16 Temmuz 2012 Pazartesi

AKP 3. Milliyetçi Cephe’yi Kuruyor

Erdoğan-Kurtulmuş görüşmesi

1970'lerin MC Hükümeti
AKP hükümetinin “Alicengiz” oyunlarıyla çıkarttığı 3. Yargı Paketi, Türkiye ve Kürdistan kamuoyunun yoğun beklentilerini boşa çıkarttı. Hukuki olmadığı onlarca örnekle ispat olunan sözde “KCK davası” nedeniyle uzun süredir tutuklu bulunan başta Barış ve Özgürlük Bloğu milletvekilleri olmak üzere Kürt legal kurumlarındaki yüzlerce insanın serbest bırakılma taleplerinin reddi beklentilere en hızlı yanıttı.

Diğer yandan yüzlerce Kürt’ün katili Hizbullah sanıklarını serbest bırakılması, Sivas katliamı davasındaki ‘zaman aşımı’ gerekçesi ve Hrant Dink davasındaki alaycı cüretkar tavırla yara alan kamu vicdanı, Bahçelievler katliamından hüküm giymiş ülkücülerin bırakılmasıyla kanamaya devam etti. Yeni yargı paketinin doğal bir sonucu olarak görülmesi istenen bu karar, kimi olaylarla birlikte ele alındığında AKP hükümetinin önümüzdeki dönem hedeflerinin anlaşılmasına katkıda bulunuyor. Türkiye yakın tarihinden birkaç kesiti hatırlayarak, bu planlar hakkında varsayımlarda bulunabiliriz.

İTTİFAK SOL’A KARŞI

1968’le birlikte dünyada hızlı bir şekilde gelişen ve Türkiye’deki devrimci gençlik hareketiyle tetiklenen devrim dalgası, 12 Mart 1971 darbesiyle engellenmek istendi. Türkiye devrimci hareketin önderleri şahsında hedef alınan sol hareket, darbeyle etkisiz kılınmaya, halk nezdindeki etkinliği kırılmaya çalışıldı.

Siyasi belirsizliğin ve kötü ekonomik yönetimin yarattığı rahatsızlıklar sol hareketi güçlendirirken, adil düzen istemleri, “Demokratik-bağımsız Türkiye” talepleri artıyordu. 74 affı ile kısmen serbestlik kazanan ve 75’lerde tekrardan örgütlenmesine hız veren devrimci sol harekete karşı darbeyle tam anlamıyla zafer kazanamayan devlet, farklı mekanizmaları devreye koydu. Solun gücünden rahatsızlık duyan milliyetçi hareket ve devlet, Milliyetçi Cephe hükümeti kurarak durumu tersine çevirmek istedi.


BİRİNCİ MİLLİYETÇİ CEPHE

Sağın geleneksel temsilcisi Adalet Partisi(AP), kendisini İslam’ın temsilcisi olarak gören Milli Selamet Partisi(MSP), ülkücü hareketiyle sokaklara hakim olmak isteyen Milliyetçi Hareket Partisi(MHP) ve dönemin statükocu sağcı Güven Partisi(GP)’nin oluşturduğu Milliyetçi Cephe (MC) hükümetinin en önemli önceliği yükselen solu durdurmak, sola karşı baraj oluşturmaktı. Yine solun milyonlarca taraftarı ve destekçisine karşı tehdit olarak kurulan MC hükümetinin sokaktaki en büyük gücü de ülkücü hareketti.

ÜLKÜCÜLER HÜKÜMETİN SİLAHLI MİLİSLERİYDİ

1960’lı yılların ortasında NATO/ABD tarafından örgütlenen, hem ABD’de ve hem de Türkiye’deki kamplarda eğitilen ülkücüler bu iş için biçilmiş kaftandı. Silah ve tüfeklerle atış talimleri de içinde olmak üzere çeşitli askeri eğitimlerden geçen ülkücülere kolluk güçlerinin büyük bölümü sempati duyuyor, desteğini de gizleme gereği duymuyordu. “Ordu-millet el ele”, “Ülkücüler güvenlik güçleriyle el ele” sloganları sola karşı ittifakın temelini teşkil ediyordu.

ÖZEL HARP DAİRESİ

“Anti-solcu” cephede meclisteki MC hükümeti, ordu ve emniyetin büyük bölümüyle ülkücü hareketin ortaklığına yeterli gelmiyordu. Sözde olası bir Sovyet işgaline ve komünizme karşı ‘ülkeyi koruma’ (!) görevi atfedilen ve sivil bir örgütlenme olarak doğan milis hareketi bu ortaklık içinde yer aldı. Amerikan Askeri Yardım binasında örgütlenen ve Genelkurmay bünyesinde faaliyet sürdüren Özel Harp Dairesi, kontrgerilla savaşı yöntemleriyle solu durdurmak için kuruldu.

Gizli silah depoları olan ve ömür boyu görevli kişilerden kurulan bu daire Avrupa’da NATO bünyesinde kurulan ve İtalya’daki Gladio, Yunanistan’daki Kuzu Postu ve Fransa’daki Rüzgar Gülü, isimli örgütlerle paralel çalışıyordu. Türkiye ve Kürdistan’da yüzlerce katliamın altına imza atan Özel Harp Dairesi, MC hükümetiyle işbaşı yaptı.

KATİLLER DEVLET GÜVENCESİNDEYDİ

Siyasi ve askeri gücü elinde bulunduran ülkücüler şüphesiz daha avantajlıydı. Neredeyse her gün birkaç solcu katlediliyor, sol harekete çember daralıyordu. Üstelik hukuk oyunlarıyla katliam davalarında tesadüfen sanık koltuğuna oturan tüm ülkücüler, devletin organlarınca verilen resmi raporlarla belirtilen yer ve zamanda olay yerinde olmadıklarını ispatlıyor, elini kolunu sallayarak mahkame salonlarından çıkıyordu. Bu nedenle birkaç göstermelik ülkücü tutuklaması dışında zindanlar sadece Kürtler, solcular, demokratlarla dolup taştı.
8 EKİM 1978

O dönemde ülkücülerin pervasızlığının en iyi göstergesi ise 8 Ekim 1978'de Ankara Bahçelievler'de TİP üyesi 7 kişinin katledilmesiydi. Tezgah aynıydı. Katliamdan sonraki gelişmeler Dink’in katili Ogün Samast ile Türk bayrağı önünde polislerin fotoğraflar çektirmesi ve Samast’ın övülmesinden farksızdı. Masum solcu gençlerin katilleri, övgüler dizilen “kahraman”lara dönüştü. 7 TİP üyesi gencin planlı ve örgütlü şekilde hedef alnması ülkücülerin solcular karşısında ne denli güçlü pozisyona geldiğinin mesajını taşıması açısından oldukça önemliydi.

MC’NİN GÜCÜ

Solculara işlenen katliamların en büyük destekçisi ise şüphesiz birinci ve ikinci Milliyetçi Cephe Hükümetiydi. Milliyetçilik ortak paydası dışında bu kesimleri bir araya getiren diğer önemli bir unsur da kapitalist sisteme bağlılıkları, serbest piyasa ekonomisine dayalı burjuva örgütlenmelerini oluşturmalarıydı. Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik zorlanma, hayat pahalılığı ve kalkınmadaki düşüşe rağmen bir avuç işadamının zenginleşmesi bu iki cephe hükümeti döneminde yaşanacaktı.

YENİ MİLLİYETÇİ CEPHEYE DOĞRU

Bugün yine 70’lerin başındaki kimi gelişmelere tanıklık ediyoruz. Kapitalist gelişme, ulus-devlet anlayışı ve milliyetçilik paydasında kurulan AKP, devlet içindeki kadrolaşması ve tüm devlet kurumlarını ele geçirmesi yetmemiş gibi yeni ittifaklara yöneliyor. Hukuk organlarında, bürokraside, eğitim kurumlarında, üniversitelerde, mecliste, ordu ve emniyette kadrolaşmasını tamamlayan AKP, iktidarların “büyümezsek küçülürüz” altın formülüne uyarak daha geniş alanlara açılmayı hedefliyor.

Kürdistan’daki etkinliği zayıflayan AKP bu gücü tekrardan kazanamayacağının bilinciyle Kürdistan’daki savaşı alabildiğine tırmandırırken, Türkiye’nin geri kalan kesiminde kendisine biat edecek her türlü siyasi ve ekonomik örgütlenmeyi bünyesine çekmeye çalışıyor.

Bahçelievler katliamı sanıklarının serbest bırakılmasıyla milliyetçilere istediklerini yapabilecekleri mesajını veren AKP, diğer yandan da Türkiye’nin önde gelen İslamcı kadrolardan Numan Kurtulmuş’u yanına aldı. Tüm bu nüanslar Türkiye’nin AKP’nin eliyle 3. Milliyetçi Cephe iktidarına doğru gittiğinin işareti. Geçmişin Milliyetçi Cephe hükümetlerini ve ardından gelen karanlık dönemleri hatırlamak, yeni milliyetçi cephe hükümetini anlamamıza yardımcı olacak.


Fırat Haber Ajansı(ANF)

Hiç yorum yok: