16 Şubat 2012 Perşembe

AKP Modeli Dindar Nasıl Olunur?

… Piyasa İslamı, geleneksel İslam'ın gölgesinde yükselen yeni bir siyasal İslam'ın neoliberalizmle uzlaşan görünümünü ifade ediyor. Amerikan işletme kültüründe anlamını bulan idare anlayışı ile kitle tüketimine dayalı yaşam tarzı ise en belirgin özellikleri olarak öne çıkıyor .

AKP'nin "dindar nesil" yetiştirme söylemi üzerine sürdürülen polemik her ne kadar polis ve yargının MİT'e olan ilgisinin gölgesinde kalsa da uzun süre gündemde kalacağı görülüyor.


AKP'nin dindarlık modeli 10 yıllık iktidarlık sürecinde az çok olgunlaşmış sayılabilir. Kimileri bunu devletleşen AKP'nin 'devletçi' bir refleksi olarak, kimileri ise dayandığı sosyal ve sivil İslam toplumunun bir gereği olarak da okuyabilir.


Ancak gelinen süreç, AKP'nin bu söyleminin Patrick Haenni'nin "Piyasa İslamı" (Özgür Ünv. Yayınları, 2011) kavramından hareketle okumak gerektiğini gösteriyor. Haenni'ye göre Piyasa İslamı, geleneksel İslam'ın gölgesinde yükselen yeni bir siyasal İslam'ın neoliberalizmle uzlaşan görünümünü ifade ediyor. Amerikan işletme kültüründe anlamını bulan idare anlayışı ile kitle tüketimine dayalı yaşam tarzı ise en belirgin özellikleri olarak öne çıkıyor.


Ülkeyi bir şirket gibi yönettiğini açıkça belirten başbakan Erdoğan'ın dindar nesil modeli bu bakımdan Piyasa İslamı'ndan ayrı düşünülemez. Tartışılması gereken AKP'nin nasıl bir dindar nesil yetiştireceği veya bunun laiklikle uyuşup uyuşmadığından ziyade, dinin kamusal alanı yapılandırıcı rolünü giderek piyasa ilişkilerine bırakıp ona uygun yeni hal almaya başlaması olmalıdır.


Ne demişti son olarak başbakan Erdoğan:


"
Benim neyi kast ettiğim son derece açıktır. Bu ülke ne çektiyse öğrencileri belli ideolojilerle şekillendirmek isteyen, ikna odalarında öğrencilere zulmeden zihniyetten çekmiştir. Bu gençliğin tinerci olmasını mı istiyorsunuz? İsyankâr bir nesil mi yetişmesini istiyorsunuz?

“Bir haftadan bu yana yazanlara sesleniyorum: Bu gençliğin tinerci olmasını mı istiyorsunuz? İsyankâr bir nesil mi olmasını istiyorsunuz? Hiçbir meselesi olmayan bir nesil mi istiyorsunuz? Biz sizlerle bu meselede anlaşamayız. Dindar bir nesil çağdaş olamıyor mu? Hem çağdaş, hem de dindar olunmuyor mu? Başınızı önünüze eğin de hem dindar, hem de çağdaş bir nesil nasıl yetiştirilir onu düşünün! Biz o terbiyeyi alarak büyümüş bir nesiliz. Biz bugün de hala o zihniyeti taşıyan kafalara isyan ediyoruz.
" (06.02.2012)

Bir yandan isyankâr bir nesil yetiştirmeyeceğini belirten ama öte yandan kendisine karşı duran 'zihniyet'e isyan eden çelişkili bir ifade var karşımızda. Zaten hem dindar hem çağdaş olan melez bir düşünce deseninden farklı bir söylem de beklememek gerek. Oysa hem çağdaş hem dindar olmanın biricik ifadesi Piyasa İslamı'ndan başka bir şey değildir.


Piyasa İslamı'na uygun dindar nesil yaratmak hiç de zor değil. Bunun için ekstra bir çaba sarf etmeye de gerek yok. Milli Görüş'ten ehlileştirilerek Türk sağında yeni ittifaklar üzerinden "bölgesel liberal-muhafazakâr güç birliğine" doğru yükselen AKP düzeninin 10 yıllık hâkimiyetinde hem içerde hem bölgesinde tarih sayfalarına nasıl bir dindar nesil bıraktığını bazı somur göstergelerden hareketle ortaya koyabiliriz.


Piyasaya dindar, eşitliğe kindar bir nesil

Diyelim ki kadınsınız, hem dindar hem çağdaş olmak niyetindesiniz, evlenmek isteğindesiniz, nişanlanıyorsunuz; çağdaş hayatın gündelik akışında ve kadının "değişmeyen statüsünün" çıkmazında nişanlınızın sizi aldattığını düşünüyorsanız hemen Şebnem Kısaparmak'ın aldatma teorisine kulak kabartmanız gerekir:

"
Bak tatlım, ben sana bir şey diyeyim mi? 5 aylık evlisin. Bunu bir kafandan atmaya çalış. Çok yeni bir evliliğin var ve nişanlıyken yapmış eşin. Hocamızın da söylediği gibi fiziksel bir beraberlik... senle bunu yaşayamayacağı için, birtakım ihtiyaçlarını karşılamak için. Böyle düşün. Eşim beni seviyor de. Her erkek bunu yapıyor. Yapmayan yok. Eşin seninle evliyken başka birisiyle olmamış. Nişanlıyken olmuş. Erkeklerin yaptığı doğal bir şey. Onlar için bir ihtiyaç bu anlatabiliyor muyum? Sen bunu duymuşsun ama eşine evine güven, evladınız olacak, çocuğunuz olacak, hayat çok güzel olacak...” (Kanal7, Güzel Günler Programı,03.01.2012)

Tabii bunun bir de evlilik aşaması var.


Eğer hali vakti yerinde hem çağdaş hem dindar hem de muhafazakâr demokrat biriyseniz ve kaçamaklar peşindeyseniz, aklınıza dindar nesil yetiştirenlerin "kent modeli" olan Başakşehir tarzı ikinci evlilik alternatifi gelmelidir:


"
İstanbul'da bazı semtler bu türden gizli ikinci evlilik yapan kişilerin ikinci evlerinin, ikinci eşlerinin yaşadığı yerler olarak anılmaya başladı. Mesela Başakşehir. Başakşehir herkesin dilinde ama kimse ortaya çıkıp da gerçeği dile getirmiyor. Başakşehir gizli evlilik yapan muhafazakâr kişilerin çoğunlukla ikinci evlerini kurmayı tercih ettikleri bir yer. Son zamanlarda böyle bir ün kazandı bu bölge." (Nuh Gönültaş, Bugün gazetesi,16.12.2010)

Piyasa İslamı'nın dindar nesline örnek oluşturan çeşitli görünümleriyle devam edelim... Tabii başbakanın çağdaşlıkla dindarlığı uyuşturmaya yönelik bakışını unutmadan.


Misal, demokrat muhafazakâr sanatçısınız. Hem çağdaş hem dindar model olma yolundasınız ancak adınız seks skandalına karışmış ne hikmetse. Hemen yardımınıza Nihat Doğan teorisi yetişmelidir. Buna göre bulunuz bir İsrail ya da Ergenekon etiketi, yapıştırın bu komplo tezgâhtarlarına, sıyrılın işin içinden. Alın size dindar bir manevra...


Veya Anadolu'da çalışan hem dindar hem çağdaş bir işçisiniz. Çağdaş üretim düzeninin sömürüsü ile dindarlığın büyülü atmosferi arasında gidip gelmektesiniz. Namaz saatleri için bile işverenle güç mücadelesi içindesiniz. Ancak muhafazakâr demokrat kalkınma modelinin size sunduğu koşullar sizi başka taktiklere yöneltmektedir. Bu durumda sadece emeğinizin karşılığı için mücadele etmede değil dinsel gereklerinizde bile aktif bir öğrenilmiş çaresizlikle harmanlanan tevekkülle rahatlıkla sarılabilirsiniz:


Sınavdır bu dünya… Yok hepsi Allah’tandır… Tamam, onu da [işvereni] zenginlikle sınıyor işte. Onun sınavı o [zenginlik] benim sınavım bu [fakirlik]” (İşçi ile yapılan görüşme, Yasin Durak, Emeğin Tevekkülü, 2011,İletişim)

Şimdi özellikle namaz saatlerinde, yani benim de kıldığım zamanlar oluyor, öyle zaman oluyor ki başlıyorum bir iki ay boyunca kılıyorum filan, elemanlar abdest almaya gittiğinde patron yanlış tavırlar sergiliyor. Ondan sonra, namaz kılma saatlerinde olsun ayarlama yapmaya çalışırken işte ‘hepsini birleştirsin’ diyor veya işte ‘akşamı da evinde kılsın’ diyor ya da ne bileyim ‘kaza edin’ diyor ama vakit geçmiş oluyor." (İşçi ile yapılan görüşme, Yasin Durak, Emeğin Tevekkülü, 2011,İletişim)

AKP modeli dindar işverenseniz eğer en az işçi kadar siz de 'çağdaş üretim'in emeğin kontrolüne yönelik aygıtları gerekirse dinsel pratikler bulup çıkarmalısınız:


Namaz saatlerinde izin vermek için düzenleme yaptık. O kesilen vakti ‘mesai bitimine ekleyeyim’ dedim diye ortalığı ayağa kaldırdılar. ‘Tamam’ dedik… Sonra bir baktım bunlar [işçiler] bu izin sürelerinde namaz filan kılmıyor. Adam [işçi] çıkmış dışarı sigara içiyor. Yine bir şey demedik… Şimdi aşağı iniyorum, bakıyorum adam [işçi] yerinde yok… ‘Nerdeydin’ diye sorunca hemen ‘namazdaydım’ diyorlar. Yani bakar mısınız... Bizim iyi niyetimizi nasıl suiistimal ediyorlar. Bu ne pişkinlik… Hala bu izinlerin kavgası var. Kaldıracağım ama.” (İşveren ile yapılan görüşme, Yasin Durak, Emeğin Tevekkülü, 2011,İletişim)

Hem çağdaş hem dindar kapitalistleşmenin en kritik adımlardan biri mekân üzerinde ayrışma olduğuna göre mekansal semboller üzerinde bile işverenin ortaklaşmaya gitmemesi beklenir:


"
Buradaki işverenler (iftar, cenaze, bayramlaşma gibi) diğer ritüellerde sergiledikleri “ortaklaşmacı” tavrı namaz ritüelinde asla göstermemektedir. İşverenler, vakit namazları bir tarafa, “cemaat halinde kılınması farz olan” Cuma namazlarını dahi kendi işçileriyle birlikte kılmayı istememekte, bunun için sanayi bölgesinin dışındaki bir camiye gitmeyi tercih etmekteydi. Bunun temel nedeni işverenlerin işçileriyle aralarındaki mesafeyi önünde sonunda korumak istemeleridir. Zira namaz ibadetinin biçimsel özellikleri işverenlerin işçileriyle aynı safta sıra tutup aynı Tanrı’ya secde etmelerini gerektirir ki böylesi bir faaliyetin yaratabileceği risk (eşitliğin böylesine somutlaşması) sembolik otoritenin büyüsünü bozacak seviyelere ulaşabilir." (Yasin Durak, Emeğin Tevekkülü, 2011,İletişim)

Bütün bu örnekler gerçek hayattaki dindarlığın çağdaşlık adı altında piyasa ilişkileri ile nasıl buluştuğunu bize göstermekle birlikte aslında meselenin dindarlıktan ziyade her türden güç ilişkilerindeki eşitsizlikleri meşrulaştırmaya yönelik bir söylem ve ideoloji inşası olduğuna işaret etmektedir. Bunun en bariz görüngüsü kitle tüketiminde dindarlığın yeniden anlamlandırılıp kapitalist ilişkiler içine kodlanmasıdır. Öyle bir pratiktir ki bu, farklılıklar içinde tek tipleştirmeyi kolaylıkla sağlayan ve dinselliği de bir tüketim nesnesi haline dönüştüren efsunlu bir atmosferdir.


Nitekim halihazırda dindar gençliğin kendi nefsi ile dinsel düşünce arasındaki mücadelesinde kapitalist tüketim kültürü dini yeniden yorumlayarak kendi içinde soğurmayı başarmaktadır. Dindar tüketicilerin kazandığı zihniyet tam da AKP'nin neoliberalizmle uyumlu dindar neslini yansıtmaktadır:


"
Bazen ihtiyacımız olmayan şeyleri, sırf hoş görünmek için alıyoruz. Özellikle başörtüsü konusunda kendimi sınırlamıyorum. Çünkü başörtüsünü kıyafetinize uydurmak zorundasınız. Bu nedenle her renk ve desende almanız gerekiyor. Ayrıca bir Müslüman'ın dışarıdan hoş görünmesi gerektiğini düşünüyorum." (Marmara Ünv., İlahiyat Fak. Mezunu ile yapılan görüşme, Özlem Avcı, İki Dünya Arasında, İletişim 2012,s.134)

Dini inanç vazifesi ile meşrulaştırılan tüketim kültürünün de yeni nesil dindarlığın bir niteliği olduğunu belirtelim. Dolayısıyla dinsel yaşam tarzı da kapitalistleşmekte ve moda örneğinde olduğu gibi metalaştırılmaktadır. Böylece, AKP'nin çağdaşlıktan anlamak istediği şeyin kapitalist üretim ve tüketim biçimi olduğuna göre, kendi "dindar nesli" de yeni piyasa ilişkilerine "kindar" değil dindar olan ve uyumlu gençlik tipi olduğunu söylememiz yanlış olmayacaktır.


* Arş. Gör. Ercan GEÇGİN

Ankara Üniversitesi, Sosyoloji

Hiç yorum yok: