16 Ekim 2011 Pazar

Anayasa Değişimi Kürt Sorununu Çözecek mi?

Muzaffer AYATA
Birçok çevre, BDP’nin Meclis’e gelmesinin ve anayasal çalışmalara katılmasının çok önemli olduğunu söyledi. Hükümet yandaşları ise daha farklı bir niyetle, çoklukla da BDP’yi zora düşürmek amaçlı Meclis’e davet etti. Niyetleri PKK’nin ve diğer Kürt kurumlarının barış istemediğini, yasal ve parlamenter çalışmalardan kaçtığını ispatlamaya çalışmaktı. Başbakan’ın “terörle mücadele, siyasetle müzakere” söyleminde büyük kerametler varmış gibi kamuoyu oluşturmaya çalıştılar. Sonuçta BDP koşullarını değerlendirerek parlamento çalışmalarına katıldı. Meclis’i girişinin ikinci gününde de çok daha geniş operasyonlar ve tutuklamalarla karşılaştı.

Burada Türkiye’yi yönetenlerin gerçek anlamda Kürt sorununu çözmek istemeleri ve zihinsel olarak ciddi bir değişime uğramaları gerekir. Taktik hamlelerle rakiplerini köşeye sıkıştırarak, zayıf düşürerek kendi çözümünü dayatmakla Kürt sorununun demokratik ve kalıcı çözümünün mümkün olmayacağı açıktır. Anayasanın sivilleşmesi, demokratikleşmesi, Türkiye’de yaşayan bütün halkların özgürlüklerini ve haklarını güvenceye alması çok önemlidir. Bu, 1924’ten beri yapılmayan, yapılması engellenen bir Türkiye gerçeğidir. Bu açıdan Kürt tarafının da yeni anayasanın yapımına ağırlık vermeleri ve sürece ortak olmaları çok önemlidir. Bu konu küçümsenemez. Kürtlerin yürüttüğü onlarca yıllık mücadelelerinin güvenceye alınması gibi tarihsel bir sonucu olacaktır.


Ancak Kürt tarafını ezerek, zayıf düşürerek özgürlükçü bir anayasa yapılacağına dair yapılan propagandalar gerçeği yansıtmaz. Özgürlükçü bir anayasanın yapılması için baskı, tutuklama ve çatışmaların sonlandırılması gerekir. Daha güvenlikli, daha özgür bir tartışma ortamında tüm toplum kesimlerinin anayasal çalışmalara ortak edilmesi gerekir. Pratikte olan ise, Kürt tarafının örgütlülük, eylemsellik ve hareket alanını daha da daraltarak etkisiz ve işlevsiz kılma çalışmaları yürütülmektedir.


Özellikle Fethullahçı ve AKP basını “KCK” adı altında yürütülen yaygın tutuklama ve baskınları büyük bir iştahla ve gerekli olduğunu anlatmaya, kamuoyu oluşturmaya çalışmaktadır. PKK’nin ne kadar haksız ve kötü olduğunu, ezilmesi ve devreden çıkarılması gerektiğini bolca işlemektedir. Sadece Türkiye Kürtlerinin değil; Irak, İran, Suriye Kürtlerinin de birleşmelerinden, lehlerinde bir gelişmeden oldukça rahatsız olmaktadırlar. Her tarafta Kürtlerin arasına güvensizlik sokmaya ve birleşmemeleri için uğraş vermektedirler. Diyarbakır’daki, İstanbul’daki, İzmir’deki legal alanda çalışan Kürtleri toplayıp hapislere tıkmakla uğraşırken, bir yandan da Mahmur Kampı dahil, kendilerine göre yurtdışı odaklarının dağıtılmasını ve Türkiye’ye getirilmesini sağlamaya çalışılmaktadırlar. Köyleri yakılan ve Irak’a kaçan Mahmur Kampı’ndaki Kürt yoksulları büyük bir düşman güç olarak hedef alınmaktadır. Içindeki Kürtleri hapse atanların dışardaki Kürtleri getirip vatanlarında özgürce yaşatacaklarına nasıl inanılır?


Seçilen belediye başkanlarını, parti yönetcilerini, il meclis üyelerini hapse atan, kolluk ve adli sistemini harıl harıl çalıştıranların güven ortamını yaratamayacağı açıktır. Baskı ve tutuklama atmosferinde Kürtlerin özgürce örgütlenip anayasal çalışmalara katılamayacağı açıktır. Kırsalda yaygın askeri operasyonlar, sınırötesi operasyon tartışmaları, uçaklar ve topçu bataryalarıyla Irak’ın sürekli bombalandığı bir ortamda hükümetin Kürt sorununu ciddi bir biçimde çözmek istediği ve tüm Kürt aktörlerini sürece katma niyetinin olduğunu kimse iddia edemez. Bunun yanında sürecin anahtarı durumundaki Kürt Halk Lideri Sayın Öcalan’ın Türkiye’deki mevcut yasalar dahi devre dışı bırakılarak ailesi ve avukatlarıyla görüşmesinin yasaklanması hiç de çözüm arayışlarının olduğunun işareti değildir.


Enteresan olan; uzun yıllar andıçlar ve psikolojik harp dairesinin kontrolünde yayın yapan Türk basınının yerini bugün Fethullahçı ve AKP’nin yandaş basını almış olmasıdır. Bu basın-yayın organları sürekli ve sistematik olarak Kürtlerin yasal ve yasal olmayan silahlı ve silahsız tüm güçlerini karalayan, yalan-yanlış haberlerle kamuoyunun bilincini çarpıtan, ırkçılığı ve milliyetçiliği köpürten yayınlar yapmaktadırlar. Sorun, Kürtlerin hata ve eksikliklerini eleştirmenin çok ötesinde; Kürtleri bölmek, parçalamak, direnenleri hedeflemek, silahlı ve silahsız yöntemlerle tasfiyesini sağlamak ve ne kadar kötü ve gereksiz olduğunu ispatlamakla kendinlerini yükümlü görüyorlar.


Diğer taraftan Türkiye’de devleti yöneten, parlamentoda ezici çoğunluğu elinde bulunduran hükümeti bu sorun dolayısıyla hiç mi hiç eleştirmiyorlar. Halbuki hükümet direksiyonu başka yöne kırarsa durum çok değişecektir. Çünkü hükümet, elinde bulundurduğu güç itibarıyla en etkili konumdadır. Hükümeti “eleştirilmez, dokunulmaz, karşı konulmaz bir güç” olarak sunmaya çalışıyorlar. Sürecin tıkanmasında Kürtlerin on defa payı varsa hükümetin hiçbir payı yok mu? Ama bugüne kadar Kürtleri on defa eleştirenlerin, hükümeti eleştiren veya karşı duran bir pozisyonlarını görmedik.


Herkes de biliyor ki, yüzyıla yakındır inkar edilen, hâlâ asimilasyona tabi tutulan, yasal olarak hiçbir güvenceye sahip olmayan Kürtlerdir. Hükümete ve basına bakarsan Kürtler zalim, savaş yanlısı, kötü karakterli, hükümet ise aslında Kürt sorununu çözmüş, Türkiye’ye özgürlük kanatları takmış uçuruyor. Cahil ve nankör Kürtler de biat edip buna tabi olmuyor!


İşte güncel olarak baskılar, tutuklamalar, bombardımanlar ve kara propaganda durmadıkça sıra sağlıklı ve Kürt sorununun çözümünü de içeren özgürlükçü bir anayasaya gelmez!

Hiç yorum yok: