savaşı'ndan sonra Türkiye, İran, (İngiliz mandası altındaki) Irak ve
Suriye tarafından resmi olarak bölünmesinden beri bu devletler hangi
parçada olursa olsun Kürt sorununa duyarl olmuşlardı ve Kürt
ulusalcılığını önlemek ve Kürt isyanlarını bastırmak için birbirleriyle
işbirliği yapmışlardı. 1924'den bu yana Kürdistan tarihi bunun delilleri
ile doludur. Kürt halkına herhangi bir desteğin bu dört devleti karşıya
almak anlamına geleceğini söylemek yanlış olmayacaktır.
6. SB'nin Orta Doğu'daki politikası açık olmaktan çok uzaktı. Uzun
süreden beri inceleme konusu yapılan süreçle ilgili Sovyet dökümanları
yayınlanmamıştır. 1941 ve 1947 yılları arasındaki süreç, bununla
birlikte, göstermektedir ki, SB'nin başta gelen ilgisi kendisi için
Almanya ile savaşında hayati olan İran üzerinden gelen ABD ve İngiliz
yardımının güvenliği için İran'ı korumak; ve İran'dan petrol imtiyazları
koparmak olmuştur. SB'nin başlarda Azeri ve Kürtlere verdiği destek
kendi hedeflerine ulaşması bakımından sadece elini kuvvetlendirmek
içindi. SB'nin Azeri ve Kürtlere verdiği destek yine de bir ayrıma tabi
tutulmalıdır. Sovyetlerin Kürtlere ilişkin baştaki politikası onlarla
iyi niyete dayalı ilişkiler kurmak ve onlara Azerbaycan içinde yarı
özerk bir konum kazandırmaktan ibaretti. Kürt sorunu Azerbaycan'a bağlı
tutulmuştur. Bu süreç boyunca ABD ve Britanya SB'nin Kürtlere ilişkin
politikasını yanlış yorumlamışlardır. SB'nin Orta Doğu'daki hedeflerine
ulaşmak için bagımsız bir Kürdistan yaratmaya çalıştığını var
saymışlardır. Şüpheleri açık delillere dayanmamış, sadece yetkililerin
önyargılarına dayanmıştır. Bunların doğru olmadığı bugün kanıtlanmıştır.
7. İnceleme konusu yapılan süreçteki İran'ın resmi politikası,
Sovyetlerin İran'daki varlığını dengelemek, ABD'nin desteğini kazanmak
için olmuştur. İran, Sovyet varlığını dengelemek ve ABD veya
Britanya'nın Kürtleri desteklemesini önleyerek Kürt Cumhuriyeti ile
etkili bir şekilde uğraşmak için ABD ve Britanya'nın Sovyet destekli
Kürt ulusalcılığı şüphesi ile oynamıştır. İran ayrıca Türk hükümetinin
İran Kürdistanı'ndaki gelişmeler karşısındaki ilgisini uyandırmayı da
başarmıştır.
8. Cumhuriyetin yıkılışı Kürtlerin bazı zayıf noktalarını açığa
vurmuştur. Birincisi; Kürt toplumunun aşiretsel yapısı ve aşiretlerin
içlerinde barındırdığı dezavantajlar onun yıkılmasında belirgin bir rol
oynamıştır. Bazı aşiretler Cumhuriyet'te hiç yer almazken, bazıları da
Sovyet ordusunun geri çekilmesi ve İran silahlı kuvvetlerinin yaklaşması
gibi olumsuz gelişmeler sonrasında onu terk etmiştir.[135] İkincisi;
siyasal örgütlenme şehirli seçkinlerden ve entelijansiya taraftndan
yürütülürken, silahlı gücün ana gövdesi parti liderliği veya hükümet
yerine kendi aşiretlerinin reislerine bağlı olan aşiret mensuplarından
oluşturulmuştu. Bu nedenle, parti liderliği veya hükümet hayati bir
karar almadan veya bir eyleme geçmeden önce aşiret çıkarlarını hesaba
katmak zorunda kalmışlardır.
İlk Kürt Cumhuriyeti yok olmuştur, çünkü:
1. Uluslar arası destek bulamamış, aksine iki büyük güç olan ABD ve
İngiltere Kürt taleplerini geri çevirmiş ve İran merkezi hükümetini
desteklemişlerdir.
2. SB güçlerini Kuzey İran'dan çekmiş ve iki cumhuriyeti desteklemekten vaz geçmiştir.
3. Kürt Cumhuriyeti'nin kendi içindeki zayıflık ylkılmasında belirgin bir rol oynamıştır.
4. İran iki ana politikadan oluşan akıllıca bir diplomasi örneği
göstermiştir: Bir yandan Sovyet tehditini kullanarak Sovyet varlığına
karşı ABD'nin desteğini kazanırken, diğer yandan da iki cumhuriyetle
etkili bir şekilde bir iç meselesi olarak uğraşabilmek için Sovyetleri
İran bö1gesinden çıkarmak amacıyla ABD ve Britanya'nın tasvip etmemesine
rağmen Sovyetlere petrol imtiyazları vermiştir.
Mahabad Kürt Cumhuriyeti modern Kürt tarihinde önemli bir süreç idi
ve böyle de kalmıştır. Mahabad ve O'nun liderleri uzun süre Kürtler
tarafından hatırlanacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder