XWE METİN AYÇİÇEK
Her ülke, ama özellikle diktatoryal sistemlerle yönetilen ülkeler, her zaman büyük çatışmalara gebedir. Diktatoryal sistemin varlık nedeni de bir anlamda toplumsal iç çatışmaların egemenler lehine bastırılarak sistemin korunması amacı değil midir zaten?
Ve böyle olduğu içindir ki bu tür yönetimlerle yönetilen ülkeler patlamaya hazır barut fıçısı konumundadırlar. Ama böyle anlarda toplumun kendiliğinden yaşanan iç çatışmalarla kendini yiyip bitirmesini engellemek amacıyla (Hegel) sistemlerin istikrarını ve sürekliliğini koruyan bir toplumsal yasa vardır: Sistemler, kendiliğinden başlayıp gelişebilecek toplumsal hareketlerden yara almamak için örgütlenirler. Kendiliğinden gelişen bir toplumsal tepki anında sistem güçlerinin derli toplu savunma yapabilmeleri bu sayede mümkündür.
***
“Arap Baharı” muhabbetleri içerisinde, “devrim” sözcüğünün sihrine kapılmış birçok yazar toplumsal yasaları görmezlikten geldikleri içindir ki, eylemlerin anlamını tamamen manipülatif ve dezenformasyon amaçlı uyduruk haberlerin yarattığı keyifli gürültü içinde kaybettiler. Eylemlerin diktatörlere karşı yapılıyor olması, bizi bunların demokratik bir öze sahip oldukları otomatik sonucuna ulaştırmaması gerekir. Önemli olan eylemlerin kendi içeriklerinin, politik muhtevalarının hak ve özgürlükler bağlamında neyi ihtiva edip etmediğidir.
Bugün Esad’lı Suriye yönetimi ile arkasına Türkiye, Suudi Arabistan, Katar, İsrail ve ABD’yi almış bir “Özgür Suriye Ordusu” oluşumu arasında, hak ve özgürlükler bağlamında düşünce farklılıklarının ne olduğunu söyleyebilmek mümkün değildir. Tam tersine gerek sloganları, gerek bileşenleri ve gerekse uyguladıkları yöntemlerle birbirinin aynısı olduklarını kanıtlamışlardır.
Başlangıçta bir takım tereddütler yaşamış olsa da, bölgenin bütününde olduğu gibi Suriye’de de Kürt Özgürlük Hareketi’nin Üçüncü Yol’u yarattığını söyleyebiliriz. Kürtler, esas olarak egemenler arası çatışmanın yansıması olan bu iç çatışmayı bir Özgürlük Savaşı konumuna dönüştürmeyi Suriye’de de başardılar: “Batı Kürdistan’daki Kürtler Kobani’nin tamamı ile Efrin’in bazı bölgelerinde yönetime el koydu. PYD Başkanı Salih Müslim, ‘Halk yönetime el koyarak çatışmaların Kürdistan’a yayılmasını önlemeye çalışıyor’ dedi.”
İşte faşist AKP-Devleti’nin de, onun Führer’i Tayyip Erdoğan’ın da, ABD’nin de, İsrail’in de, hepsinin özeti olan İç İşleri Bakanı ve Diyarbakır Valisi’nin de ortak korkusu olan şey, onların zulümlerine rağmen adım adım gerçekleşiyor. Kürt halkı Suriye’deki egemenler arası çatışmada yer almak yerine Üçüncü Yol olarak kendi programıyla durmayı başarıp, sadece Kürt halkı için değil, bölge bütününde demokrasi ve özgürlüğün taşıyıcısı olma misyonunu sürdürmeye devam etti.
***
Zamanında “Vatansever” Mehmet Ağar’ın “devlet için” ektirdiği biçtirdiği mahsule bu yıl el konuldu. Hint keneviri tarlaları helikoptere bindirilen gazetecilerin tanıklığı nezaretinde sökülmeye başladı. Bu kez “uyuşturucu tarlaları PKK’nindir” diyemedikleri için “PKK’nin etkili olduğu alanlardaki milislerin (köy korucularının), kenevir ekimi için PKK’den de izin alabilmek için haraç ödedikleri…” falan haberleri kapladı ortalığı. Böylece gazetecilerin başarılı operasyonu sonrasında PKK olaya dahil edilmeye çalışıldı, gazeteciler haber başlıklarında dolaylı da olsa PKK’yi akla getirecek manşetler yaptı.
Çünkü, failleri, “sıktık kafasına bebeğin” dedikleri halde ısrarla sürdürülen “bebek katili” iftirasında olduğu gibi, tersini bildikleri halde “PKK’nin uyuşturucu tarlaları” demeyi vatan görevi sayan soğukkanlı ve yetenekli gazetecilere de ihtiyacı vardı bu devletin. Uludere’de katledilen “terörist-kaçakçılar”, devlet erkanından farklı olarak “ekmek paraları için ve uyuşturucu dışında şeyler” taşıyorlardı satmak için. Katliam sonrası tartışmalarda vicdanı kurumuş Batı’nın bile “ahlaken” eleştirdiği bu devlet politikası AKP’yi sarstı. Daha önce ANF Haberlerinde dünyaya açıklanan “Hint Keneviri Hasat Sezonu” haberleri yazılı olarak ortada dururken, bugün aynı kenevir üzerinden PKK’yi çıkarmak hokkabazın şapkadan bozkurt çıkarması gösterisinden farklı bir şey değildir.
Hokkabazı hünerli bulabilirsiniz. Ama bunun bir hile olduğunu bildiğiniz halde “waavvv!” diye hayret nidası atanları tanımlamak için günümüz Türkçe sözcüklerinde “salak” sözcüğünden daha hafifini bulmak mümkün değildir artık.
***
“Bugün 15 Ağustos, size ne hatırlatıyor çocuklar?”
O, Kürtlerin yeniden var oluş için toprağı gümbür gümbür çatlattığı gündür hocam!
“14 Temmuz size ne hatırlatıyor çocuklar?”
Bence 10 yıl sonra sorduğunuzda bu sorunun yanıtını alacaksınız?
Ve muhtemel şöyle bir yanıtla ışıldayacak çocukların gözleri:
“Kürt özgürlük kavgası tünelin ucundaki ışığı gördü hocam,
ve dört bir yana haber salma rüyası gerçekleşti katliam ağıtlarının,
ve dört bir parça selamladı Amed’in yüreğiyle özgürlüğü!”
YENİ ÖZGÜR POLİTİKA
Her ülke, ama özellikle diktatoryal sistemlerle yönetilen ülkeler, her zaman büyük çatışmalara gebedir. Diktatoryal sistemin varlık nedeni de bir anlamda toplumsal iç çatışmaların egemenler lehine bastırılarak sistemin korunması amacı değil midir zaten?
Ve böyle olduğu içindir ki bu tür yönetimlerle yönetilen ülkeler patlamaya hazır barut fıçısı konumundadırlar. Ama böyle anlarda toplumun kendiliğinden yaşanan iç çatışmalarla kendini yiyip bitirmesini engellemek amacıyla (Hegel) sistemlerin istikrarını ve sürekliliğini koruyan bir toplumsal yasa vardır: Sistemler, kendiliğinden başlayıp gelişebilecek toplumsal hareketlerden yara almamak için örgütlenirler. Kendiliğinden gelişen bir toplumsal tepki anında sistem güçlerinin derli toplu savunma yapabilmeleri bu sayede mümkündür.
***
“Arap Baharı” muhabbetleri içerisinde, “devrim” sözcüğünün sihrine kapılmış birçok yazar toplumsal yasaları görmezlikten geldikleri içindir ki, eylemlerin anlamını tamamen manipülatif ve dezenformasyon amaçlı uyduruk haberlerin yarattığı keyifli gürültü içinde kaybettiler. Eylemlerin diktatörlere karşı yapılıyor olması, bizi bunların demokratik bir öze sahip oldukları otomatik sonucuna ulaştırmaması gerekir. Önemli olan eylemlerin kendi içeriklerinin, politik muhtevalarının hak ve özgürlükler bağlamında neyi ihtiva edip etmediğidir.
Bugün Esad’lı Suriye yönetimi ile arkasına Türkiye, Suudi Arabistan, Katar, İsrail ve ABD’yi almış bir “Özgür Suriye Ordusu” oluşumu arasında, hak ve özgürlükler bağlamında düşünce farklılıklarının ne olduğunu söyleyebilmek mümkün değildir. Tam tersine gerek sloganları, gerek bileşenleri ve gerekse uyguladıkları yöntemlerle birbirinin aynısı olduklarını kanıtlamışlardır.
Başlangıçta bir takım tereddütler yaşamış olsa da, bölgenin bütününde olduğu gibi Suriye’de de Kürt Özgürlük Hareketi’nin Üçüncü Yol’u yarattığını söyleyebiliriz. Kürtler, esas olarak egemenler arası çatışmanın yansıması olan bu iç çatışmayı bir Özgürlük Savaşı konumuna dönüştürmeyi Suriye’de de başardılar: “Batı Kürdistan’daki Kürtler Kobani’nin tamamı ile Efrin’in bazı bölgelerinde yönetime el koydu. PYD Başkanı Salih Müslim, ‘Halk yönetime el koyarak çatışmaların Kürdistan’a yayılmasını önlemeye çalışıyor’ dedi.”
İşte faşist AKP-Devleti’nin de, onun Führer’i Tayyip Erdoğan’ın da, ABD’nin de, İsrail’in de, hepsinin özeti olan İç İşleri Bakanı ve Diyarbakır Valisi’nin de ortak korkusu olan şey, onların zulümlerine rağmen adım adım gerçekleşiyor. Kürt halkı Suriye’deki egemenler arası çatışmada yer almak yerine Üçüncü Yol olarak kendi programıyla durmayı başarıp, sadece Kürt halkı için değil, bölge bütününde demokrasi ve özgürlüğün taşıyıcısı olma misyonunu sürdürmeye devam etti.
***
Zamanında “Vatansever” Mehmet Ağar’ın “devlet için” ektirdiği biçtirdiği mahsule bu yıl el konuldu. Hint keneviri tarlaları helikoptere bindirilen gazetecilerin tanıklığı nezaretinde sökülmeye başladı. Bu kez “uyuşturucu tarlaları PKK’nindir” diyemedikleri için “PKK’nin etkili olduğu alanlardaki milislerin (köy korucularının), kenevir ekimi için PKK’den de izin alabilmek için haraç ödedikleri…” falan haberleri kapladı ortalığı. Böylece gazetecilerin başarılı operasyonu sonrasında PKK olaya dahil edilmeye çalışıldı, gazeteciler haber başlıklarında dolaylı da olsa PKK’yi akla getirecek manşetler yaptı.
Çünkü, failleri, “sıktık kafasına bebeğin” dedikleri halde ısrarla sürdürülen “bebek katili” iftirasında olduğu gibi, tersini bildikleri halde “PKK’nin uyuşturucu tarlaları” demeyi vatan görevi sayan soğukkanlı ve yetenekli gazetecilere de ihtiyacı vardı bu devletin. Uludere’de katledilen “terörist-kaçakçılar”, devlet erkanından farklı olarak “ekmek paraları için ve uyuşturucu dışında şeyler” taşıyorlardı satmak için. Katliam sonrası tartışmalarda vicdanı kurumuş Batı’nın bile “ahlaken” eleştirdiği bu devlet politikası AKP’yi sarstı. Daha önce ANF Haberlerinde dünyaya açıklanan “Hint Keneviri Hasat Sezonu” haberleri yazılı olarak ortada dururken, bugün aynı kenevir üzerinden PKK’yi çıkarmak hokkabazın şapkadan bozkurt çıkarması gösterisinden farklı bir şey değildir.
Hokkabazı hünerli bulabilirsiniz. Ama bunun bir hile olduğunu bildiğiniz halde “waavvv!” diye hayret nidası atanları tanımlamak için günümüz Türkçe sözcüklerinde “salak” sözcüğünden daha hafifini bulmak mümkün değildir artık.
***
“Bugün 15 Ağustos, size ne hatırlatıyor çocuklar?”
O, Kürtlerin yeniden var oluş için toprağı gümbür gümbür çatlattığı gündür hocam!
“14 Temmuz size ne hatırlatıyor çocuklar?”
Bence 10 yıl sonra sorduğunuzda bu sorunun yanıtını alacaksınız?
Ve muhtemel şöyle bir yanıtla ışıldayacak çocukların gözleri:
“Kürt özgürlük kavgası tünelin ucundaki ışığı gördü hocam,
ve dört bir yana haber salma rüyası gerçekleşti katliam ağıtlarının,
ve dört bir parça selamladı Amed’in yüreğiyle özgürlüğü!”
YENİ ÖZGÜR POLİTİKA
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder