5 Mart 2012 Pazartesi

Kürt Devleti'nde Türk Olmak

Kandıra 2 Nolu F Tipi Cezaevi - Bir Kürt devleti olsaydı ve o devlet başka halkları haklarından mahrum etseydi, ben o devletin Kürt’ü olmayı içime sindiremezdim. Hiç düşünmeden Kürtlük’ten feragat eder, haklarından yoksun bırakılanlardan biri olurdum.

Mesela o devlette resmi dil Kürtçe olsaydı ve devletin meclisinde başka halklardan milletvekilleri kendi dillerini konuşamayıp ille Kürtçe konuşmaya zorlansaydı; mahkemelerde Türkçe ve öteki dillerde savunma yapmak engellenip sadece Kürtçe konuşulsaydı; okullarda Türkçe ve başka diller yasaklıyken eğitim Kürtçe verilseydi ve Kürt olmayan çocuklara okullarda, “ Kürt’üm, doğruyum, çalışkanım…” diye Kürt ırkçı yemini ettirilseydi; resmi makamlara Türkçe ve başka dillerden dilekçe yazmak suç olsaydı; devlet dairelerinde Türkçe ve başka kardeş diller yasaklı olup bir tek Kürtçe serbest olsaydı; her birinin tarihsel ve toplumsal uzun bir tarihi geçmişi olan köylerin kadim adları Kürtçe olarak değiştirilseydi; kimlikleri yasaklı halklar çocuklarına istedikleri ismi verme özgürlüğünden yoksun olsaydı; Kürt başbakan gittiği başka ülkelerde, “Asimilasyon en ağır insanlık suçudur” diye nutuk atıp, içeride Türkleri, Çerkezleri, Lazları, Süryanileri, Ermenileri, Arapları… asimilasyon değirmeninde öğütmeye devam etseydi, ben Kürt olmaktan utanır Türk olurdum; Çerkez, Laz, Ermeni, Arap, Süryani olurdum. Yoksa kendimi insanlık suçu işleyen ceberrut Kürt devletinin tetikçisi ve suç ortağı olarak görürdüm. Esaret altındaki Türklere ve öteki halklara yasaklı, ama Kürtlere serbest edilen hakları kullanırken, kendimi adi bir hırsız gibi hissederdim.

O Kürt devletinde Türkler ve başka halklar prangalı oldukça Kürtler de özgür olamayacaktı. Çünkü başka halkları ezen devletler kendi halklarını da ezerler.

O devlet de benzer devletler gibi kurduğu baskı düzenini sürdürmek için dev bir ordu, polis ve istihbarat örgütü beslemek zorunda kalacaktı. Savaş uçaklarına, panzerlere, tanklara, toplara, füzelere ve hapishanelere akla hayale sığmaz paralar dökecekti. Bu paralar sadece başka halkların değil Kürtlerin de ödediği vergilerden karşılanacaktı.

Devlet Kürtleri avucunun içine almak için şovenizmi “milliyetçiliği” körükleyip onlara Türk düşmanlığını aşılayacak, Türk düşmanı kesilen Kürtler, “vatan ve millet düşmanı (!) Türk belasından kurtulmak için” pek çok temel haklarından feragat eder hale gelecekti. Böylece nasıl olduğunu bilmeden esaret zincirine kendileri boyunlarını uzatmış olacaklardı. Bundan da militaristleşen Kürt devlet erki ve egemenler kârlı çıkacaktı. Onlar hâkimiyetlerini daha da perçinleştirirken, kendilerini “Sözde” devletin sahibi sanan Kürtler omuzlarına dağ gibi çöken sorunların altında ezilmeye devam edeceklerdi. Başka zaman kendileri için bir hak talebinde bulunduklarında bu defa zulüm baltası onların kafasına inecekti.

İşte ben kendi halkı ile birlikte başka halkları da cendereye alan böyle bir Kürt devletinin Kürt’ü olmak istemezdim. Çünkü o cendere bir gün benim çocuklarımı da ezecekti.

Cendere ya hep birlikte kırılacak, ya da herkesin canını yakmaya devam edecek!

Türk aydınları, demokrat ve yurtseverleri devletin Türk’ü mü olacak, yoksa Kürt, Çerkez, Laz, Ermeni, Arap, Süryani mi olacak? Tarih, halkını ve yurdunu seven Türklerden kendi özgür ve mutlu gelecekleri için rollerini oynamalarını bekliyor. Ya bu halklarla birlikte özgürleşirler, ya da onlar gibi esaret altında kalmaya devam ederler.

Bazılarımız özgür olduğumuzu sanabiliriz. Bizim özgürlüğümüzün sınırı devletin kırmızı çizgileridir. Bu çizgilere dokunduğumuzda kim olduğumuza bakılmadan gönderileceğimiz yer hapishanedir.

Şunu aklımıza çivileyeceğiz. Devlet erkinden ve egemenlerden geriye kalan hepimiz aynı paslı zincirin esiriyiz.

*Mahmut Alınak

Gençler Ölmesin Ocaklar Sönmesin Girişimi( GEOS) Sözcüsü

Kandıra 2 Nolu F Tipi Cezaevi


ANF NEWS AGENCY

Hiç yorum yok: