16 Şubat 2012 Perşembe

Ankara’da Cemaatler Rejiminde İktidar Savaşı

Gülen, Erdoğan’ı uyarmıştı; “Öyle yaparsanız, fert planda keser, heyet planda keser, idare planda keser, siyaset planda keser” diyordu ve 1960 darbesine göndermede bulunuyordu. Sanırım bu yaşananlar, akıllanmak istemeyen ve kendi gücünü yaratmak isteyen Erdoğan’ın yolunun nereye doğru gittiğini gösteren önemli bir uyarı işaretidir.

Rejimin farklı güçleri arasında iktidar çatışması her zaman vardır ve olacaktır. Geçmişte Kemalist rejimin farklı varyantları arasında bir çatışma yaşanırken, bugün İslamcıların farklı politik kuvvetleri arasında bir çatışma yaşanıyor.


Devletin stratejik kurumlarını ele geçiren Gülen cemaati ile Başbakan Erdoğan arasındaki iktidar çatışması şiddetleniyor. Gülen’in Erdoğan için yayımladığı kaset basın dünyasında izlendi. Gülen çok açık bir şekilde uyarmıştı: Ya benim vitrinimden çık ya da bana itaat et, etmezsen büyük tokadı yersin. Şimdi itaat etmek istemeyen Erdoğan’a ve AKP’ye yönelik hamleler fiilen uygulanıyor.


Söz konusu çatışma Kürtler kullanılarak yürütülmek isteniyor. Özellikle KCK davasının özü çarpıtılarak yapılmak istenen çok ince bir hesap söz konusu. Böylelikle farklı İslamcı klikler arasında yaşanan iktidar çatışmasını, PKK ile MİT arasında özel bir ilişki varmış gibi bir imajla gizlemeye çalışıyorlar.


Sıklıkla vurgulandığı gibi Gülen cemaati rejimin üç temel stratejik kurumunu ele geçirmiş durumda: İstihbarat, emniyet ve yargı. Bugün bütün saldırılar bu üç merkezden eş zamanlı yürütülüyor.


Cemaat tek adam siyasetinden rahatsız


Başbakan Erdoğan da, elindeki gücü kullanarak tek başına liderlik sevdasını sürdürmekte kararlı görünüyor. Zaman zaman kendisine büyük destek sunan cemaatin medyasına da ince uyarılar yapıyor. Böylelikle iktidar rekabetinde var olduğunu söylemekle kalmıyor, attığı adımlarla pekiştirmenin yollarını arıyor. Bunun en somut örneği ise Gül’ün cumhurbaşkanlığı konusu oldu. AKP, Gül’ün görev süresini 7 yıl olarak belirledi ve sadece bir kez seçilebileceğine dair yasayı parlamentoda geçirdi. Gül, bu durumdan son derece rahatsız oldu ama yasayı onaylamak zorunda kaldı. Gülen cemaati ise, Gül’ü ikinci kez cumhurbaşkanı olarak görmek istiyordu. Cemaatin bu planı bozuldu ve doğal olarak öfkesi arttı. Bu bakımdan Erdoğan çok açık olarak hedef tahtasına oturtulmaya başlandı.

Türkiye’nin iç politik krizi tahmin edilenden çok daha hızlı bir şekilde gelişiyor ve çok güçlü görünen Erdoğan ve AKP, kontrolü elinde kaçırmaya başladı. Üçlü mekanizma ile sürece doğrudan müdahale eden cemaat, Erdoğan’ın boynundaki ipi iyice sıktı, Öyle ki nefes almaktan zorlanan başbakan, kontrolü iyice kaybetmiş bir şekilde saldırganlaşıyor.


Özel yetkili savcı, KCK soruşturması kapsamında MİT Müsteşarı Hakan Fidan, eski müsteşar Emre Taner ve yardımcısı Afet Güneş ile iki MİT'çiyi ifadeye çağırdı. MİT'çilerin ifadeye çağrılması Ankara'da hareketli saatlerin yaşanmasına neden oldu. Bu durum devletin iç dengelerini çok ciddi oranda sarstı


Cumhurbaşkanı Gül, Fidan’ı Çankaya Köşkü'ne çağırdı ve aynı saatlerde Erdoğan da Adalet Bakanı Ergin ve Genelkurmay Başkanı Org. Özel ile görüştü. Anlaşılan politik hava tahmin edilenden daha ciddidir.


Bu zaman dilimi içinde MİT Müsteşarlığı savcılığa gönderdiği yazıda şöyle dedi: “Söz konusu iddialar görev suçu kapsamına girmektedir. Kanuna göre görev suçu ile ilgili konularda Başbakanlıktan soruşturma için izin alınması gerekmektedir." Bunu bir karşı hamle olarak algılamak gerekir.


Savcıların eski ve yeni MİT müsteşarlarını ifadeye çağırdığı saatlerde AKP’nin de bir başka hamlesi geldi. İçişleri Bakanının talimatıyla Emniyet Genel Müdürlüğü İstanbul’daki KCK operasyonlarını yürüten Terörle Mücadele Şube Müdürü Yurt Atayün ile İstihbarat Şube Müdürü Erol Demirhan, haklarındaki bir soruşturma kapsamında görevlerinden alındılar.


Hükümet adına bir açıklama yapan Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ: “Soruşturmanın şu aşamada ortaya çıkan bilgileri çerçevesinde, bir hukukçu kişi olarak bu soruşturmanın işin doğrusu hukuki mantığını hala anlamış değilim.” Aynı savcılar, KCK davasında binlerce insanı hiçbir delil ve belge olmadan tutuklarken görevlerini yaptığını söyleyen Bozdağ, bu kez işin ‘hukuki mantığını’ anlamıyor.


Bu gelişme öylesine bir savcının kafasında yaptığı bir çıkış değil. Ankara’nın çok kapsamlı yürütülen politik savaşın önemli bir halkasını oluşturuyor. Bütün bunları, devletin farklı kurumları arasında bir rekabet olarak algılamak yanlıştır, rejimin fraklı klikleri arasındaki çatışmanın somutlaşmış halidir. Bu öylesine belirginleşmiştir ki, aynı anda karşılıklı hamleler yapmaya kadar gidiyor.


Erdoğan, Fidan’ı harcayamaz


MİT müsteşarlarına yönelik hamle esasen Erdoğan’a yöneliktir. PKK-Devlet görüşmesini basına sızdıran ve bugünkü süreci hazırlayan cemaatin sistem içindeki güçleridir. Erdoğan’ın frenlemek veya kontrol altına almak için atılan bu adım, tahmin edilenden ciddidir. Erdoğan, Fidan’ı böyle bir durumda en azından bugünkü politik tablo içerisinde harcamaz, dahası harcayamaz. Ancak MİT Müsteşarı’nın ciddi bir darbe aldığı kesin ve uzun süreli bu görevde kalma şansı da yoktur.

Eğer geçici olarak bir uzlaşı sağlanamazsa emekli olan Emre Taner, zorunlu olarak ifade vermeye gidecektir. PKK-DEVLET görüşmesi üzerinde yürütülen soruşturma birçok bürokratı hedef tahtasına çekecektir. Hem sistemin iç dengesi, hem de Ankara’nın politik tablosunda ciddi değişikliklerin gündeme gelmesi mümkündür.


KCK Davası tutuklularının da, Devletin PKK ile görüştüğüne özel bir vurgu yapmaları, mahkemenin video kayıtlarının ve tutanakların istenmesi için almış olduğu karar, yeni bir sürecin başlaması anlamına geliyor. Yapılan görüşmelerin kamuoyuna sızması ve Kürtler adına PKK ve Öcalan’ın çok açık olarak muhatap alınmış olmaları, sistemin stratejik yönelimlerinde ciddi sorunlara yol açacağı tahmin edilen bir durumdur. Her ne kadar amaç PKK’yi tasfiye etmekti denilse de yapılan bütün görüşmeler kamuoyuna açıklandığında işin renginin çok farklı olduğu görülecektir. Yani PKK, devlet tarafından resmi olarak kabul görmüş ve tanınmıştır.


Görüşmeler hem MGK, hem de siyasi otoritenin yani AKP’nin onayı ile yapıldı. Fidan bir bürokrattır ve kendi kafasında bunu yapamayacağına göre, bu işten doğrudan sorumlu olan Erdoğan’dır. Böylelikle Başbakanın siyasal geleceğiyle ilgili bir durum söz konusudur. Hikmet Fidan’a yönelik bu hamlenin esas muhatabı olan Başbakan, sorgulanma sırasının bizzat kendisine geleceğine dair bir uyarı işaretini aldı ve biyolojik dengesi cidden sarsıldı.


Gülen, Erdoğan’ı uyarmıştı; “öyle yaparsanız, fert planda keser, heyet planda keser, İdare planda keser, siyaset planda keser” diyordu ve 1960 darbesine göndermede bulunuyordu. Sanırım bu yaşananlar, akıllanmak istemeyen ve kendi gücünü yaratmak isteyen Erdoğan’ın yolunun nereye doğru gittiğini gösteren önemli bir uyarı işaretidir.


Cemaatin her operasyonu AKP’yi çok zor durumda bırakıyor. Sinir sistemi bozulan Erdoğan, ipleri elinde kaçırmış gibi her yere saldırıyor. PKK-Devlet görüşmesinin de tasfiye amaçlı olduğunu söyleyerek görüşmeleri kendi cephesinde bir meşruluk kazandırmaya çalışıyor.


Erdoğan’ın Genelkurmay hesabı


Erdoğan, böylesi kritik bir politik süreçte, daha rahat bir nefes alabilmek için Genelkurmay Başkanlığını yanında görmek istiyor. Uludere katliamında Genelkurmayı çok açık olarak destekleyen hükümet ve Erdoğan, Genelkurmay Başkanı ile yaptığı görüşmede bu konuda destek istediği anlaşılıyor. Bir bakıma karşılıklı ilişkilerde birbirini destekleme politikası devreye girmiş bulunuyor.

Erdoğan’ın Kürtlere yönelik tasfiye politikasında bu kadar ısrar etmesinin bir yönü de iç politik dengeleri yeniden kurmaya yönelik olduğu anlaşılıyor. Bir bakıma yeni bir cephe oluşturma politikası olarak da okumak gerekir. Bu cephenin nispeten geniş olabileceğini ve kendisini korumada bir kalkan haline gelebileceğini planlıyor. Bu nedenle dolaylı olarak Kemalistlerin bir kesimini de bu sürece dahil etmeye çalışıyor.


Bu bakımdan sistem içi çatışmanın giderek belirginleştiği bu süreçte Erdoğan’ın yapacağı hamleler rejimin ilişkileri bakımından önemli bir faktör olacaktır. Cemaatin devlet içindeki gücünü sınırlamaya yönelik bazı somut adımlar atabilir. Böylelikle dengeyi kendi lehine çevirebilir. Bunu yapması içinde ciddi riskler alması gerekiyor. Bunu yapmadığı takdirde, cemaate boyun eğecektir.


Erdoğan ailesi Gülen’in hedefinde


Gülen de, artık Erdoğan’a pek güvenmiyor. Bu nedenle operasyonun kapsamının geliştirilmesine yönelik çok daha kapsamlı adımlar atabilir. PKK ile görüşmelerin siyasal sorumluluğunu Erdoğan’a yükleyip, yargılamak için bir yönelime girebilir. Bu taktik etkili olmazsa, iki noktada Erdoğan ailesini hedef alacaktır.

Birincisi, Erdoğan ve ailesinin rüşvet ağlarını deşifre etmesi, ikincisi ise Erdoğan’ın özel-gizli yaşamına ilişkin bazı iddiaların, kasetlerin basına sızdırılması. Cemaat, iktidar savaşında her türlü kirli yöntemi kullanmaktadır. Yani Baykal’a ve MHP yöneticilerine uygulanan yönteminin bir benzerinin Erdoğan’a yönelik kullanılması sürpriz sayılmamalıdır.


Sorunun bir başka boyutunu ise Kürtler oluşturuyor. Dahası PKK-Devlet görüşmeleri çarpıtılmak isteniyor. Böylelikle hem devletin tasfiye politikasına meşruluk kazandırmak hem de PKK’ye yönelik güvensizlikler geliştirilmeye çalışılıyor.


PKK Parti Meclisi’nin almış olduğu kararlar ve KCK Yürütme Konseyi Üyesi Cemil Bayık’ın ‘savaşın yeni ve çok kapsamlı bir sürece gireceğine’ ilişkin yaptığı açıklamaların hemen ardından PKK-Devlet görüşmeleri ekseninde MİT Müsteşarların ifadeye çağrılması da tesadüfe bir durum değil. Bu yönelim aynı zamanda PKK’nin askeri yönelimlerini etiksizleştirmeye yönelik bir hamledir.


Gerçek dışı bilgiler ekseninde yürütülen psikolojik savaş yöntemleri çok bilinçli olarak ön plana çıkartılıyor. MİT’in PKK’ye yönettiği ve birçok eylemin MİT’in bilgisi dâhilinde yapıldığı iddiası ile PKK’nin devletin kontrolünde olduğu imajı yaratılmak isteniyor. Bu tür bayatlamış ve Kürt halkı bakımından hiçbir değeri olmayan haberlerin yeniden gündemleştirilmesi bir başta ifadeyle tam bir çaresizliktir.


PKK-Devlet görüşmesinin politik boyutları bakımından ayrıca ciddi bir araştırmayı gerektirir. Ancak Özel Yetkili Savcıların bu son hamlesine ilişkin KCK’nin yaptığı açıklamada şunlar belirtilmiş; “Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ve Hareketimizle T. C. devleti ve hükümeti adına resmi bir heyet 2008’den bu yana belli aralıklarla Haziran 2011’e kadar 3 yıldır düzenli olarak görüşmüştür. Bu görüşmelerin devamı ve paralelinde Oslo’da da uluslararası bir kurumun ev sahipliğinde Hareketimizin yetkilileriyle de görüşmeler gerçekleşmiştir. Başbakan Erdoğan’ın Önderliğimizle görüşmelerin kamuoyuna yansımasına karşılık ‘hükümetimiz değil devlet görüşüyor’ diyerek samimiyetsiz, siyasi ahlakla bağdaşmayan bir tutum sergileyerek görüşmelerin sorumluluğunu almamış, sahiplenmemiştir. Belli ki, AKP hükümeti, Kürt sorunu gibi ağır ve tarihi bir sorumluluk isteyen soruna ciddiyetten uzak, zaman kazanma, toplumu kandırarak iktidarına daha fazla taraf toplama amaçlı taktik bir ilişki olarak yaklaşmış ve esasta da Hareketimizi ve özgürlük dinamiklerini tasfiye planı için zemin ve koşulları hazırlamak istemiştir.” Kürt hareketi, süreci dikkatle takip ediyor. Rejimin iç rekabetine Kürt halkının alet edilmesin izin verilmeyeceği çok açık olarak belirtiliyor. PKK-Devlet müzakereleri kamuoyuna sunulduğunda, işin rengi değişecektir. Kürt hareketine yönelik psikolojik savaş eksenli saldırılar artarsa, PKK’nin de söz konusu görüşmelerin belgelerini kamuoyuna açıklanması sürpriz sayılmamalıdır.


Ankara’da politik dengeler yeniden şekilleniyor. Cemaat, yaptığı bu hamle ile Erdoğan’ın boyundaki ipi biraz daha sıktı. Erdoğan zor nefes alıyor. Geçici bir sessizlik dönemine girilecektir. Dengelerin nasıl değişeceğine arka plan hesaplar ve anlaşmalar karar verecektir. Erdoğan yeni sürprizlerle karşı karşıya gelebilir.


Türkiye’nin bu yeni rejiminde de artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır.

Mustafa Peköz
 
Gokyuzu9@aol.com

Hiç yorum yok: