Türkiye Cumhuriyeti, 1915’te bir milyondan fazla Ermeni’yi, Kürdü,
Asuri’yi katleden İttihat Terakki’nin merkezi ulus devletçi kadroları
tarafından kuruldu. Ulus-devlet merkeziyetçiliğinin 80 yıllık cumhuriyet
tarihine damgasını vurmuş olması da kuruluş zihniyetiyle bağlantılıdır.
Türkiye’de bugüne kadar devleti yönetenlerin hepsi bu ulus-devletçi,
ırkçı zihniyet sahibi olanlar oldu. 2002 yılından bugüne Türkiye’de
değişim sloganıyla hükümet olan AKP’de ulus-devletin tekçi zihniyetinin
son versiyonudur. AKP geride kalan 10 yıllık hükümeti sürecinde bunu
açık bir şekilde hem de birinci ağızdan bağırarak ilan etmiştir.
Bugünkü AKP’nin istibdat süreci bittikten sonra tarihçiler Türkiye’de geniş bir araştırma inceleme imkanına sahip olacaklardır. Zaten son on yıl da incelenmesi gereken o kadar malzeme var ki. AKP’nin ittihatçı yönü belki de bunlardan sadece bir tanesi olacaktır. Ama bir dönem gerçekliğinin temeli olarak ele alınmak durumunda olacaktır. Yarın bugünden inşa edilmektedir. 1900’lerin başındaki Osmanlı ittihat terakkiden kopuk ele alınamaz. Bu gerçeklik bütün bir cumhuriyeti şekillendirdi. Ve halen de aşılamadı. İşte bir yüz yıl sonra Türkiye’nin 2000’ler süreci de AKP’siz ele alın(a)mayacaktır. Bugünkü AKP zihniyetinin ve siyasetinin bu cumhuriyete neler kaybettirdiği de gün gelecek bu minvalde mutlaka sorgulanacaktır.
İTTİHAT TERAKKİ VE AKP DÖNEMLERİ ARASINDAKİ BENZERLİKLER
AKP bugün başkalarını ittihat terakki zihniyetini taşımaktan dolayı eleştirmektedir. Türkiye’de sistem içindeki tüm güçlerin mayalandıkları zihniyet kuşkusuz ki aynı zihniyettir. Sistemiçi bir güç olan AKP de bu zihniyetin dışında, ya da karşısında olmak bir yana merkezindedir. Yine, İttihat terakkinin ortaya çıkış koşulları, dönemsel siyasetleri AKP’ninkiyle birebir örtüşmektedir. AKP’nin suçlamaları da sadece suyu bulandırıp bulanık suda balık avlamaya çalışmaktır. İttihat terakki ile AKP döneminin benzerlikleri;
1- İttihat terakki Osmanlının değişen dünya karşısında sancılar çektiği bir döneme denk gelmektedir. AKP’nin ortaya çıkış dönemi de cumhuriyetin dünyanın değişimine uyum sağlamada sancılar çektiği bir döneme denk gelmektedir.
2- İttihat terakki küresel güçlerin Ortadoğu’ya el attıkları, yeniden şekil vermeye çalıştıkları bir döneme denk gelmektedir. AKP için de aynı şey geçerlidir. 2000’ler süreci orta doğunun yeniden şekillendirilmeye çalışıldığı bir süreçtir. Ve bu süreç halen devam etmektedir.
3- Bütün bu değişim sürecinde küresel güçler bölgede kendilerine bağlı, onlara dayanan bir güce ihtiyaç duyarlar ve İttihat Terakki Almanya’nın korumasında paylaşım savaşlarına girer. AKP de bu paylaşımda aranan güç olarak ABD’nin korumasındadır.
Kuşkusuz küresel güçlerin bölgeyi şekillendirme (belki de paylaşma demek daha doğru olacaktır) siyasetinde iki gücün buna paralel üslendikleri rol itibariyle aynılık taşımalarının sadece çarpıcı birkaç örneğidir. Bu mevzu içerisinde benzerlikler daha fazla da çoğaltılabilir.
İttihat Terakki’nin bu süre içerisinde izlediği ve dönemlere ayrılan siyaseti ile AKP’nin dönemlere göre izlediği değişik siyasetler arasında da tam bir paralellik vardır.
1- İttihat Terakki Osmanlı’nın ulus devlet şahlanışı karşısında öncelikle Osmanlıcılık fikri etrafında etnisiteleri bir arada tutmayı politika edindi. Bu tutmadı, ümmetçi politika geliştirildi. Ancak bir süre sonra bu da tutmayınca zaten serde olan ulus devlet zihniyeti her yere hakim kılınmaya çalışıldı.
2- AKP’de ilk başa geldiğinde liberal sağ görünüşüyle herkese özgürlükler vaat etti. Avrupa’ya entegre olmaya çalıştı. Ancak tutmadı. bir türlü beklenen Avrupa normlarına uyum ve entegre süreci başlayamadı. Sonra AKP politika değiştirdi. Sıfır sorun politikasıyla orta doğuda liderliğe oynadı. Yeni Osmanlıcılık fikrine sarıldı. Bir süre sonra bu da tutmadı. Bugün herkesle kavgalı hale geldi. Bu politikalar ülke içinde de türevleri biçimde uygulanmaya çalışıldı. Özellikle Kürt sorununda çok iddialı göründü. Açılım süreci dedi. Herkesi kendi tezgahına çekmeye çalıştı. Ancak bu da tutmadı. Olmayınca tıpkı ittihat terakki de olduğu gibi merkezi ulus devleti temel yol edindi.
Gelinen aşamada miadı biten ulus devleti hem de en katı merkeziyetçi politikalarla temel kurtuluş olarak bellemiş bulunmaktadır. Geçmiş yıllarda ulus devletin tekçi, tekelci sloganlarını defalarca alanlarda haykırdı. Bu da yetmedi. Cumhuriyet döneminde ittihatçı zihniyetin -ki ittihat terakki isim olarak olmazsa da devleti şekillendiren zihniyet onların zihniyetiydi- tekçi kurumlaşmasını kendi yöntemleriyle uygulamaya koydu. Tek parti dönemindeki kurumlar isim olarak olmazsa bile içerik ve işlev bakımında geliştirilmeye başlandı. Devlet tümden ele geçirildi. Tek şef dönemi Erdoğan şahsında kurumlaştırıldı. Eğitim, yargı, yasa, yürütme, medya tümden tek partinin direktifleriyle ve partiye hizmet eder şekilde tekleştirildi. Parti devletin değil, devlet partinin hizmetine geçirildi. Askeri vesayeti kaldırıp özgürlükler getiriyoruz, diyerek, sivil vesayetle askerin görevleri de üslenildi. HER ŞEY ERDOĞAN, HER ŞEY AKP İÇİN olmaya başlandı.
ENVER’İN ALMANYA HAYRANLIĞI YERİNE ERDOĞAN’IN ABD HAYRANLIĞI GEÇTİ
İttihatçı CHP’nin yerine bu şekilde başka kılıflar altında ittihatçı AKP geçti. Enver’in Alman hayranlığı da yerini Erdoğan’ın ABD hayranlığına bıraktı. Tek partinin Şark ıslahat planının yerine daha yasal kılıfla özel güvenlik alanları, yasakçı zihniyet TMK ile kurumlaştırıldı. Kürt idamlarının yerini toplu katliamlar almaya başladı. 33 kurşun yerine 34 kurşun (belki de 34 kazan bombası demek daha doğru olacaktır) geçti. Fevzi Çakmak’ın yerine de Necdet Özel geçti. İstiklal mahkemelerinin yerine cumhuriyet savcıları geçti. Halk evlerinin yerine cemaat evleri geçti. Türk ocaklarının yerine direkt imam hatipler, yurtlar, cemaat dershaneleri inşa edildi, yaygınlaştırıldı. Beyaz Türk faşizminin yerine yeşil Türk faşizmi inşa edildi.
Cumhuriyet dönemi boyunca Kürtler üzerindeki sansür en üst düzeye çıkarıldı. Gazeteler dün olduğu gibi bugün de kapatılmaya devam ediyor. Kürt gazeteciler tutuklanıyor, yüzlerce yılı bulan cezalara çarptırılıyor. Kürtçenin üzerindeki engeller halen devam ediyor. Düşünce özgürlüğü yine yasak. İnfazlar halen devam ediyor. Kürt kimliği halen tanınmıyor. Bölge ülkeleriyle sadece Kürtler statü sahibi olmasın diye halen anlaşmalar yapılıyor. Gizli ittifaklarla Kürtlerin soykırımı pratikleştirilmeye çalışılıyor. Dün olduğu gibi bugünde Kürt sorunu ülkenin en büyük problemi. Dün “eşkıya, şaki, çapulcu” denilenlere bugün “terörist” deniliyor.
Aslında sorun olan Kürtler değil. Yüz yıldır bu faşist zihniyetler halen Kürtlerin başına bela getirmeye, bölgede sorun olmaya devam ediyorlar. Asıl sorun bu zihniyetlerin varlığıdır. Eğer gerçekten bir tanımlama getirilecekse Kürt sorunu demek yerine bölgede sorun yaratan Türk, Fars, Arap egemenlerinin faşist zihniyetlerinin Kürtlerin başına bela olmalarından söz edilebilir. İşte AKP bu egemenlerin son faşist gücü olarak onların sadece bir devamı olmaya ve ittihat terakkinin yüz yıllık politikalarını bugün uygulamaya çalışan bir güçtür. Onun için siyasetiyle, kurumlaşmasıyla, Kürtler başta olmak üzere halklara olan düşmanlığıyla günümüzün ittihat terakkisidir.
Bugünkü AKP’nin istibdat süreci bittikten sonra tarihçiler Türkiye’de geniş bir araştırma inceleme imkanına sahip olacaklardır. Zaten son on yıl da incelenmesi gereken o kadar malzeme var ki. AKP’nin ittihatçı yönü belki de bunlardan sadece bir tanesi olacaktır. Ama bir dönem gerçekliğinin temeli olarak ele alınmak durumunda olacaktır. Yarın bugünden inşa edilmektedir. 1900’lerin başındaki Osmanlı ittihat terakkiden kopuk ele alınamaz. Bu gerçeklik bütün bir cumhuriyeti şekillendirdi. Ve halen de aşılamadı. İşte bir yüz yıl sonra Türkiye’nin 2000’ler süreci de AKP’siz ele alın(a)mayacaktır. Bugünkü AKP zihniyetinin ve siyasetinin bu cumhuriyete neler kaybettirdiği de gün gelecek bu minvalde mutlaka sorgulanacaktır.
İTTİHAT TERAKKİ VE AKP DÖNEMLERİ ARASINDAKİ BENZERLİKLER
AKP bugün başkalarını ittihat terakki zihniyetini taşımaktan dolayı eleştirmektedir. Türkiye’de sistem içindeki tüm güçlerin mayalandıkları zihniyet kuşkusuz ki aynı zihniyettir. Sistemiçi bir güç olan AKP de bu zihniyetin dışında, ya da karşısında olmak bir yana merkezindedir. Yine, İttihat terakkinin ortaya çıkış koşulları, dönemsel siyasetleri AKP’ninkiyle birebir örtüşmektedir. AKP’nin suçlamaları da sadece suyu bulandırıp bulanık suda balık avlamaya çalışmaktır. İttihat terakki ile AKP döneminin benzerlikleri;
1- İttihat terakki Osmanlının değişen dünya karşısında sancılar çektiği bir döneme denk gelmektedir. AKP’nin ortaya çıkış dönemi de cumhuriyetin dünyanın değişimine uyum sağlamada sancılar çektiği bir döneme denk gelmektedir.
2- İttihat terakki küresel güçlerin Ortadoğu’ya el attıkları, yeniden şekil vermeye çalıştıkları bir döneme denk gelmektedir. AKP için de aynı şey geçerlidir. 2000’ler süreci orta doğunun yeniden şekillendirilmeye çalışıldığı bir süreçtir. Ve bu süreç halen devam etmektedir.
3- Bütün bu değişim sürecinde küresel güçler bölgede kendilerine bağlı, onlara dayanan bir güce ihtiyaç duyarlar ve İttihat Terakki Almanya’nın korumasında paylaşım savaşlarına girer. AKP de bu paylaşımda aranan güç olarak ABD’nin korumasındadır.
Kuşkusuz küresel güçlerin bölgeyi şekillendirme (belki de paylaşma demek daha doğru olacaktır) siyasetinde iki gücün buna paralel üslendikleri rol itibariyle aynılık taşımalarının sadece çarpıcı birkaç örneğidir. Bu mevzu içerisinde benzerlikler daha fazla da çoğaltılabilir.
İttihat Terakki’nin bu süre içerisinde izlediği ve dönemlere ayrılan siyaseti ile AKP’nin dönemlere göre izlediği değişik siyasetler arasında da tam bir paralellik vardır.
1- İttihat Terakki Osmanlı’nın ulus devlet şahlanışı karşısında öncelikle Osmanlıcılık fikri etrafında etnisiteleri bir arada tutmayı politika edindi. Bu tutmadı, ümmetçi politika geliştirildi. Ancak bir süre sonra bu da tutmayınca zaten serde olan ulus devlet zihniyeti her yere hakim kılınmaya çalışıldı.
2- AKP’de ilk başa geldiğinde liberal sağ görünüşüyle herkese özgürlükler vaat etti. Avrupa’ya entegre olmaya çalıştı. Ancak tutmadı. bir türlü beklenen Avrupa normlarına uyum ve entegre süreci başlayamadı. Sonra AKP politika değiştirdi. Sıfır sorun politikasıyla orta doğuda liderliğe oynadı. Yeni Osmanlıcılık fikrine sarıldı. Bir süre sonra bu da tutmadı. Bugün herkesle kavgalı hale geldi. Bu politikalar ülke içinde de türevleri biçimde uygulanmaya çalışıldı. Özellikle Kürt sorununda çok iddialı göründü. Açılım süreci dedi. Herkesi kendi tezgahına çekmeye çalıştı. Ancak bu da tutmadı. Olmayınca tıpkı ittihat terakki de olduğu gibi merkezi ulus devleti temel yol edindi.
Gelinen aşamada miadı biten ulus devleti hem de en katı merkeziyetçi politikalarla temel kurtuluş olarak bellemiş bulunmaktadır. Geçmiş yıllarda ulus devletin tekçi, tekelci sloganlarını defalarca alanlarda haykırdı. Bu da yetmedi. Cumhuriyet döneminde ittihatçı zihniyetin -ki ittihat terakki isim olarak olmazsa da devleti şekillendiren zihniyet onların zihniyetiydi- tekçi kurumlaşmasını kendi yöntemleriyle uygulamaya koydu. Tek parti dönemindeki kurumlar isim olarak olmazsa bile içerik ve işlev bakımında geliştirilmeye başlandı. Devlet tümden ele geçirildi. Tek şef dönemi Erdoğan şahsında kurumlaştırıldı. Eğitim, yargı, yasa, yürütme, medya tümden tek partinin direktifleriyle ve partiye hizmet eder şekilde tekleştirildi. Parti devletin değil, devlet partinin hizmetine geçirildi. Askeri vesayeti kaldırıp özgürlükler getiriyoruz, diyerek, sivil vesayetle askerin görevleri de üslenildi. HER ŞEY ERDOĞAN, HER ŞEY AKP İÇİN olmaya başlandı.
ENVER’İN ALMANYA HAYRANLIĞI YERİNE ERDOĞAN’IN ABD HAYRANLIĞI GEÇTİ
İttihatçı CHP’nin yerine bu şekilde başka kılıflar altında ittihatçı AKP geçti. Enver’in Alman hayranlığı da yerini Erdoğan’ın ABD hayranlığına bıraktı. Tek partinin Şark ıslahat planının yerine daha yasal kılıfla özel güvenlik alanları, yasakçı zihniyet TMK ile kurumlaştırıldı. Kürt idamlarının yerini toplu katliamlar almaya başladı. 33 kurşun yerine 34 kurşun (belki de 34 kazan bombası demek daha doğru olacaktır) geçti. Fevzi Çakmak’ın yerine de Necdet Özel geçti. İstiklal mahkemelerinin yerine cumhuriyet savcıları geçti. Halk evlerinin yerine cemaat evleri geçti. Türk ocaklarının yerine direkt imam hatipler, yurtlar, cemaat dershaneleri inşa edildi, yaygınlaştırıldı. Beyaz Türk faşizminin yerine yeşil Türk faşizmi inşa edildi.
Cumhuriyet dönemi boyunca Kürtler üzerindeki sansür en üst düzeye çıkarıldı. Gazeteler dün olduğu gibi bugün de kapatılmaya devam ediyor. Kürt gazeteciler tutuklanıyor, yüzlerce yılı bulan cezalara çarptırılıyor. Kürtçenin üzerindeki engeller halen devam ediyor. Düşünce özgürlüğü yine yasak. İnfazlar halen devam ediyor. Kürt kimliği halen tanınmıyor. Bölge ülkeleriyle sadece Kürtler statü sahibi olmasın diye halen anlaşmalar yapılıyor. Gizli ittifaklarla Kürtlerin soykırımı pratikleştirilmeye çalışılıyor. Dün olduğu gibi bugünde Kürt sorunu ülkenin en büyük problemi. Dün “eşkıya, şaki, çapulcu” denilenlere bugün “terörist” deniliyor.
Aslında sorun olan Kürtler değil. Yüz yıldır bu faşist zihniyetler halen Kürtlerin başına bela getirmeye, bölgede sorun olmaya devam ediyorlar. Asıl sorun bu zihniyetlerin varlığıdır. Eğer gerçekten bir tanımlama getirilecekse Kürt sorunu demek yerine bölgede sorun yaratan Türk, Fars, Arap egemenlerinin faşist zihniyetlerinin Kürtlerin başına bela olmalarından söz edilebilir. İşte AKP bu egemenlerin son faşist gücü olarak onların sadece bir devamı olmaya ve ittihat terakkinin yüz yıllık politikalarını bugün uygulamaya çalışan bir güçtür. Onun için siyasetiyle, kurumlaşmasıyla, Kürtler başta olmak üzere halklara olan düşmanlığıyla günümüzün ittihat terakkisidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder