Türk basını tarafından, devlet içinde iktidar kavgası olarak
değerlendirilen, MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ın şüpheli sıfatıyla özel
yetkili cumhuriyet savcısı tarafından ifadeye çağrılması, AKP iktidarı
üzerinde hak iddia eden Gülen Cemaati'nin bu hesabı sorması olarak
değerlendirilebilir.
Polis kaynaklarının, ”MİT'in iddia edilen KCK'nın içinde yapılandığı ve çeşitli eylemlere katıldığı” iddiası da sürecin ne denli kirli bir zeminde yürütüldüğünün ip uçlarını veriyor. Şike yasası ile su yüzüne çıkan ve bu olayla Cemaat'in önde gelen isimleri tarafından yüksek sesle dile getirilen, Cemaat-AKP güç çekişmesinin, MİT operasyonu ile geldiği aşama, bundan sonra bu iktidar kavgasının boyutlanarak devam edeceğini gösteriyor.
Kürt sorununun diyaloğa dayalı siyasal çözümü konusunda, İmralı Adası'ndaki esaret koşullarına karşın büyük bir çaba gösteren Abdullah Öcalan ve PKK'nin kendisine sunduğu uygun zemini doğru değerlendirmek yerine, ”şiddetle tasfiye ederek çözerizcilerin” ipiyle kuyuya inen Tayyip Erdoğan'ın üzerine ilk toprağı da bu çevreler atıyor.
Diyalog masasını zaman kazanmak için fırsat sayarak, sonunda masayı terk edip, masayı oluşturan süreci de yok sayan Erdoğan, Kürdistan dağlarına yağdırdığı bombaların gerillaya değil, kendi siyasal ekibine ve hesaplarına yönelik tahribatını MİT operasyonuyla yakından gördü. Silahlı imhaya dayalı, ”çözüm yönteminin” sonuç vermeyeceğini kısa zamanda fark edince, buradan geri dönüşün önünü kapamak isteyen Cemaat, süreci savaşa mahkum etmek için harekete geçti.
MİT Müsteşarı Fidan'ın Öcalan ve PKK yetkilileri ile yaptığı görüşmelerin sorgulanması hamlesi ile hedeflenenin, Kürt sorununun siyasal çözümü konusunda, kısa-uzun vadede oluşacak olası yeni bir diyalog zeminin şimdiden sabote etmek olduğu açık bir biçimde görülüyor. Kürt sorununun diyalog yoluyla çözülmesinin önünü keserek, diyalog yöntemi kriminalize edilmek isteniyor.
ERKEN SEÇİM SÜRECİNE DOĞRU
Kürt sorununun diyalogla çözülmesi durumunda, barışı sağlayan iktidar olarak süreçten güçlenerek çıkacak olan AKP, yarıda kestiği diyaloğun yerine savaşa yönelince, siyasal gücünü de yitirdi. AKP yüzde elli oy aldığı 12 Haziran seçimlerinden bu yana, iktidarını sadece savaş kararı alırken ve uygularken kullanabildi. Savaşa teslim olan Erdoğan, ne Roboski katliamını ne de MİT'e yapılan operasyonu hali hazırda anlamış değil. Erdoğan'ın yaşadığı belirsizlik parti grubuna da birebir yansıyor. AKP askeri vesayeti tasfiye edeyim derken kendi yarattığı şiddet yanlısı siyasal vesayetin operasyonuna uğradı. AKP Hükümeti MİT'e yönelik operasyonun ardından önü alınamaz bir erken seçim sürecine doğru sürükleniyor.
AKP iktidarı, askeri vesayeti sonlandırdığını iddia ederken, dünkü icraatlarının bugün sorguya çekilmesi ile sarsılıyor. AKP üst yönetiminden az sayıda ismin dışında hemen hiç bir milletvekili olup biteni anlayabilmiş değil. AKP'li vekiller kenara çekilmiş bu güç kavgasından kimin, dahası yeni biat mercilerinin kim olacağını anlamaya çalışıyor. AKP kulislerinde Cemaat ile parti yönetimi arasındaki kavgada kimin galip çıkacağı belirsiz bir durum olarak algılanıyor.
AKP milletvekilleri arasında alttan alta en çok dillendirilen, Fidan'ın ifadeye gidip gitmeyeceği. Bu güç kavgasında kimin daha etkili olduğunun bir ölçüsü olarak yorumlanıyor. Hiç bir milletvekili açıktan Cemaat'in yanında olduğunu deklare etmese de mevcut iktidar kavgasında güç kaybetmesi durumunda Erdoğan'ın en yakın çevresini de kapsayan bir çok ismi karşısında bulacağı kesin gibi.
MİT'e yönelik operasyon, MİT-Polis kapışması üzerinden yürütülen güç savaşı olarak yorumlanırken, gelişmeleri AKP'nin eliyle yarattığı özel yetkili savcıların kendisini yaratan güce yönelmesi olarak yorumlayanlar da mevcut. Hiç bir dönem bağımsız bir yargı kurumu oluşturamayan TC'de siyasal iktidarın denetiminde oluşturulan özel savcılık kurumunun geleneksel olarak bu cesareti göstermesi çok zor görünüyor.
Ankara'da egemen olan, siyasi irade tam olarak süreci ve onu etkileyen güçleri kontrol edemiyor bunun sonucu olarak bu güç-iktidar savaşının kaçınılmaz olduğu ve daha da süreceği fikri ise ortak kanaat olarak öne çıkıyor.
Öte yandan, 2014'deki Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinin bir süredir su yüzüne çıkan kavgasında MİT üzerinden yeni bir virajın yaşandığını savunanlar da yok değil. Buna bağlı olarak bu kavganın Erdoğan sonrası bloklaşmalarda da etkili olma çabası olarak yorumlanıyor. Bu denklemlerin hiç biri de Cemaat'ten bağımısız düşünülmüyor.
erdemcan@riseup.net
Polis kaynaklarının, ”MİT'in iddia edilen KCK'nın içinde yapılandığı ve çeşitli eylemlere katıldığı” iddiası da sürecin ne denli kirli bir zeminde yürütüldüğünün ip uçlarını veriyor. Şike yasası ile su yüzüne çıkan ve bu olayla Cemaat'in önde gelen isimleri tarafından yüksek sesle dile getirilen, Cemaat-AKP güç çekişmesinin, MİT operasyonu ile geldiği aşama, bundan sonra bu iktidar kavgasının boyutlanarak devam edeceğini gösteriyor.
Kürt sorununun diyaloğa dayalı siyasal çözümü konusunda, İmralı Adası'ndaki esaret koşullarına karşın büyük bir çaba gösteren Abdullah Öcalan ve PKK'nin kendisine sunduğu uygun zemini doğru değerlendirmek yerine, ”şiddetle tasfiye ederek çözerizcilerin” ipiyle kuyuya inen Tayyip Erdoğan'ın üzerine ilk toprağı da bu çevreler atıyor.
Diyalog masasını zaman kazanmak için fırsat sayarak, sonunda masayı terk edip, masayı oluşturan süreci de yok sayan Erdoğan, Kürdistan dağlarına yağdırdığı bombaların gerillaya değil, kendi siyasal ekibine ve hesaplarına yönelik tahribatını MİT operasyonuyla yakından gördü. Silahlı imhaya dayalı, ”çözüm yönteminin” sonuç vermeyeceğini kısa zamanda fark edince, buradan geri dönüşün önünü kapamak isteyen Cemaat, süreci savaşa mahkum etmek için harekete geçti.
MİT Müsteşarı Fidan'ın Öcalan ve PKK yetkilileri ile yaptığı görüşmelerin sorgulanması hamlesi ile hedeflenenin, Kürt sorununun siyasal çözümü konusunda, kısa-uzun vadede oluşacak olası yeni bir diyalog zeminin şimdiden sabote etmek olduğu açık bir biçimde görülüyor. Kürt sorununun diyalog yoluyla çözülmesinin önünü keserek, diyalog yöntemi kriminalize edilmek isteniyor.
ERKEN SEÇİM SÜRECİNE DOĞRU
Kürt sorununun diyalogla çözülmesi durumunda, barışı sağlayan iktidar olarak süreçten güçlenerek çıkacak olan AKP, yarıda kestiği diyaloğun yerine savaşa yönelince, siyasal gücünü de yitirdi. AKP yüzde elli oy aldığı 12 Haziran seçimlerinden bu yana, iktidarını sadece savaş kararı alırken ve uygularken kullanabildi. Savaşa teslim olan Erdoğan, ne Roboski katliamını ne de MİT'e yapılan operasyonu hali hazırda anlamış değil. Erdoğan'ın yaşadığı belirsizlik parti grubuna da birebir yansıyor. AKP askeri vesayeti tasfiye edeyim derken kendi yarattığı şiddet yanlısı siyasal vesayetin operasyonuna uğradı. AKP Hükümeti MİT'e yönelik operasyonun ardından önü alınamaz bir erken seçim sürecine doğru sürükleniyor.
AKP iktidarı, askeri vesayeti sonlandırdığını iddia ederken, dünkü icraatlarının bugün sorguya çekilmesi ile sarsılıyor. AKP üst yönetiminden az sayıda ismin dışında hemen hiç bir milletvekili olup biteni anlayabilmiş değil. AKP'li vekiller kenara çekilmiş bu güç kavgasından kimin, dahası yeni biat mercilerinin kim olacağını anlamaya çalışıyor. AKP kulislerinde Cemaat ile parti yönetimi arasındaki kavgada kimin galip çıkacağı belirsiz bir durum olarak algılanıyor.
AKP milletvekilleri arasında alttan alta en çok dillendirilen, Fidan'ın ifadeye gidip gitmeyeceği. Bu güç kavgasında kimin daha etkili olduğunun bir ölçüsü olarak yorumlanıyor. Hiç bir milletvekili açıktan Cemaat'in yanında olduğunu deklare etmese de mevcut iktidar kavgasında güç kaybetmesi durumunda Erdoğan'ın en yakın çevresini de kapsayan bir çok ismi karşısında bulacağı kesin gibi.
MİT'e yönelik operasyon, MİT-Polis kapışması üzerinden yürütülen güç savaşı olarak yorumlanırken, gelişmeleri AKP'nin eliyle yarattığı özel yetkili savcıların kendisini yaratan güce yönelmesi olarak yorumlayanlar da mevcut. Hiç bir dönem bağımsız bir yargı kurumu oluşturamayan TC'de siyasal iktidarın denetiminde oluşturulan özel savcılık kurumunun geleneksel olarak bu cesareti göstermesi çok zor görünüyor.
Ankara'da egemen olan, siyasi irade tam olarak süreci ve onu etkileyen güçleri kontrol edemiyor bunun sonucu olarak bu güç-iktidar savaşının kaçınılmaz olduğu ve daha da süreceği fikri ise ortak kanaat olarak öne çıkıyor.
Öte yandan, 2014'deki Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinin bir süredir su yüzüne çıkan kavgasında MİT üzerinden yeni bir virajın yaşandığını savunanlar da yok değil. Buna bağlı olarak bu kavganın Erdoğan sonrası bloklaşmalarda da etkili olma çabası olarak yorumlanıyor. Bu denklemlerin hiç biri de Cemaat'ten bağımısız düşünülmüyor.
erdemcan@riseup.net
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder