ABD’nin 2003 yılında başlayan Irak işgali,
çekildiği 2011 yılına kadar Irak’ta sorunları daha da derinleştirdi.
2005 yılında yapılan referandumdan sonra resmen Federal bir devlet olan
Irak, hiçbir zaman gerçek anlamda federal bir sisteme geçiş yapmadı.
Kürdistan Bölgesi ve Irak’ın diğer bölümü olarak iki devlet gibi
durmaktadır.
ABD askerlerinin büyük oranda resmi olarak çekildiği 2011 yıllı sonu,
Irak’taki şimdiye kadar dile getirilen fakat ertelenen sorunların kriz
olarak açığa çıktı. Bu kriz görünenin dışında farklı nedenleri olduğu da
bilinmektedir. ABD’nin çekilme tarihi olan 2011 yılı sonu
yaklaştığında, birçok kesim Pandoranın kutusunun açılacağı ön
görülmekteydi. Şia Araplarının nüfusun yüzde 65’ne sahip olduğu bir
Irak’ta iktidarını kurumlaştırmak isteyeceği bilinmekteydi. Yeni bir
bloklaşmanın olduğu bölgede Irak’taki Şia ağırlıklı Nuri Maliki
hükümetinin köklü olan sorunların üstesinden gelmeyeceği bilinmekteydi.
Hata Maliki’nin sorunların temel kaynaklarından olduğu açığa çıkmış
durumdadır. Bir yandan tarihsel sorunları içinde barındıran mezhep
çelişkileri, diğer yandan farklı halkları içinde barındıran bir Irak’ın
mevcut siyasi sınırlarını koruyabilir mi? Irak halklarını nasıl bir
gelecek bekliyor, üç ayrı devlet ne kadar gerçekçi ve şartları var mı?
En önemlisi Kürtler ne yapacaktır? Bu sorunlara cevaplar bulmaya
çalışacağız.
14 Temmuz 1958 Irak ordusu monarşiye karşı bir darbe gerçekleştirdi ve darbenin başındaki isim Abdülkerim Kasım, Irak’ta cumhuriyet ilan etti. Monarşiye karşı ordunun yaptığı Sovyetlerin desteklediği Abdülkerim Kasım ırka dayalı bir cumhuriyet yerine vatandaşlığa dayalı bir sistem kurmayı esas aldı. Arap milliyetçiliğine dayalı kurulan BAAS partisinin 8 Şubat 1963: Abdüsselam Arif komutasındaki ordunun gerçekleştirdiği darbeyle iktidara geldi. Abdüsselam Arif devlet başkanı oldu. BAAS iktidarı 2003 yılına kadar Iraklılık temelinde kendi iktidarını korudu.
Cezayir Anlaşması ve Kürtler
Kürtlerle sürekli diyalog ve çatışma eksenli olarak ikircikli (düalist) oldu. 11 Mart 1970 tarihinde Kürdistan Demokratik Partisi lideri Mele Mustafa Barzani ve Devrim Komuta Konseyi arasında Kürtlerin varlığını tanıyan ve onlara bazı haklar sağlayan özerklik anlaşması imzalandı. Bu Özerklik anlaşması temelinde bugünkü Kürdistan Bölgesinin sınırlarını aşan bir coğrafyada yönetime ortak edildi. Bu ortaklık ile Irak ve Sovyetler arasında 1972 yıllında 15 Yıllık Dostluk ve İşbirliği Anlaşması imzalandı. Sovyetler ile yapılan anlaşmalar yine batılı şirketler ile yapılan anlaşmayla petrolünü millileştirdi.
Özerklik ve Kerkük’ün Kürt özerkliğine dahil edilmemesi üzerine oluşan anlaşmazlıklar, 1974 yıllında Kürtlerle Irak hükümeti arasında çatışmaya dönüştü. Bu çatışma durumuna İran’ın Irak arasındaki sorunlardan kaynaklı olarak Kürtleri Irak’a karşı destekler. Irak ile Sovyetler arasında yapılan anlaşmalar ve İran Şahlık rejiminin ABD ve NATO ile ilişkilerinden kaynaklı olarak ABD Kürtleri destekler. Ancak 1975’te imzalanan Cezayir Anlaşması ile İran’la sorunun çözülmesi üzerine hem İran hem de ABD’nin desteğini kaybeden Kürtler, başta İran ve Türkiye’ye göç etmek zorunda kaldılar.
Cezayir Anlaşması’ndan Güney Kürdistanlı güçler arasında da ciddi sorunlar yarattı. Süleymaniye merkezli yeni birliğe giderler. İbrahim Ehmed öncülüğünde ve Celal Talabani liderliğinde Haziran 1975’te Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB) kuruldu. Bu Güney Kürdistan’da Mele Mustafa Barzani önderliğindeki KDP’den ciddi bir kopuş oldu. Kürtlerin uzun süre kendi arasındaki çatışmaların temelinde yer alan bu kopuş, halen aşılmış değildir.
İran - Irak savaşı ve Enfal operasyonu
Irak’ın Saddam Hüseyin’li yılları ise İran İslam Devrimiyle paralel oldu. 16 Temmuz 1979 Saddam Hüseyin devlet başkanı oldu ve Devrim Komuta Konseyi’nin başına geçti. Saddam başa geçer geçmez çok sayıda parti üyesini idam ettirdi. İran İslam devrimiyle değişen dengeler, aynı zamanda Irak’ın İran karşıtı bir rol de üstlendi. Bu aynı zamanda İran’ın bölgedeki Şia yayılmacılığının önüne geçmek için ve kendi sınırları içindeki Şiaları etkilemesi için bir saldırı politikası içine girdi. Saddam rejimi, 1 Nisan 1980’de başbakan yardımcısı Tarık Aziz’e düzenlenen suikasttan İran yanlısı el-Dava Partisi sorumlu tutu ve yine aynı yıllın 4 Eylül’lünde İran, Irak sınırını top ateşine tuttu. Irak bunu savaş sebebi olarak gördüğünü kabul etti. Aynı yıl İran, Cezayir Anlaşması’nı feshettiğini açıklayarak, Irak ile 8 yıl sürecek savaşın fitilini ateşledi.
Irak’ın Kürt politikası Irak-İran savaşının çıkmaza girdiği 1988 yıllı önemli bir dönemeçti. 23 Şubat 1988 tarihinde Kürtlere yönelik Enfal operasyonu başlatan Saddam Hüseyin, 16 Mart 1988’de Halepçe de kimyasal silahlar kullanarak yaklaşık 5.000 Kürdü katletti. Enfal Operasyon tamamlandığında resmi kayıtlara göre sürgün ve öldürmelerle birlikte yaklaşık 180,000 Kürt kaybettirildi.
Bu katliam aynı zamanda Kürt sorunun uluslararası alanda duyulmasını beraberinde getirdi. Sünni mezhebine mensup Saddam Hüseyin rejiminin katliamlarına sesiz kalan ABD ve müttefikleri, Irak’ın fazla petrol çıkarmasına ve aşırı üretim yaptığı için petrol fiyatlarını düşürmesinden rahatsız duymaya başlamışladı. İran’a karşı Irak’ı silahlandıran ABD ve müttefikleri, Saddam’ın Kuveyt’i işgal etmesine karşı gelerek, askeri bir operasyon düzenledi. Irak güçleri Kuvet’ten çıkarılmasının yanı sıra Irak’ta da özel statülü bölgeler oluşturuldu. Kısacası, ABD ve müttefiklerinin müdahalesiyle Irak’ın bugünkü durumuna düşürülmesinde büyük pay sahibi oldular.
36. Paralel ve Kürtler arası çatışma
Güney Kürdistanlı Kürtler için 5 Mart’ta ortaya çıkan boşluktan yararlanarak “Raperîn” olarak adlandırılan yeni bir hamle başlatarak bugünkü Hewler, Süleymaniye ve Dohuk şehirlerinin denetimini elegeçirdiler. ABD’nin 36. Paralelin üstünü uçuşa yasak bölge ilan etmesi, bu bölgenin Kürtlerin ellerinde kalmasında önemli bir rol oynadı. Bu aynı zamanda Kürtler arası iç çatışmaların başladığı yıllar oldu.
1991-2003 yılları arasında Irak’taki mezhepsel çelişkilerin ve halklar arası çatışmaların daha da derinleştiği yıllar oldu. Bir yandan uluslararası ambargo, diğer taraftan Saddam rejiminin baskılarından bir nebze olsun Kürtler, bu yıllarda iktidar çatışmalarına giriştiler. Bölge devletlerinin de karıştığı bu çatışmalar sonucunda Güney Kürdistan Bölgesi fiili olarak ikiye bölündü. Bir yandan KDP’nin ve YNK’nin hakimiyet kurduğu şehirler arasında sınırlar oluştu. Bu durum bölgede Kürtler arasında da ciddi bir parçalanmışlık oluşturdu.
Şii ve Sünni mezhepleri arasındaki çelişkiler güncel olduğu kadar, tarihsel geçmişi olan antegonist çelişkilerdir. Tarihte Kerbela olayı olarak bilinen ve Hz. Ali’nin çocuklarının öldürülmesine kadar dayanan tarihsel dayanakları olan bir sorun. Bu gün sorun farklı bir hal alsa da, esas çelişkilerin temelinde Şia mezhebinin çoğunluğuna dayalı olarak elde ettiği iktidarını paylaşmak istememesi yatmakta. Kuruluşundan bu yana Sünni mezhebinden Arapların iktidarındaki Irak’ın iktidarı ellerinden gitmesi ve Şiaların iktidarı eşit bir şekilde paylaşmak istememesi uzlaşmaz olan sorunları derinleştiriyor.
ABD’nin Irak işgali ile 1 milyon insan yaşamını yitirdi
ABD’nin Irak işgali ve Saddam rejiminin yıkılması, Irak’ta yaşayan halklar arasında özgürlük ve demokrasi açısından büyük umutlar yaratmıştı. Fakat bunun böyle olmadığı kısa süre içinde anlaşıldı. ABD’nin 2003 yılında başlayan Irak işgali, çekildiği 2011 yılına kadar Irak’ta sorunları daha da derinleştirildi. Zira binlerce Amerikan askerinin ve büyük çaplı bir askeri mühimmatın kullanıldığı Irak operasyonunun ABD’ye maliyetinin 1 trilyon Doları bulduğu söylenmekte. Bazı sivil kuruluşlara göre ABD işgalinden bu yana 1 milyona yakın sivilin yaşamını yitirdiği ifadelendirilirken, resmi kaynaklar 2003 ile 2011 yılları arasında 148 bin kişi yaşamını yitirdi.
İngiltere’nin Birinci Dünya savaşından sonra Ortadoğu’da dizayn edilen devletlerin birçokları gibi Irak’ta azınlıkların egemenliğine verildi. Bu politikanın en belirgin olduğu yerlerden bir tanesi Irak’tı. Irak’ın bu durumu günümüzde federasyon ile sorunların çözülmesi için oluşturulan federal sistemin uygulanmamasından kaynaklı ciddi sorunları beraberinde getirdi. 2005 yılında yapılan referandumdan sonra resmen Federal bir devlet olan Irak, hiçbir zaman gerçek anlamda federal bir sisteme geçiş yapmadı. Kürdistan Bölgesi ve Irak’ın diğer bölümü olarak iki devlet gibi durmaktadır.
ABD işgalinden sonra bölge devletlerinin çıkar çatışmalarının yoğunlaştığı ve yayılma alanıydı. ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi’nin (BOP) Afganistan’dan sonra ikinci önemli çatışma sahası oldu. Finans ekonomisine dayalı yapının krize girdiği bir süreçte, Ortadoğu’daki enerji kaynaklarının denetimi ve eşyanın sınırsız dolaşımına-tüketilmesine endekslenmiş BOP’un uygulanmasına bölge halklarından ciddi bir direniş ortaya çıktı. ABD işgalinden ve sonrasında Irak’taki etkisini artırmaktan ziyade, halklar nezdinde imajı bozuldu. ABD “Arap Baharı” olarak bilinen Ortadoğu halklarının özgürlük taleplerini kendi Büyük Ortadoğu Projesinin hizmetine koymaya çabası içinde. İran’ın ise ABD işgali boyunca Irak’taki etkinliğini artırdı.
Türkiye ve İran arasındaki çıkar çatışması
Irak’ta Bölge devletlerinin etkinlik kurma mücadelelerinde ABD’nin, Irak’tan çekilmesiyle birlikle İran ve Türkiye’nin mücadelesine dönüştü. Türkiye’nin Sünni mezhebinin İslam alemindeki temsilciliğine soyunduğu böyle bir dönemde, İran’ın hem bölge hem de özelde Irak’taki çıkarları çatışmaktadır. ABD ile stratejik ittifak içinde hareket eden Türkiye’nin, İran’ın bölgesel çıkar çatışmaları içine girmeleri ön görülmekteydi. Türkiye ve İran arasında tarihten kalan bölgesel çıkar çatışmaları, uluslararası güçlerinde içine girmesiyle karmaşık bir hal almış durumda.
ABD’de Irak’ta bir denge politikası izledi. Bu politikada geçmişte iktidarı elinde bulunduran Sünni mezhebinden Saddam Hüseyin’i deviren ABD’nin işgalden sonra Sünni mezhebinden Araplara dayalı olarak bir rejime gitmeyeceği bilinmekteydi. Fakat Şia mezhebinden olan ve yıllarca baskı altında kalan Şia mezhebine dayalı bir rejiminde kendi çıkarlarına görmemekteydi. Fakat tekrardan iktidarı Sünni mezhebinden Araplara vermeleri de, rejimi değişimi anlamına gelmeyecekti. Bu noktada Kürtleri bir denge unsuru olarak kullanan ABD, Irak’ta tüm kesimleri içinde barındıran ve referandum ile kabul edilen anayasaya dayalı olarak çok karmaşık dengelere dayalı bir devlet kuruldu.
Partiler ve ‘zorunlu’ ittifaklar
Irak’taki partilerin son seçimlerindeki itifakları:
HUKUK DEVLETİ: Başbakan Nuri El Maliki, kendi partisi Dava ile aralarında bazı Sünni aşiret liderlerinin, Şii Kürtlerin, Hristiyanların ve bağımsızların bulunduğu geniş tabanlı bir ittifak oluşturdu. Dava partisinin kökeni Şii olsa da ittifak mezhepçi olmayan bir platformda seçime katılıyor. İttifakın güvenliğin artmasından fayda sağlama umutları, Bağdat’taki hükümet hedeflerine yapılan bir dizi büyük saldırıyla yara aldı. Bunun yanı sıra ittifak liderlerinin Saddam Hüseyin’in Baas partisi yanlılarının seçime girmesini yasaklama girişimleri de ittifaka zarar verdi. İttifak geçen yıl ocak ayında yapılan yerel seçimlerin birincisiydi.
IRAK MİLLİ İTTİFAKI: Daha ziyade Şiilerden oluşan ittifak (IMİ), ülkenin en büyük Şii partisi Irak İslam Yüksek Konseyi (IİYK), Amerikan karşıtı Şii lider Mukteda Sadr, Basra merkezli Fadhila, 2003 işgali öncesinde Washington’ın gözdesi Ahmed Çelebi ile birkaç Sünni lideri bir araya getiriyor.
KÜRTLER: Kürt ittifakı Mesud Barzani’nin lideri olduğu Irak Kürdistan Demokratik Partisi (IKDP) ile Cumhurbaşkanı Celal Talabani’nin liderliğini yaptığı Irak Kürdistan Yurtseverler Birliği’den (IKYP), Goran Hareketi, Komela İslami, Yekgirtû İslami ile ortak bir cephede girdi.
IRAKİYE: Sünni Arap Devlet Başkan Yardımcısı Tarık El Haşimi, laik Şii eski Başbakan İyad Allavi ve Sünni Salih El Mutlak’ın oluşturduğu grup, seçimde milliyetçi bir cephe durumda.
IRAK BİRLİĞİ: Bu laik ittifakın başını, Şii İçişleri Bakanı Cevad El Bolani, Anbar vilayetinden Sünni aşiret lideri Ahmed Ebu Rişa ve Ahmed Abdül Gaffur El Samaray çekiyor.
IRAK UZLAŞMA CEPHESİ: Bir zamanlar ülkenin en büyük Sünni ittifakı olduğu halde, Irak Uzlaşma Cephesi’nden 2005 seçimlerinden sonra kaçışlar oldu. Cephe halihazırda Irak İslam Partisi ve bazı aşiret liderlerinden oluşuyor.
ABD’nin bakısıyla oluşan hükümet nereye kadar?
Irak’taki son seçimler ve sonrasında oluşturulan hükümet tüm partilerin içinde yer aldığı bir koalisyon hükümetiydi. 7 Mart 2010 tarihinde yapılan seçimlerden sonra 21 Aralık’ta Nuri El Maliki başkanlığında kurulan hükümetin uzun soluklu olmayacağı, Irak’taki güç dengelerinin paylaşılmasındaki anlaşmazlıklardan ortaya çıkıyordu. ABD’nin baskıları sonucunda anlaşan Irak’taki partiler, özellikle güç paylaşımına razı olan Şiaların, ABD’nin işgale son vermesinden sonra hakimiyetini artırmak isteyeceği ön görülmekteydi. Bu öngörü ABD’nin işgale son vermesinden sonra krizlerle kurulmuş olan Irak hükümeti içerisinde, çoğunluğu oluşturan ve Başbakan Nuri El Maliki tarafından temsil edilen Şii blok ile Sünni blok arasındaki gerginlik, El Maliki’nin Sünni kökenli Cumhurbaşkanı Yardımcısı Tarık El Haşimi’yi kendisine yönelik suikast girişimleri ve terör eylemlerinin artması suçlaması ve onun hakkında yurtdışına çıkış yasağı aldırarak tutuklama emri çıkarmasıyla zirve noktasına varmıştır.
Aynı gerginlik kapsamında Sünni kökenli Irak Maliye Bakanı Rafi El Isawi ile Sünni kökenli Başbakan Yardımcısı Salih Mutlak da suçlanmakta. Başbakan El Maliki’nin krizi tırmandırması ve tüm Sünni kökenli isimleri yakın takibe aldırması, Irakiye listesinden seçilmiş 8 bakanın hükümetten çekilmesi ve hem Sünni hem de Kürt kökenli milletvekillerinin meclis çalışmalarına katılmayacaklarını açıklamasıyla sonuçlanmıştır.
DEVAM EDECEK
AZİZ KÖYLÜOĞLU
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder