3 Ağustos 2012 Cuma

Karayılan'dan Türk Hükümetine Sert Uyarı!

Behdinan - KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan, Türk devletinin Batı Kürdistan’a müdahale koşullarının olmadığını belirtirken, ancak olası bir müdahalede "tüm parçalardaki Kürtlerin Türk devletine savaş açacağı” uyarısında bulundu. Şehirlerdeki Kürt gençlerine "hazır olun" çağrısı yapan Karayılan, "Bilinmeli ki böylesi bir durumda tüm Türkiye ve Kuzey Kürdistan keskin bir savaş sahasına dönüşür" dedi.

KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan, Batı Kürdistan’da yaşanan gelişmelere ilişkin ANF’nin sorularını yanıtladı. Karayılan, Kürtler arası birliğe karşı AKP hükümetinin tepkisini “Kürt düşmanlığı” olarak tanımlarken, olası bir müdahaleye karşı sert uyarılarda bulundu.

* Temmuz ayı ortalarında Hewlêr’de biraraya gelen Suriye Kürt Ulusal Meclisi ile Batı Kürdistan Halk Meclisi birleşerek Yüksek Kürt Konseyi’ni kurdular. Batı Kürdistan’la ilgili diğer sorularımıza geçmeden önce sizin bu birlikle ilgili görüşleriniz nelerdir?

Bölgemiz Ortadoğu’nun köklü bir değişimi yaşadığı ve yeni bir yapılanma sürecine girdiği tarihin bu önemli aşamasında, ayrı ayrı Kürdistan’ın tüm parçalarında ve tüm parçalar arasında ulusal birliği geliştirmek, parçalığı aşmak temel bir görev haline gelmiş bulunmaktadır. Haklı özgürlük davamızın başarısı için bu gereklidir. Biz hareket olarak bu bilinçten yola çıkarak ulusal birliğin gelişmesi için tüm parçalarda ve bütün Kürdistan’da birlik zemininin güçlenmesi için ciddi çabalar sergilemekteyiz. Çünkü Kürt halkı, bugünkü sistemin temelinin atıldığı Lozan Antlaşması’nda yok sayılmış, ülkesi parçalanmış ve büyük bir haksızlığa uğramış bir halktır. Halkımız bu haksızlığa karşı hiçbir zaman boyun eğmedi, her fırsatta hakkını aramak üzere çeşitli biçimlerde mücadele etti, buna karşı sömürgeci saldırılara, yine baskı, şiddet ve katliamlara uğradı. Kürdistan’da büyük trajediler yaşandı.

Ancak Kürdistan’ı yok sayan bu sistem, bugün yıkılış sürecini yaşıyor. Artık dünyada ve bölgede her şey değişiyor. Her şey değişirken Kürt halkının içinde tutulduğu kölelik sistemi de değişmek zorundadır. Mücadelemizin yükselişi ve tarihin akışı bu seyirdedir. Yani bölgede her şey değişecek, her şey yeniden yapılanacak ama Kürtler yine statüsüz, en temel insan hakları olan anadil eğitiminden mahrum, kültürel ve fiziki soykırıma maruz kalmış bir halde mi kalacaktır? Hayır. Her şey değişiyorsa Kürtlere karşı uygulanan bu haksız, insanlık dışı, zorba, sömürgeci politikaların da artık değişme zamanı gelmiştir. Kürt halkı bunun için bugüne kadar verdiği mücadelesini tabii ki bu dönemde daha üst bir aşamada vermek durumunda olacaktır. İşte bunun için ulusal birlik çok önemli bir konudur.

SURİYE KÜRTLERİNİN ORTAK ÇATI ALTINDA BULUŞMASI ÇOK ÖNEMLİ

Bu çerçevede Batı Kürdistan’daki halkımızın başarısı için ulusal birlikleri çok gerekli bir husustu. Biz de bu parçamızda tüm siyasi yapıların biraraya gelerek ortaklaşmaları, birliklerini kurmaları ve bu temelde haklı özgürlük mücadelelerini daha yetkin bir biçimde sürdürmeleri için çeşitli çabalar sergiledik. Nihayetinde bizim ve diğer güçlerin de çabası Rojava’da olumlu sonuçlar ortaya çıkarmıştır. Bu temelde Kürt Ulusal Meclisi ile Batı Kürdistan Halk Meclisi’nin bir araya gelerek ulusal bir çatı altında birleşmiş olmaları çok önemli bir gelişmedir. Bu adım daha sonra ortak bir yüksek konseyin oluşmasıyla pekiştirilmiş, yine onun alt komitelerinin oluşturulmasıyla giderek kesinlik kazanan bir sürece doğru gelişme kaydetmiştir. Bu adımı Kürt siyasetinin, Kürt halkının bir başarısı olarak görüyor ve takdir ediyorum.

ASKERİ VE SİYASİ BÜTÜN GÜÇLER YÜKSEK KONSEY İRADESİNE DAHİL OLMALI


Ama atılan bu ulusal birlik adımının doğru pratikleştirilmesi çok önemlidir. Bütün tarafların bu önemin farkında olarak sürece yaklaşmaları ve buradaki halkımızın başarısı ve haklı davasının kazanılması için gereken tüm fedakarlığı ve çabayı göstermeleri gerekmektedir. Öncelikle Batı Kürdistan’daki halkımız ve siyasi temsilcileri geleceklerine ilişkin kendileri karar vereceklerdir. Ancak bizim önerimiz madem ki halkımızın iradesini temsil eden ortak bir oluşum olarak Kürt Yüksek Konseyi kurulmuşsa o zaman her şey bu konseyin inisiyatifi dahilinde gelişmelidir. Bizce, siyasi olsun, askeri olsun, bütün güçler Yüksek Konsey’in iradesine dahil olmalı ve böylece güçlü bir ulusal birlik duruşu sergilenmesi gerekir. Özellikle başta PYD olmak üzere hiçbir parti kendine ayrıcalıklı bir yer talep etmeden, büyük-küçük demeden herkes gücü oranında katılarak ulusal yapıyı güçlendirirse halkımızın gelecekteki başarısı garanti altına alınmış olur. Biz hareket olarak Batı Kürdistan’daki hiçbir parti arasına ayrım koymadan, ulusal demokratik birlik çerçevesinde duran tüm partilere eşit mesafede yaklaşıyor ve hepsini destekliyoruz. Bu parçadaki halkımızın sayısal yoğunluğu azdır. Dolayısıyla başarılı olması için mutlaka birliğini güçlendirmelidir. Buradaki parçalı duruşların halkın çıkarına hizmet etmeyeceği açıktır. Halkın çıkarına hizmet eden şey, ulusal-demokratik ve birlikçi duruşu sergilemektir. Bugün tüm Kürtler bu birliğin arkasında durmaktadır. Çünkü çok yerinde ve çok isabetli bir adım olmuştur. Önemli olan bunu pratikte de başarılı bir biçimde uygulamaktadır.

Bugün Suriye’de yoğun bir savaş ve çatışma ortamı vardır. Köklü bir değişimin kendisini dayattığı bu ülkede Kürtlerin varolması da bir gerçektir. Diğer parçalarda olduğu gibi bu parçadaki Kürt halkı da sömürgeciliğin çeşitli saldırılarına ve katliamlarına maruz kalmıştır. Bu parçadaki halkımız bugüne kadar çok acılar çekti. İşkencelere maruz kaldı. Topraklarına zorla el koyma, kimliksiz bırakılma gibi değişik uygulamalar altında zor koşulları yaşadı. Ama yurtseverlik bilincini ve örgütlü yapısını diğer parçalara nazaran daha yetkin bir biçimde geliştirmeyi de hep esas aldı. Bu nedenle Suriye’de geçen yılın başından bu yana gelişen sürece bilinçli ve doğru bir yaklaşımı geliştirebildi. Burada ana akım Kürt siyaseti çok doğru bir politikayla, fazla öne atılmadan, kendini örgütleme, kendi gücünü ve halkını koruma yine güçlendirme faaliyetini esas aldı. Çeşitli çevrelerin tahriklerine kapılmadan, çok örgütlü, bilinçli, öngörülü bir siyasi doğrultuyu geliştirdi. Bu siyasi doğrultu olmasaydı belki bugün Kürt alanları savaş alanlarına dönüşür, başkalarının çatışma sahası haline gelirdi ve Kürtler bundan büyük zararlar görürdü. İşte ana akım Kürt siyaseti buna yol vermeyen bir tarzda mücadelesini yürüttü. Rejimin değişimini istedi, bunun için tavır sahibi oldu ve mücadele geliştirdi ama öte yandan muhalefetin Kürt haklarına ilişkin somut bir programsal yaklaşımının gelişmesini istedi. Muhalefetten yana bunu görmeyince adeta üçüncü bir çizgi gibi bir doğrultuyu esas alarak kendisini güç haline getirdi. Mücadeleci bir güç olarak Suriye siyasetinde ve kendi toplumu içerisinde yetkinlik kazandı. Bu, onun doğru politikası ve yine doğru çalışma perspektifi temelinde gelişen bir sonuç oldu. Bazı farklı grupların farklı arayışları olmuş olsa da sonuçta herkesin geldiği nokta, kitle gücüne dayanma ve başkasının yedeğine girme değil, Suriye’nin birliğini ve eşit özgürlüğünü esas alan bir politik çerçeve temelinde, Demokratik Suriye içerisinde Kürt halkının Demokratik Özerkliğini savunan ve genel anlamda Kürt halkı için statü belirlenmesini isteyen bir politik çizgi izledi. Bu, Kürt siyasetini güçlü hale getirdi. Aralarında birlik oluşturmaları da kesinlikle bu parçadaki Kürt halkının sonuç alıcı bir doğrultuya girmesini sağladı.


BATI KÜRDİSTAN’DAKİ GELİŞMELER BİR DEVRİM DURUMUDUR

* Bu ittifakın üzerinden daha birkaç gün geçmeden Kobanî’yle başlayıp, Afrîn, Amûde ve Dêrîk’le devam eden, bir çok şehirde halk yönetimlere el koydu. Batı Kürdistan’da yaşanan bu gelişme nasıl okunmalı?

Demin belirttiğimiz gibi Kürt halkı kendisini örgütleyip güç haline getirirken aynı zamanda gelişen çatışma ortamından kendini koruyarak savunma araçlarını da geliştirdi. Saldırgan değil ama kendisine saldırı geldi mi kendisini savunabilen bir yeteneği kazanan gerekli örgütlenmelere kendisini kavuşturdu. Bugün Kürt halkının Suriye siyasetinde etkin bir konum kazanmasının en temel nedenlerinden birisi de budur. Şimdi giderek rejimin çözülüş yaşadığı bir süreçte, çeşitli yerlerde muhalif güçlerin kasabaları, şehirleri ele geçirmesi paralelinde, Kürtler de başta Kobanî, daha sonra Afrîn, ardından Amûde ve Derîk alanlarındaki yönetime el koymuştur. “Biz burada kendi kendimizi yöneteceğiz” diyerek çok önemli bir adım atmıştır. Bu elbette ki bir devrim durumudur. Kürt halkının yüz yıllık baskıdan, şiddetten kurtularak kendi öz yönetimine, gücüne ve özgürlüğüne kavuşma sürecidir.

Yalnız bu yaşananlar bu amaca ulaşmak için bir ilkadımdır. Süreç henüz devam ediyor. Buradaki halkımızın atılan bu önemli adımla ne zafer sarhoşluğunu yaşaması gerekiyor, ne de bu adımı edilgen-önemsiz bir adımmış gibi ele alması gerekiyor. Bu önemli bir adımdır, fakat henüz Suriye’de çatışma süreci devam etmektedir. Her türlü olasılığa karşı halkımızın kazanımlarını pekiştirmesi ve giderek kendi özgürlüğünü kalıcı hale getirebilecek bir siyasi doğrultu ve mücadeleyi güçlendirmesi gerekmektedir. Atılan bu adım çok önemli bir adımdır. Kürt halkının burada kendi kimliğiyle kendini temsil edebilecek bir olanağı yakalaması durumu elbette ki sıradan bir gelişme değildir.

* Batı Kürdistan halkının savunma gücü olarak YPG (Halk Savunma Birlikleri) de kuruluşunu duyurdu. YPG’nin ilanını nasıl değerlendiriyorsunuz?


YPG’nin ilanı gösterdi ki belli bir planlama, doğru bir doğrultuda bir çalışma var. Atılan adım oldukça yerinde ve isabetli olurken, aynı zamanda bunun gerekli savunma araçlarının da bulunmuş olması, bu adımların pekişeceği ve kalıcı kazanımlara dönüşeceği yönünde güçlü izlenimler bırakmaktadır. Bu açıdan elbette ki olumlu ve yerinde olmuştur.
HANİ AKP DEVLETİ SURİYE’DE DEMOKRASİDEN YANAYDI?

*Bu gelişmeler karşısında Türk devletinin birçok yetkilisi çeşitli açıklamalarla rahatsızlıklarını ortaya koydu. Erdoğan, “PKK-PYD güdümündeki bir yapılanmaya kabul etmeyiz’’ diyerek müdahale edebileceklerini ima etti. Siz bu tür açıklamaları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türk devleti ve AKP temsilcilerinin Suriye’deki halkımızın çıkışına sert tepkiler göstermesi, çeşitli biçimlerde dil uzatması, yine halkımızın buradaki kazanımına karşı tahammülsüzlük gösteren demeç ve çabalar içerisine girmesi başlı başına ayrı bir konudur. Hani AKP devleti Suriye’de demokrasiden yanaydı? Hani Erdoğan, Suriye halkının özgürlüğünden yanaydı? Bu Suriye halkının bir parçası da Kürt halkıdır. Herkes özgürleşecekse Kürtler de böyle özgürleşecektir. Niye bundan gocunuyor? Niye, Azaz, Carablus, Mımuc ve Bab’ın muhalefet güçleri tarafından alınmasına ses çıkarılmıyor da Afrîn ve Kobanî alınınca feryat koparıyorlar? Bunun izahı nedir?

TEK BİR İZAHI VAR: KÜRT DÜŞMANLIĞI

Suriye’de bir devrim süreci yaşanıyorsa tabii ki Kürtler de bundan yararlanacaktır. “Yok, herkes yararlansın ama Kürtler eskisi gibi kalsın” türünden çağdışı ve tarihin akışına ters bir dayatmada bulunmak neyle izah edilebilir ki? Tek bir şeyle; Kürt düşmanlığı. Bunun başka izahatı yoktur. Herkesin özgürlük hakkı varsa orada Kürtlerin de özgürlük hakkı vardır. Herkes kendi yerel yönetimini ele geçiriyor, oradaki devlet organlarını denetimine alıyorsa, Kürtler de bunu yapacaktır. Yok, burada PKK ve PYD varmış ve onlar bu PYD-PKK yapılanmasına müsaade etmeyeceklermiş. Orada olan bir örgüt veya kurumlaşma değildir, orada olan bir halktır, bir toplumdur ve bu halk yüzbinlerle sokaklara dökülerek devlet organlarına el koyuyor. Bu, Suriye’den ayrılma, başka bir yerle birleşme veya ayrı bir devlet kurma amacıyla yapılmıyor. Bu parçadaki hiçbir siyasi organizasyon böyle bir açıklama yapmış değil. Yapılan açıklamalar Suriye’nin birliği çerçevesinde kendini yönetme hakkını kullanma, bu temelde öz yönetimini geliştirme biçimindedir.

KİMİN KÜRTLERİ TEMSİL ETTİĞİNİ ERDOĞAN DEĞİL, KÜRTLER BELİRLER!

Bugün PYD, halkın çoğunluğunun sempati duyduğu ya da üyesi olduğu, Batı Kürdistan’ın en büyük kitlesel siyasal yapılanmasıdır. Peki, bahsi geçen tavır alınırken siz insanların kafasının içindeki düşünceleri okuyarak mı tavır alacaksınız? Farkı nasıl koyacaksınız? Bir de şuan Batı Kürdistan’da bütün Kürtler birleşmiştir, ortak bir organizasyon oluşturmuştur. Başbakan, “Suriye Kürt Yüksek Konseyi’nin kurulması yanlıştır” diyor. Yine “Yüksek Kürt Konseyi Kürt halkını temsil etmiyor” demiştir. Bu nasıl oluyor? Nasıl bu kadar ezberci bir yaklaşım gösteriliyor. Kuzey’de BDP için söylediğin aynısını hakkında hiçbir bilgisinin olmadığı anlaşılan PYD içinde söylüyor. Üstelik tüm Kürt siyasi yapılarının ortak örgütlenmesi olan Suriye Kürtleri Yüksek Konseyi için de söylemek açıkça önyargılı, ezberci ve düşmanca bir tutumun sonucudur. Kimin Kürt halkını temsil ettiğini siz mi tayin edeceksiniz? Bunu siz değil Kürt halkı belirler. Demokratik zihniyete sahip olmayan, toplumların iradesine saygı duymayan zorba egemenlikçi bir zihniyet ancak böyle söyleyebilir. Nitekim Türk devletinin Kürt halkına yaklaşımı da baştan beri bu temelde olmuştur. Yani oldukça önyargılı, “Kürtler hiçbir yerde haklarına kavuşmayacak, her yerde köle olacaklar; Türkiye’de bulunanlar Türk olacak, Suriye’de bulunanlar Arap olacak, İran’da bulunanlar Fars olacaklardır; böyle davranmak zorunda olacaklar” gibi bir dayatma içinde bulunmaktadırlar.

TC ORTADOĞU’DA ROL OYNAYACAKSA, KÜRT KARŞITLIĞINA SON VERMELİ

Aslında daha İttihat Terakki döneminde şekillenen ve daha sonra da Cumhuriyet döneminde somutlaşan Türk milliyetçiliği, özü itibarıyla Kürt karşıtlığı temelinde şekillenmiş bir milliyetçiliktir. İncelendiğinde başka toplumların milliyetçiliğinin çoğunlukla dış hegemonik-emperyal güçlere karşı mücadele içerisinde şekillenen bir milliyetçilik olduğu görülecektir. Ama Türkiye’deki milliyetçilik, daha çok ezilen komşu Ermenilere, Rumlara Asurilere ve Kürtlere karşı gelişmiş olan bir milliyetçiliktir. Diğerlerini bir biçimde kırımdan geçirdikten sonra giderek zamana yayılmış bir biçimde Kürt karşıtlığı temelinde şekillenmiş olan bir milliyetçiliktir. Bu nedenle bugün Türkiye’deki Türk milliyetçiliği bir yerde Kürt karşıtlığı anlamına gelmektedir. Bu biçimdeki bir milliyetçilikle Türkiye bugün Ortadoğu’da hiçbir yere varamaz. Çünkü Kürt Halkı Ortadoğu’nun en temel halkıdır. Buna düşmanlıkla hiçbir yere varamaz. Nasıl ki, Yavuz Sultan Selim Ortadoğu’ya açılacağı vakit ilk önce Kürtlerle uzlaşarak bu açılımı yapmış ve başarmışsa, bugünkü TC devleti ve hükümeti de eğer Ortadoğu’da bir rol oynayacaksa ve bir misyonun gereğini yerine getirecekse, bunu ancak Kürt karşıtlığını bırakarak yapabilir. Bunu Kürt halkına düşmanlık değil de dostluk yaparak yapabilir. Bunun dışında yapamaz. Bu, bir kez daha açığa çıkmış bir gerçekliktir.

Lafta demokrat, yine dışa karşı demokrat olacaksın ama içte de baskıcı olacaksın. Herkese özgürlük isteyeceksin ama yanıbaşında yaşayan bir Kürt halkı var, ona karşı da zorbaca yaklaşacaksın. Türkiye bununla hiçbir yere varamaz. 19. ve 20. yüzyılın bakış açısıyla, bu biçimde Kürt karşıtlığı temelinde şekillenmiş milliyetçi bir zihniyetle Türkiye’nin bir yere varması mümkün değildir.

AKP’NİN DAYANDIĞI ÇİZGİ KEMALİST MİLLİYETÇİ ÇİZGİNİN BAŞKA BİR VERSİYONU

Batı Kürdistan’da halkımızın gerçekleştirdiği bu özgürlük çıkışı en fazla AKP gerçeğini de açığa çıkarmıştır. AKP’nin Kürt halkını kandırmak için şimdiye kadar söylediği tüm yalanlarını gözler önüne sermiştir. AKP’nin dayandığı milliyetçi çizginin İttihat Terakki’nin ve daha sonra şekillenen Kemalist milliyetçi çizginin bir başka versiyonu olduğunu açığa vurmuştur.

Bugün Erdoğan’ın sürdürdüğü milliyetçi çizgiyle aslında ulusalcı-Kemalist bakış açısının sürdürdüğü çizgi arasında Kürtler için bir fark yoktur. Bu tutum, ırkçı-ulusalcı bir tutumdur. Bu tutumla ve Kürt karşıtlığıyla sonuç almaları mümkün değildir. Neymiş, orada Kürt halkına karşı değilmiş, PKK’ye karşıymış. PKK orada yok ki? Nereden çıkarıyorsunuz?


HALKIMIZIN EZİCİ ÇOĞUNLUĞU ÖCALAN’I ULUSAL ÖNDER OLARAK GÖRÜYOR


* Ancak Türk tarafı olası müdahalenin gerekçesi olarak sürekli PKK’nin bölgedeki varlığını gösteriyor. Hatta sık sık Batı Kürdistan’a silahlı militanlarınızı gönderdiğiniz belirtiliyor…

Tüm parçalardaki Kürtlerin ulusal liderlikleri ortaktır. Bir Kürt nerede olursa olsun herhangi bir lideri kendisi için bir ulusal lider olarak görürler ama her parçanın kendisine ait partisi, örgütlenmesi ve çalışması da vardır. Batı Kürdistan’daki halkımızın da çeşitli partileri var, çeşitli önderlikleri kendileri için önderlik olarak görebilirler,görmektedirler. Fakat bu parçadaki halkımızın ezici bir çoğunluğu Önder Apo’yu kendisi için ulusal önder olarak görmektedir. Önder Apo’nun çabasına, emeğine tanık olmuş ve onu en yakından tanıyan bir halktır. Ama Kendisinin partisi, sivil toplum kuruluşları var, bir toplumsal realiteyi temsil etme gerçekliği vardır. Bu bir hakikattir ama bizim PKK olarak orada ne bir çalışmamız, ne de herhangi bir gücümüz vardır. Buradaki halkımızın örgütlülüğü ve bilinç düzeyi zaten yüksek; bizim ayrıca oraya gidip güç aktarmamıza ihtiyaçları yoktur. Zaten şimdiye kadar zaman zaman bizden değil oradan bize katılımlar oluyordu. Kaldı ki bu halk tüm siyasi oluşumların içinde yer aldığı bir ulusal birlik kurmuştur. Onlar için belirleyici olan odur. Önder Apo bir düşünce sistemidir, 200’ün üzerinde bilimsel kitabı vardır. Her Ülkeden bunları okuyanlar paradigmasını benimsedikleri takdirde kendi ülke koşullarına uygun partiler kurabilirler.

PKK’NİN SURİYE’DE KAMP KURMA İHTİYACI YOK

Fakat PKK ayrı bir gerçekliktir. Şurası açık ki, bugün Suriye Kürdistanı’nda gelişen süreç tamamen Kürt halkının ve siyasal yapılarının iradesi temelinde gelişen bir süreçtir. Orada PKK’nin üslendiğini söylemek, PKK’nin iktidar kurduğunu belirtmek büyük bir çarpıtmadır. Bizim Suriye’nin herhangi bir yerinde yeniden kamp kurmaya ihtiyacımız yoktur. Gerillanın bizzat üs alanlarında binlerce kamp kurulacak yeri mevcuttur. Dolayısıyla Suriye toprakları içerisinde kesinlikle herhangi bir PKK gücü yoktur.
AKP HÜKÜMETİ, PKK DÜŞMANLIĞI ADI ALTINDA KÜRT DÜŞMANLIĞINI GİZLİYOR


Şimdi AKP hükümeti birçok yerde işte “orada PKK var, PKK düşmanımdır” demektedir. Aslında PKK düşmanlığı adı altında Kürt düşmanlığını gizlemeye çalışıyor. Bu birinci husus. İkinci husus ise PKK’nin kendisi Kürt halkının önemli bir ekseriyetinin sempati duyduğu bir harekettir. Milyonlarca insanın sempati duyduğu bir harekete sen açıkça düşmanlık ilan etmişsen, bu, ona sempati duyan tüm topluma da düşmanlık ilan etme anlamına gelmektedir. Yani Kürt halkına düşmanlık anlamına gelmektedir. Yoksa bir şehirde kim PKK sempatizanı, kim değil ayrımını nasıl yapacaksın? Açık ki PKK düşmanlığı adı altında aslında Kürt halkına karşı açıkça bir düşmanlık siyaseti güdülmektedir. Toplumu kandırmak için de “hayır PKK ayrı, Kürt halkı ayrı; biz Kürt halkına dostuz, Kürt halkına karşı bir husumetimiz yoktur ama PKK düşmanımızdır” demektedirler ama bu işin hikayesidir, gerçek öyle değildir. Gerçek Kürt halkına bir karşıtlık olduğu ve hiçbir parçada irade olmasını istememe, statü kazanmasını ve özgürlüğüne kavuşmasını istememe tutumu vardır.

YARIN İRAN KÜRDİSTAN’INDA DA BENZER GELİŞME YAŞANABİLİR?


TC Devleti adına hareket eden temsilcilerin gelinen noktada bir gerçeği görmeleri gerekiyor. Artık bu siyasetten vazgeçme zamanı gelmiştir. Yürüttükleri bu siyaset çağ dışı bir siyasettir. Bu siyaset bir topluma karşı önyargılarla dolu, düşmanlık besleyen bir siyasettir. Siz geçmişte aynı biçimde Irak Kürtlerine karşı yıllarca bu dili kullandınız, düşmanlık yaptınız ama sonuçta kabul etmek zorunda kaldınız. Şimdi Suriye Kürtlerine karşı da aynı dili kullanıyorsunuz, önyargılarla yaklaşıyorsunuz; yarın onu da kabul etmek zorunda kalacaksınız. Çünkü bu bir hakikattir. Yarın öbür gün İran Kürdistanı’nda da benzer bir gelişme yaşanabilir, oraya karşı da mı tavır alacaksınız?

* Bu tutum, kaynağını nereden almaktadır?

Bunun kaynağında Türkiye’nin kendi ülkesindeki Kürt sorununu çözmeme vardır. Bugün Türkiye bunu tartışıyor. Türkiye gerçek anlamda demokratik bir ülke olmak istiyorsa, bölgede rol üstlenen bir ülke olmak istiyorsa evvela Kürt sorununa ilişkin bu önyargılı, milliyetçi-ırkçı ve Kürt halkının haklarını tanımayan siyasetten vazgeçmesi gerekir. Kürt fobisinden ancak böyle kurtulabilir. Önce Kürt halkını bir halk olarak tanımak zorundadır. Kürt halkı bölgenin en eski halklarından biridir. Suriye’de de, Irak’ta da, İran’da da, Türkiye’de de vardır. Ancak AKP Kürtleri bir halk olarak tanımıyor. İşte sorun buradan kaynaklanıyor. Önceki iktidarlar nasıl ki Kürtleri bir halk olarak tanımıyorduysalar, AKP de bugün aynı tanımama tutumundan dolayı böyle bir durumu yaşamaktadır. AKP’nin geçmiş Kemalist-ulusalcı politikalardan tek farkı kullanmış olduğu dil farkıdır. Yani aynı şeyi biraz daha farklı bir dille ifadeye kavuşturmasıdır. Yoksa özü itibarıyla aynı şeyleri konuşmaktadır. O da Kürt halkı üzerindeki inkar ve imha siyasetini savunmaktadır; yaptığı başka bir şey değildir. Ancak gelinen nokta Türkiye’nin bu siyaseti terk etmesini dayatmış bulunmaktadır. Suriye’deki bu gelişme bunu bir kez daha ortaya koymuştur.
* Türk basını ve Türk devlet yetkilileri, halkın devlet kurumlarına el koymasını, özünde “Esad’ın bölgedeki iktidarı PYD’ye devretmesi” olarak göstermeye çalışıyorlar. Bu düşünceyi nasıl değerlendiriyorsunuz?

Evet. Bu sözü bazı Türk devlet yetkilileri ve yine bazı basın-yayın organları dile getirdiği gibi bunu Suriye muhalefetine de söylettiler. Bu söylem, başlı başına bir inkarcılıktır ve düpedüz çamura yatmaktır. Bir kere 2004 yılından bu yana Suriye’nin Türkiye’yle ortaklaşa bir biçimde en çok uğraştığı örgüt PYD örgütüdür. O kadar PYD üyesi işkencelerde yaşamını yitirdi. Şehit Osman Hoca, Şehit Ebu Cûdî işkencede yaşamlarını yitirdi ve daha niceleri ağır işkencelerden geçti. Bizim bildiğimiz ve gözler önünde olan şey, PYD’nin yıllarca direniş yürüten bir hareket olduğudur.
Yine bu alanların birçoğu çatışmalarla alınmıştır. PYD’nin verdiği şehitler vardır, yine karşı taraftan yaşanan ölümler vardır. Belki Suriye devleti, politik yaklaşımı gereği tüm gücüyle yönelmiyor olabilir. Elbette ki Kürtler de az önce izah ettiğim gibi tüm gücüyle rejimle kıyasıya bir savaşa girmeyi çıkarlarına uygun görmüyor. Bu doğru. Bu sadece PYD ile alakalı bir şey değil ki, tüm Kürtler için geçerli bir husus. Yani açık ki burada bir mücadele verilmiş, direniş gösterilmiş ve çözülüş süreci ile birlikte buradaki yerel iktidara el konulmuştur. Yani bu, halkımızın emeği temelinde elde edilmiş bir sonuçtur. Buna da inkarcı yaklaşarak o tür şeyleri söylüyorlar ama herkes biliyor ki gerçek öyle değildir.

MÜDAHALE OLURSA KÜRT HALKI TÜRK DEVLETİNE SAVAŞ AÇAR!

*Türkiye’nin ya da başka bir gücün Batı Kürdistan’da halkın şuanda elde etmiş olduğu kazanımlara dönük herhangi bir saldırısı olursa sizin tutumunuz ne olur?

Eğer Türkiye, Batı Kürdistan’a yani Suriye Kürdistanı’na herhangi bir biçimde müdahale ederse, bu artık Kürt halkı için tahammül sınırlarını aşan bir durum olur. Yani kendi ülkesinde bu kadar Kürt siyasetçisini tutuklayan, Kürt Halk Önderliği’ne karşı bir yıldan fazla bir zamandır ağırlaştırılmış tecrit ve işkenceyi sistematik yürüten, Kuzey’de Kürtlere karşı topyekun savaş yürüten bir devletin kalkıp da sınırı aşarak Batı Kürdistan’daki halka da saldırması halinde sadece Batı Kürdistan’daki Kürt halkının değil, tüm parçalardaki Kürt halkının Türk devletine karşı savaş açmasına neden olur. Bir zamanlar tüm Araplar için Filistin ne idiyse, bugün tüm Kürtler için Suriye Kürdistanı da odur. Bu açıdan gerek mevcut rejim, gerek Suriye muhalefeti ve gerekse de Türk devleti şunu iyi görmeli: Orada az sayıda bulunan Kürt halkının en meşru hakkı olan kendi kendini yönetme ve Demokratik Suriye birliği çerçevesinde doğal haklarına kavuşma tutumuna karşı olabilecek bir müdahale, düşmanlık anlamına gelecektir ve bu müdahaleye karşı tüm Kürtler var gücüyle savaşacaklardır. Bu anlamda yani saldırıyı kim yaparsa yapsın, -çünkü zaman zaman görüyoruz orada bazı örgütler ve rejim oradaki Kürtlere hemen dil uzatıyor- herkes bilmeli ki oradaki halkımız sahipsiz değildir.

SINIRA GÜÇ YIĞILMASI BLÖF VE TEHDİT AMAÇLI

* Türk devleti sınıra askeri güç yığmış durumda. Sizce bir müdahale durumu olabilir mi?

Türk devletinin sınıra güç yığması daha çok blöf ve tehdit amaçlıdır. Aslında çok kuru bir biçimde güç gösterisi yapmak ve zorbalığını göstermek istiyor. Bir taraftan Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nu Güney Kürdistan’a gönderiyor, öbür taraftan ise Nusaybin’de tanklarla tatbikat yapıyor. Bu basit bir politikadır. Ciddi bir gücün başvuracağı bir şey değildir.

Bu aşamada müdahale koşulları henüz yoktur. Türk devleti ABD’den habersiz tek bir adım bile atamaz. Bunun için sağı solu korkutmaya çalışıyor ama kimse korkmamalıdır. Türk devleti halkımızın korkacağını sanıyorsa yanılıyor. Kürt halkı Türk devletine karşı genel bir direniş için hazırlıklara sahiptir. Halkımız bu tür blöflere kulak asmayacaktır. Ama yine de her türlü olasılığa hazır olmak gerekmektedir.


MÜDAHALE KOŞULLARI YOK, AMA ŞEHİRLERDEKİ GENÇLER HAZIR OLSUN!


Ben Türk devletinin bir müdahaleden ziyade çeşitli çevreleri baskılamak, yine oradaki Kürt halkını ürkütmek, geri adım attırmak için aslında bir tehdit dilini kullandığını, yani bir tehdit politikasını esas aldığını düşünüyorum. Pratikte müdahale etmenin koşulları farklı olur. Böyle bir şey çılgınlık olur. Ancak bu çılgınlığın vuku bulması durumunda tüm Kürtler devreye girmelidir. Ben şimdiden belirtiyorum; özellikle Türkiye metropollerindeki ve Kuzey’deki tüm Kürtler ve yurtsever Kürdistan gençliği böyle bir sürece karşı duyarlı ve hazır olsunlar.

KESKİN BİR SAVAŞ SAHASINA DÖNÜŞÜR


Bilinmeli ki böylesi bir durumda tüm Türkiye ve Kuzey Kürdistan keskin bir savaş sahasına dönüşür. Yani en doğal hakkı olan anadil hakkını, yine kendini yönetme hakkını elde etmek için mücadele eden bir halka karşı böyle saldırgan bir politikayla yaklaşılırsa, buna hiçbir Türkiyeli demokratın ve Kürdistanlı yurtseverin sessiz kalmaması gerekiyor. Bu açıdan böyle bir müdahalenin kendisiyle birlikte çok farklı, yeni gelişmeleri yaratacağını düşünmekteyim.
Yarın:Şemdinli'de neler oluyor?

Hiç yorum yok: