Kemal Burkay hikayesi adeta 'gökten bir elma gibi' Kürtlerin üzerine düştüğünde, şahsen ben bu işte de bir hayır olabileceğini düşünüyordum. Bu ve benzeri zatların 'oyun sahası'na girmeleri ve 'kaç kuruşluk adamlar' olduklarının anlaşılmasına vesile olacaktı hiç olmasa.
Avrupa'nın puslu ikliminde kendilerini bir şekilde aydın veya Kürt siyasetçisi olarak yaşatmaya çalışanların, siyasetin ve hayatın gerçek ritmi içinde ne yapabileceklerinin belirginleşmesi önemliydi.
Bu konuda sağolsun diyeceğim, Kemal Burkay beni yanıltmadı. Rolüne ve misyonuna uygun davrandı. Ben bazılarının tersine, Kemal Burkay'ın siyasi bir projenin bir parçası olarak transfer edildiğini düşünmüyordum. Alternatif bir Kürt partisi yada öncülüğü yaratmak için ona yatırım yapıldığına da inanmıyordum.
Kısa zamanda bu anlaşıldı zaten. Kemal Burkay, psikolojik savaşın bir parçası olsun, özel savaşa bir çeşni katsın diye getirildi. Ve bunun için çarşı pazar dolaştırılıyor zaten. Güvenlik mekanizması kime ve nasıl yönelecekse, bu yönelimi meşrulaştıran bir söylemin sahibi olarak ağzına tutuşturulan mikrofonlara bildik replikleri tekrar ediyor.
Mesela Leyla Zana'nın söylemine ilk tepkiyi kim verdi? Başbakan Erdoğan, tehdit ederek Sayın Zana'ya yönelik politik saldırıyı başlattı. Kemal Burkay, bunun argümanlarını 'içerden' biri olarak yineledi ve polis Zana'nın evini bastı. Mekanizma böyle işliyor anlaşılan...
Sayın Öcalan'a yönelik vahşi bir saldırı var. 12 yıldır, tek başına bir hücrede yaşıyor. 27 Temmuz 'dan beri kendisinden haber alamıyoruz. Sağlığı ve yaşamı konusunda kaygılarımız var. İslamcı-faşizan basının Sayın Öcalan'a yönelik seviyesiz saldırısı söz konusu. İşte 'idamın yeniden gündeme getirilmesi'ne varana kadar bir tartışmanın devlet içinde yürütüldüğü fısıldanıyor. Bir devlet göstere göstere, eğip bükmeden Öcalan ile avukatlarını görüştürmeyeceğini söylüyor ve bunu baki kılmak için de kanunlar çıkarıyor. Bu noktada Kemal Burkay, Sayın Öcalan'a yönelik saldırı korosu içinde hemen öne çıkıyor, son derece kalitesiz, çaptan düşmüş servis bilgileriyle bu saldırı korosuna dahil oluyor. Tecrit, işkencedir. Ve Kemal Burkay, işkencecilerin bir parçası olmak için nerdeyse takla atıyor.
Bir TV kanalındaki, söyleşisinde benimle ilgili bir 'yaratıcı' ve 'şairene' bir belirlemesi olduğunu, sonraki gün basında okudum. Söylediği aynen şu: 'Örgüt bir ara sendeledi. Kongreye son günde askeri helikopterle yetişen Öcalan’ın avukatı Mahmut Şakar ‘Başkan savaşacaksınız kararı aldı’ dedi.'
Son beş-altı yıldır ne kadar itirafçı, kaçkın ve kaçık tip varsa, devletin şefkatli kucağına koşa koşa atlamak isteyen ne kadar rant delisi varsa hepsine bu konuda mutlaka bir şeyler söyletildi ve hepsi de papağan gibi az çok benzer şeyleri söyledi. Ama ilginçtir, hiç biri Kemal Burkay kadar, bu yalanı ifrad sınırına vardırmadı. Adeta olay mahalindeymiş gibi, bizzat tanık olduğu bir olayı anlatıyormuş gibi, nefes nefese, bir yalanı gerçek diye tedavüle koyuyor. Bunu yaparken de yüzü hiç kızarmıyor...
Eğer Kemal Burkay konusunda, devletin bir fikri, politik bir projesi olsaydı, onun bu kadar kendini 'rezil' etmesine izin vermez, onu bu kadar yerlerde süründürmezlerdi. Devletin, inancını kıramadığı onurlu Kürtlerin karşısında onursuz ve itibarsız bir kişilik olarak piyasa çıkartıp, kısa zamanda bir palyaçoya çevirtmezdi.
Kemal Burkay, devletin tezlerini savunmaktan, istihbaratın ve psikolojik savaş aygıtının iftiralarını daha da 'zenginleştirerek' piyasa sunmaya varana kadar pek çok iş yapmaktadır. Eline sözde silah almamış olan, bu 'eli temiz büyüğümüz' esasında, devletin siyasi ve güvenlik mekanizmasına sırtını dayayarak Kürt halkının ve evlatlarının üzerindeki şiddetin devamını sağlamak hatta dozunu artırmak amaçlı bir misyon yüklenmektedir.
Öcalan'a yönelik tecrit işkencesinin bir parçası, Kürt siyasetçilerine ve aydınlarına yönelik polis saldırısının meşrulaştırıcı aygıtı, istihbarat yalanlarının taşıyıcısı olarak esasında devletin şiddet siyasetiyle örtüşen, onu tamamlayan bir duruşun sahibi oluyor.
Öcalan ve Kürt siyaseti hakkında kriminalleştirme nasıl uzun erimli bir devlet siyaset olarak varolduysa, Kemal Burkay gibilerinin de barışçıl ve şiddet karşıtı oldukları yolunda ki söylem de bir şehir efsanesi olarak devletçe üretilmiştir. Açık ki, ahlaki bir düzeye sahip olmadan, yalanı, iftirayı ve rantı yaşamının anlamı haline getirerek hiç kimse barışçıl bir kimliğe ve saygın bir sıfata sahip olamıyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder