3 Ağustos 2012 Cuma

Karayılan: Sınırın Ötesi Berisi Hikaye Oldu

KANDİL - KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan HPG gerillalarının artık Kuzey Kürdistan’da mevzilendiğini ifade ederek “Şimdi sınırın 35 km içerisindeki Şemdinli’nin etrafında gerilla vardır. Böylece artık sınır ötesi sınır berisi de hikayeye dönüşmüştür” dedi.

Karayılan verdiği özel röportajda son dönemde Hakkari’nin Şemdinli ilçesinde yaşanan çatışmaları değerlendirdi. Gerillanın artık birçok yerde vurup orada mevzilenme ve alan hakimiyeti geliştirme gibi bir tarzı esas alacağını ifade eden Karayılan, bütün Botan-Zagros alanında gerillanın hakim olduğunu belirtti.

Karayılan’ın sorularımıza verdiği yanıtlar şöyle:

HPG, Şemdinli’de geniş bir alanın 23 Temmuz’dan beri gerillanın denetiminde olduğunu bildirirken, sürekli bir çatışma hali var. Gerillanın şuan Şemdinli’de içinde bulunduğu pozisyon nedir? Bu eylem neyi ifade ediyor?

Türk devletinin Kürdistan’da gelişen saldırılarına karşı 19 Haziran Şitazin-Oramar operasyonuyla gerilla yeni bir mücadele dönemini pratiğe koymuş bulunmaktadır. Şimdiye kadar Türk devleti ve Türk ordusu Kürdistan’ın her tarafında sürekli operasyonlar, özellikle tekniğe dayalı sürekli saldırılar geliştirmektedir. Artık bu sürece bir biçimde dur diyen, cevap olmaya çalışan bir gerilla hamlesine ihtiyaç doğmuştur. Gerillanın 2012 yılı itibarıyla içine girmiş olduğu yeni bir mücadele tarzı ve aşaması söz konusudur. Bu yeni mücadele aşaması bir üst aşamadır. Yani gerillanın temel taktiği olan vur-kaç taktiğiyle birlikte, birçok yerde vurup orada mevzilenme, alan hakimiyetini geliştirme biçimindeki bir taktik süreç gündemdedir. Bu çerçevede şimdi Kürdistan’da yaşanan yoğun bir savaş durumu vardır.

Ancak Türk devleti ve Türk basını ısrarlı bir biçimde, büyük bir çabayla bu savaşı yansıtmamakta, münferit bir takım olaylar gibi göstermeye çalışmaktadır. Oysa durum öyle değildir. Durum, arazi üzerinde yoğun bir çarpışma, mücadele ve savaş durumudur. Bu açıdan Türk devleti ve Türk basını gerçekleri kamuoyundan ve toplumdan gizlediği için Şemdinli olayı farklı şekillerde yorumlanmaktadır.

“PKK Şemdinli’yi ve Çukurca’yı basacaktı da, basamadı” biçimindeki iddia kesinlikle yalandır. PKK’nin nasıl bir planlamasının olduğunu burada söyleyecek değilim ama şunu net söyleyeyim ki şu ana kadar öyle bir planlaması söz konusu olmamıştır.

SADECE ŞEMDİNLİ DEĞİL, BÜTÜN BOTAN-ZAGROS SÖZKONUSU

Peki, bölgede neler oluyor?

Bakın; sorun sadece Şemdinli değil; mevcut durumda bütün Botan-Zagros alanı söz konusudur. Şitazin ve Oramar eylemi 19 Haziran’da yapıldı. O tarihten bugüne Türk ordusu karadan Oramar’a gitmiş midir? Gidin bunu sorun, karadan 3 bin askerin bulunduğu Dağlıca dedikleri Oramar alanına herhangi bir gidiş olmuş mudur? Olmuşsa nasıl olmuştur? Bakın, geçen hafta 3 gün boyunca Gever-Oramar hattında çatışmalar yaşandı; 2 skorsky tipi helikopter düşürüldü, 2’si darbe aldı.

DAĞLICA’YA GİDEN YOL ÖNEMLİ ORANDA GERİLLA DENETİMİNDE

Bu yoğun çatışmalarla ancak bir konvoy Şitazin’a yarı yarıya darbe alarak ulaşabildi. Bunun dışında bu askeri merkezlere karadan herhangi bir ulaşım olmamıştır. Çünkü o tarihten bu yana Dağlıca’ya giden yol önemli oranda gerillanın denetimindedir. Yine koskoca Cîlo Dağı’nda, Çarçela Dağı’nda, Oramar’ın etrafında herhangi bir devlet denetimi söz konusu olmuş mudur? Hayır. Çünkü uçaklarla ve kobralarla günlerce bir savaş yürütüldü ama girilemedi. Türk ordusu orada püskürtüldü ve şimdi Oramar-Şitazin alanları neredeyse gerillanın kuşatması altındadır.

ORAMAR VE ŞITAZİN’DEKİ KÖYLER BOŞALTILSIN ÇAĞRISI

Şimdi devlet Oramar ve Şitazin köyleri dışındaki tüm köylerin boşaltılmasını istemektedir. Doskî Vadisi boyunca bulunan 9-10 köye dönük devletin yoğun baskısı var ve buraların boşalmasını istemektedir. Sadece Oramar ve Şitazin’ın kalmasını istemesi, onlardan yararlanarak kendi savunmasını yapmak istediği içindir. Bu durumda ben de bu iki köydeki halkımıza şunu söylemek istiyorum: Hem Türk devletinin çifte standartlı bir biçimde diğer köyleri boşaltma politikasına karşı bir tutum, hem de sömürgeci Türk devletinin kendisinden yararlanmaması için ben bu insanlarımızı köylerini boşaltmaya çağırıyorum. Buradaki yurtsever halkımızın alacağı en iyi ve doğru tutum budur. Çünkü devlet hem işine geldiğinde halkımızı kullanmak istemekte hem de işine gelmediğindeyse tümden boşaltmaya yönelmektedir. Buna karşı tüm yöre halkımızın tavır alması gerektiği, en başta Oramar ve Şitazin’da yaşayan halkımızın tutum geliştirmesi gerekmektedir. Mevcut durumda Oramar, Çarçela ve Cîlo alanları etrafında zaman zaman sürdürülen çatışmalarda Türk devletinin tutunamaması ve başarısızlığı yaşama durumu vardır.

35 KİLOMETRE SINIR İÇERİSİNDE GERİLLA VAR

Aynı şekilde Şemdinli’de de şuan benzer bir durum yaşanmaktadır. Orada öyle şehri ele geçirme gibi bir durum söz konusu değil. Orada, her gün halkımıza zulüm eden, her gün köylülere top atan o tugaya dönük gerillanın ileri mevzilenme hareketini geliştirmesi söz konusudur. Yani sen gelip, sınır üzerinde, sınırın her iki tarafındaki halkımızı bu kadar top atışına tabii tutacaksan o zaman gerilla senin yanına gelir. Şimdi sınırın 35 km içerisindeki Şemdinli’nin etrafında gerilla vardır. Böylece artık sınır ötesi sınır berisi de hikayeye dönüşmüştür. Zaten gerilla Şemdinli’nin yakın zeminlerinde mevzilenmiş durumdadır. Buna karşı Türk ordusunun gerillayı oradan sökme müdahaleleri şimdiye kadar bozguna uğramış durumdadır. Durum budur. Çokça bahsettikleri Goman Dağı Şemdinli şehir merkezinin üstündeki tepedir. Yani 1 km bilemedin 2 km mesafedeki bir yerdir. Dolayısıyla yine o civar tepelerde gerilla mevzilenmiş bulunmaktadır.

ZULME KARŞI BİR DEVRİMCİ OPERASYONDUR

Henüz Genelkurmay’dan konuya ilişkin bir açıklama gelmediği gibi, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç da gazetecilerin kendisine sorduğu soruyu yanıtlamadı. Türk tarafından niye resmi bir açıklama gelmiyor?

Çünkü şuan orada yaşanan olay, gerillanın sömürgeci baskıya ve zulme karşı bir devrimci operasyonudur. Gerillanın gelişen askeri performansını ortaya koyan bir duruştur. İşte Türk devletinin ve Türk basınının bahsetmek istemediği şey budur. Bülent Arınç cevap vermemiş. Neye cevap verecek ki? Yine Genelkurmay açıklama yapmıyor. Yani sorun sadece Şemdinli değil, onu söyleyeyim; Şemdinli’den Hakkari merkeze kadar bu çerçevede yürütülen bir mücadele ve savaş durumu vardır. Kaldı ki ülkenin diğer alanlarında da yer yer benzer durumlar söz konusudur. Şunu söyleyeyim; bir gazetede “gece uçaklar, gündüz kobralar Goman dağına karşı bombardıman yaptı” diye manşet yapıldı. Şimdi bu Goman Dağı nerededir, Şemdinli’nin dibindeki bir dağdır. Eğer Türk ordusu o dağa gidebiliyorsa ve operasyon yapabiliyorsa niye uçaklar gece kobralar da gündüz bombalıyor ki? Eğer öyle gerilla kuşatılmışsa niye onlar o kadar bombalıyor? Bir ordu gidemediği yere uçak gönderir. 2 aydan beri Türk uçakları Cîlo Dağı’nı niye bombalıyor? Niye Çukurca dağlarını ve Goman’ı ve Gostê’yi bombalıyor? Bütün bu alanların hepsi TC sınırları içerisindeki yerler değil midir? Kendisi giremediği için bombalıyor. Gerçek budur.

Gerçek bu olmasına rağmen bunu çarpıtarak işte “PKK şehre girecekti de püskürtüldü, PKK’liler kuşatıldı, bu kadar kişi öldürüldü” demektedirler. Bunların hepsi yalan. Bu Şemdinli operasyonu boyunca bugün şehit düşen Şahin Zap arkadaşla birlikte toplam 5 arkadaş şehit düşmüş, 3 arkadaş ise yaralanmıştır. Gerillanın başka hiçbir kaybı yoktur. Buna karşın Türk ordusunun onlarca kaybı var her gün HPG bunu kamuoyuna açıklamaktadır ancak Türk devleti bütün bu durumları kamuoyundan ve toplumdan gizlemektedir.

AKP MEDYASI NEYİ GİZLİYOR?

Türk ordusu bu ağır kayıplarını nasıl gizliyor?

Özellikle gerek Şitazin-Oramar çatışma sürecinde ve gerekse de bu 9 günlük Şemdinli çatışma sürecinde onlarca yeni örgütlenen paralı özel ordu mensubu yaşamını yitirmiştir. AKP hükümeti bunların hiçbirisini vermemektedir. Kamuoyu, “bu kadar çatışma yaşanıyor, bazen normal askerlerin yaşamını yitirdiği belirtiliyor da, bu özel askerler özel ordu nerede? Niye bu paralı askerler hiç kayıp vermiyor?” diye sorabilir. Tabii bunu sorsa ve peşine düşseler gerçeği öğrenirler. Çünkü özellikle bu son dönemde yaşanan savaş sürecinde en çok ölenler paralı askerlerdir. Fakat onların ölümleri verilmiyor. Nereye kadar gerçekler Türkiye halkından, Türk toplumundan ve dünyadan gizlenecek?

Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana Kürtlere ve Kürdistan’a ilişkin her şey Türk halkından gizlenerek bu biçimde Türk halkının gerçekleri öğrenmesi önlenmiştir. Türk halkının PKK’ye Kürt halkına karşı düşmanlık beslemesinin kaynağında da bu vardır. Eğer gerçekler açık bir biçimde Türk halkına aktarılsaydı Türk halkının bu biçimde düşmanlığı olmazdı. Çünkü burada haklı bir mücadele vardır, burada bir güç vardır. Burada bir gerilla vardır.

Geçen yıl Oslo diyalog sürecini bozma kararını alan AKP temsilcileri ve çevresindeki yazar-çizer takımı Sri Lanka’nın Tamil gerillalarına yaptığı gibi Kürdistan gerillasını da tasfiye edeceklerini sıkça dillendirdiler. Birçok kişi uzman kesilerek nasıl tasfiye edileceğini izah etmeye çalıştı. Bunda en çok rol biçtikleri yeni kurulan paralı-özel askerler idi. Şimdi bu paralı-özel askerlerin darbeler yemesiyle birlikte bu tür dut yemiş bülbüle dönmüşler. Hani ABD’nin verdiği istihbarat ve ileri teknolojiyle yine uzman özel orduyla sonuç alacaktınız? Gerillayı yenecektiniz? Bu gerçek dışı teorilerle diyalog sürecini bozarak savaş sürecini başlattınız ama sonuç ortadadır. Tıpkı Tansu Çiller döneminde özel tim örgütlenmesinin yaşadığı bozguna benzer bir bozgunu da uzman-özel ordu yaşamış bulunmaktadır. İşte özellikle AKP’nin ve basın-yayın çevresinin gizlemek istediği gerçek budur. Çünkü büyük umutlar bağlanan özel-uzman ordunun bozgunu aslında AKP’nin Kürdistan’da yürüttüğü bu savaşta yaşadığı bozgundur. Bunun için özel olarak darbe yiyen bu güçlerle ilgili haber vermemektedirler.


ŞEMDİNLİ-RUBAROK YOLUNDA GERİLLA DENETİM KURDU

Şemdinli-Rûbarok yolu Türk devleti tarafından trafiğe kapatılmış ve Şemdinli’den çıkışlara izin verilmiyor…

Aslında Şemdinli-Rûbarok yolunda gerilla denetim kurdu. Gerilla, “gerilla bölgesidir, biz denetim kurarız” dedi. Devlet ise buradaki yol denetimini engellemek istedi ama engelleyemedi. Esas çatışmaların temel nedeni de budur. 3 günden buyana yolu kesmiş durumda. Şemdinli’den bu yola gelen tüm araçları engellemektedir. Çünkü yol üzerinde gerillanın kurduğu kontrol noktasını sökemedi. Mesele budur. Yani mesele gerillanın bu hat üzerinde kurduğu kontrol noktasıdır ve Türk devletinin de bunu sökememesidir. Aynı şekilde başka yollarda da gerillanın denetimi gelişiyor, daha da gelişecektir. Yani bu temelde yükselen bir mücadele durumu söz konusudur. Onların tüm çabası bunu gizlemektir. Ama ne kadar gerçekleri çarpıtsalar ve gerçeklerin kamuoyuna yansımasını önleseler de Kürt halkının ve gerillasının yürüttüğü özgürlük mücadelesinin yükselişini önleyemeyeceklerdir.

Hemen burada şunu da söyleyeyim: Bu civardaki değerli yurtsever halkımızın Türk ordusunun sürdürdüğü uçak saldırıları ve obüs-havan atışları sonucu büyük zayiat vermesi durumu vardır. Yurtsever halkımızın bu konuda yıllardan beri çektiği sıkıntılar bugün daha da artmıştır ama oradaki tüm yurtsever halkımız bilmeli ki bu acıların son bulması ve Türk devletinin saldırılarına sürekli maruz kalınmaması, el birliğiyle, bu sömürgeci işgal güçlerine karşı tavır geliştirmemizle mümkün olacaktır. Bölgedeki tüm yurtsever halkımızın bunun bilincinde olduğunu düşünüyorum. Yine halkımız, Türk devletinin Kürt halkını nasıl hedeflediğini ve bağ-bahçe demeden her tarafı nasıl bombaladığını bizzat gözleriyle görmektedir. Buna karşı bölgedeki tüm yurtsever halkımızın bilinçli hareket etmesi, kendini saldırılara karşı korumaya alması temelinde mücadelesini yükseltmesi gerekmektedir.

IRKÇI SALDIRILAR

Son günlerin gündemde olan diğer bir konusu ise yaşanan ırkçı saldırılar. Geçtiğimiz günlerde Malatya-Sürgü’de yaşayan Kürt ve Alevi olan bir aileye dönük kentteki ırkçıların bir saldırısı oldu. Oruç tutmadığı gerekçesiyle bahsi geçen ailenin evi taşlandı ve evin yanındaki ahır ateşe verildi. Yine Bursa’da faşistler tarafından BDP ve EMEP il binalarına saldırılar yapılırken, son olarak İstanbul Ayazağa’da parkta oturan Kürt işçilere “siz teröristsiniz, sizi barındırmayacağız” denilerek linç girişiminde bulunuldu. Bütün bu olaylar göz önüne alındığında siz bu atmosferi nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bilindiği gibi bu saldırılar ilk değildir. Fakat gittikçe bu saldırıların yaygınlaştığı ve daha da yaygınlaşabileceği tehlikesi vardır. Tabii ki bunun kaynağı mevcut iktidar zihniyetidir. AKP’nin yürüttüğü politika Milliyetçi-Sünni egemenlik politikasıdır. Bu politika nedeniyle hem Kürtler hem de Aleviler ikinci sınıf vatandaş olarak görülmektedir. Her fırsatta onlar, vatana ihanet eden, terörist ya da İslam düşmanı gibi gösterilmeye çalışılarak hedeflenmişlerdir. Hele bir de hem Kürt hem de Alevi oldu mu saldırılar daha katmerli olmaktadır. Malatya’daki olay öyledir, o aile Alevi bir Kürt ailesidir. Dolayısıyla hem Kürtlere hem de Alevilere karşı linç psikolojisinin geliştirilme durumu söz konusu olmuştur.

Bazı yetkililer bu saldırının provokasyon olduğunu söylüyorlar ama bu provokasyonda bizzat bu yetkililerin rolü nedir, bu önemli bir husus olmaktadır. Bu toplum nasıl böyle provoke edilme noktasına getirildi? Fakat mevcut iktidar bunu araştıracağına ve sorgulayacağına, yaşanan her bir olayda, “anlık bir tepkidir, vahim bir olay değildir, olay büyütülüyor” diyerek geçiştirmektedir. Bunun için de bu saldırıları gerçekleştirenler herhangi bir sorguya tabi tutulmamaktadır. Mesela Malatya’daki ailemize hunharca saldıran, evini taşlayan, camlarını kıran, ahırı yakan kişiler tutuklandı mı? Hayır. Devletin denetiminin o kadar üst düzeyde olduğu, o kadar kameranın olduğu, o kadar güçlü iletişim ve dinleme sisteminin olduğu bir yerde niye bunları yapanlar açığa çıkarılmıyor? Çünkü açığa çıkarmak istemiyor, zaten hakkında doğru dürüst açılmış soruşturma da yok. Böyle olduğu için bu tür olaylar daha da gelişebilir. Aynı biçimde İstanbul’da da benzer bir linç saldırısı da dün görüldü işte.

SALDIRILARA KARŞI ÖRGÜTLÜ YAPILAR GELİŞTİRİLMELİ

Alevi ve Kürtlere yönelik saldırıların önüne nasıl geçilebilir?

Bu saldırıların kaynağında şovenist Türk egemenliğinin yarattığı ortam ve ezilen kesimleri linç etme psikolojisi vardır. Önemli olan bunun görülmesidir. Bu konuda tüm Kürt halkının bu tür saldırılara karşı uyanık olması, kendini savunacak şekilde örgütlü hale getirmesi gerekmektedir. Yine gerek Türk gerekse de Kürt olsun tüm Alevi halkımızın bu egemenlikçi faşist saldırılara karşı kendini savunmaya alması gerekmektedir. Mevcut durumda AKP rejiminin yürüttüğü sömürgeci egemenlik anlayışı ve Sünniliğe dayalı yarattığı toplum psikolojisi karşısında Alevilerle Kürtlerin ortaklaşarak mücadele yürütmesi artık ertelenemez bir görev haline gelmiştir. Ben bu konuda özellikle tüm Alevi halkımıza çağrı yapıyorum: AKP’nin şekillendirdiği ve oluşturduğu bu hiçleştirici linç politikası karşısında daha fazla örgütlenelim, daha fazla dayanışma içerisine girelim. Bu saldırılar karşısında irade olursak saldırıları kırabilir, geri adım attırabiliriz. Aksi takdirde yine Sivasların, Maraşların, Çorumların yaşanması bile gündeme gelebilir. Özellikle Malatya-Sivas-Erzincan hattındaki Alevi halkımızın gelişmelere karşı daha duyarlı ve dayanışma içerisinde olması gereklidir. Bu alanlardaki Alevi halkının Kürt halkıyla dayanışma içerisinde olması olası saldırıları geriletmede güç birliği halinde olması önemli olacaktır.

Bu nedenle bu linç saldırılarına, tüm Kürt ve Alevi halkımızın, bulunduğu her yerde örgütlü yapılarını geliştirerek, birbirleriyle dayanışma içerisinde mücadele vererek kendilerini savunmaya almaları ve aynı zamanda ortak örgütlü mücadelelerle bu zihniyetin geriletilmesi, yaşanılır, özgür-demokratik bir ülke yolunda mücadelede birlik içinde dayanışmayı geliştirmesiyle cevap olunabilir. Daha güvenilir, daha demokratik ve özgür bir ortam yaratma koşulları ancak başta Aleviler ve Kürtler olmak üzere bütün ezilenlerin bu faşizan linç siyasetine karşı ortak tavır alması ve mücadelelerini yükseltmesiyle doğabilir. Aksi takdirde sürekli toplumu parçalayarak, Alevi-Sünni, Kürt-Türk diye ayırarak bu tür egemen-faşist zihniyetlerin baskıcı uygulamalarının gelişmesinin önüne geçilemeyecektir.


GÜL BAYRAMI MESAJI

2 Ağustos Gül Bayramı, diğer bir ifadeyle 2 Ağustos 1999’da PKK lideri Abdullah Öcalan’ın perspektifiyle gerillanın Kuzey Kürdistan’dan çekilmesinin yıldönümü. Bu geri çekilme sürecinde yüzlerce gerilla yaşamını yitirmişti. Gül Bayramı’na ilişkin mesajınız nedir?

Evet, Önderliğimiz uluslararası komplo saldırısını boşa çıkarmak, Kürt ve Türk halkları arasında yaşanabilecek bir iç çatışmanın önüne geçmek ve Kürt sorununda mutlak bir barışçıl-demokratik çözüm sürecinin önünü açmak için 2 Ağustos 1999 günü yeni bir süreci ilan etmiştir. Silahlı mücadelenin durdurulduğunu, kalıcı bir ateşkese dönüşmesi için önemli bir adımın atıldığını kamuoyuna duyurmuştur. Bu temelde 1 Eylül 1999’dan itibaren de Kuzey Kürdistan sınırları içerisindeki güçlerimizin sınırların dışına çıkma kararı uygulamaya geçirilmiştir. Maalesef Türk devleti geri çekilmekte olan güçlerimiz önünde tuzaklar kurarak, çok sayıda arkadaşımızı şehit ettirmiştir. Ancak buna rağmen Önderliğimiz ve hareketimiz kararından vazgeçmemiş ve kararlı bir biçimde kararını uygulamıştır.

Süreç geliştikçe Türk devletinin Kürt sorununu çözme niyetinin olmadığı da açığa çıktı. İşte o tarihten 2004 Haziranı’na kadar tek bir mermi patlamamasına rağmen ve Kürt tarafı olarak Önderliğimiz ve hareketimiz barışçıl çözüm için her türlü çabayı sergilemesine, çözüm çıtasını oldukça aşağıya çekerek makul ölçülere getirmesine rağmen Türk tarafında zafer naraları atıldı. “Başardık, tasfiye ettik” düşüncesine kapılarak, Kürt sorununun varlığı inkar edildi. Bizzat Başbakan Erdoğan o tarihlerde Rusya’da sorulan bir soruya “düşünmezsen Kürt sorunu yoktur” diye yanıt verdi. Yani “böyle bir sorun yoktur” dedi. Üstüne üstlük 2003’ten itibaren de askeri operasyonlar yeniden başlatıldı. Halkımız ve hareketimizin yok edilmesi hedeflendi. Düşmanlık siyasetinden vazgeçilmedi. Bunun karşısında hareketimiz ise gelişen saldırıları durdurmak, uluslararası komployu boşa çıkartmak ve mücadeleyi yükseltmek için 1 Haziran 2004’te yeni bir mücadele sürecini ilan etmek zorunda kaldı.

Evet. Biz bugüne Gül Bayramı dedik. Biz, Türk devletine gül atmak istedik, güller attık ama onlar bu güller karşısında bize gülle attılar. Havan güllesi attılar, top güllesi attılar ve bizi yok etmek istediler. Güle gülle ile cevap verdiler. Bunun için yeni bir savaş süreci tekrardan Kürdistan’da gündeme konuldu. Bunun sorumlusu kesinlikle TC devleti ve hükümetidir. Özellikle bugün halen iktidarda bulunan AKP hükümetinin politikaları bugünkü savaş sürecinin gelişmesinde önemli bir rol sahibi olmuştur. AKP’nin tasfiyeyi esas alan politikalarından vaz geçmemesi nedeniyle 2004’ten itibaren başlayan ve bugünlere kadar gelen bir saldırı, savaş ve direniş süreci yeniden gündeme sokulmuştur.

Aslında samimi bir yaklaşım olsaydı, Kürt halkına ve hareketimize karşı düşmanlık değil de dostluk eli uzatılsaydı Önderliğimizin 2 Ağustos 1999’da başlattığı süreç, kesin bir barış ve çözümü yaratacak bir süreçti. Onun etkili adımları atılmıştı ama ne yazık ki o kör sömürgeci zihniyet bütün bu olanakları değerlendirmedi, bunları görmedi, Kürt halkını tümüyle asimile etme, irade olarak tanımama ve mutlak surette köleleştirme sürecine tabi tutma anlayışından ötürü yeniden bir savaş durumu gündeme girmek zorunda kaldı. Çünkü halkımız onurlu bir halktır, hiçbir biçimde köleliği ve teslim olmayı kabul etmeyecek ve özgür geleceği için her türlü fedakarlığı yapabilecek bir halktır.

Bu temelde özellikle 1999 geri çekilme sürecinde şehit düşen, yine “Güneşimizi Karartamazsınız!” şiarıyla bedenini ateşe vererek şehit düşen ve uluslararası komployu boşa çıkarma mücadelesinde büyük fedakarlıklar göstererek sergiledikleri direnişleriyle destanlar yaratan kahraman şehitlerimizi bir kez daha anıyor, onların anıları önünde saygıyla eğiliyor ve o kahramanlara verdiğimiz sözü bir kez daha tekrarlıyorum. 


ANF

Hiç yorum yok: