Behdinan -
KCK İnanç ve Azınlıklar Komitesi, Türk Başbakanı Recep Tayyip
Erdoğan’ın “dindar bir nesil yetiştireceğiz” şeklindeki sözleriyle
alevlenen Müslüman-Laik tartışmasını bir tuzak olduğunu belirterek,
“Başbakana düşen görev, insanlara çocuklarını hangi değerlerle
yetiştireceklerini dikte etmek değil” dedi.
Başbakan Erdoğan’ın, partisinin düzenlediği il başkanları toplantısında sarf ettiği ‘dindar bir nesil yetiştireceğiz’ şeklindeki sözlerine tepki gösteren KCK İnanç ve Azınlıklar Komitesi, Erdoğan’ın bu düşüncesini, partisinin ‘muhafazakâr ve demokrat’ bir parti olduğuna dayandırdığını hatırlattı.
Ana muhalefet partisi CHP’nin, bu konuşmaya ‘laik eğitim sistemi elden gidiyor’ diyerek, kendilerinden beklenen tepkiyi gösterdiğine işaret eden Komite, “Türkiye’de bir süredir gündemden düşen Laik-Müslüman çekişmesi biçimindeki suni tartışma yeniden alevleniyor” diye belirtti.
TUZAK
KCK İnanç ve Azınlıklar Komitesi şunları ifade etti: “Konuyu Laik-Müslüman ikilemiyle ele almak, Başbakanın hazırladığı tuzağa düşmek anlamına geliyor. Zira sözüne karşı çıkıldığı andan itibaren Başbakan kendisini, dindar ve toplumun değerlerini korumaya adamış bir şahsiyet olarak ilan ediyor ve karşısındakileri de, din ve ahlak dışı kişiler diye topa tutuyor. Böylece Başbakan kendisinde hiç bulunmayan iki değeri sanal bir biçimde pazarlayarak rant elde ediyor.
BU ZİHNİYET HİTLER’İN “SAF IRK” YARATMA HEZEYANINA VARABİLİR
Öncelikle, çocukların inanç ve ahlaki değerler açısından nasıl yetiştirileceği konusu devletin değil, aile ve toplumun sorumluluğundadır. Başbakana düşen görev de, insanlara çocuklarını hangi değerlerle yetiştireceklerini dikte etmek değil, aile ve toplumsal grupların kendi inanç ve ahlaki değerleri doğrultusunda çocuklarını yetiştirebilecekleri güvenli bir ortam yaratmaktır; bunun için ailelere maddi olanaklar sağlamak kadar topluma demokratik zemin sunmakta başbakanın görevleri arasındadır. Çocukları, aile ve toplumun inisiyatifinden çıkararak, devlet tarafından yetiştirmeyi ön gören zihniyet, sonuçta, Hitler’in ‘saf ırk’ yaratma hezeyanına varacak olan bir zihniyettir. Çünkü bu zihniyet, ailelere, çocuk üretme fabrikaları, çocuklara da buralarda üretilen araçlar gözüyle bakmaktadır. Bu zihniyet çocukları tamamen devletin hedef ve çıkarları doğrultusunda yetiştirmekte, neticede devlet amaç, insanlar da araç olmaktadır. Bu noktada Başbakanın kendisinden öncekilerden farkı, onların aynı işlemi laiklik adına yapmış olmalarıdır. Burada önemli olan laiklik ya da dindarlık değil, çocukların yetiştirilmesi sorumluluğunun aile ve toplumdan alınarak insanların toplumsal değerlerinden uzaklaştırılmalarıdır. Başbakanın daha önce kadınlara, en az üç çocuk yapmalarını salık vermesi de bu zihniyetinin ürünüdür.
KÜRTLER İÇİN ANLAMI İSE YENİ BİR ASİMİLASYON HAMLESİ
Başbakanın, ‘dindar nesil yetiştireceğiz’ biçimindeki sözlerinin Kürtler açısından meali ise, yeni bir asimilasyon hamlesinin başlatılmasıdır. Cumhuriyet rejiminin seksen yıl ‘laiklik’ adı altında gerçekleştiremediği asimilasyonun, bu kez de, dinin alet edilmesi suretiyle yapılmaya çalışılmasıdır; Kürt özgürlük hareketinin, devletin boyunduruğu altından çıkardığı Özgür Kürt toplumunu yeniden boyunduruk altına alma girişimidir. Kuşkusuz AKP’nin bu projesi de öncekiler gibi aydınlanmış Kürt toplumunun yüksek bilinç standartlarına çarparak işlevsiz kalacaktır.
ERDOĞAN’IN NE DİNLE NE DE DEMOKRATLIKLA ALAKASI YOK
Başbakan, konuşmasında ‘dindar bir nesil yetiştireceğiz’ derken, kendisinin muhafazakâr ve demokrat olduğunun altını da kalın bir çizgiyle çiziyor. Bir sefer muhafazakâr olmak toplumun değer ve geleneklerine bağlı ve saygılı olmak anlamına geliyor. Din ve ahlak, Ortadoğu toplumların en iyi bildiği iki değer oluyor; onlara ‘ben devlet olarak size din ve ahlak öğreteceğim’ demek, en hafif nitelemeyle nezaket ve saygı sınırlarını zorlamak anlamına geliyor. Onun da ötesinde, bu sözleri sarf ederken ‘hoca efendi’yle birlikte ABD’nin kucağında oturuyor olmak, ne dine ne ahlaka ne de muhafazakârlığa sığıyor. Ayrıca, çok sayıda din, mezhep ve farklı inançların bir arada yaşadığı bir coğrafyada devlet olanaklarını kullanarak bir inancı diğerlerinin aleyhine hâkim kılmaya çalışmakta demokratlıkla örtüşmüyor. Dolayısıyla iddia ettiği gibi Başbakanın, din’le de, muhafazakârlıkla da, demokratlıkla da bir alakası olmadığı açığa çıkıyor. Bu konuşmasıyla Başbakan, uzun vadede Tanrı katına çıkardığı devletine kusursuz hizmet edecek kullar yaratırken, kısa vadede de siyasi rant elde etmeyi hedefliyor. Ama ille de Başbakanın din ve muhafazakârlıkla bir bağlantısını kurmak gerekiyorsa dinlerden onu ıslah, Allah’tan da, Türkiye toplumunu ondan muhafaza etmesini dilemek gerekiyor.”
ANF NEWS AGENCY
Başbakan Erdoğan’ın, partisinin düzenlediği il başkanları toplantısında sarf ettiği ‘dindar bir nesil yetiştireceğiz’ şeklindeki sözlerine tepki gösteren KCK İnanç ve Azınlıklar Komitesi, Erdoğan’ın bu düşüncesini, partisinin ‘muhafazakâr ve demokrat’ bir parti olduğuna dayandırdığını hatırlattı.
Ana muhalefet partisi CHP’nin, bu konuşmaya ‘laik eğitim sistemi elden gidiyor’ diyerek, kendilerinden beklenen tepkiyi gösterdiğine işaret eden Komite, “Türkiye’de bir süredir gündemden düşen Laik-Müslüman çekişmesi biçimindeki suni tartışma yeniden alevleniyor” diye belirtti.
TUZAK
KCK İnanç ve Azınlıklar Komitesi şunları ifade etti: “Konuyu Laik-Müslüman ikilemiyle ele almak, Başbakanın hazırladığı tuzağa düşmek anlamına geliyor. Zira sözüne karşı çıkıldığı andan itibaren Başbakan kendisini, dindar ve toplumun değerlerini korumaya adamış bir şahsiyet olarak ilan ediyor ve karşısındakileri de, din ve ahlak dışı kişiler diye topa tutuyor. Böylece Başbakan kendisinde hiç bulunmayan iki değeri sanal bir biçimde pazarlayarak rant elde ediyor.
BU ZİHNİYET HİTLER’İN “SAF IRK” YARATMA HEZEYANINA VARABİLİR
Öncelikle, çocukların inanç ve ahlaki değerler açısından nasıl yetiştirileceği konusu devletin değil, aile ve toplumun sorumluluğundadır. Başbakana düşen görev de, insanlara çocuklarını hangi değerlerle yetiştireceklerini dikte etmek değil, aile ve toplumsal grupların kendi inanç ve ahlaki değerleri doğrultusunda çocuklarını yetiştirebilecekleri güvenli bir ortam yaratmaktır; bunun için ailelere maddi olanaklar sağlamak kadar topluma demokratik zemin sunmakta başbakanın görevleri arasındadır. Çocukları, aile ve toplumun inisiyatifinden çıkararak, devlet tarafından yetiştirmeyi ön gören zihniyet, sonuçta, Hitler’in ‘saf ırk’ yaratma hezeyanına varacak olan bir zihniyettir. Çünkü bu zihniyet, ailelere, çocuk üretme fabrikaları, çocuklara da buralarda üretilen araçlar gözüyle bakmaktadır. Bu zihniyet çocukları tamamen devletin hedef ve çıkarları doğrultusunda yetiştirmekte, neticede devlet amaç, insanlar da araç olmaktadır. Bu noktada Başbakanın kendisinden öncekilerden farkı, onların aynı işlemi laiklik adına yapmış olmalarıdır. Burada önemli olan laiklik ya da dindarlık değil, çocukların yetiştirilmesi sorumluluğunun aile ve toplumdan alınarak insanların toplumsal değerlerinden uzaklaştırılmalarıdır. Başbakanın daha önce kadınlara, en az üç çocuk yapmalarını salık vermesi de bu zihniyetinin ürünüdür.
KÜRTLER İÇİN ANLAMI İSE YENİ BİR ASİMİLASYON HAMLESİ
Başbakanın, ‘dindar nesil yetiştireceğiz’ biçimindeki sözlerinin Kürtler açısından meali ise, yeni bir asimilasyon hamlesinin başlatılmasıdır. Cumhuriyet rejiminin seksen yıl ‘laiklik’ adı altında gerçekleştiremediği asimilasyonun, bu kez de, dinin alet edilmesi suretiyle yapılmaya çalışılmasıdır; Kürt özgürlük hareketinin, devletin boyunduruğu altından çıkardığı Özgür Kürt toplumunu yeniden boyunduruk altına alma girişimidir. Kuşkusuz AKP’nin bu projesi de öncekiler gibi aydınlanmış Kürt toplumunun yüksek bilinç standartlarına çarparak işlevsiz kalacaktır.
ERDOĞAN’IN NE DİNLE NE DE DEMOKRATLIKLA ALAKASI YOK
Başbakan, konuşmasında ‘dindar bir nesil yetiştireceğiz’ derken, kendisinin muhafazakâr ve demokrat olduğunun altını da kalın bir çizgiyle çiziyor. Bir sefer muhafazakâr olmak toplumun değer ve geleneklerine bağlı ve saygılı olmak anlamına geliyor. Din ve ahlak, Ortadoğu toplumların en iyi bildiği iki değer oluyor; onlara ‘ben devlet olarak size din ve ahlak öğreteceğim’ demek, en hafif nitelemeyle nezaket ve saygı sınırlarını zorlamak anlamına geliyor. Onun da ötesinde, bu sözleri sarf ederken ‘hoca efendi’yle birlikte ABD’nin kucağında oturuyor olmak, ne dine ne ahlaka ne de muhafazakârlığa sığıyor. Ayrıca, çok sayıda din, mezhep ve farklı inançların bir arada yaşadığı bir coğrafyada devlet olanaklarını kullanarak bir inancı diğerlerinin aleyhine hâkim kılmaya çalışmakta demokratlıkla örtüşmüyor. Dolayısıyla iddia ettiği gibi Başbakanın, din’le de, muhafazakârlıkla da, demokratlıkla da bir alakası olmadığı açığa çıkıyor. Bu konuşmasıyla Başbakan, uzun vadede Tanrı katına çıkardığı devletine kusursuz hizmet edecek kullar yaratırken, kısa vadede de siyasi rant elde etmeyi hedefliyor. Ama ille de Başbakanın din ve muhafazakârlıkla bir bağlantısını kurmak gerekiyorsa dinlerden onu ıslah, Allah’tan da, Türkiye toplumunu ondan muhafaza etmesini dilemek gerekiyor.”
ANF NEWS AGENCY
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder